-ERDOĞAN: SİYASETÇİNİN SAMİMİYET TESTİNİ MİLLET YAPAR İSTANBUL (A.A) - 03.10.2010 - AK Parti Genel Başkanı ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, ''Başta ana muhalefet partisi olmak üzere tüm muhalefet partilerinin de meydanlarda dile getirdikleri, vadettikleri sözlerin arkasında durmaları, bu sürece, altını çizerek ifade ediyorum, samimi şekilde katkı vermeleri, sadece katkı değil, samimi şekilde sürecin içinde olmaları çağrımı yineliyorum. Samimiyet kavramını dile getirdiğimizde bazıları buna bozuluyor, kızıyor, öfkeleniyor. Daha önce de söyledim. Siyasetçinin samimiyet testini biz yapmayız, millet yapar, seçmen yapar, seçmenin hafızası yapar'' dedi. AK Parti Genişletilmiş İl Divan Toplantısı'nda konuşan Erdoğan, 12 Eylül öncesinde miting meydanlarında söylenen sözlerin, verilen vaatlerin milletin hafızasında olduğunu belirterek, AK Parti olarak bu anayasa değişikliğine büyük önem veren kesimlere de ''yetmez ama evet'' diyenlere de onlarla birlikte tüm millete yeni anayasa çalışmalarına 12 Eylülün hemen ardından başlayacakları sözünü verdiklerini hatırlattı. Erdoğan, 12 Eylül akşamı yaptığı konuşmada yeni anayasa için hazırlıkların startını verdiğini belirterek, ''Başta ana muhalefet Partisi olmak üzere tüm muhalefet partilerinin de meydanlarda dile getirdikleri, vadettikleri sözlerin arkasında durmaları, bu sürece, altını çizerek ifade ediyorum, samimi şekilde katkı vermeleri, sadece katkı değil, samimi şekilde sürecin içinde olmaları çağrımı yineliyorum. Samimiyet kavramını dile getirdiğimizde bazıları buna bozuluyor, kızıyor, öfkeleniyor. Daha önce de söyledim. Siyasetçinin samimiyet testini biz yapmayız, siyasetçinin samimiyet testini millet yapar, seçmen yapar, seçmenin hafızası yapar '' diye konuştu. ''Baş örtüsü sorununu çözeriz'' diye her gittikleri yerde millete vaadde bulunanlara, ''Nasıl çözeceksiniz?'' diye sorduklarında ''Arkadaşlar üzerinde çalışıyor'' yanıtını verdiklerini ifade eden Erdoğan, şunları söyledi: ''Samimi olmalarını umduk, gerçekten samimiyetle bu meselenin çözümüne katkı sağlamalarını umut ettik. Çünkü bizim meselemiz bağcıyı dövmek değil üzümü yemek. Meselenin üzerinde çalışan arkadaşların meselenin tasarım boyutu üzerinde yoğunlaştığını gördüğümüzde de umutlarımızı kaybetmedik. Ama maalesef dün, meselenin üzerinde çalışan arkadaşların nasıl bir sonuca ulaştıklarını gördük ve büyük bir hayal kırıklığı yaşadık.Ortaya çıka çıka Pakistan İslam Cumhuriyeti modeli çıktı. Ortaya çıka çıka İran İslam Cumhuriyeti modeli çıktı. Yıllarca, toplumu kışkırtmak için, ayrıştırmak için, sanal korkularla toplumu tehdit etmek için Türkiye İran oluyor korkusunu pompalayan CHP bugün döndü dolaştı Türkiye'nin baş örtülü kızlarına İran modeli örtünmeyi tavsiye eder hale geldi. Her türlü hak arayışı karşısında, inanç özgürlüğüne yönelik her türlü ifade karşısında 'mollalar İran'a' diyen CHP şimdi İran modeli örtünmeyi Türkiye'nin kızlarına dayatma noktasına geldi. Bir özgürlük meselesini, bir insan hakkını, bir inanç özgürlüğü meselesini kakül meselesine, perçem meselesine indirgediler. Samimiyet bunun neresinde, tutarlılık, tutarlı siyaset, ilkeli siyaset bunun neresinde? Meseleyi sadece bir türban, baş örtüsü şeklinde kavram meselesi olarak görenler, meseleyi sadece bir perçem, zülüf, kakül meselesi olarak görenler, milletin değerleriyle, inançlarıyla üniversite kapısı önündeki genç kızların ciddi meseleleriyle istihza ettiklerinin farkına varmalıdırlar.'' -"GELİN YÖK'Ü KONUŞALIM" Erdoğan, yaptığı konuşmada, YÖK meselesinin de gündemde tutulduğunu dile getirerek, geçmişte eski CHP Genel Başkanı Deniz Baykal ile yaptığı görüşmeyi de anımsattı. Baykal'ın ''YÖK meselesi rejim meselesidir'' dediğini ifade eden Erdoğan, CHP'nin yeni genel başkanının ''Gelin YÖK'ü kaldıralım'' dediğini söyledi. Erdoğan, şunları kaydetti: ''CHP de herhalde devamlılık esas değil. AK Parti fanilerin egemen olduğu değil, ilkelerin egemen olduğu bir partidir. Bizim ilkelerimiz var. Biz onunla yürüyoruz. Biz bugün varız, yarın yokuz, faniyiz. Ama koyduğumuz ilkeler çok önemli. Biz dedik ki; 'Biz YÖK'ü tartışırız, konuşuruz. Şu andaki YÖK'ün mevzuatından bizim de şikayetimiz var. Biz rahatız. 