26 Kasım 2019 12:06
Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan, Sözcü yazarı Rahmi Turan'ın CHP'li Muharrem İnce'nin Beştepe'de kendisiyle görüştüğü iddialarını bir kez daha yalanladı. Erdoğan, "Hiçbir CHP'liye genel başkanı olması konusunda telkinde bulunmadık. Hiçbir CHP'li gizli saklı yanımıza gelmedi" dedi. CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun, "Doğrudur" açıklamasıyla iddiaya tüy diktiğini ifade eden Erdoğan, "Dizilerdeki taht oyunlarını gölgede bırakan bir oyun seyrediyoruz. Kendi entrikaları içinde boğulanların yolu açık olsun" sözlerini kaydetti.
Erdoğan, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde AKP Grup Başkanvekili Özlem Zengin'in eski Başbakan Bülent Ecevit’in ABD Başkanı Bill Clinton ile çekilmiş bir fotoğrafını hatırlatması üzerine çıkan tartışmada, CHP Grup Başkanvekili Engin Özkoç'un TBMM Başkanvekili Celal Adan’a “Lütfen bu hanımefendiye haddini bildirin” sözlerini bir kez daha gündeme getirdi. "Parlamentoda şizofrenik vakalar var" diyerek CHP'li Özkoç'a işaret eden Erdoğan, basın mensuplarına, "Köşelerinizde bunları yazmanız lazım" dedi. "Dokunulmazlık olmazsa bu şizofrenik kişiler bu adımları atabilir mi? Gidecekleri yer bellidir, o da akıl hastanesidir" diyen Erdoğan CHP'li Özkoç'u, "Dokunulmazlığımdan vazgeçiyorum" demeye çağırdı.
Öte yandan Erdoğan CHP'li İstanbul ve Ankara Büyükşehir Belediye başkanlarına, "Kredi bulmak senin işin" diye seslendi.
Erdoğan'ın açıklamalarından satır başları şöyle:
"Geçtiğimiz hafta grup toplantımızın ardından bakanlarımızla bir araya geldik. Çarşamba günü il başkanlarımızla 7. olağan kongre sürecimizi ve gündemdeki meseleleri istişare ettik. Perşembe günü tarım şurası nedeniyle çiftçilerimizle buluşup hasret giderdik. Bugüne kadar yaptıklarımızı anlattık, yeni müjdeler verdik. İzmir'de cuma günü dolu dolu bir gün geçirdik. Dün de Katar'da yüksek stratejik komite toplantısını geliştirdik. İkili ve heyetler arası görüşmelerimizin ardından askerlerimizle bir araya geldik. Çok sayıda toplantımız da oldu özellikle bölgesele ve uluslararası durumları değerlendirdik.
Kongre çalışmaları tüm hızıyla sürüyor. Bu çalışma kademe kademe yayılarak devam ettiğine inanıyorum. AK Parti asla seçimden seçime milletin karşısına çıkan bir parti olmamıştır. Biz 365 gün, 24 saat bilfiil çalışan, milletimizle gönül gönüle yol yürüyen bir partiyiz. Milletimiz olaylar karşısındaki duruşumuzla bizi kendisinden bir parça gördüğü için hep yanımızdadır.
"Sorunlar sıkıntılar eksiklikler yok mu? Elbette var. Maruz kaldığımız saldırıların karşısında bunların hiçbiri üstesinden gelemeyeceğimiz konular değildir. Bölgemizdeki gelişmeler karşısında kararlı ve onurlu bir duruş sergiliyoruz. İtirazlarımızı her platformda en yüksek sesle dile getiriyoruz. Bunları yaptığımız dönemde bu tür bedeller ödememiz normaldir."
