Politika

ERDOĞAN: FAİLİ MEÇHULLERİN ACISINI BİLİRİZ DİYARBAKIR (A.A)

03 Eylül 2010 23:11

-ERDOĞAN: FAİLİ MEÇHULLERİN ACISINI BİLİRİZ DİYARBAKIR (A.A) - 03.09.2010 - AK Parti Genel Başkanı ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, ''Bir gece yarısı, sokak ortasında ensesine kurşun sıkılarak katledilen; katilleri gecenin karanlığında kaybolup bir daha hiç ortaya çıkmayan, çıkarılmayan faili meçhullerin acısını çok iyi biliriz'' dedi. Erdoğan, partisince Diyarbakır İstasyon Meydanı'nda düzenlenen mitingde yaptığı konuşmada, bugün yüreğini açmak, vatandaşlarla gönül diliyle hasbihal etmek istediğini söyledi. ''Biliyorsunuz, bizim Diyarbakır'a ayrı bir sevdamız, ayrı bir muhabbetimiz var'' diyen Başbakan Erdoğan, şöyle konuştu: ''Ozan Ahmet Arif, 'Seni, baharmışın gibi düşünüyorum, Seni, Diyarbekir gibi' diyordu. Biz de sizi Diyarbakır kadar büyük, Türkiye kadar engin bir muhabbetle seviyoruz. Çünkü biz inanıyoruz ki, insan yaratılmışların en şereflisidir ve insana hizmet etmek, siyasetin en büyük gayesidir. Çünkü biz inanıyoruz ki, insan kutsaldır, insanın hakları da kutsaldır. Millete efendilik yoktur, hizmetkar olmak vardır. Bu yüzden siyasetimizin merkezine insanı yerleştirdik, insana hizmeti yerleştirdik, insanın hak ve özgürlüklerini geliştirmeyi, sadece siyasetimizin değil, hayatımızın gayesi, hedefi bildik. İnsanı yüceltmeden, insana adalet sağlamadan, insana özgürce bir yaşam sağlamadan hiçbir sistem, hiçbir düzen varlığını devam ettiremez. Bu yüzden insanı yüceltmek kadar, demokrasiyi de geliştirmenin önemine inandık. Çünkü demokrasi yoksa, ileri demokrasi uygulanmıyorsa orada ekonomi de gelişmez, hukuk da çalışmaz, adalet de olmaz, güvenlik de sağlanamaz.'' Erdoğan, Türkiye demokrasisinin büyük badireler atlattığını, insanların büyük sıkıntılar yaşadığını belirterek, şunları söyledi: ''Ama demokrasiye inanan insanların mücadelesi çok büyük zorlukları geride bıraktı. Rahmetli Menderes'in mücadelesi çok partili sistemi işler kıldı. Tahammül edemediler. Üç demokrasi kahramanını darağacına gönderdiler. Demokrasi biraz toparlanmaya başladı, 12 Mart'ta yeniden müdahale ettiler. 1970'ler de ayakları üzerinde doğrulmaya çalışan demokrasimiz yeniden müdahaleye uğradı. İkinci Dünya Savaşı'ndan büyük bir çöküşle çıkan Almanya bile yeniden toparlandı, ayağa kalktı. Birileri Türkiye'nin ayağa kalkmasına izin vermedi. 12 Eylül demokrasimize ağır bir darbe vurdu. Kaybeden yine gencecik fidanlar oldu, demokrasimiz oldu, milletimiz oldu. Rahmetli Özal'ın mücadelesi Türkiye'yi dünyaya açtı, ekonomik alanda devasa adımlar atıldı. Yine tahammül edemediler. 1990'ların ilk yarısı değişime direnenlerin sabotajlarıyla, kirli oyunlarıyla geçti.'' 