Politika

Erdoğan, AB'ye yine sert çıktı

Başbakan Erdoğan, yine Sarkozy ve Merkel'e seslendi: Bizi AB'ye almak istemiyorsanız açıkça söyleyin

15 Mayıs 2009 03:00

Başbakan Tayyip Erdoğan, Polonya'da Odansk Üniversitesi'nde yaptığı konuşmada Fransa Cumhurbaşkanı Sarkozy ve Almanya Başbakanı Merkel'i sert ifadelerle eleştirmeye devam etti.

Polonya'da bulunan Başbakan Erdoğan, Gdansk Üniversitesinde bir konferans verdi ve öğrencilerin sorularını yanıtladı.

Bir öğrencinin "TSK'nın hükümete olan etkisinin AB'ye girme noktasında azalması gerekir. Bu konuda ne düşünüyorsunuz?" sorusu üzerine Başbakan Erdoğan, şunları söyledi:

"TSK, şu anda Anayasa'da kendisiyle ilgili tanımlanan görevi zaten yapmaktadır. Oradaki görev alanı neyse o görev alanı içerisinde kalmaktadır. Ama bunun Türkiye'nin dışında bu şekilde anlatılması ve anlaşılmasını ben anlamakta zorlanıyorum. Birileri eğer Türkiye'ye fatura kesmek istiyorsa, bakıyorsunuz kulağı çok farklı yerlerden zorlanarak gösteriyorlar. Buralardan gitmeye gerek yok. Kestirmeden bunu bize sorsalar, biz cevabını kendilerine veririz. Türkiye'nin böyle bir sorunu yoktur ve TSK kendi görev alanı içerisinde çalışmaktadır."

‘Kimseye ithamda bulunma hakkına sahip değiliz’

Başbakan Erdoğan, "Ergenekon" soruşturmasına ilişkin bir soru üzerine de şunları söyledi:

"Ergenekon süreci yargının başlattığı bir süreçtir. Yargı bu süreci başlatırken tabii yürütmenin başı olan bizlere bir talimat vermektedir. O da şudur; 'Ergenekon' ile ilgili ismi geçenlerin yakalanarak kendilerine teslim edilmesidir. Herhangi bir belge, doküman, bu arada bulunduğu gibi çeşitli mühimmatlar vesaire... Bunlarla ilgili yargının elinde bir çok belgelerin olduğunu gördük. Bunlar güvenlik teşkilatlarımıza bildirilmiştir. Güvenlik teşkilatlarımız da bunun gereğini yaparak, şu ana kadar gerek verilen isimler noktasında gerekse bu tür belirlenen noktalarda araştırmalarını yaparak oralardan elde ettikleri belgeleri, bilgileri, araç gereç, mühimmat, ne aklınıza gelirse bunları yargıya teslim etmiştir. Yapılan iş budur. Bunun hükümete etkisi nedir noktasında sorunuza bir cevap verecek olursam, bu konuda tabii rahatsız olan çevreler hükümetle bunun ilintisini kurmaya çalışmışlar. Çünkü bugüne kadar bu işler ne yazık ki gelen iktidarlar tarafından ya sümen altı edilmiş veyahut da koruma altına alınmıştır. Ama bu hükümet bunları koruma altına alan bir hükümet olmamıştır. Demiştir ki, 'yargısız infaz olmaz' doğrudur, ancak her şeyin ak mı kara mı ortaya çıkabilmesi için de güvenlik güçlerinin yargının istediği bütün bu belgeleri kendilerine teslim etmesi, bu noktada zanlı olarak düşündüğü isimleri götürüp vermek görevi vardır. Bu görevini yerine getirmek zorundadır. Ama hiç bir yere kimse kalkıp 'bu suçludur' deme hakkına sahip değildir. Ne zamana kadar, karar kesinleşinceye kadar. Şu anda henüz yargı süreci devam etmektedir. Bundan dolayı da kimseye böyle bir ithamda bulunma hakkına sahip değiliz. Böyle bir hakkı kendimizde de görmüyorum."

'Merkel orada kalıcı değil'

Türkiye'nin AB'ye üyeliğine ilişkin bir soru üzerine de Başbakan Erdoğan, şunları kaydetti:

"Türkiye'nin AB ile her hangi bir ortaklık modeli veya şekli, bir defa böyle bir şeyi düşünmek, tasavvur etmek asla aklımızın ucundan geçmez. Bizim için tek yol vardır, o da üyeliktir. Çünkü müktesebatın içerisinde ne imtiyazlı ortaklık, ne şu ne bu, böyle bir örnek, böyle bir model yok. Bunlar yeni yeni telaffuz edilen yeni yeni kullanılan ortaklık şekilleridir. Yok böyle bir şey. Şu anda da yok. Ama sayın Merkel, imtiyazlı ortaklık diye bir şey ortaya attı. Şimdi bunu savunmanın gayreti içerisinde. Bakın açık konuşuyorum, o da şudur; hiç bir lider bulunduğu konumda kalıcı değildir. Merkel de orada kalıcı değildir. Türkiye 50 senedir zaten bu işi koşturdu durdu. Şimdi bazıları 2013 diyor, bazıları 2014 diyor. Ama Almanya bu 50 sene içerisinde ne liderler değiştirdi. Kimisi geldi Türkiye'nin AB'ye girmesini istedi. Sayın Schröder Türkiye'nin AB'ye girmesini istiyordu."

