Yaşam

Erdoğan gibi Kasımpaşalı, Erdoğan gibi futbolcu

09 Mayıs 2011 03:00


FARUK BİLDİRİCİ

(Farukbildiri.com.'dan alınmıştır 8 MAYIS 2011)

 

Telefon dinlemeleri, internet yasakları, filtreleme sistemleri ile gündemden düşmeyen TİB’in bağlı olduğu kuruluş, Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu. Bu kurumun başındaki isim de Tayfun Acarer. Altı yıldır, cep telefonları ve internet dünyasındaki bütün düzenlemelerde son söz hep ona ait. Onun bütün dünyası da varsa yoksa teknoloji. Öyle olunca da iletişim teknolojisini konuşmaktan hoşlanıyor ama sıra kendisini anlatmaya gelince son derece ketum.

 BABAM: TERSANEDE ELEKTRİKÇİ OLMAK ZORDU


Ben elektronik mühendisiyim. Elektroniği seçmemin nedeni şu, benim babam tersanede işçiydi. Sanat okulundan mezun, elektrikçiydi. Ben de onun atölyesine sık gider gelirdim. Mühendis olmayı o yüzden istedim. Oradaki mühendisleri gördüm. Tabii yani gemi elektrikçiliği zordur, kışın geminin içi dışarıya nazaran altı yedi derece daha soğuktur. Artı bir de en kötüsü rutubet vardır. Soğuğu en az on derece fazla hissedersiniz. Zaten en sıcak havada bile geminin içine girin 18-19 dereceyi geçmez. Özellikle altına indiğiniz zaman daha soğuktur. Elektrik de oralardan, dipten çekilir. Yazın da tam tersi metal ısındığı zaman çok ciddi sıcaklık vardır, resmen sauna haline döner orası. Gerek makinenin elektrikçilerin jeneratörlerin olduğu kısım geminin en altıdır, kapalı mahaldir. Oturma mahalleri açık olduğu için sıcaklığı o kadar fark etmezsiniz. Ama altlarda sıcaktan nefes bile alamazsınız. Güzel, zevkli bir meslek ama işçilerin o halini gördükçe mühendis olmaya karar verdim. Tabii 65-66 yılları. Daha çocuğum. Bu gördüklerim ilkokula giden bir çocuk olarak beni etkiledi.


 SİYASETLE İLGİLENMEDİM: AMATÖR FUTBOL OYNADIM


O dönemki çocuklarla şimdiki çocuklar çok farklı. Bilinçlenme, yol göstericiler, fikir vericiler açısından çok farklı. Şöyle bir örnek vereyim; liseyi bitirdim. Üniversite sınavı güzel geçti. Yurtdışında burslu eğitim için de sınava girdim. Aynı tarihte. Lisede belli not ortalaması olan kişiler girebiliyordu o sınava. Kasımpaşa Lisesi’nde o zaman en yüksek puanlar benimdi. Ben o semtte oturdum. Amatör ligde futbol da oynadım. Orta saha oyuncusuydum. Fransa’da burslu eğitimi kazandım ama gitmedim. Gerekçem, Fransızca bilmiyorum! Sanki İngilizceyi çok iyi biliyordum o zaman! Fransa’ya gitsem muhtemelen yine haberleşme okurdum. Asıl gitmeme gerekçem, korktum. 18 yaşında bir gencim. O zamana kadar Edirne’nin dışına çıkmamıştım. İstanbul Teknik Üniversitesi Elektronik ve Haberleşme Bölümü’ne girdim. Benim siyasetle hiç ilgim olmadı.  Zaten siyasi hareketlere girenler okuyamadılar. Çok değerli insanlar vardı ama okuyamadılar. Türkiye için duygusal bir dönemdi bence. Her kesimden değerlerine inanmış samimi bazı samimi insanlar hiç yoluna gittiler. 


