Zaman gazetesi yazarı Mümtaz'er Türköne, Başbakan Tayyip Erdoğan'ın geçtiğimiz Pazar günü (3 Ağustos 2014) Maltepe'de dev kalaabalıklar arasında yaptığı mitinge dikkat çekerek, "Erdoğan, bir daha İstanbul’da bu kadar büyük bir kalabalığa hitap edemeyecek. Cumhurbaşkanı seçilirse, artık seçim mitingi defterini kapatacak; seçilemezse üç dönem şartı yüzünden 2015 seçimlerinde meydanlarda olmayacak" dedi.
Türköne, "17 ve 25 Aralık yolsuzluk operasyonları gerçek anlamda Erdoğan’ın siyasî kariyerini sona erdirdi. Aslında Türkiye’ye de çok şey kaybettirdi" ifadesini kullandı.
Türköne'nin Zaman gazetesinde "Erdoğan’dan geriye ne kalacak?" başlığıyla yayımlanan (5 Ağustos 2014) yazısı şöyle:
Erdoğan, Maltepe mitingini bir veda sahnesine dönüştürdü. Miting meydanlarındaki canlı temaslarda kitleler daha çok duygusal mesajlara açık oluyor.
Bir fani olduğunu hatırlattı Erdoğan, veda mesajları verdi ve öldüğü zaman İstanbul’a gömülmek istediğini söyledi. Kalabalık çok fazla, organizasyon çok başarılı ve mesajlar etkileyici. Gerçekten Erdoğan, bir daha İstanbul’da bu kadar büyük bir kalabalığa hitap edemeyecek. Cumhurbaşkanı seçilirse, artık seçim mitingi defterini kapatacak; seçilemezse üç dönem şartı yüzünden 2015 seçimlerinde meydanlarda olmayacak. Dik bir yokuşun tam zirve noktasında bulunuyor; geride tırmanmak için büyük çabalar harcadığı zorlu yola ve önünde uçurumun kenarından kıvrılan düz ovaya doğru inen kısa yola bakıyor. Hepimizin sonu ölüm. Vasiyetini açıklarken aslında bize geleceği hatırlatıyor.
Siyasetin tek ölçüsü başarıdır. Erdoğan’ın siyaset için “insan yönetme sanatı” tarifi çok romantik ve gerçek dışı. Siyaset, iktidarı ele geçirme ve elde tutma sanatı. Erdoğan başarılı bir siyasetçi; 12 yıl boyunca elindeki gücün sürekli artış trendi izlemesi başarısının kanıtı. Geride etkili bir başarı hikâyesi bırakacağı kesin. Maliyeti hem kendisi hem de ülke için ne kadar büyük olursa olsun. Siyaset yine de imkân sanatı. Erdoğan, zorlu bir seçim yaparak önündeki imkânları tüketmiş oldu. Cumhurbaşkanı olduktan sonra eski gücünü koruyacak imkânları olmayacak; seçilemezse zaten taşınması çok güç olan ağır karizması derin bir yara alacak ve bir daha kendini toparlayamayacak.
12 yıl, demokrasinin asgari düzeyde bile olsa işlediği şartlarda sürekli güçlü kalabilmek için çok uzun bir süre. Bu süre sona erdi. Aslında cumhurbaşkanlığı seçiminde değil, 17 Aralık tarihinde tükendi.
17 ve 25 Aralık yolsuzluk operasyonları gerçek anlamda Erdoğan’ın siyasî kariyerini sona erdirdi. Kafasındaki bütün planlar çöktü. Toplumu ve siyaseti inşa faaliyeti sona erdi. O tarihten bugüne Erdoğan yeni herhangi bir güç oyunu kuramıyor; sadece ayakta kalmaya ve elindeki gücü kendisini koruyacak bir kalkana dönüştürmeye çalışıyor. Erdoğan, bir siyasî planlama yapamıyor; hatta yakın çevresi ile birlikte oluşturduğu ve orkestra şefi gibi yönettiği düzeneği bile sürdüremiyor. Ülkede artık 17 Aralık öncesine benzer bir rant dağıtım düzeni işlemiyor; “imanlı nesiller” eliyle sağlam bir seçmen kitlesi oluşturma projesi bile çökmüş durumda. İmam-hatiplere kayıt durumu size yeteri kadar fikir verebilir. Artık geliştirilebilecek en iddialı proje, sulh ceza hâkimleri atayarak “Paralel Devlet”in varlığını kanıtlayacak davalar açmakla sınırlı. Çoğumuzun dikkatinden kaçıyor. Erdoğan, sırtındaki kocaman kamburla yerinden hareket edemeyen, oyun kuramayan, planlama yapamayan bir lider. Sadece bir hayat-memat mücadelesi veriyor ve ayakta kalmaya çalışıyor. Erdoğan dün mü daha diktatördü yoksa bugün mü? Mukayese için alenî hukuksuzluk ile suç bastırma çabasını, iktidarı keyfince kullanmaktan ayırmanız lazım.
17 Aralık aynı zamanda Erdoğan’ın devletin derinlerinde bir zamanlar canla başla mücadele ettiği düşmanlarıyla ittifak kurduğu tarih. İttifak kurmak aynı zamanda iktidarı paylaşmak demek; üstelik bir zamanlar kendisini devirmeye çalışan darbecilerle. Türkiye’nin çok güçlü ve köklü sivil İslâm geleneğine karşı eski düşmanlarınızla işbirliği içinde savaş yürütürseniz, “dindar nesil” projeniz kendiliğinden bir siyasî geri besleme hesabına dönüşür. Yolsuzluk soruşturmalarına direnirken arkanızdaki halk desteğini tahkim etmek için toplumu kamplaştırırsanız, ahlakî pozisyonunuzu kaybeder, siyasî manevra alanınızı kapatırsınız. Erdoğan, resmen mezhep siyaseti yapıyor. Mezhep siyaseti yapan bir liderin ülkeyi yönetme kabiliyeti kalır mı? Kutuplaştırma bir çaresizliğin eseri. Arkasına halk desteği almak için mezhep popülizmi yapıyor.
Erdoğan, 17 Aralık’tan sonra her şeyini kaybetti. Aslında Türkiye’ye de çok şey kaybettirdi. Siyasete dair fikir yürüten kalem sahiplerinin yolsuzluğa mazeret, paralel devlete kanıt ararken bütün entelektüel sermayelerini bozuk para gibi tüketmeleri büyük bir kayıp değil mi?