-Erdoğan: Değişime direniyorlar ANKARA (A.A) - 08.02.2012 - Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, ''Uslanmaz, yüzü kızarmaz, ders almaz bir zihniyetle de bugün hala mücadele ediyoruz. Bu zihniyet, 150 yıldır olduğu gibi, bugün de değişime, dönüşüme direniyor. Bu zihniyet, 150 yıl boyunca yaptığı gibi, bugün de halkı, milleti küçümsüyor. Bu zihniyet, bu anlayış, mafyavari, çetevari örgütlenmelerle, derin yapılarla, sinsi senaryolarla bugün dahi ülkeye karanlık bir istikamet çizmek istiyor'' dedi. Erdoğan, JW Mariott Otel'de düzenlenen Valiler Toplantısı'na katıldı. Toplantıda konuşan Erdoğan, ''Çok büyük bir değişimin, büyük bir dönüşümün içinden geçiyoruz. Şunu samimiyetle ortaya koymak durumundayız... Evet, devletimiz, bir yandan bin yıllık bir geleneği, bin yıllık bir birikimi ve tecrübeyi taşırken, aynı zamanda da geleceğe yönelik bir değişim ufkunu, bir değişim enerjisini içinde barındırmak durumunda. Devlet geleneği ve devlet tecrübemiz bir yandan çok önemli imkanlar sunarken, diğer yandan, değişim süreci iyi yönetilemezse metal yorgunluğu, atalet, geriye gitme gibi olumsuzluklar da önümüze koyabilir. Selçuklu Devleti'ne, Osmanlı Devleti'ne, tarihteki diğer Türk devletlerine baktığınızda, kendisini yenileyen, yeni şartlara uyum sağlayan, dönemin yeniliklerine adapte olabilen idarecilerin başarılı olduğunu, devleti de yücelttiğini görüyorsunuz ama suyu akışına bırakan, hazıra konan, öncekilerden devraldığı mirası tüketen, değişim adına hiçbir risk almayan, idareimaslahat yapan idarecilerin de hem başarısız olduklarını, hem de ülkeye, millete çok ağır bedeller ödettiklerini görüyorsunuz. Liderlik, esasen, riskleri yönetebilmektir, değişimi yönetebilmektir, algıları yönetebilmektir. İyi lider, sadece iyi kriz yönetimi yapabilen değil, başarılı bir 'gelecek yönetimi' yapabilendir. Riskten kaçan, değişimden kaçan, gününü idareimaslahatla geçiren bir idareci, takdir edersiniz ki başarısızlığa mahkumdur, liderlik ettiği toplumu da başarısızlığa sürükler.'' -''Uslanmaz, yüzü kızarmaz, ders almaz bir zihniyetle bugün hala mücadele ediyoruz''- Bu durumun, özellikle Osmanlı Devleti'nin son dönemlerinde çok bariz şekilde yaşandığını belirten Erdoğan, şunları söyledi: ''Batıda, Osmanlı'nın büyük etkisiyle reformlar gerçekleştirilirken, maalesef bizim idarecilerimiz temaşa etmekle yetindiler. Osmanlı Devleti'nin, kuruluş ve yükselişindeki miras, ne acıdır ki duraklama döneminde adeta çarçur edildi, üzerine yenisi konulmadan tüketildi. Cumhuriyet, bizim için yeni, yepyeni bir başlangıç oldu. Esasen, sizler de biliyorsunuz ki Cumhuriyet, Selçuklu ve Osmanlı tecrübesinin üzerine, özellikle Osmanlı kurumlarının devamlılığı esasıyla inşa edildi. İşte burada Gazi Mustafa Kemal'in liderlik anlayışıyla bu sürecin örtüştüğünü görüyoruz. Osmanlı Devleti'ni çok hızlı bir şekilde çöküşe götüren, devlete ve millete çok ama çok ağır bedeller ödeten İttihat ve Terakki zihniyeti, maalesef