 ÜÇ KİTAP YAZDIM: HAFTA SONLARI ÜNİVERSİTEDEYİM


Eşim de elektronik mühendisidir. Eşim benden üç yıl sonra mezun. Önce özel bir kuruluşta çalıştım, mezun olduktan sonra mühendis olarak PTT’ye girdim. Mezuniyetten sekiz yıl sonra tekrar okumaya başladım. Bu seferki okuma hep eşimle beraber oldu. Masterdan sonra İşletme İktisadı Enstitüsü’nde ihtisas yaptık, tamamen farklı bir branş. Ki benim eğitim hayatımın belki en güzel dönemdir. Hocaların hepsi konusunun uzmanıydı. Doktora bittikten sonraki hafta İTÜ’de ders vermeye başladım. Kadrolu değil de saat ücretli olarak haftada bir gün ders veriyordum. Hala hafta sonları derse devam ediyorum. 17 sene oldu. Bu arada üç kitap yazdım. Akademik kariyer yapmak kolay değil. Ayrı bir efor gerek ona. Bir yerlere geldikçe zamanınız azalıyor. Genelde benim öğrencilerim son sınıf öğrencileridir. Derse ilgileri, takipleri farklı oluyor. Geçen gün ilave ders istedikleri için 23 Nisan’da ders verdim. Birkaç yıl önce cep telefonunu çalmak isteyenlerin trenden attıkları genç de benim öğrencimdi.


 ALTI YILDIR BAŞKANIM: TEKNOLOJİYİ YOĞUN KULLANMAM


İlk özel sektörde çalıştım, sonra PTT, ardından Telsiz Müdürlüğü. Oradan Kıyı Emniyeti’ne geçtim. Genel Müdür Yardımcılığı yaptım bir ara. Yönetim Kurulu üyesi de oldum. Sonra PTT’ye döndüm, ikiye ayrılınca Telekom kısmında kaldım. Oradan da Telekomünikasyon Kurumu başkanı oldum. Burada altıncı yılım. Doğrusu, Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu’ydu. O nedenle ismi değişti. Telekomünikasyonun açılımı iletişim anlamındadır, şu anki sektörü bütünüyle kapsamıyor. Yoğun çalışan insanlar teknolojiyi yoğun kullanamaz. Çünkü vakitleri yoktur. Ben de öyle. Teknolojiyi gerektiği kadar kullanırım. Yoğun kullandığınız zaman ilgi alanınız dışına da çıkabiliyorsunuz. O kadar cazip şeyler geliyor ki. Merak edip, girip bakıyorsunuz. Orada oyalanmanız bir zaman kaybı aslında. Facebook, twitter gibi sosyal medyada yokum. Ama ailemden olanlar var. Hatta ailemin bir kısmı öyle haberleşiyor, ben tercih etmiyorum. Cep telefonunda 3G’yi kullanıyorum. Eşimle görüntülü de konuşuyoruz. Günde en az on kere haberleşiriz, belki daha bile fazla.


 MHP’LİLERİN KASETİ: O GÖRÜNTÜLERİN TİB İLE İLGİSİ YOK


Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı (TİB), doğrudan Başbakanlığa bağlı değil. Baştan beri neden öyle söyleniyor bilmiyorum. Orası her yönüyle buraya bağlı. TİB Başkanı Fethi Şimşek’in sicil amiri benim. Atanması da normal hiyerarşik yapıda olur. Bakan, Başbakan, Bakanlar Kurulu ve Cumhurbaşkanı onayı ile atanır. Siyasiler arasındaki bir polemik konusu olduğu için araya girmek de istemiyorum. Valla bu konunun bilinçli ya da bilinçsiz şekilde saptırıldığına inanıyorum. Şu an eleştirilen örneğin internete konulan videolar veya bir nedenle yapılan dinlemelerin hiçbirinin TİB ile ilgisi yok ki. Örneğin son olarak (bazı MHP’lilerle ilgili olarak) internete konulan kayıtların TİB ile ne ilgisi var?  Bunların hiçbirinin kaynağı TİB değil. Bir kere sorunu ve kaynağını doğru tespit etmemiz lazım. Bunlar mahkeme kararıyla yapılan dinlemeler değil. Bunlar istemdışı yapılan dinlemeler. TİB olsa da olacaktı bunlar, olmasa da. Neden bunlar engellenemiyor? Kaynağı kimdir bilmem. Ama bunun gerçekleştirilmesi şu gelişen teknoloji içinde çok zor. Aslında bunların engellenmesiyle ilgili ağır cezai hükümler de getirildi. Dinleme yetkisine sahip üç kurum var Türkiye’de, polis, MİT, jandarma. Bu kurumlar hakim kararını getirecek, TİB o kararın mevzuata uygunluğunu onaylarsa o kurum dinleme yapabilir. Yani dinlemeyi TİB yapmıyor, sadece TİB’in süzgecinden geçiyor. Aynısı SMS ve mail trafiği, data haberleşmesi için de geçerli.  