"Kuruluşundan bu güne AK Parti kademelerinde görev yapmış her bir arkadaşımızın başımızın üzerinde yer, vardır. Ülkemizin her bölümünde özellikle 81 vilayetinin tamamında milletimizle gönül bağı güçlü, hizmet etme kabiliyeti yüksek dava bilincine sahip bir teşkilat yapısıyla yolumuza devam edeceğiz. Partimizde sadece görev değişikliği olur. Şahsım başta olmak üzere her AK Partili davamızın ve hedeflerimizin tabii neferidir. Bundan daha büyük bir unvan yoktur gerisi takdir, gayret, nasip, kader işidir. Görüldüğü gibi bizim gündemimiz ülkemize ve milletimize daha iyi nasıl hizmet edeceğimizdir. Partimizi de bu amaca uygun olarak donatmaya çalışıyoruz. Dünyanın dört bir yanında ülkemizin menfaatlerini savunuyoruz. Ülkemizin 81 vilayetine yeni eserler kazandırmanın arayışı içindeyiz. Buna karşılık aldığı oy oranı ve Meclis'te sahip olduğu sandalye sayısı bakımından Türkiye'nin ikinci büyük partisinin gündemine baktığımızda bambaşka bir manzara görüyoruz. Önce bir Grup Başkanvekili Meclis Genel Kurulu'nda Ak Parti'yi temsil eden bir Grup Başkanvekilimize, "Bu kadına haddini bildiriniz" diyerek imalı bir sataşmada bulunuyor bir de 'ulan' ifadesini kullanıyor. Dün Katar'dan dönerken 'şizofrenik vakalarla caddeler dolu, bu durum ne olacak?' diye bir soru sordu basın mensupları. Ben de dedim ki; şizofrenik vakalar sadece caddelerde değil, parlamentonun içinde de var. Önce bu vakaları parlamentodan temizlemek lazım. Bunun adımlarını atmak lazım. Bunlardan parlamentomuzu temizleyemezsek Türkiye Cumhuriyeti'nin parlamentosuna yazık olur. Bu temizliği yapmamız lazım. Burada da dedim en önemli iş size düşüyor, basın mensupları olarak köşelerinizde bunları yazmanız lazım.
Nitekim sokaklarda kendi anlayışlarına göre başörtülü hanımlara had bildirmeye kalkanlar ortaya çıkmaya başladı. Onlar cezaevine gönderebiliyor ama bunlar dokunulmazlık zırhına sığınarak bu ifadeleri kullanıyor. Dokunulmazlık olmazsa bu şizofrenik kişiler bu adımları atabilir mi? Gidecekleri yer bellidir, o da akıl hastanesidir. Şimdi beklerim ki bu hakareti yapan zat, 'ben dokunulmazlığımdan vazgeçiyorum, gereken ne ise bu yapılsın' desin. Özürmüş mözürmüş falan, bunlar geçiştirme. Yüreğin varsa 'dokunulmazlık hakkımı kaldırın, hukukta bu mücadeleyi verelim' desin. Bunların eskiden gelme alışkanlıkları var ama bu alışkanlıkların artık parlamentoda yerinin olmaması gerekir.
"Kadına şiddete karşı çıkacaksın, tokat atanlar diyeceksin karşı çıkacaksın. Her yerde bas bas bağırıp bunun istismarını yapacaksın, TBMM'ye gelince benim dokunulmazlığım var deyip 'ulan' diyeceksin, haddini bil diyeceksin. Bunlar geçmişte, artık biz bunları görmek istemiyoruz, bunlar eski Türkiye'de kaldı. CHP yöneticilerinin bu tavrı bu partinin 28 şubat zihniyetinden bir milim öteye geçemediğinin işaretidir. Türkiye demokrasisine sahip çıkarak, milli iradenin üstünlüğüne sıkı sıkıya sarılarak 28 Şubat zihniyetini gömmüştür. Ancak hâlâ bunun kalıntılarının var olduğunu bu tartışma vesilesiyle görmüş olduk.
