Politika

ERDOĞAN REKTÖRLERLE BİRARAYA GELDİ İSTANBUL (A.A)

28 Kasım 2010 18:01

-ERDOĞAN REKTÖRLERLE BİRARAYA GELDİ İSTANBUL (A.A) - 28.11.2010 - Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, ''Biz, komünizm tehdidi gerekçesiyle Rus Dili ve Edebiyatı bölümlerinin  kapatıldığı dönemleri gördük. Ardından, 'irtica' paranoyasıyla, Arap Dili ve Edebiyatı bölümlerinin kapatıldığına, bu bölümlere öğrenci alınmadığına şahit olduk''  dedi. Dolmabahçe'deki Başbakanlık Ofisi'nde rektörlerle bir araya gelen Başbakan Erdoğan, bugünkü anlamıyla üniversitenin kuruluşuna ilişkin birbirinden farklı tezler öne sürüldüğünü, bazı bilim adamlarının, 1846'da kurulan Dar-ül Fünun'u bu topraklardaki ilk üniversite olarak kabul ederken, bazı bilim adamlarının, Fatih döneminde kurulan medreseleri modern anlamdaki ilk üniversiteler olarak değerlendirdiğini kaydetti. Bugünkü anlamda üniversitelerin ne zaman teşekkül ettiği bir yana, bu topraklarda bilimin, her zaman değerli olduğunu, bilim insanlarının her zaman el üstünde tutulduğunu belirten Erdoğan, Selçuklu Devleti'nde, Osmanlı Devleti'nde, ardından Türkiye Cumhuriyeti'nde bilime ve bilim insanlarına her zaman büyük hürmet gösterildiğini vurguladı. Başbakan Erdoğan, şunları kaydetti:  ''Üzülerek ifade ediyorum ki bilim tarihinin yazılmasında etkili olamadığımız için, bizim topraklarımızın, bizim medeniyetimizin, dünya bilimine olan katkılarını dünyaya anlatmakta da büyük sıkıntılar yaşıyoruz. Bilimi üretme ve aktarma konusunda bugün arzu ettiğimiz seviyede olmadığımız bir gerçektir ama bu durum, tarih boyunca bilime yaptığımız hayati derecede önemli katkıların görmezden gelinmesine bir gerekçe teşkil edemez. Dokuzuncu yüzyılda Harezmi'nin matematik üstüne yaptığı çalışmalar, takdir edersiniz ki bugünkü modern matematiğin tarihteki ilk temellerini atmıştır ama bilim tarihi içinde Harezmi'nin adının geçtiğine şahit olamıyoruz. Ali Kuşçu, 15. yüzyılda, Fatih döneminde, Semerkant Rasathanesinde yer kürenin eksenini bugünkü hesaplamalara çok çok yakın bir şekilde hesaplamıştı ama kendisinin Kopernik kadar tanınmadığını görürüz.'' Erdoğan, Galileo'ya izafe edilen dünyanın döndüğü keşfinin, ondan yüzyıllar önce El Biruni tarafından, mikrobun, Pastör'den 400 yıl önce Akşemseddin tarafından, cebirin, bu bilime de ismini veren El Cabir tarafından keşfedildiğini kaydederek, ''Sıfır kavramının ilk kez bizim medeniyetimiz tarafından bulunduğu elimizdeki eserlerle tartışmaya mahal bırakmayacak derecede ispatlanmış gerçeklerdir'' dedi. -''BIRAKTIĞIMIZ İZLER, NE OLDUĞUMUZU GÖSTERİR''- Modern anlamda olmasa bile tarihin bilinen en eski üniversitesinin de yine bu topraklarda, bugün Harran denilen bölgede kurulduğunu, bu üniversitenin dünya bilimine yön çizecek çalışmalar gerçekleştirdiğini dile getiren Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü: ''Harran Üniversitesinin idarecisi, yani bugünkü anlamda rektörü olan Cabir Bin Hayyan, bundan yaklaşık 1200 yıl önce atoma ilişkin çalışmalar yapmış ve bugünküne çok yakın gerçekleri 12 asır önce açıklamıştır. İbn-i Sina, Mimar Sinan, İbn-i Rüşd, El Biruni, Ömer Hayyam, El Tusi, Katip Çelebi, Piri Reis gibi isimler, yaşadıkları dönemdeki keşif ve icatlarıyla hiç tartışmasız bugünkü modern bilimin ilk temellerini atmış kişilerdir. Bizim tarihimiz, asla ve asla bir fetihler tarihi değildir. Bizim tarihimiz, atların nal sesleriyle, kılıçların gölgesinde kurulan düzenlere değil, kalemin, bilimin ışığında kurulan düzenlere şahit olmuştur. Elbette ben burada geçmişe methiyeler düzecek değilim. Uluğ Bey, Zic-i Uluğ Bey adlı eserinin