Cumhuriyete de musallat olmuştur. Bugün, Türkiye'yi, sadece İttihat ve Terakki'nin o dönemde yaptığı hatalar takip etmiyor. Maalesef, 1900'lü yıllardaki büyük hataların, büyük ihmallerin bedelini bugün de ödüyoruz.'' -''Türkiye, bu prangadan kurtulamazsa ileri demokrasiyi de inşa edemez''- Bu faturanın, sadece Çanakkale'de, Sarıkamış'ta, Hicaz'da, Kanal'da ve Kuzey Afrika'da ödenmesiyle kalınmadığını anlatan Başbakan Erdoğan, tek parti döneminde de bu ağır faturayı ödemeye devam edildiğini dile getirdi. Başbakan Erdoğan, şunları kaydetti: ''Bugün biz, çok net bir şey söylüyoruz ve diyoruz ki: Eğer Türkiye, bu prangadan, bu komitacı zihniyetten, bu değişime direnen, değişime set çeken zihniyetten kurtulamazsa, ileri demokrasiyi de inşa edemez. 9 yıldır, ekonomide, dış politikada, iç politikada, demokratikleşmede tarihi adımlar atarken, rekorlar elde ederken, Türkiye'nin bölgesel ve küresel konumunu güçlendirirken, esasında, eş zamanlı olarak bir zihniyet değişimini de gerçekleştirmek için gayret sarf ediyoruz. Ekonomiyi istediğiniz kadar büyütün, işsizlik, enflasyon, yüksek faiz sorunlarını köklü şekilde çözün, diplomaside çok büyük atılımlar atın; ama demokrasiyi güçlendiremiyor, istikrarı kalıcı hale getiremiyorsanız, bunların tamamı palyatiftir, geçicidir. Demokratik gelişim, ekonomik gelişimin de, kalkınmanın da, güven ve istikrarın da mutlak şartıdır. Bunların atbaşı yürümesi lazım. İşte biz, Türkiye'nin son 9 yılda yaşadığı değişimin, kalıcı hale gelmesi, eksilterek değil, üzerine ekleyerek geleceğe ilerlemesi için çaba harcıyoruz. Demokrasinin zayıf olduğu bir ülkede istikrar kalıcı olamaz. Terörün, bir tehdit, bir istikrarsızlık aracı olarak kullanıldığı bir ülkede, aydınlık bir gelecek, umut, heyecan olamaz.'' -"FATİH projesi tarihi nitelikte bir adım" Okullarda ikinci yarıyıl başlarken uygulamaya konulan FATİH projesini ''tarihi nitelikte bir adım'' olarak nitelendiren Erdoğan, ''Şimdilik, 17 ilde, 52 okulumuzda bu proje uygulanmaya başladı. Eylül ayına kadar inşallah Türkiye genelindeki tüm liselerin yarısında FATİH projesi başlamış olacak. 4 yıl içinde de ülke genelinde 42 bin okulda, 570 bin sınıfta FATİH projesini kurmuş olacağız. Bu projeyle birlikte, çocuklarımıza tablet bilgisayarları da dağıtmaya başladık'' dedi. -Çocuk yaştaki teröristler- Geçtiğimiz günlerde, Uluslararası Terörizm ve Sınıraşan Suçları Araştırma Merkezi (UTSAM) tarafından çok çarpıcı bir rapor yayınlandığını dile getiren Başbakan Erdoğan, terör örgütü içindeki çocukları ele alan bu raporda, çarpıcı olduğu kadar acı sonuçların ortaya konulduğunu ifade etti. Başbakan Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü: ''PKK, 1994'ten beri çocukları aktif çatışmalarda kullanıyor. Yüzde 14'ü kız çocuğu olmak üzere, yaklaşık 3 bin çocuğun çatışmalarda yer aldığı tahmin ediliyor. Hatta bir dönem, sadece çocuklardan oluşan bir tabur oluşturuluyor. 