 KAYGI DUYMAM: OLABİLSE BENİ DİNLEYİN DİYE BAŞVURURUM


Ben dinlendiğimden kaygı duymuyorum. Hatta elimden gelse beni dinleyin diye resmen müracaat edeceğim. Eğer eşimle yaptığım bir konuşma yansırsa ondan rahatsız olurum tabii. Bu kişilik haklarının ihlalidir. Onun dışında dinlenmekten niye kaygı duyayım ki? Maalesef bu tür şeyler, resmen paranoya haline getirildi. Bazı şeyleri anlamakta zorlanıyorum.  Mesela baz istasyonları sadece Türkiye’de mi var? Sorumlulardan biri medya, diğeri üniversiteler. Bu tür şeyleri işlemek medyanın hoşuna gidiyor; kanser olmaz diyene değil de olabilir diyene mikrofon uzatıyorlar. Bazı profesörler şov yapmak için olabilir diyor, milletin kafası karışıyor. Bilim adamı tahminle konuşamaz. Bu sistemi kullanmaya 1994’te başladık. 17 senedir de inceleniyor, şu ana kadar ispatlanmış bir tek kanser vakası yok. Kaldı ki, baz istasyonlarını yerleşim yerinin dışına çıkardığınızda bu sistem çalışmaz. Baz istasyonlarının çoğalması riski azaltır. En güzel örneği arabayla seyahat ederken cep telefonunun bataryasının daha çabuk bitmesidir. Baz istasyonu uzak olduğu için bağlantı kurmaya çalışırken daha çok enerji harcıyor.


 
FATURA DÜŞTÜ: CEP TELEFONUYLA KONUŞMADA ÜÇÜNCÜYÜZ


Ara bağlantı ücreti dediğimiz, bir operatörden diğerine aramanın bedelidir. Son dönemde yaptığımız düzenlemelerle bu ara bağlantı bedellerini çok aşağı çektik. Şu anda Avrupa’nın en düşük ara bağlantı ücreti Türkiye’dedir. İspatlayabilirim de. Bu neyi sağladı? Hem faturalar düştü, hem insanlar daha çok konuşabiliyor. Operatörler arasında arama kolaylaştı, operatörler yeni tarifeler çıkardılar. İki sene önce bu tarifeler yoktu.  Bizdeki faturalar da hangi paket tarifesini seçtiğinize bağlı olarak Avrupa’ya göre düşük. Mesela benim annem genelde aranır, onun tarife seçmesi gerekmiyor.  Zaten cüzi bir rakam ödüyor. Tabii o kadar çok tarife var ki, kafa karışıyor. Bana sorsanız ne kadar tarife var diye bilmiyorum. Biz bir çalışma başlattık. Operatörlere, “Tarifelerinizi sadeleştirin, bizi de bildirin” diyoruz.  Biz web sayfamızda yayınlayacağız. Kullanıcı bilsin, kimde ne tarife var?  Bir de numara taşıma yoğun şekilde yapıldı. Düşünün Türkiye’de 63 milyon civarında mobil telefon kullanıcısı var, 29 milyona yaklaşan bir numara taşıma var. Bu işletmeleri daha ciddi çalışmaya zorladı. Türkiye, cep telefonuyla konuşmada Avrupa’da üçüncü. 2010 rakamlarına göre, kişi başına aylık ortalama konuşma süremiz 239 dakika bizim. İşin ilginci, dördüncü olan İngiltere (179 dakika) ile aramızda 60 dakika kadar fark var ama birinci olan Fransa ve İngiltere ile aramızda 10 dakika kadar fark var. Bu artış trendi devam ettiği sürece bu yıl sonunda birinci sıraya geçeriz. İnternet kullanımında dünyada 12.sıradayız, Facebook’ta ikinciyiz.