'Hukukun üstünlüğü için reformlar yapıldı'

Türkiye'nin çok önemli reformlara imza attığını, demokrasiyi sağlamlaştırmak, insan hak ve özgürlükleriyle hukukun üstünlüğünü güçlendirmek için kapsamlı reformlar gerçekleştirdiklerini anlatan Erdoğan, bu çerçevede, Anayasa'nın yaklaşık üçte birinin değiştiğini, yüzlerce yeni yasanın kabul edildiğini anlattı.

Sadece son birkaç ay içinde atılan önemli adımlara değinen Erdoğan, 1 Ocakta 24 saat Kürtçe yayın yapan TRT 6'nın yayına başladığını, AB ile ilişkiler konusunda Başmüzakereci atandığını, TBMM'de Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonu kurulduğunu kaydetti.

Türkiye'nin sosyo-ekonomik yapısını Doğu ve Güneydoğuda çok ciddi yatırımlar yapmak suretiyle değiştirmeye başladıklarına dikkati çeken Erdoğan, son 5 yılda Doğu ve Güneydoğuya yapılan yatırımların toplamının 8 buçuk milyar doları bulduğunu bildirdi.

‘Siyasetin dürüst olanını istiyoruz’


AB ile ilişkilere değinen Erdoğan, bazı ülkelerin zaman zaman Türkiye için ancak "imtiyazlı ortaklık" olabileceğini dile getirdiklerini hatırlattı. Erdoğan, şöyle devam etti:

"Bakıyorsunuz bir başka kanattan bir başka ses çıkıyor. Türkiye'nin girmesi kolay değil. Bunlar tabii çok çirkin yaklaşımlar. Dürüst yaklaşımlar değil. AB'nin müktesebatı belli. Bu müktesebat içinde bu ve benzer ifadeler yok. Bu ifadeler yalnızca siyasidir, duygusaldır. Eğer AB müktesebatı bir yol haritasıysa, herkesin bu yol haritasına uyması gerekir. Maç başlamış, tam maçı oynarken, hakem maçı durduruyor, diyor ki 'Penaltının kuralları değişmiştir'. Böyle saçmalık olur mu? Kurallar bellidir, bu kurallara göre maçı oynarsınız. 'Hayır, kural değişti. Bundan böyle şu noktadan penaltıyı atmayacağız', 'Nereden atacağız?', '18 çizgisinin dışından atacağız'. Yok böyle bir şey. Bunun adı dürüstlük değil. Biz, siyasetin dürüst olanını istiyoruz. Eğer bunu başarabilirsek, gelecek nesillere çok farklı bir dünya hazırlar, çok farklı bir dünya kurarız."

Sarkozy’e eleştiri

Eski Almanya Başbakanı Schröder'in, Türkiye'nin AB'ye girmesinin samimi bir savunucusu olduğunu ifade eden Erdoğan, şunları kaydetti:

"Bu mücadeleyi samimi olarak verdi, ama o ayrıldıktan sonra, yeni gelen iktidar, maalesef bu noktada önümüze farklı farklı engeller çıkarmaya çalışıyor. 'İmtiyazlı ortaklık' diyor. Sayın Sarkozy ile bir araya geldiğimiz zaman farklı konuşuyor, ayrıldığımız zaman farklı konuşuyor. Bu da tabii hoş değil. Doğrusu neyse, onu söyle. Veya AB şunu da diyebilir; 27 ülke, derler ki 'Biz Türkiye'yi almıyoruz'. Ne güzel, biter. Mecbur da değiller. Bunu da söylesinler, ama bunu da söyleyemiyorlar. Niye söyleyemiyorlar? Bunun da cevabı onlarda yok. Ben bunu onlara birçok kez söyledim. Açıklayın, eğer Türkiye'yi istemiyorsanız söyleyin. Nüfusumuzun 71 buçuk milyon olmasından mı rahatsız oluyorsunuz? Bunu söyleyin. Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının büyük bir çoğunluğu Müslüman olduğu için mi bizi almıyorsunuz? Bunu söyleyin. Ama bakın, unutmayın, AB ülkelerinin içinde 5 milyon Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı var. Sadece Almanya'da 3 milyon var. Biz zaten AB'ye girmişiz, ama onlar, şu anda Türkiye Cumhuriyetini resmen almamanın maalesef yaklaşımı içindeler. Biz sabırlıyız, sabırla yola devam ediyoruz."

