Politika

ERDOĞAN'DAN AB'YE: BİZİ OYALAMAYIN HANNOVER (A.A)

28 Şubat 2011 20:20

-ERDOĞAN'DAN AB'YE: BİZİ OYALAMAYIN HANNOVER (A.A) - 28.02.2011 - Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Avrupa Birliğine yönelik, ''Ben açık sözlü olmayı severim. Benim gizli ajandam yok.  Herşeyi açık konuşurum. Öyle değilse çıksın desinler ki 'Biz Türkiye'yi istemiyoruz'. Başım gözüm üstüne, eyvallah. Ama bizi oyalamayın. Ne siz yorulun ne biz yorulalım. Birbirimizi oyalamayalım, birbirimize çalım atmayalım'' dedi. Erdoğan, CeBIT Kongre Merkezi'nde, Türk Alman Ticaret ve Sanayi Odasınca düzenlenen ''Türk Alman Ekonomi Kongresi''nde yaptığı konuşmada, şunları kaydetti: ''Fakat buraya bir parantez açmak istiyorum. Şu anda ekranları başında bizi izleyen Alman dostlarımıza bir şey duyurmak istiyorum, Türkiye'de inanç hürriyetinin kısıtlı olduğuna, Türkiye'de inanç hürriyetine saygı duyulmadığına yönelik bazı propagandalar yapılıyor. Bunlar bizim kulağımıza geliyor. Bunlar bizi ciddi manada üzüyor. Ben burada somut örnekler vereceğim, soyut değil, somut... Yapılmış olanı konuşacağım. Türkiye'de patrikhane vardır. Patrik, Saint Sinod Meclisinin üyeleri tarafından seçilir. Saint Sinod Meclisinin üyelerinin Türkiye Cumhuriyeti'nin vatandaşı olması gerekir. Son seçimde Saint Sinod Meclisi, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarından oluşmuyordu. Bu halde patrik seçimi yaptılar. Tabii bu patrik seçimi meşru değildi. Ben bunu, o dönemin Başbakanı Karamanlis'e söyledim. 'Bu yanlış fakat biz şu anda sesimizi çıkarmıyoruz. Gelin bunu düzeltelim, müracaat etsinler vatandaş olsunlar ondan sonra bu seçimi yapsınlar'. O dönem olmadı. Sonra Papandreu döneminde de yine ben kendilerine bunu anlattım. Bu arada Sayın Bartholomeos'a da durumu anlattım. Dedim ki müracaat etsinler, bunları vatandaş yapalım, hiç olmazsa Lozan'a uysun. Bunun üzerine müracaatlarını yaptılar, bunları Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı yaptık. Böylece meşruiyet kazandırdık.  Bunu niye söylüyorum? Aynı şeyin karşılığını biz Batı Trakya'da alamadık. Yunanistan'da, Batı Trakya'da seçilmiş olan müftüleri hala Yunanistan yönetimi kabullenmiyor, kendisi atamaya kalkıyor. Böyle şey olur mu? Müslümanların dini liderini o ülkenin yönetimi, memuru gibi atayabilir mi? Onu, Müslümanların kendi aralarından seçmesi lazım. Hala, bana söz verdikleri halde bunu yapamadılar. Takip ediyoruz.'' Rum yetimhanesine ilişkin sorunun da çözüldüğünü, yetimhanenin tapusunun kendilerine verildiğini anlatan Erdoğan, Almanlar'ın Tarsus'taki kilisede ayin yapma isteklerinin de kabul edildiğini, orada ayinlerin yapılmaya başlandığını kaydetti. Trabzon'daki Sümela Manastırı'nda da ayin yapılmaya başlandığını anımsatan Erdoğan, Van Gölü'ndeki Akdamar Ermeni Ortodoks Kilisesinin devletin bütçesinden restorasyonunun gerçekleştirildiğini ve ibadete açıldığını ifade etti.  