Politika

'Erdoğan iktidarındaki kirlenmeyi en fazla dile getirenler Taşgetiren gibi yazarlardı'

Zaman yazarı Ali Ünal, Başbakan Erdoğan'ın '17 Aralık sonrası ortaya çıkan suçları cemaate yıkmaktan vazgeçmemesi halinde korkunç bir musibetle karşılaşacağını' söyledi

30 Haziran 2014 15:45

Zaman gazetesi yazarı Ali Ünal, 17 Aralık yolsuzluk ve rüşvet operasyonu öncesine kadar Fethullah Gülen cemaatine yakınlığı ile bilinen Bugün gazetesinde köşe yazıları neşreden, ancak daha sonra Star'a geçen Ahmet Taşgetiren'e göndermede bulunarak, "Başbakan Erdoğan’a ve AKP camiasına hatırlatılmalı. Erdoğan iktidarındaki kirlenmeyi 2003’ten 2014’e en fazla dile getirenler, bugün kendisine âdeta şartsız destekle en büyük kötülüğü yapan Taşgetiren gibi yazarlardı" dedi.

"Büyük rüşvet ve yolsuzluk operasyonları, aslında temizlenme adına Cenab-ı Allah’ın Başbakan’a ve AKP’ye bahşettiği büyük bir fırsattı" diyen Ünal, "İktidar medyasında rüşvet ve yolsuzluk haberlerine tek kelime ile bile temas edilmeden, bir Cemaat’i hedef tahtasına oturtarak, suçlamalardan kurtulmaya çalışıyor ve arkasından kendi kitlesini de sürüklüyor. Allah hâlâ mühlet veriyor ki, geri dönsünler. Fakat geri dönülmez de girilen istikamette devam edilirse, korkarım ki bu mühlet, önceki bütün iyiliklerin silinmesi, “habtolması” adına en dehşetli bir mekr-i İlâhî ve en korkunç bir musibet olarak tecelli edecektir" ifadelerini kullandı.

Ali Ünal'ın Zaman gazeteisinde "Mekr-i İlâhînin en ağırı" başlığıyla yayımlanan (30 Haziran 2014) yazısı şöyle:

İnsanlar, musibet, felâket denince genellikle dünyada başa gelen maddî belâları anlarlar.

Oysa asıl musibet ve felâket, Din’e gelen, kişiler için de Din’de, dinî inançları ve hayatlarıyla alâkalı yaşadıkları felâkettir. Meselâ, bir toplumda, bir ailede veya bir kişi üzerinde bir zaman Din hakimken, hayat samimî olarak Din’e göre tanzim edilir, duygu, düşünce ve planlar, konuşma ve davranışlar Din temelli ve Din etrafında şekillenir ve icra edilirken, daha sonra maddî açıdan mutlu denebilecek bir hayat da yaşansa, Din artık hayatı yönlendirir olmaktan çıkmış ve garnitür derekesine düşürülmüşse, o toplum, o aile, o fert, büyük bir musibete düçar olmuş demektir. Bundan daha öte bir musibet vardır ki, o da, Kur’ân’da sıklıkla ikaz buyrulduğu üzere, Cenab-ı Allah’ın insanın bir zamana kadar kazandığı bütün iyilikleri ve sevapları birden veya derece derece yok etmesi ve o insanı, sadece günahlarıyla Âhiret’e göndermesidir. Bu dikkat edilmesi gereken öyle hassas bir noktadır ki, insan bazen, bir amelle bile bütün sevaplarının silinmesine sebep olabilir. Meselâ, Hucurât Sûresi’nde (49: 2), Peygamber Efendimiz’in (s.a.s.) huzurunda saygısızlık ifade edecek şekilde sesi yükseltmenin insanın o ana kadar kazandığı bütün sevapları yok edebileceği ikazında bulunulur. Bugün peygamberlik ve Peygamber Efendimiz (s.a.s.) hakkında ulu-orta konuşanların, yazıp-çizenlerin kulakları çınlasın.

Bunun gibi, sözgelimi, bir zaman insanları irşadı gaye edinmiş bir topluluk, daha sonra siyasî veya değil bir fraksiyon halinde farklı bir istikamete girmişse, bu, Cenab-ı Allah’ın o topluluk için en dehşetli ve ürpertici bir mekri ve o topluluğa gelen en büyük belâdır. Yine, Din’e ve insanların dinî inançlarına, hayatlarına gerçekten saygılı olan bir kişi, tersi istikamette bir gösteriye dâhil edildiğinde çok yaşamadan vefat etmiş ve ilmine önem verdiğim bir zat, “Onu daha kötü bazı işlerde öne süreceklerdi; Allah ruhunu kabzederek, o büyük kötülüklere âlet olmaktan inşallah korumuş olmalı.” demişti. Bir başkası, kendisini inkâr manâsında bazı ittifaklara sürüklenecek gibiydi. Hastalandığını duyunca, söz konusu değerlendirmeyi hatırlayarak, “Bu zat, vefat eder.” dedim. Nitekim öyle oldu ve Allah (c.c.), onu sürüklenebileceği ittifaklardan, daha önce kazandığı bazı iyilik ve sevapların silinip gitmesinden inşaallah korudu. Yine, sözgelimi, bir zaman yüksek bir makamda birtakım güzel icraata imza atmış bir zat, daha sonra tersi bir istikamette icraat içine girmiş de, bu icraatı artık yapamayacak konumda iken Allah ona uzun bir ömür veriyorsa, bu, daha önceki yanlış icraatından tevbe etsin diye bir mühlettir. Fakat bu tevbe yapılmaz, duygu, düşünce ve tavırlarla yanlış istikamette devam edilirse, Allah muhafaza, uzun ömür, daha önceki iyiliklerin yok olup gitmesi istikametinde bir mekr-i İlâhî olabilir. Ki bu, bir insana gelebilecek musibetin en kötüsüdür.

Ne kadar kızacak da olsalar, bu gerçek, Başbakan Erdoğan’a ve AKP camiasına hatırlatılmalı. Erdoğan iktidarındaki kirlenmeyi 2003’ten 2014’e en fazla dile getirenler, bugün kendisine âdeta şartsız destekle en büyük kötülüğü yapan Taşgetiren gibi yazarlardı. Büyük rüşvet ve yolsuzluk operasyonları, aslında temizlenme adına Cenab-ı Allah’ın Başbakan’a ve AKP’ye bahşettiği büyük bir fırsattı. Ama Başbakan, cürm-ü meşhut halinde yakalanmışçasına tam tersi bir istikamete girdi.

İktidar medyasında rüşvet ve yolsuzluk haberlerine tek kelime ile bile temas edilmeden, masum insanları, bir Cemaat’i hedef tahtasına oturtarak, bu insanlara, Cemaat’e ve ülkeye kötülük üstüne kötülük yaparak, daha önceki bazı icraatının da tam tersi icraatlarda bulunarak suçlamalardan kurtulmaya çalışıyor ve arkasından kendi kitlesini de sürüklüyor. Allah hâlâ mühlet veriyor ki, geri dönsünler. Fakat geri dönülmez de girilen istikamette devam edilirse, korkarım ki bu mühlet, önceki bütün iyiliklerin silinmesi, “habtolması” adına en dehşetli bir mekr-i İlâhî ve en korkunç bir musibet olarak tecelli edecektir.