12 Eylül'den sonra işte bu yeni Anayasa'da YÖK de var. Gelin orada YÖK'ü de konuşalım. YÖK'ü bu konuda nasıl ele alacağımızı, şimdiden şifreleri vermeyelim ne olur, ne olmaz, orada bunların hepsini konuşuruz ve çok daha farklı bir YÖK ile yolumuza devam ederiz. Ben bazı bağımsız kurumları da oturalım konuşalım diyorum. Bunların üzerinde de durmamız lazım. Niye? Çünkü Türkiye'de reforme edilmesi gereken kurumlar var. Yeter ki muhalefetle bu konuda el ele olalım, omuz omuza olalım, bir konsensüs sağlayalım. Bizim sıkıntımız yok. Zira 30-40 sene öncekilere el dokundurtmayanlar bizden 7-8 yıl öncesinin kurumlarıyla ilgili el dokundurtmayı bekliyorlar. Biz ona da varız. Çünkü, dünya hızla değişiyor, hızla gelişiyor. Eğer hıza ayak uyduramazsanız, olduğunuz yerde patinaj yaparsınız, diğerleri alır gider, siz geri geri gitmeye başlarsınız. Biz bunu da başaralım istiyoruz. Bunu başarmaya da mecburuz.'' -''HÜKÜMETİMİZ ÇOK ÇİLE ÇEKTİ''- Başbakan Erdoğan, son 8 yılda yaşananlara da işaret ederek, ''Şu 8 yılda hükümetimiz çok çile çekti, çok acı çekti. Nerelerde bizi nasıl engellediklerini biz aslında sizlerle tam paylaşamıyoruz. O fırsatı bulamıyoruz. Eğer o sorunları aşabilseydik, şu anda Türkiye çok daha farklı bir yerde olurdu'' dedi. Bazı kurumların reforme edilmesinin çok önemli olduğunu ve 2011 seçimlerinin de bunların önemli bir sıçraması olacağını dile getiren Erdoğan, şöyle devam etti: ''Biz gelin, konuşalım ve istişare yapalım diyoruz. Şunu unutmayalım, AK Parti'nin dili, milletin dilidir, sizin dilinizdir. Gönül dilidir, samimiyet dilidir. Biz dün söylediğimizi bugün unutanlardan değiliz. Biz dün ne söylediysek arkasında durduk. Bugün ne söylüyorsak dimdik arkasında duracağız. Siyaseti bir göz boyama sanatı olarak görmedik, görmüyoruz ve siyaset de zaten bizim ilkelerimize göre bir göz boyama sanatı değildir. Kandırma sanatı değildir. Siyaset korkutarak, aldatarak, kışkırtarak, istismar ederek oy toplama sanatı da değildir. Siyaset hizmet etme sanatıdır, eser üretme sanatıdır, milletle gönül bağı kurma, milletle gönül köprüleri inşa etme sanatıdır. 12 Eylül 2010'da aziz milletimiz demokrasiye 'evet' dediği kadar, özgürlüklere 'evet' dediği kadar, büyük Türkiye'ye 'evet' dediği kadar, tüm siyasetçilere, tüm siyasi partilere de kendi lisanı halleriyle çeşitli mesajlar vermiştir. CHP'nin de, MHP'nin de, BDP'nin de, Meclis içinde olan ya da olmayan diğer tüm siyasi partilerin de hatta sivil toplum örgütlerin de milletin bu mesajını doğru okumalarını, doğru analiz etmelerini temenni ediyoruz. Bu milletin kışkırtmaya, öfkeye, bölücü, ayrıştırıcı, kutuplaştırıcı bir dile pirim vermediği 12 Eylül'de bir kez daha görülmüştür.'' Ama buna rağmen bazılarının aynı dili kullanmaya, aynı tavrı sürdürmeye devam ettiğini de belirten Erdoğan, samimiyetsiz tavırlara, tutarsız açıklamalara, boş vaatlere inanmadığını milletin 12 Eylül'de bir kez daha gösterdiğini, ama niçin aynı yolda devam edildiğinin anlamanın mümkün olmadığını söyledi. -KAMUOYU ARAŞTIRMASI- Başbakan Erdoğan, hiçbir seçim sonrasında vurdumduymaz tavır içinde olmadıklarını da vurgulayarak, ''12 Eylül'de arzu ettiğimiz sonucu almış olmamıza rağmen biz öz eleştirimizi yapıyoruz, kendimizi sorguluyoruz, varsa hatalarımızı masaya yatırıyor, kendi iç muhasebemizi yapıyoruz. Şu anda Türkiye'nin dört bir yanında bilimsel bir kamuoyu araştırması yapıyoruz. Niçin? Yüzde 58'i nasıl aldık değil, yüzde 42 niçin bize 'hayır' dedi, bunun nedenini, niçinini araştırıyoruz. Nerede eksiğimiz var, nerede yanlışımız var bunun üzerinde çalışıyoruz. Bu ay içerisinde yapacağımız milletvekilleri Kızılcahamam istişare toplantımızda bunların orada değerlendirmesini yapacağız'' diye konuştu. Halk oylaması sonuçlarının sandık sandık masaya yatırılması gerektiğini de dile getiren Erdoğan, ''Evet' diyenlerin niçin bu sürece destek verdiklerini, hangi beklentiler içinde olduklarını da anlamaya çalışalım. 'Hayır' diyenlerin hissiyatını ve sebeplerini de anlamaya çalışalım. 'Hayır' diyenlerle empati kuralım. Neden 'hayır' dediklerini, kaygılarını, korkularını, endişelerini samimi şekilde anlamak için gayret gösterelim. Kimlere ulaşamadık? Neden ulaşamadık? Ulaştıklarımıza Anayasa değişikliğini neden tatmin edici şekilde anlatamadık? Korkuları, kaygıları aşmaları noktasında onlarla aynı dili neden kuramadık? Lütfen bunu sorgulayalım'' dedi.