Erdoğan, ''Nerede bir sıkıntı var. Zaten normal olarak Türkiye'deki azınlıkların bulunduğu yerlerdeki kiliselerde de ibadetlerini zaten yapıyorlar. Bize gelen talepler üzerine yaptıklarımızı size anlatıyorum. Çıksınlar bize gelsinler desinler ki 'şurada inanç hürriyeti noktasında bir sıkıntı var'. AK Parti iktidarında kimse bunun örneğini veremez. En büyük garantisi bunun, biziz. Bizim laiklik anlayışımızın içinde her inanç grubu devletin güvencesi altındadır. Hangi inanç grubundan olursa olsun. İster Hristiyan, ister Musevi. Bizim ülkemizin yüzde 99'u, 98'i Müslüman. Biz kalktık, eskiden bütün imar planlarında cami yazardı, camiyi imar planlarından çıkardık, onun yerine 'mabet' yazdık. Olur ya, Hristiyanların, Musevilerin, Süryanilerin böyle bir talebi olur. Bunları biz yaptık. Bunlar bu dönemde oldu. Nasıl oluyor da hala kalkıp Türkiye'de inanç hürriyeti noktasında sıkıntı var deniliyor, bunları anlamak mümkün değil.''   -''NEREDE AHDE VEFA''- Almanya'nın Türk vatandaşlarına uyguladığı vize konusuna da değinen Erdoğan, ''bunun ciddi sorunlara yol açtığını, birçok sosyal sorunun yanında ticareti ve ekonomik işbirliğini ciddi ölçüde etkilediğini'' vurguladı. Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü: ''Tabii bunu sadece Almanya için söylemiyorum, aslında AB geneli için söylüyorum. Avrupa Birliğinin bize karşı ciddi bir yanlışı var, bunu özellikle vurgulamak istiyorum. Az önce burada herhalde unutulmuş veya farkında olunmamış olsa gerek, Geri Kabul Anlaşması aslında imzalanmış değil. Bunun müzakereleri sonuçlandı. Sonuçlandı da bu müzakerelerde ne oldu? Burada 'diyalog süreci kabul edilmesi' diye bir karar çıktı. Biz zaten diyalog halindeyiz. Bizim derdimiz diyalog değil ki bizim derdimiz buradan vize muafiyetinin sağlanması. Siz, AB'nin genelini kastediyorum, Brezilya'ya vize muafiyeti vereceksiniz, Paraguay'a vize muafiyeti vereceksiniz, Uruguay'a vize muafiyeti vereceksiniz, Bolivya'ya vize muafiyeti vereceksiniz... Bu ülkelerin Avrupa Birliği ile neyi ortak? Müzakere süreci içerisinde mi, aynı coğrafyada mı, hangi ortak yanı var? Onlara kalkıyorsunuz vize muafiyeti diyorsunuz, 50 yıldır Avrupa Birliğinin içinde olan, Gümrük Birliği olan, bunun yanında şu anda müzakere süreci içinde olan bir Türkiye'ye hala Schengen'i müsaade etmiyorsunuz. Bunu neyle izah edeceğiz? O zaman benim aklıma başka şeyler geliyor. Demek ki Avrupa Birliği Medeniyetler İttifakı'nın merkezi olmayı düşünmüyor, Hristiyan birliğinin merkezi olmayı düşünüyor.  Ben açık sözlü olmayı severim. Benim gizli ajandam yok. Her şeyi açık konuşurum. Öyle değilse çıksın desinler ki 'Biz Türkiye'yi istemiyoruz'. Başım gözüm üstüne. Eyvallah. Ama bizi oyalamayın. Ne siz yorulun ne biz yorulalım. Birbirimizi oyalamayalım. Birbirimize çalım atmayalım. Yani Avrupa Birliği müktesebatının bütün kuralları belli, maç başlamış, maçın içerisinde bunlar kural koyuyorlar. 'Penaltının kuralları değişti'. Maç başlamış, gidiyor. Öyle kural değişir mi? Öyle şey olur mu?  Ahde vefa denilen bir şey var ki Avrupa Birliğinin en önemli şartı bu, ahde vefa... Nerede ahde vefa. İkili olarak bir araya geldiğimizde ahde vefa, hani nerede ahde vefa? Biz burada Almanya'dan çok şey bekliyoruz. Geçen hafta Sayın Sarkozy'e de bunları söyledim, 'Biz bekliyoruz' dedim. Burada ne yapacaksanız yapın.''