FİLTRELEME: İNTERNETE GİRERKEN ÇEKİNİYORUM


Bir düzenleme yaptık biz. Dedik ki, internet kullanıcılarının içeriği seçme hakkı olsun. Filtreleme için dört kategori geliştirdik. Birisi, bazı ailelerde interneti sadece çocukları kullanıyor. Çocuk paketi olsun, bunun fiyatı en ucuzu olsun. İkincisi aile paketi olsun; çünkü aileler de kullanıyor, ben işte bu ikinci kategoriye giriyorum çocuklarım daha çok kullanıyor; ben işle ilgili maillerime bakmak veya bir şeyi araştırmak, gazetelere bakmak için interneti kullanıyorum. Üç, yurtiçi seçeneği olsun. Yurt içi ile yurtdışı seçeneğinin en önemli farkı şu. Çocuk pornosu, sanal kumar, intihara teşvik gibi videoların neredeyse yüzde 99,9’u yurtdışı kaynaklı. Yurt içi seçeneği olunca bunlar çok önemli ölçüde engellenmiş oluyor. Bunlar olmayınca internete daha rahat girebilirsiniz. Dört, hiçbirini seçmezseniz şu anki standart tarifenizle aynen devam ediyorsunuz. Biz zorlama yapmıyoruz insanlara.  “Bak seçmezsen seni çocuk internet profiline koyacağım” demiyoruz; “Seçmezsen standart devam edeceksin” diyoruz. İnternet servis sağlayıcılarına altyapılarını hazırlamaları için altı aylık süre vermiştik. 22 Ağustos’ta uygulamaya başlanacak. Üzerinde bir süredir çalışıyor, en uygun sistemin nasıl olacağını inceliyorduk. Maalesef bu yeni bir sansür diye algılandı. Bunun bir tüketici hakkı olduğuna inanıyorum. Bu filtre sistemi,  Amerika, İngiltere, her tarafta var. Bu sistem özgür tercihleri engellemiyor. Ben valla internete girerken yanımda birileri varsa çekiniyorum. Bu filtrelemeler olsa, aile seçeneğim olsa gönül rahatlığıyla girebilirim. Bazen sunumlarda falan görüntü indirirken ödüm patlıyor. Düşünün bütün salon seyrediyor. Kaç kişinin başına geldi bu. Bir anda bir porno! Durdurana kadar şoke olursunuz.


 YOUTUBE YASAĞI: ERİŞİM ENGELLEME ABD’DE DAHA FAZLA


Türkiye Cumhuriyeti’nde Atatürk ile ilgili özel bir kanun var. Ben bu kanunu bu olaylardan sonra öğrendim. Bu kanun doğrudur yanlıştır beni ilgilendirmiyor. Mevzuat bu. Youtube ile ilgili kararı alan da mahkeme. Geçen ay Digitürk ile ilgili telif hakları nedeniyle mahkeme bir karar aldı, bloglar yasaklandı. Şimdi onun bizle ne ilgisi var? Bazı insanlar eleştirmiş olmak ya da popüler olmak için ağzına geleni söylüyor. Medya da aleyhte konuşana mikrofon uzatıyor, lehte konuşandan mikrofonu çekiyor. Yemin ediyorum, mahkemenin aldığı o kararı gazeteciler söyleyince duydum ben. Çünkü bize de bildirmiyorlar, direk gönderip uygula diyor. Bizim iletişim için özel mahkemeleri tartışmamız gerekli. Belki o mahkemenin erişim engelleme kararını İletişim Başkanlığı’na iletip onun bir görüşünden, süzgecinden geçmesi lazım. Hem sayı vermeyelim ama Türkiye’de erişimi engellenen site sayısının en az üç dört katını İngiltere, Amerika, Fransa engelliyor. Oralarda niye tepki yok? Oradaki halk diyor ki, engellenmişse bir gerekçesi vardır. Burada ise devlete eleştirmek adet. Bir kere devlet, vatandaşının aleyhine bir şey yapmaz. Efendim vergi koymuş, vergi koymuşsa mecbur kalmıştır. Bir süre sonra onu gevşetecektir. Nitekim iki sene evvel internetteki vergiler 15’ten 5’e indi.  Orada bir siteye giriyorsunuz, stop diye bir şey var. O site engellenmiş demek bu. Bizde nasıl? Siteye giriyorsunuz uzun bir açıklama yazısı ile izah ediliyor. Hangisi daha demokratik? Adam stop diyor millet bir şey demiyor, biz mahkeme kararıyla açıklıyoruz millet kızıyor.