28 Şubat sürecinin milli iradeyi hiçe saydığını vurgulayan Erdoğan, şöyle devam etti: ''Demokratik kazanımları bir bir geri aldı, milletin ve memleketin üzerine karabasan gibi çöktü. Bu kardeşiniz, 12 Aralık 1997'de Siirt'te, Siirtli kardeşlerinin arasında bir şiir okudu. Siirt'e, Siirtli kardeşlerime bir şiirle seslendiğim için yargılandım, hüküm giydim ve Pınarhisar Cezaevinde yattım. Dört duvar arasında, milletimin hayır dualarıyla baş başa kaldım. Demokrasiye olan ihtiyacı o gün çok daha iyi hissettim. O gün, kimi gazeteler, 'muhtar bile olamaz' diye manşet attılar. Düşüncelerimiz, hareketimiz, millet sevdamız, memleket tutkumuz her zaman engellenmek istendi.'' ''Bizi dışlamak istediler, bizi tecrit etmek istediler, bizi yok saydılar'' diyen Erdoğan, şöyle dedi: ''Fikirlerimizi, siyasetimizi, millete hizmet etme tarzımızı küçümsediler. Biz bu ülkede fikirlerinden dolayı mahkum edilen insanların derdini çok iyi biliriz. Biz bu ülkede yazı yazdığı için, konuştuğu için, fikirlerini söylediği için, şiir okuduğu için, aş-iş dediği için, hak dediği, demokrasi dediği için mahpus damlarında çürümenin nasıl bir duygu olduğunu çok iyi biliriz..'' ''Şurada, yanı başımızda, tam 41 sahabenin kabri bulunuyor'' diyen Erdoğan, şunları söyledi: ''Diyarbakır, Mekke ve Medine’den sonra, en fazla sahabe kabrine sahip olan şehir unvanını taşıyor. Diyarbakır sahabelerin şehri, Diyarbakır ilim şehri, medeniyet şehri. Diyarbakır kardeşliğin şehri. Bu ulu şehre gelip de, yalan söyleyenler, o yalanın altında ezilirler, biterler. Bu aziz milletin huzuruna çıkıp da, yapamayacaklarını söyleyenler, vaatlerinin altında ezilirler. Burada samimiyet diliyle konuşmayanlar, muhabbet diliyle konuşmayanlar; burada Yunus Emre'nin, Mevlana'nın, Ahmede Hani'nin, İbrahim Gülşeni'nin gönül diliyle konuşmayanlar, milletin huzuruna çıkamaz, milletin yüzüne bakamazlar. Günlerdir birileri konuşuyor. Günlerdir birileri yazıp çiziyor. Başbakan Diyarbakır'da 'ne konuşacak' diyorlar. Başbakan Diyarbakır'da 'ne mesaj verecek' diyorlar. Burada BDP, Erzurum'da da Bahçeli, işi gücü bırakmışlar, bize konuşma metni yazmanın derdine düşmüşler. Sayın Bahçeli, sen bize konuşma metni yazmayı bırak; söyleyecek sözün varsa, eğer bir çözümün varsa buraya gel, Diyarbakır'a gel, söyleyeceğini şu Diyarbakır Meydanı'nda söyle. Diyarbakır'ın bu güzel insanlarıyla, yiğit, mert insanlarıyla gönül bağı kurabiliyorsan gel buraya Diyarbakır insanının huzurunda konuş. Diyarbakır insanını kucaklamadan, Hakkari insanının hatırını sormadan, Batmanlı kardeşimizin gönlünü almadan hariçten gazel okumakla bu işler olmuyor. Biz Türkiye'nin partisiyiz. Belli bir etnik unsurun değil, bölgenin değil. 73 milyonun partisiyiz.'' Başbakan Erdoğan, 81 vilayette ya birinci parti ya da ikinci parti olduklarını belirterek, şunları söyledi: ''Birileri için ne diyorlar onlar, 'filanca etnik unsuru temsil ediyor.' Bir diğeri için, 'filanca etnik unsuru temsil ediyor.' Bir diğer parti için 'o kumsalların partisi' diyorlar öyle mi? Kumsalların partisi CHP. Şu anda zaten kumsaldalar. Biz, etnik milliyetçiliği reddettik. Biz bölgesel milliyetçiliği reddettik, dinsel milliyetçiliğini reddettik. Ne dedik? Dedik ki, 