1997'de, Cudi Dağı'nda yakalanan bir teröristin, 14 yaşında Suriyeli bir kız çocuğu olduğu, örgüte 13 yaşında katıldığı ortaya çıkıyor. Sadece dağda değil, maalesef şehirlerimizde de 7 yaşında çocuklar terör örgütü tarafından kullanılıyor ve güvenlik güçlerine taş atıyorlar. Terör örgütüyle duygusal yakınlık içinde olan partiler bunları görmez, bunları asla sorgulamaz. Çünkü göremez, çünkü sorgulayamaz. Eğer ipin ucu başkasının elindeyse, eğer at gözlüğü takılmışsa işte böyle olur. İpi elinde tutan, gemi nereye çevirirse, bunlar sadece oraya gidebilirler. Onun dışında hiçbir şey göremezler, görseler de konuşamazlar.'' Haftalardır Uludere olayını istismar edildiğini savunan Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, şunları söyledi: ''Biz devlet olarak Uludere ile çok yakından ilgileniyoruz ve ilgilenmeye devam edeceğiz. Peki bunlar, bu çocuk yaştaki teröristlerle ne zaman ilgilenecekler, bu çocuk yaştaki terörist olgusunu ne zaman sorgulayacaklar? Sadece çocuk yaştaki teröristler değil, örgüt içindeki vahşet, işkence ve infazı da bunlar görmez. Dikkat edin, terör örgütünün siyasi uzantısı gibi hareket eden parti, tıpkı diğer statüko partileri gibi, faili meçhuller konusunda isteksiz olduğunu, samimiyet sergilemediğini, konunun üzerine yeterince gitmediğini görürsünüz. Neden? Çünkü faili meçhuller araştırıldıkça, toprak kazıldıkça, bir ucu Ergenekon'u savunan statüko partilerine, diğer ucu da örgütün kuklası haline gelmiş bu partiye dokunur.'' -''Mahsum Korkmaz adlı teröristin nasıl öldüğünü sorgulasınlar''- Faşizm, baskı, susturma, sindirme ve tehdit gibi yöntemlerin bir siyasi partinin yöntemi olamayacağını ifade eden Erdoğan, şöyle dedi: ''Bir siyasi partinin temelleri bunlar üzerine kurulamaz. Eğer kurulursa, işte o zaman, karanlık konuların üzerine gidemez. Buyursunlar, Mahsum Korkmaz adlı teröristin nasıl öldüğünü sorgulasınlar. Diyarbakır'da 5 kızın nasıl öldüğünü sorgulasınlar. Faruk Bozkurt adlı teröristin, Mustafa Çimen adlı teröristin, Hikmet Fidan'ın nasıl öldüğünü buyursunlar sorgulasınlar. Sorgulayamazlar. Bunlar ne terör olaylarına kurban verdiğimiz masum sivillerin durumunu sorgulayabilirler, ne de terör örgütünün kendi içinde yaptığı kanlı infazları sorgulayabilirler. Benim Kürt kökenli kardeşimin, ekmeğine, aşına, alınterine musallat olanları; sindirenleri, korkutanları, hatta ensesine bir kurşun sıkarak katledenleri bunlar sorgulayamazlar. Çok açık söylüyorum: Eğer bunları sorgularlarsa, karşılarına çıkacak tabloyu çok iyi biliyorlar. Ve bunu benim arkadaşlarımla görüşürken kendileri de ifade ediyorlar. 