Milletimizin ilk fırsatta bu kafaya hak ettiği dersi vereceğine eminiz. Henüz bu ilkelliklerin tartışması bitmemişken, bir anda Türkiye kendini CHP merkezli bir başka kavganın içinde buldu. Güya bir CHP'li casus filmlerine taş çıkartacak bir senaryo ile Cumhurbaşkanlığı Külliyesi'ye gelerek bizimle görüşmüş. Cumhurbaşkanlığı Külliyesi milletin evidir. Herkes gibi CHP'lilerin de buraya gelme hakkı vardır. Nitekim çeşitli vesilelerle CHP'lilerden de Külliye'ye gelen olmuştur. Mesela Cumhurbaşkanlığı adaylığı döneminde Muharrem İnce bizimle görüşmek için partimize gelmiş ve genel merkezimizde Sayın İnce ile görüşme yapmıştık. Mesela İBB Başkanı Sayın İmamoğlu da geldi, onu da kabul ettik. Seçim sonrası tüm büyükşehir belediye başkanlarını Külliye'de kabul ettik. Başka vesileyle gelenler arasında da mutlaka CHP üyesi olanlar vardır. Külliye benim şahsımın değildir, Külliye bu milletin varlığıdır. Ve biz bu projeyi hayata geçirirken Türkiyemize, milletimize yakışır bir projeyi hayata geçirdik. Ki geleceğe yönelik bir ufuk olsun. Buranın idari merkezi olsun. Buranın camiisi olsun, çok amaçlı bir salonu olsun. Öbür tarafta yine aynı şekilde Türkiye'nin en büyük kütüphanesini buraya yapalı dedik ve muhteşem bir kütüphaneyi bitirdik. Öyle sanıyorum ki Ocak ayında açılışını yapacağız.
Türkiye'nin tüm meselelerini ülkenin en büyük ikinci partisinin yöneticileri ile konuşmaktan ve değerlendirmekten asla kaçınmayız. Fakat son günlerdeki tartışma bambaşka bir mecrada cereyan ediyor. Ne kadar saçma olursa olsun CHP'nin halini göstermesi bakımından ibret verici olan böyle bir olayı takip etmeyenler için şöyle kısaca bir özetlemek istiyorum.
Londra'da tedavi gördüğü anlaşılan ve mesleki kariyeri çok da yeni nesillere örnek gösterilemeyecek olan bir gazeteci var. Bu kişi CHP Genel Başkanı'nın basınımızın yeni amiral gemisi olarak sıfatlandırdığı gazetede 'Müthiş bir haber' başlığıyla bir iddia ortaya attı. Buna göre 9 Kasım'da bir CHP'li plakası değiştirilmiş bir araçla Külliye'ye gelip bizimle görüşmüş ve farklı plakalı bir araçla da çıkıp gitmiş. Yine iddiaya göre biz bu görüşmede gelen kişiye 'senin CHP Genel Başkanı olman gerekir' demişiz. Hani meşhur bir hikâye vardı. Adamın biri etrafındakilere kurban meselesini şöyle anlatıyormuş. Hz. Musa, Allah'a yarabbi bana bir kız evlat bahşedersen onu sana kurban edeyim diye dua etmiş. Bir zaman sonra Hz. Musa'nın bir kızı olmuş. Adını Ayşe koymuş. Çocuğun kurban edileceği zaman gelince Hz. Musa bıçağı yavrucağın boynuna dayamış, tam kesecekken Azrail gökten elinde bir keçi ile gelmiş. Hikâyenin tam bu noktasında dinleyenlerden biri dayanamamış ve şöyle demiş: Ben bunun neresini düzelteyim. Hz. Musa değil Hz. İbrahim. Kız değil erkek, Ayşe değil İsmail, Azrail değil Cebrail, keçi değil koç. Şimdi biz de bu iddianın neresini düzeltelim bilemiyoruz. Her şeyden önce böyle bir görüşmemiz olmadı. İddia edildiği gibi gizli saklı hiçbir CHP'li yanımıza gelmedi.