Ermenistan ile ilişkiler

Ermenistan ile ilişkiler konusundaki bir soru üzerine Erdoğan, iki ülke arasında ilişkilerde geçmişle mukayese edilemeyecek olumlu adımların atıldığına işaret ederek, alt düzeyde de üst düzeyde de bu olumlu adımların devam ettiğini belirtti.

Türkiye-Ermenistan ilişkilerinin her şeyden bağımsız olmadığını, bu ilişkilerin ilintili olduğu bölgeyle ilgili konular bulunduğunu ifade eden Erdoğan, bunların yok farz edilemeyeceğini dile getirdi.

Erdoğan, şöyle devam etti:

"Örneğin Azerbaycan-Ermenistan arasındaki sıkıntı bizi ister istemez bağlayan bir konudur. Bunu yok farz edemeyiz. Şu anda bizim Ermenistan'dan istediğimiz bir konu var. Nedir o? Dağlık Karabağ'dan, Yukarı Karabağ'dan Ermenistan'ın çekilmesi... Bu kararı biz vermedik. Bu kararı kim verdi? Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi verdi. Ve orada da Ermenistan işgalci olduğunu kabul ediyor. İşgalci olduğunu kabul ettiğine göre, işgalci olduğun yerden çekil. Orası işgal edildiği için Türkiye-Ermenistan sınır kapısı kapanmıştır. Yani birisi sebeptir, birisi sonuçtur. Şimdi diyoruz ki bu sebep ortadan kalksın, biz de kapıları hemen açalım. Hemen açarız, problem değil."

Erdoğan, şu anda Türkiye'de 40 bin kaçak Ermenistan vatandaşı bulunduğunu ifade ederek, "Niye bunlar bizim ülkemize geldiler? Çünkü Ermenistan'da sıkıntı büyük, sefalet var. Bizim ülkemizdeler, ama biz bunları iade etmiyoruz. Şu anda ülkemizde barınma mücadelesi veriyorlar. Gerekirse geri de göndeririz, ama böyle bir şeyi biz insani yaklaşım olarak doğru bulmuyoruz" diye konuştu.

‘Yunanistan'ın yaklaşımı olumlu olmuştur’

Başbakan Erdoğan, Türkiye'nin AB üyeliği konusunda Yunanistan'ın yaklaşımının sorulması üzerine, "Yunanistan'ın bugüne kadar bu konuda yaklaşımının hep olumlu olduğunu" belirti.

Türkiye'nin Yunanistan'daki iktidarla da muhalefetle de münasebetlerinin iyi olduğunu kaydeden Erdoğan, "Daha önce Sayın Simitis'in Başbakanlığı döneminde iyi münasebetlerimiz olmuştur. Ardından Papandreu gelmiş, o dönemde de münasebetlerimiz iyi olmuştur. Daha sonra değerli dostum Karamanlis gelmiştir. Onun döneminde de münasebetlerimiz iyi olmuştur. Ailece münasebetlerimizi çok daha iyi bir konuma getirmişizdir. Şu anda da Yunanistan, Türkiye'nin AB'ye üyeliğine destek vermektedir. Fakat burada Güney Kıbrıs, ister istemez bir sıkıntı olarak önümüzde durmaktadır. Temenni ederim ki bu sıkıntıyı da aşarız" dedi.

Bir öğrencinin, "AB'nin Hristiyan kulübü olacağına" yönelik ifadesini hatırlatması üzerine Erdoğan, şöyle konuştu:

"Bu, bugünün tespiti değil, aslında tarihi bir tespittir. Şu anda Avrupalı dostlarımızla görüştüğümüzde, onlar diyorlar, 'Hayır, böyle bir şey yok'. Biz de diyoruz ki bunu sözde değil, icraatını yapın. AB'ye kabul törenleri yaptığınız zaman, üç dinin mensuplarını alıp, getirip, oraya koyuyorsunuz. Hristiyanı, Museviyi, Müslümanı da koyuyorsunuz. Peki resmen, halkının büyük çoğunluğu Müslüman olan ülke var mı? Yok. Tamam, Avrupa'da yaşayan Müslümanlar var diye, getirip oraya bir de Müslüman dini lider koyuyorsunuz veya bir imam... Biz de 'Bunu daha samimi bir noktaya taşıyalım' diyoruz. Bu samimi nokta, inanıyorum ki AB'yi Medeniyetler İttifakının bir adresi olarak belli bir noktaya taşıyacak, dinler arası diyalog noktasında da yine çok daha güçlü bir konuma taşıyacaktır."

