-ERDOĞAN: ''ARKADAŞLARIMIZI MORGDAN SEÇEREK ALDIK'' ERZURUM (A.A)- 27.01.2011 - Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, ''Biz maalesef işte bu tür mücadeleler içerisinde arkadaşlarımızı kaybettik, bizzat tanıyor musun diye sorduklarında onları gidip morgdan seçerek aldık''dedi. Başbakan Erdoğan, gençlik temsilcileriyle gerçekleştirdiği toplantıda yaptığı konuşmada, kendisinin de gençlik dönemi yaşadığını belirterek, bu nedenle gençleri anladığını söyledi. ''Kanın kaynamasının ne demek olduğunu, gençlik heyecanının, gençlik anlayışının, gençlik ateşinin ne mana ifade ettiğini, delikanlı demenin ne anlama geldiğini elbette yaşayarak tecrübe ederek biz de bugünlere geldik'' diyen Erdoğan, şöyle devam etti: ''Üstelik, bizim neslimiz, gençliğini çok ama çok zor şartlar altında yaşadı. Eğitim imkanlarına ulaşmanın bu kadar kolay olmadığı, eğitimin lüks sayıldığı, bilgiye, teknolojiye erişimin imkansız derecesinde olduğu dönemleri gördük. Tıpkı bugün olduğu gibi, tıpkı sizler gibi, bizler de dünyayı değiştireceğimize, kendi ideolojilerimizi, kendi fikirlerimizi tüm dünyada hakim kılacağımıza, buna gücümüzün, kuvvetimizin, birikimimizin olduğuna inanarak bugünlere geldik. 1980 öncesinde biz şunu da gördük; birilerinin, gençlerin heyecanını, enerjisini, coşkusunu, fikirlerini, ideolojilerini istismar ettiğine, kullandığına, kendi çirkin emellerine alet ettiğine maalesef şahit olduk. Sokakların kan gölüne döndüğü süreçlerden geliyoruz. Her gün sokaklarda gençlerin vurulup düştüğü süreçlerden geliyoruz. Okullara gidemediğimiz günlerden geliyoruz. Gençlerin, emin olun, bir hiç uğruna, birbirlerine kastettikleri, birbirlerinin canına kıydıkları acı manzaralara biz de şahit olduk. Belki siz hatırlamıyorsunuz, belki anlamakta zorluk da çekiyorsunuz; ama üniversitelerin tatil edildiği, derslerin, sınavların iptal edildiği, kitlesel eylemlerle hayatın durdurulduğu dönemleri yaşadık. Kahramanmaraş'ta, Çorum'da, insanların birbirine yok yere düşman edildiğine, insanın insana kıydığına şahit olduk. Sağda ya da solda olmasa bile, bu eylemlerin içinde yer almasa bile, en sevdiğimiz kardeşlerimizin, Konya'da, İstanbul'da hain eller, karanlık eller tarafından gencecik yaşlarında soldurulduğunu gördük.'' -''BİRÇOK SIKINTILARI YAŞAYARAK GELDİK''- 12 Eylül 1980 sabahı, radyodan okunan bir bildiriyle, bütün bu çatışmaların, kavganın, ölümlerin adeta bıçakla kesilir gibi kesildiğini, bittiğini ve tükendiğini de gördüklerini belirten Erdoğan, bu durumun çok ilginç olduğuna dikkati çekti. 12 Eylül'den sonra, gençlerin ödediği bedelin bıçak gibi kesilmediğini kaydeden Başbakan Erdoğan, daha sonra idamların, mahpusluğun, yasakların, baskının ve zulmün geldiğini ifade etti. İnançlar üzerine, fikirler üzerine, okumak, yazmak ve konuşmak üzerine ağır bir kısıtlama geldiğini anlatan Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü: ''Bugün, birileri çıkıp, o günlere methiye düzebilir, o günleri bir nostalji olarak görebilir, o günlerde yaşananları, bugünün