"Bu külliye'ye giren araç da çıkan araç da bellidir. Hepsinin künyesi giriş çıkışlarda bellidir. Ama bunlar nasıl bir Külliye'de yaşadıklarını bilmiyorlar. Herhalde bunlar kendi merkezleri gibi sanıyorlar burayı. Hiçbir CHP'liye genel başkanı olması yönünde telkinde bulunmadık, çünkü Sayın Kılıçdaroğlu'ndan daha ideal bir genel başkan olmaz. CHP'nin başında kimin olduğundan bize ne. Bu konu CHP genel merkezini, CHP'ye oy verenleri, onların delegelerini alakadar eder. Olmayan bir görüşmeyi ve konuşmayı ortaya atan gazeteciyi siciline bianen bir parça mazur görebiliriz. Nitekim bugünkü yazısında galiba bizden özür dilemiş. Teşekkür ederiz. Peki bu iddianın üstüne 'Doğrudur' diyerek tüy diken genel başkanı ne yapacağız? Ne yapacağız? İddia o kadar saçmaydı ki ilk duyduğumda cevap vermeyi kendime zul addettim. Konuyla ilgili açıklamayı arkadaşlarıma yaptırdım. Buna karşılık CHP Genel Başkanı televizyonda milletin görünün içine baka bana 'herkes konuşuyor Erdoğan niye konuşmuyor' diyerek seviyeyi düşürdü. Meselenin dallanıp budaklanmasının üzerine Cumhurbaşkanlığımı ortaya koyuyorum diyerek iddiayı yalanladım. Buna rağmen kendisi çıkıp delikanlıca hata ettim özür dilerim diyemedi. Zaten bu zatın klasik tarzıdır. akıl ve izan dışı her türlü iddiayı ortaya atar, sonra da hadi cevap ver diye kenara çekilir. Çünkü yalan en önemli mesleğidir bu zatın. Eline tutuşturulan kağıtların, kulağına üflenenlerin her defasında çürük çıkması bu zatın yolundan döndüremez."
"Kendisi CHP'nin başına bir kaset kumpasıyla geldiği için orada kalmaya çalışıyor. Külliye'ye gelen CHP'li iddia da ortada kaldı. Yazıyı yazan diyor ki, benim haber kaynağım filanca kişidir. O kişi diyor ki benim haber kaynağım CHP içinden biridir. CHP'liler diyor ki bizden böyle bir iş sadır olmaz. İthama maruz CHP'li diyor ki bu kumpas CHP Genel Merkezi'nde kuruldu. İddiayı doğrulayan Kılıçdaroğlu diyor ki öyle demek istemedim. Bunca rezillik ortaya dökülmesine rağmen CHP'li yetkililerin hâlâ susuyor olmaları da işin bir başka trajikomik kısmıdır. Şimdi yeni bir iddia daha ortaya çıktı, yatta bir aradaydılar. Yatta bir araya gelenler de şimdi birbirini suçluyor. Şimdi onlar ben o yatta yoktum diyor. Fakat bu iddiayı ortaya atan Sayın İnce de diyor ki onlar kendilerini iyi bilir. CHP Genel Başkanına bu konuları ortalama bir insan idrakiyle anlatamayacağımızı sayısız tecrübe ile öğrendik."
"Maalesef günlerdir televizyon dizilerindeki taht oyunlarını, güç savaşlarını, komplo teorilerini gölgede bırakan bir oyun seyrediyoruz. CHP'nin siyaset üretme gücünün kendi iç kavgalarında sergiledikleri şenlikten ibaret olduğunu Tüm Türkiye bir kez daha gördü. Onurlu bir siyAsetçinin yapacağı iş gelinen noktada önce bizden sonra itham ettikleri kişilerden özür dilemek olmaktır. Yalanla iftira ile karalama ile altı boş iddialarla alavera dalavera siyasetle ülkemizi meşgul ettikleri için milletimizden özür dilemelidir. CHP kendi kendine bir ortaoyunu oynadı ve artık bitti."