 
SÖZCÜK YASAKLARI: ERİŞİMİ ENGELLENENLER PORNO SİTELER


Şimdi erişimi engellenen sitelerin yüzde 95’i pornografi ile ilgili. Bu yüzde 95’in içinde çocuk pornosu da yüzde 40 civarında. Dehşet verici bir durum bu. Diğer siteler ne? İntihara teşvik, sanal kumar falan. Bu engellenenler, toplam şikayet içinde yüzde 2.7. Yani aslında 100 şikayet gelmiş ya da biz tespit etmişiz; bunlardan 97.3’ünü uyar kaldır ile çözmüşüz. Sizi uyarmışım, “Sizde şöyle bir video var, bunu çıkart bu kanunun şu maddesine örneğin kumara ihtilaf.” Siz de çıkarmışsınız.  Bu tür içerikler neticede engellenecek.  Kelime meselesi yeni bir uygulama değil. İnternet Başkanlığı kurulduğundan beri üç yıldır yapılıyor. Hassas olan arama motorları, “Anahtar kelimeleri bize verin biz bunları inceleyip çıkaralım” demiş. Bunu isteyen biz değiliz, arama motorları. Adını da vereyim; Facebook, youtube, mynet. Youtube, canı yandığı için istiyor. Seks sitesi demiyor ki, bir bakıyorsunuz etek diyor. Etek kelimesi olan sitede bir tekstil firması da olabilir. Ama biz diyoruz ki, “Bu pornoların içinde örneğin etek kelimesi çok kullanılıyor. Bu kelimelere dikkat edin, mümkünse içeriğini çıkarın. Yoksa erişim engellemesi ile karşılaşabilirsiniz.” Şikayetlerden yaptığımız tespitleri üçer aylık periyotlarla gönderiyoruz. Örneğin etek, Ali, Veli neyse sitenin adı bunları ne görürseniz erişimini engelleyin demedik ki biz. Diyorum ya, konu saptırılıyor. Bizim yazımızda bu alan adları olan sitelerin kapatılması, engellenmesi diye bir kelime yok. Bu yasaklama değil bilgilendirme. Olayı olumsuza doğru saptırma eğilimimiz var bizim.


 ETİK UYARI: GEZİYE GİDİNCE HARCIRAH ALMAYACAK MIYIM?


Başbakanlık Etik Kurulu’nun uyardığı doğru. Polemik konusu olacağı için girmek istemiyorum. Ama bir Kurum Başkanı’nın bir yere gittiği zaman harcırah aldı diye eleştirilmesini anlamakta zorlanıyorum. Bir yere gittiğim zaman harcırah almayacak mıyım? Sonra kaç lira harcırahtan bahsediyoruz biliyor musunuz? Günlük harcırahım 33 lira brüt, bunun neti de 25-26 liraya gelir. Orada toplantı yapılmış, gazetelerde haberler çıkmış. Gerçekten gitmişim Kıbrıs’a. Gitmemiş olsam da alsam, acaba mı dersiniz? Kaldı ki uçak ve otel parasını da Kıbrıs’taki bakanlık vermiş, çünkü o davet etmiş.


 BİLİŞİM SEKTÖRÜ: 118’Lİ HATLARI REKABETE AÇTIK


118’li hatların bu kadar çok reklam yapmasının nedeni rekabet. Şu anda dokuz işletmeci var, en fazla 99 tane olur. Ama bazı şirketlerin birden fazla numarası olduğu için kullanılan 15-16 numara var. Eskiden 118’di. Biz onun yanına iki numara daha ekledik, 99 numara verebilecek hale geldik. 118’i bu şekilde yapmasak tekeli kıramazdık. Bilişim sektöründe bu üç kısma dikkat edin. Çağrı merkezleri bir, ARGE merkezleri iki, hizmet destek merkezleri üç. Burada büyük fırsatlar var Türkiye için. Aynı zamanda Türkiye’de birtakım sosyal sorunların çözülmesinde bunlar katkıda bulunuyor. Son bir iki yıl içinde örneğin Diyarbakır, Gümüşhane, Erzincan, Erzurum, Elazığ, Bitlis ve Bingöl’ün en büyük işvereni bunlar. Şu anda 20 binden fazla insan çalışıyor bu sektörde.