başına şu ifadeleri koyuyor: Bıraktığımız izler, ne olduğumuzu gösterir.'' Erdoğan, bilim tarihi yazılamıyorsa ve dünyaya anlatılamıyorsa, geçmişteki o güç bugüne taşınamıyorsa, şanlı ve görkemli tarihin bir şey ifade etmediğini vurguladı. Kendisinin bir bilim adamı olmadığını, siyasetçi olduğunu, dolayısıyla, düne bakarak, bugünü şekillendirme konusunda başka önemli noktaya dikkati çekmek istediğini aktaran Erdoğan, geçmişte bilime büyük katkılarda bulunduklarını, geçmişte, bilim adına çok büyük keşif ve icatların altına imza attıklarını kaydetti. 'Geçmişte neden böyleydi ve bugün neden böyle değil?' sorusunun cevabını, şahsen doğrudan doğruya siyasi ve idari ortamla bağlantılı gördüğünü dile getiren Erdoğan, şöyle devam etti: ''Dikkat ediniz. Selçuklu hükümdarları, dönemlerinin en güçlü ve kudretli hükümdarlarıydı ama yakın çevrelerinden alimler hiç eksik olmuyordu. Selçuklu Hükümdarı Melikşah, Nizam-ül Mülk gibi, Ömer Hayyam gibi dehaları yanından ayırmıyor, döneminin tüm bilim adamlarına izzet ve ikramdan hiç kaçınmıyordu. İstanbul'un ötesinde, Konya, Buhara, Semerkant, Bağdat, Şam, İsfahan, bilim adamlarına kucak açarak bilimin merkezleri oldular. Anadolu Selçuklu Devleti'nin başkenti Konya, döneminin tüm bilim adamlarına kucak açmış, meşhur alimlerin Konya'ya gelmesi, yerleşmesi, burada yaşaması için bizzat hükümdarlar tarafından her türlü imkan seferber edilmiştir.'' -''ÖZGÜRLÜK ORTAMININ ÖNEMLİ KATKISI VAR''- Döneminin büyük hükümdarı Alaeddin Keykubat'ın, Mevlana'nın babası Bahaeddin Veled hakkındaki şu ibretlik ifadelerini paylaşmak istediğini anlatan Erdoğan, ''Diyor ki Keykubat: 'heybetinden gönlüm tir tir titriyor, yüzüne bakmaktan korkuyorum. Bu alim şahsı gördükçe, gerçekliğim, dinim artıyor. Bu alem, benden korkup titrerken, ben, bu adamdan korkuyorum, ya Rabbi, bu ne hal?' Evet... Dünyayı tir tir titreten kudretli bir hükümdarın, mütevazi bir bilim insanı karşısındaki tarihe geçmiş bu ifadeleri gerçekten ibretliktir'' diye konuştu. Fatih ile Akşemseddin'i, Molla Gürani'yi, Yavuz ile İbn-i Kemal'i, Kanuni ile Mimar Sinan'ı, Osmanlı sultanlarının bilimle ve bilim adamlarıyla ilişkisinin bilindiğini ifade eden Erdoğan, şunları kaydetti: ''Bilimi, bilim ortamını, bilim adamını baskı altına aldığınızda; bilim için gerekli özgür ortamı tesis etmediğinizde, bilimin gelişmesinin hiç ama hiç şansı ve imkanı yoktur. O görkemli tarihimizde bilimin bu kadar değerli olmasında ve dünyayı etkileyecek ürünler ortaya çıkarmasında, otoritenin bilime ve bilim adamına düşkünlüğünün, bilim ve bilim insanları için tesis ettiği özgürlük ortamının önemli bir katkısı vardır. Hiç tartışmasız, bugün de bilimin geliştiği, ürettiği, üniversitelerin, eğitim sisteminin en ideal şekilde işlediği ülkelerin, bu başarıya, en ideal özgür ortamı tesis ederek ulaştıklarını görüyoruz.'' Amerika'da, Kolombiya Üniversitesi'nden Profesör Edward Said'in, Filistin'de, Filistinli çocukların direnişine destek vermek için taş atarken çekilmiş fotoğrafının yayınlanmasının ardından büyük bir tartışma başladığını, Said'in, Kolombiya üniversitesi'nden atılması için kampanya yürütüldüğünü, üniversite rektörünün, bu kampanya karşısında yayınladığı mesajın son derece anlamlı olduğunu vurgulayan Erdoğan, rektörün, 'Kolombiya'da, diğer öğretim görevlileri gibi, Edward Said'in de faaliyetleri, akademik özgürlük teminatı altındadır. Biz Kolombiya'da ifade polisi gibi davranmayı reddederiz' dediğini belirtti. -''SAKAL, BIYIK, KILIK KIYAFET KONUŞULDU''- Başbakan Erdoğan, sözlerini şöyle devam etti: ''Üniversitelerimizi tartışırken, üniversitelerimizin