"Ülkemizin gerçek gündemine dönmemizin zamanı geldi. Varsınlar CHP'liler kendi iç dalaşmalarını kapalı kapılar arkasında gerçekleştirsinler. Bunların parti sözcüleri de bizzat kendilkerini de tek mesleği var nerede bu sanatı kavramışlarsa, yalan. Yalan üzerine bu süreci inşa etmeye çalışıyorlar. Ama ne olur milletin yakasından artık düşsünler. Bir gün tek parti faşizmde, bir gün emperyalizmin sözcülüğüne, bir gün koltuk kavgasına, bir gün terörist seviciliğine savrulan bir partiden en köy olur ne kasaba. Nitekim, milletimiz de bu gerçi gördüğü için CHP'yi belli bir oy oranının üzerine çıkarmıyor. Mahalli seçimlerde kazandıkları birkaç mesele bunların dengelerini iyice bozdu. Aradan 7 ay geçmeden kendilerini yerden yere atmaya başladılar. Şimdi biz bu şartlarda Ankara'yı yönetemeyiz diyorlar. 'Ben buradan Ankara'nın suyundaki kirliliği gideremem' diyorlar. Devletten alman gereken parayı alıyor musun? Alıyorsun. Öyleyse? Şu andan itibaren parayı yönetme sanatın ortaya koyman gerekir. Varsa bu kabiliyetin bu adımı atarsın. Krediyi bulmak, bu senin işin. Aynı şey İstanbul için geçerli. Biz de bu mesleği icra ettik. Görevlendirdiğimiz bu konuda başarılı arkadaşlarım var, şahsım adına bu mesleği ben de yaptım. CHP yönetiminden 2,5 milyar dolar borçla belediyeyi aldım, susuz İstanbul'u suya kavuşturduk. Atık su noktasındaki en zor dönemde her tarafı temizledik.
Sakar'yadan İstanbul'a suyu taşıdık. Boğazın altından Anadolu Yakasından Anadolu'ya suyu taşıdık. Bunları yaptık. Eğer bunları yağmamış olsaydık, şu anda herhangi bir sıkıntıda İstanbul yine susuzluğu yaşardı. Ama şu anda yok. Fakat gelen haberler hayrı alamet değil. İstanbul'a 3 ay gibi bir süre sonra havalar böyle giderse İstanbul susuzluğa doğru yürüyor. Benzer şey Ankara için de geçerli. Madem ki bu horona girdin, işi yapacaksın. Bu konuyla ilgili olarak da bana borçlanma noktasında Meclis müsaade etmiyor. Arkadaşlar borç yiğidin kamçısıdır.
Borçlanma noktasında tabii ki meclis belli sorumlulukları üzerine alamaz. Biz bu işi çözeriz bunu görürse o noktada Meclis size gerekli desteği verir ama bunu görmüyorsa bunu veremez. En çok hayıflandığım konulardan biri şöyle dişime göre bir ana muhalefet bulamayışımdır. Kendilerinde en güçlü oldukları zamanda düştükleri durum orada. Bakalım yarın hangi senaryoyla karşımıza çıkacaklar."
"Ekonomideki toparlanma süreci tüm hızıyla sürüyor. Ama yalanlama bunlarda bol, toparlanırken battık bittik diyorlar. Borsa 106 bin puanın üstüne çıktı, 18 ayın zirvesini gördü. Bakın ben bununla tatmin olmuyorum ha. Şuanda 106 bin. OECD Türkiye'nin bu yıl için büyüme tahminini artı yüzde 0,3'e, 2021 beklentisini de yüzde 3'e, yukarı doğru revize etmiş durumdadır."
"Son dönemde bölgemizdeki kimi ülkelerde ülkemiz menşeili ürünlere karşı sinsi bir politika yürütüldüğünü görüyoruz. İlk etapta 500 noktada tarım Kredi Kooperatifi olarak kendi satış mağazalarını açacak. Bu sayı giderek artacak."
"Son 5-6 yıldır batılı ülkeler ülkemize karşı inkarı mümkün olmayan bir savunma sanayi ambargosu uyguluyor. Bırakınız yeni anlaşmaları önceden alınmış lisansların iptaline kadar işi vardırdılar. Özellikle Suriye'deki son harekâtlarımızla bu uygulamalar daha da sertleşti. Hamdolsun savunma sanayimiz bu kuşatmaları engelleyebilecek seviyeye ulaşmıştır. Son gelişmelerle beraber ortaya çıkan eksikliklerimizi de tamamlıyoruz."
© Tüm hakları saklıdır.