gençliğine örnek gösterme insafsızlığı içine girebilir. Ama, bugün biz buradayız, hamdolsun nefes alıp veriyoruz; lakin birçok genç fidan bugün bizimle beraber değil. Bakın biz o gün nice hayat hikayeleri dinledik, nice trajedilere bizzat şahit olduk. Gençler, taşradan İstanbul'a gelmiş, tek derdi okumak, mühendis olarak, mimar olarak, doktor olarak, öğretmen olarak mezun olmak ve kendisine bir gelecek inşa etmek... Ama öyle bir tezgahın içine girdiler ki sağdan veya soldan bir tarafı tercih etmeye mecbur bırakıldılar. Biz maalesef işte bu tür mücadeleler içerisinde arkadaşlarımızı kaybettik, bizzat tanıyor musun diye sorduklarında onları gidip morgdan seçerek aldık. Bunları yaşayarak geldik. Yaşamak için, tutunmak için, ayakta kalabilmek için birçok sıkıntıları yaşayarak geldik. Bazıları kavgalara karışmak zorunda bırakıldı. İşte bunu görmek, bunu anlamak ve niçin diye çok gür bir sesle haykırmak durumundayız.'' -''HİÇ KİMSENİN YAŞAM TARZINA MÜDAHALE ETMEYİZ''- Bugün, geriye dönüp 30 yıl öncesine bakıldığında, kimin kazandığını, kimin de kaybettiğinin artık çok daha net görüldüğünü ifade eden Erdoğan, ''Kazanan kim oldu biliyor musunuz? Silah tüccarları kazandı, çeteler kazandı, Türkiye üzerine karanlık tezleri olanlar kazandı. Kaybeden ise Anadolu'nun o güzel çocukları oldu, ağlayan anne ve babalar oldu'' dedi. Başbakan Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü: ''Biz genç olduk, üstelik biz 1980 öncesinde genç olduk. Çok şükür, gençlik kolu başkanı olduğum zaman İstanbul'da silahlı mücadele içerisine teşkilatımı hiçbir zaman sokmadım. Ama buna rağmen kaybedilen gençlerimiz oldu. Gençliğimizi çok yoğun bir fikir mücadelesi içerisine soktuk. Onun için de hiç kimseye, hiçbir genç arkadaşımıza, 'konuşma', 'yazma', 'eleştirme', 'protesto etme' diyemeyiz. Çünkü onu yaşayarak geldik. Biz, 1980 sonrasının baskılarını, yasaklarını, kısıtlamalarını yaşadık. İşte onun için, baskı, yasaklama, kısıtlama bizim bir yöntemimiz olamaz. Fikirlerin nasıl dışlandığını, inançların nasıl aşağılandığını, yaşam tarzlarına nasıl müdahale edildiğini, şiir okumanın nasıl mahpusluk gerekçesi yapıldığını gördük, yaşadık. İşte onun için biz hiç kimsenin yaşam tarzına müdahale etmeyiz, edemeyiz ve edilmesine de izin vermeyiz. Biz gençlerin nasıl istismar edildiğini, nasıl kullanıldığını, gençlerin arasına nasıl nifak sokulduğunu da gördük, yaşadık. İşte onun için bugünün gençliğine siz bu hatalara düşmeyin diyoruz'' -İTİRAZIM YIKICI ELEŞTİRİYE- 6-7 Ekim 2009 tarihlerinde, IMF-Dünya Bankası Yıllık Toplantısının İstanbul'da yapıldığını hatırlatan Başbakan Erdoğan, şunları söyledi: ''Dünyanın en büyük finans kuruluşlarının temsilcilerine, bankacılara, sigortacılara, ekonomistlere orada hitap ettim ve ben o gün onlara şunu söyledim, yine bazı sendikalar vesaire falan gösteriler yapıyorlar... 