sorunlarını konuşurken, devletin ve hükümetlerin sorumluluklarını konuştuğumuz kadar, bizzat üniversitelerin, bizzat üniversite mensuplarının sorumluluklarını da konuşmak ve tartışmak durumundayız. Biz, komünizm tehdidi gerekçesiyle, Rus Dili ve Edebiyatı bölümlerinin kapatıldığı dönemleri gördük. Ardından, irtica paranoyasıyla, Arap Dili ve Edebiyatı bölümlerinin kapatıldığına, bu bölümlere öğrenci alınmadığına şahit olduk. Nice bilim adamlarımız, nice bilim kadınlarımız, mastır ve doktora tezlerinde seçtikleri konulardan dolayı, referanslarından, dipnotlarından dolayı takibe uğradılar, soruşturmaya tabi tutuldular, hatta üniversiteden uzaklaştırıldılar. Özgürlüklerin zemini, özgürlüklerin teminatı olması gereken üniversiteler, bizim ülkemizde on yıllar boyunca yasaklarla, kısıtlamalarla, baskılarla, üzülerek ifade ediyorum 'ikna odaları' gibi insanlık dışı uygulamalarla anıldılar. On yıllar boyunca bu ülkede, bilim, bilim insanlarının sorunları, üniversitelerimizin kalitesi değil, maalesef sakal, bıyık, kılık kıyafet konuşuldu.'' -''BİLİM SORGULAMAKTIR, BİLİM SORU SORMAKTIR''- Erdoğan, ''Benim bildiğim, bilim sorgulamaktır, bilim soru sormaktır, bilim, teze karşı anti tez üretmektir. Bilim ile statükonun yan yana bulunması, yan yana varlık göstermesi, bilimin bizatihi özüne, gayesine, hedefine aykırıdır. Statükonun yanında yer almayan bilim insanlarının takibata uğradığı bir zeminde bilim nasıl yeşerebilir, nasıl filizlenebilir, nasıl ışık ve aydınlık üretebilir? Farklı düşüncelere tahammülün olmadığı bir bilim ortamı tahayyül edilebilir mi? Düşünce özgürlüğünün, ifade özgürlüğünün, inanca saygının tesis edilmediği, teşvik edilmediği, desteklenmediği bir bilim kurumu olabilir mi?'' şeklinde konuştu.  Şimdi birilerinin çıkıp, ''Öyleyse protestocu gençlerin maruz kaldığı muamele nedir?'' diye soracağından emin olduğunu dile getiren Erdoğan, şöyle konuştu: ''Peşinen söylüyorum: Benim bu konuda hiç bir suç duyurum olmamıştır. Mesele tamamen yargının tasarrufudur. Hatta yaşandığı söylenen olaylardan bile haberim olmamış, gazete haberlerinden sonra bilgi sahibi olmuşumdur. Ayrıca, protestonun, kırıp dökmek olmadığı, şiddete başvurmak olmadığı, demokratik bir hak olarak protesto ile yakıp yıkmanın yan yana gelemeyeceği de açık bir gerçektir. Hiç kimse, demokratik ortamdan, özgürlük ortamından istifade ederek, bu hakkı başkalarını susturmak, başkalarını konuşturmamak, başkalarına şiddet uygulamak olarak kullanamaz. Özgürlük ortamı, eleştiriye, tartışmaya, sorgulamaya açık olmaktır, yumurta atarak, ayakkabı fırlatarak, hakaret ederek konuşan insanları susturmaya çalışmak, ifade özgürlüğü değildir. Üniversitesi için yatırım yapan, destek veren, açılışa gelen devlet yöneticilerine karşı öğrencileri kışkırtmak, eyleme sevk etmek de özgürlükten yana olmak değildir.'' Erdoğan, son 8 yılda, demokratikleşme noktasında, ifade özgürlüğü noktasında attıkları adımların bilindiğini, ideal bir konumda olmasa da bu doğrultuda 8 yılda büyük mesafe katettiklerini ve gelecek adına da çok önemli eşikleri geride bıraktıklarını söyledi. Erdoğan, ''Sadece eğitim noktasında yaptığımız yatırımlar, bu ülkenin özgür zihinlere ulaşabilmesi için ne kadar farklı bir yerde durduğumuzun en açık ispatıdır. Bazı iktidarların, eğitime ilişkin sorunların çözümü noktasında tereddüt gösterdikleri söylenebilir. Zira, eğitime yapılan yatırım orta ve uzun vadede sonuçları alınabilecek yatırımdır. Ayrıca, eğitimli bir toplum, statükonun sorgulanmasını getireceği için, eğitim yatırımları her zaman kısıtlı ve kontrollü olmuştur'' diye konuştu.