'Biz 73 milyonun partisiyiz.' Bizim partimizde ayrım yok.'' ''Bakın, Diyarbakır'dan sesleniyorum'' diyen Erdoğan, şöyle devam etti: ''Bu Başbakan, tekrar ediyorum, doğuda ayrı, batıda ayrı; kuzeyde ayrı, güneyde ayrı konuşan bir Başbakan değildir. Bugüne kadar konuşmadım o şekilde, bundan sonra da konuşmayacağım. Türkiye'nin birliği beraberliği, bizim derdimizdir. Bizim aşkımız bu, bunu sağlayacağız. Bakınız biz söz verip sözünü unutanlardan da olmadık.'' ''Bugün huzurunuzda niçin varız'' diye soran Erdoğan, şöyle konuştu: ''Bir Anayasa değişikliği için. 2005 yılında burada, Diyarbakır'da ağustos ayında ne dediysek onurumuzla, şerefimizle onun arkasında durduk. Şimdi bu Anayasa değişikliğiyle her şey bitmiyor. Unutmayın 2011 seçimleri var, 2011 seçimlerinden sonra daha geniş tabanlı, yeni bir anayasanın temellerini atıyoruz. Yani şimdi kapıyı açıyoruz, kapıyı, onun için 12 Eylülde sandıklara giderek 'evet' demeye hazır mıyız?'' Millete güvendiklerini, eğilmediklerini, dik durduklarını, sadece alın terlerini değil, başlarını, vücutlarını bu yola koyduklarını ifade eden Erdoğan, sözü Diyarbakır Cezaevi'ne getirerek, konuşmasına şöyle devam etti: ''Şurada bir Diyarbakır Cezaevi var. Hep söyledim. Bugün Diyarbakır'da bir kez daha söylüyorum; Ah şu Diyarbakır Cezaevinin bir dili olsa da konuşsa, 12 Eylül sonrasında yaşananları bir anlatsa... Ah şu 5. koğuş dile gelip, o insanlık dışı işkenceleri, o insanlıktan uzak muameleleri bir söylese... Sözüm var mıydı? Diyarbakır Cezaevini kapatıyoruz. Yeni cezaevini süratle yapıyoruz. Biter bitmez hemen mevcut bu malum Diyarbakır Cezaevini de yıkacağız. İstiyoruz ki orası artık varlığıyla şehrimize 12 Eylül'ü hatırlatmasın. İnşallah bu da bize nasip olur.  12 Eylül darbesini yapanlar, 'Türkiye'de işkence yoktur' diye bas bas bağırırken, Diyarbakır Cezaevi'nden, 5. koğuştan, Diyarbakır semalarına feryatlar, figanlar yükseliyordu. İşte o soğuk betonlarda, pisliklerin içinde o kanalizasyonlarda insanlara nasıl zulm ettiklerini artık kitaplar yazıyor. Tek kişilik hücrelerde 20 kişi çırılçıplak nasıl istiflendiklerini artık kitaplar yazıyor. O tutuklular, ölmek için Allah'a yalvardılar. 'Allahım canımı al' diye feryat ettiler. Ve çocuklarını gözlerinin önüne getirdiler. Şimdi biz bu ayıplara son verdik, son veriyoruz. Allah'ın izniyle bu 12 Eylül, bunlara son verme miladı olacak.'' -MİTİNGDEN NOTLAR- Başbakan Erdoğan, Diyarbakır mitinginde spor ve sanat dünyasının ünlülerini de kürsüye davet etti. Erdoğan'ın konuşması öncesinde, ayrıca 8 bakan ve 40'a yakın bölge milletvekili de platforma çıkarak vatandaşı selamladı. Erdoğan miting konuşmasının ardından Galatasaray'ın eski futbolcuları Hakan Şükür, Diyarbakırspor'un teknik direktörlüğünü yürüten eski milli futbolcu Suat Kaya, teknik direktör yardımcısı Mehmet Gülerman ile sanatçı Berdan Mardini'yi kürsüye çıkardı. Kürsüye ''evet'' yazılı şapkalarla çıkan sanatçı ve sporcular Erdoğan ile halkı selamladı.