'Dışarıya kulak verin' dedim. Dışardaki protestoları duyun dedim. Sadece İstanbul'da değil, dünyanın her köşesinde gençleri, sendikaları duyun, dinleyin, onlara kulak verin dedim. Çünkü, yapıcı eleştirinin, insanı yücelttiğini, doğruya yönelttiğini, insana yol gösterdiğini biliyorum. Benim itirazım her zaman yıkıcı eleştiriye, hakarete oldu. Benim itirazım, cam çerçeve kıran, polise taşla saldıran, araçlara zarar veren, belediye otobüslerini kullanılmaz hale getiren, o otobüslerde Serap'ları kaybettiğimiz taarruzlara karşıdır. İçindeki yoksul kız çocuklarının canına kasteden anlayışadır. Şunu da açık açık söylüyorum; İstanbul'da yaşanan polis-protestocu görüntüleri, Türkiye'nin gerçeğini yansıtmıyor. Bir hafta önce aynı gruplar polisin sağladığı güvenlik içinde Beşiktaş meydanında kendilerine gösterilen yerde eylemlerini yaptılar, içlerinden temsilciler gelip Başbakanlık ofisine taleplerini içeren yazılarını teslim ettiler. Hiçbir nahoş görüntü ortaya çıkmadı. Ama bazı örgütler bundan rahatsız oldular, bir hafta sonra farklı taktiklerle hareket ettiler, olay çıkarmak, görüntü vermek için yol kestiler, polise saldırdılar. Sonuçta hepimizin rahatsız olduğu, üzüldüğü görüntüler ortaya çıktı.'' -''BUNUN NERESİ PROTESTO HAKKI?''- Bu olayların ardından, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün öğrenci temsilcileriyle buluşmasında da yine bazı gruplarla, görüşmeye gelen gençler arasında sıkıntılar yaşandığını hatırlatan Erdoğan, şöyle konuştu: ''Dert üzüm yemek değil, bağcıyı dövmek... Oysa bugün gençliğin sesine kulak veren, onların sorunlarını çözmeyi varlık sebebi sayan bir iktidar var, bir siyasi irade var. AK Parti'nin siyasi görüşünü kabul edip etmek ayrı bir konudur ama AK Parti hükümeti, Türkiye'de yaşayan herkesin, 73 milyonun hükümetidir. Hükümetin samimi girişimlerini, iyi niyetli adımlarını boşa çıkararak, gerilim üretmeye çalışmak, başka siyasi hesaplar içine girerek diyalog süreçlerini gölgelemeye çalışmak kimsenin yararına olmayacaktır. Benim itirazım, bir üniversite anfisinde, öğrenmek için, dinlemek için, anlamak için toplanmış kitlenin, bir avuç öğrenci tarafından dinlemekten, anlamaktan, tartışmaktan mahrum bırakılmasına olmuştur. Öyle olaylar yaşadık ki, dünyanın en ünlü simaları, politikacıları ülkemize geliyor, üniversitelere davet ediliyor ama oradaki bir avuç militan tarafından o kişinin konuşması engelleniyor. Üniversiteler politikacıları davet ediyor, salon hınca hınç doluyor, ama sesi gür çıkan bir avuç azınlık, çirkin eylemleriyle tüm o öğrencilerin hakkına tecavüz ediyor. Bunun neresi demokrasi, bunun neresi ifade özgürlüğü, bunun neresi protesto hakkı? Medyanın ve bazı siyasilerin, sırf protestolar iktidara yönelik diye, ilkesizce bu eylemleri, eylemcileri teşvik ettiğine de maalesef şahit olduk. Düşünün, öğrenciler, gençler çıkıyor, her türlü otoriteye, her türlü kurulu düzene, her türlü iktidara karşı olduklarını haykırıyor; sonra takım elbise kravat takarak Meclis koridorlarında, kimi partilerin grup toplantılarında basına poz veriyorlar. Burada ilkeden, tutarlılıktan söz edebilir misiniz? Burada, birileri tarafından kullanılma, istismar edilme yok mu?''