Politika

ERDOĞAN: ''KENDİ ÜLKESİNE FRANSIZ KALANLAR VAR'' ANKARA (A.A)

16 Nisan 2011 16:09

-ERDOĞAN: ''KENDİ ÜLKESİNE FRANSIZ KALANLAR VAR'' ANKARA (A.A) - 16.04.2011 - Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Türkiye Cumhuriyeti'nin, birilerinin karşısında başını öne eğecek, el pençe divan duracak, ezik bir devlet olmadığını, hiçbir zaman da olmayacağını bildirerek, ''Strasburg'ta Türkiye'ye Fransız kalınmasını bir nebzeye kadar anlayabilirsiniz değerli arkadaşlarım. Ama Türkiye'de, kendi ülkesine, kendi milletine Fransız kalanlar var, işte üzüntü verici olan bu'' dedi. Erdoğan, Memur Sendikaları Konfederasyonu 4. Genel Kurulu'nda yaptığı konuşmada, 8.5 yılda, çalışma hayatını, işçileri, memurları ilgilendiren sorunlarda yaptıkları düzenlemelerin, attıkları adımların, 8,5 yıl önce hayal dahi edilemeyen, gerçekleşmesine ihtimal dahi verilmeyen düzenlemeler olduğuna işaret etti. ''Sendikaların, çalışma hayatının sorunlarını alt alta sıraladıklarında, örneğin samimi olarak söylüyorum ben biraz argo tabir ama açık oynamayı severim. Çünkü gizli ajandam yok, her yerde açığım. Zorunlu tasarruf hesabında biriken paralar ve nemalar, listede hiç değişmez bir yerde duruyordu'' diyen Başbakan Erdoğan, iktidara gelir gelmez yaptıkları ilk işlerden birinin, kendilerinden öncekilerin alıp faizleri ödemek için kullandıkları memur ve işçilerin nemalarını ödemek olduğunu söyledi. Konut edindirme yardımını da ödediklerini anlatan Başbakan Erdoğan, ekonomideki diğer adımları anlattı. Asgari ücretin, 2002 sonundan bugüne yüzde 242 oranında arttığını, en düşük memur maaşını yüzde 326 oranında yükselttiklerini anlatan Başbakan Erdoğan, ''Ortalama memur maaşını yine bu dönemde yüzde 221 oranında artırdık. Ücretleri enflasyona ezdirmediğimiz gibi, hem geçmişten gelen kayıpları telafi ettik, hem de maaşların alım gücünü yükselttik'' dedi. Erdoğan, şöyle devam etti: ''Ekonomik olarak güçlendiğimizde, enflasyona ezdirmediğimiz gibi inşallah onun çok daha fevkinde zamlar yapmak suretiyle Türkiye'yi çok iyi konuma getireceğiz. Geçmişten gelen sıkıntıları telafi ettik, maaşları düzelttik.  2009 ve 2010 yıllarında, dünyanın en büyük ekonomileri olan ABD ve Japonya, onlarla birlikte bir çok Avrupa Birliği ülkesi, kamu çalışanlarının ücretlerinde, sosyal haklarında, emeklilik haklarında kesintiye giderken, biz, küresel finans krizinin faturasını çalışanlarımıza yüklemedik, hatta krizin etkilerini dahi yansıtmadık. Bırakınız krizin etkilerini yansıtmayı; Türkiye, 2010 yılında yüzde 8,9'luk büyüme oranıyla Avrupa'da ve OECD ülkeleri arasında en hızlı büyüyen ülke oldu, tüm dünyada da en hızlı büyüyen ülkeler arasında hamd olsun yerimizi aldık. İşsizlik oranlarındaki olumsuzluk geride kaldı. Değerli kardeşim bakın bu 350 bin kişiyi devletin bir anda alabilmesi mümkün değil, aldığını kabul etsek bile işsizliğe bunun katkısı nedir biliyor musunuz? Azami yüzde 1.5... Bunu bir kez yaparsınız. Bunun devamlılığı var. Gelen genç nüfusla birlikte bunun bir süreci var. Milli Eğitim Bakanlığına 30 bin kadro tahsis ettik. Bunların yerleri belli olacak, aynı şeyi sağlıkta diğer alanlarda yapıyoruz, yapacağız.'' -AKPM OTURUMUNA HİTAP- Çarşamba günü, Strasburg'ta, Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi oturumuna katıldığını, parlamenterlere hitap ettiğini ve yöneltilen sorulara cevap verdiğini anımsatan Başbakan Erdoğan, şöyle konuştu: ''Benim, orada verdiğim cevapların, burada hazmedilmediğini, hazmedilemediğini görüyorum. Öncelikle şunu söylemek durumundayım: Biz, gittiğimiz her yerde, 74 milyonun, Türkiye'nin onurunu temsil ediyoruz. Bugüne kadar bu bilinçle hareket ettik, bundan sonra da aynı şuurla hareket edeceğiz.  