'Sizin gibi düşünüyoruz ama konuşamayız'. O zaman niçin parlamentonun çatısı altına geldiniz? O zaman buraya gelmenize de gerek yok. Çünkü dürüst, samimi değiller. Demokrasi samimiyet ister. Devlet içindeki çetelerle, PKK arasındaki o kanlı ittifak, belli devletlerle PKK arasındaki o kanlı taşeronluk anlaşmaları, onların yüzüne bir tokat gibi çarpar da onun için sorgulayamazlar.'' -''Valilerimiz, devletin gülümseyen yüzü olmak zorundadır''- Bit televizyon programına tinerci bir çocuğun çıkarılmasına değinen Erdoğan, şöyle konuştu: ''Tinerci bir nesil mi yetiştireceğiz dediğim de bakıyorsunuz bir televizyon kanalında bir tanesi çıkmış, bir tinerci çocukla söyleşi yapıyor. Başbakanın 'tinerci bir nesil mi yetiştireceğiz' ifadesinden rahatsız oldun mu? diyor. Şu gazeteciye bak. Gazetecilik bu mu? Görsel medya bu mu? Yazılı medya bu mu? Sen bir tinerci çocuğu oraya çıkarmakla, ona bu soruyu sormakla bir defa tiner kullanmaya meşruiyet kazandırıyorsun. Bu nasıl bir gazeteciliktir. Böyle bir anlayış olabilir mi? Ondan sonra gazete patronları medya patronları bizim bu ifadelerimizinden rahatsız oluyorlar. Bunlar neye meşruiyet kazandıracaklarının bile farkında değiller.'' Valilere, ''Valilerimiz, görev yaptıkları illerde devletin otoriter yüzü, somurtkan yüzü değil, tam tersine devletin gülümseyen yüzü, şefkat yüzü, sıcak yüzü olmak durumundadır'' uyarısında bulunan Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, şöyle devam etti: ''Millet devlet için değil, devlet millet için vardır. 75 milyon vatandaşın her biri birinci sınıf vatandaştır. En fakirinden en zenginine, en cahilinden en okumuşuna kadar yeter ki insan olsun. İnsan, birinci sınıf vatandaştır devlet karşısında. Devlet nezdinde hiçbirine karşı asla ayrımcılık içinde olamayız. Bunun için sizler bizim gören gözümüz, konuşan dilimiz, tutan elimiz, dinleyen kulağımızsınız. Nerede olursa olsun, her bir vatandaş, zora düştüğünde devletin tüm imkanlarıyla yanında olacağını bilmeli ve hissetmelidir.'' -''Şehrinizdeki her haneden haberiniz olacak''- Valilerin her haneden haberlerinin olmasını isteyen Başbakan Erdoğan, şunları belirtti: ''Çözemediğiniz sorunlar olabilir, imkanlar elvermeyebilir, şartlar iyi olmayabilir, o durumlarda biz gereken desteği sağlarız, sağlıyoruz ve sağlayacağız. Ama altını çiziyorum, haberdar olmadığınız bir sorunun olmaması gerekir. Ben sizlerle nasıl bunları konuşuyorsam sizler de kaymakam arkadaşlarımızla tüm belediye başkanlarımızla bunları aynen konuşmalısınız. Güvenlik noktasında gerek polisiyle, gerek jandarmasıyla bunları aynen konuşmalısınız. Hatta daha ileri gidiyorum Silahlı Kuvvetlerimizin oradaki birimleriyle gayet güzel iletişim içinde bunları sürdürmelisiniz. Çünkü biz bir bütünüz. Her şeyden önce biz Türkiye Cumhuriyeti devletinin bu noktada insana hizmetkar olma işlevini en ideal şekilde yerine getirmekle görevliyiz. Ben bunun mazeretini asla kabul etmiyorum. Çünkü şuna inanıyorum: Bizim valilerimiz, şehrindeki her haneden haberdar olacak. Yeri gelecek hanımlarınızı alacaksınız yanınıza, tabii beyinizi de alacaksınız yanınıza ve kapı kapı dolaşacaksınız. Gelip bu kapıları çalmak suretiyle elinizdeki paketinizle ziyaretinizi yapacaksınız. Ve bu dalga dalga o şehrin her hanesine uzanacak. Şu kış şartlarında kimin bacası tütüyor, kimin bacası tütmüyor bunu görmelisiniz. Türkiye'yi biz bu hale getirmeliyiz.