Türkiye'nin onuru, birilerinin çıkar hesaplarına, birilerinin oy hesaplarına kurban edilemeyecek kadar yüksektir. Biz, dik duruşla diklenmenin farkını çok iyi biliriz. Biz, diklenmeden dik durmanın ne olduğunda çok iyi biliriz. Türkiye Cumhuriyeti, birilerinin karşısında başını öne eğecek, el pençe divan duracak, ezik bir devlet değildir, hiçbir zaman da olmayacaktır. Hiç kimse de ön yargılarını, yalanlarını, ithamlarını, iftiralarını bu ülkenin boynuna bir yafta gibi asamaz. Türkiye, öyle Brüksel'den, Strasburg'dan izlenerek, üzerinde yalan yanlış değerlendirmeler yapılacak bir ülke değildir.  Üç tane gazete kupürü okuyan, 'Türkiye uzmanıyım' diyerek ortaya çıkamaz ve bizi de yargılayamaz. Nitekim ben, AKPM Genel Sekreteri Yogland ile görüşmemde de bu sıkıntıları ilettim ve onlardan teklif gelmedi ben teklif ettim. Dedim ki sizler yardımcınızı, elemanlarınızı Türkiye'ye gönderin, kaynağından öğrensinler, gerçekleri yerinde görsünler ve burada da kaynağında öğrendiklerini anlatsınlar, raporlarını buna göre yazsınlar onun için Türkiye'ye gelin, Türkiye'nin nasıl bir ülke olduğunu, nasıl değiştiğini, ne yönde ilerleme kaydettiğini yerinde görün ve inceleyin' dedim. Ve onlar da 'memnuniyetle' dediler. Olayın aslı bu. Niye? Biz kendimize güveniyoruz, biz kendimize inanıyoruz. Bizim endişemiz yok ki niye rahat olmayalım? Rahatız biz... Ama bir şey daha tabi görecekler bu arada; inanç özgürlüğünün, ifade özgürlüğünün, demokratik standartların, yargı bağımsızlığının, hukukun üstünlüğünün bu ülkede nereden nereye geldiğini de görmelerini istedim. Tabii ki 2002'yle kıyas dahi kabul etmeyecek derecede nasıl bu ülkenin çağ atladığını gelin yerinde tespit edin' dedim. Eksiklerimiz yok mu? Var. Ama bu eksiklerin de giderilmesi evvel Allah yakındır.  Ve Strasburg'ta Türkiye'ye Fransız kalınmasını bir nebzeye kadar anlayabilirsiniz değerli arkadaşlarım. Ama Türkiye'de, kendi ülkesine, kendi milletine Fransız kalanlar var, işte üzüntü verici olan bu... 8,5 yıldır, muhalefet partilerine Sivas'ın ötesine geçmelerini tavsiye ediyorum. Şimdi bazıları Sivas'ın ötesine nihayet geçiyorlar ama onlar da yeninin farkına varmıyor, eskiyi bilmedikleri için yeninin farkına varamıyorlar. Çünkü 8.5 yıl öncesinin Sivas'ın ötesini, Güneydoğu'yu Doğu'yu bir bilebilseler o zaman değişimi, dönüşümü görecekler. Bölünmüş yolların, o ilçelere kadar uzanan 480 bin konutun, modern hava alanlarının, modern dersliklerin, 80 yeni üniversitenin, hastanelerin, barajların ezelden beri orada öyle durduğunu zannedenler var. Çünkü Anadolu'ya, Trakya'ya hiç açılmamışlar. Bugüne kadar milletin arasına girip, milletin halini hatırını sormamışlar. Seçimden seçime yollara düşmüşler, onda da belli illere uğrayıp, alelacele yeniden Ankara'ya dönmüşler. Biz milletimiz için siyaset üretiyoruz, gücümüzü milletten alıyoruz ve hesabımızı da millete vereceğiz, veriyoruz. Ama gücünü milletten değil, çetelerden alanların, mafyadan alanların kimlere hizmet ettiğini, kimlere bedel ödediğini de işte şu anda, o aday listelerinde açık ve net olarak görüyorsunuz. Hiç kimsenin endişesi olmasın... Güzel bir deyim var: Eski hal, muhal... Yani eskiye dönüş asla olmayacak. Türkiye artık geriye değil, her zaman ileriye gidecek.''