Başbakan Erdoğan, medeniyet kavramının geniş bir kavram olduğunu ifade ederek, bunun içinde dinin, kültürün ve birçok şeyin mevcut olduğunu söyledi. Erdoğan, "Bunlarla beraber geleceğe yürümek, inanıyorum ki çok çok anlamlı olacaktır. Ben bunun umudu, beklentisi içindeyim. Bunun için de elimizden gelen neyse, sonuna kadar siyasiler, akademisyenler olarak, tüm düşünürler, aydınlar olarak mücadelesini hep birlikte veriyoruz, vereceğiz" diye konuştu.

Erdoğan, Türkiye ile Polonya arasındaki ilk diplomatik ilişkinin 1414 yılında başladığını anımsatarak, 2014 yılında bu diplomatik ilişkinin 600. yılının kutlanacağını belirtti. Erdoğan, 1923 yılından bu yana da Türkiye'den bir başbakanın ilk kez resmi olarak Polonya'yı ziyaret ettiğine dikkati çekti.

Polonya'nın AB'ye üyelik sürecinde Türkiye'yi hiç bir zaman yalnız bırakmadığını ifade eden Başbakan Erdoğan, bundan sonra da yalnız bırakmayacağına olan inancını dile getirdi.

Erdoğan, ünlü Türk şairi Nazım Hikmet'in dedesinin de Polonya göçmeni olduğuna işaret ederek, "Şairimizin Polonya'da çok seviliyor olması da bizim için ayrı bir gurur vesilesidir. Bu ve benzer ortak noktalarımız, hiç kuşkusuz geçmişte olduğu gibi bugün de bizi birbirimize yakınlaştıran unsurlardır"dedi.

‘İhracat hedefi 100 milyar doların üzerinde’

Türkiye'nin hızlı bir şekilde kalkınan ve büyüyen bir ülke olduğuna değinen Erdoğan, Türkiye ekonomisinin Dünyada en büyük 17, Avrupa'da 6. ekonomi olduğunu anımsattı.

Türkiye'nin ihracat ve GSYH'da ulaştığı rakamlara da değinen Erdoğan, "Şu anda bir küresel finans krizinden geçiyoruz, bazı ülkeler 'dibi gördük, dibe vurduk' diyor, bizde de bunu kabul edenler var, etmeyenler var. Fakan bütün bunlara rağmen bu yıl ihracat hedefimizi 100 milyar doların üzerinde belirledik. 100 milyar doları aşacağımıza inanıyorum" dedi.

Türkiye'nin AB üyesi olmamasına rağmen önemli atılımlara imza attığını belirten Başbakan Erdoğan, "AB'den para çekebilen bir ülke değiliz. Bütün bu alımları kendi imkanlarıyla yapan bir ülkeyiz. Eğer AB ülkesi olmuş olsaydık AB'den de bize destek gelirdi. Bizim öyle kaynaklarımız yok. Kendi kaynaklarımızla ayakta duruyoruz. AB üyesi olmamamıza rağmen Maastricht kriterlerinden ikisini karşılamış durumdayız" diye konuştu.

Başbakan Erdoğan, medeniyetlerin çatışmasını değil, buluşmasını istediklerini vurgulayarak, bunun başarıldığı anda terörle mücadelede de başarılı olunacağını kaydetti.

Kitle iletişim araçlarıyla tüm dünyanın küresel bir köye dönüştüğü bir dönemden geçildiğine işaret eden Erdoğan, "Bilgi çok hızlı yayılıyor ancak bilgiyle birlikte ön yargıların azalması gerekirken, ne yazık ki ön yargıların arttığına, farklılıkların öne çıkarıldığına, çatışma noktalarının körüklendiğine şahit oluyoruz. Dünyanın doğusuyla batısının birbirini çoğu alanda yanlış tanıdığını, konumlandırıldığını görüyoruz. Tüm bu önyargıları yok etmek, toplumlar arasındaki ihtilaf noktalarını asgariye indirmek için medeniyetler ittifakı projesinin önemine inandık" şeklinde konuştu.

Başbakan Erdoğan, Türkiye'siz bir AB'nin son derece eksik olduğuna inandığını anlatarak, "Eğer Türkiye'nin olmadığı bir AB gerçekleşecek olursa buna altını çizerek söylüyorum, AB Hristiyan kulübü olmaktan başka hiç bir işe yaramaz. Bu bir gerçektir. Çünkü AB, ne bir din birliğidir, ne kurulduğu zamanki gibi çelik endüstri birliğidir, ne de bir Avrupa ekonomik topluluğudur. AB, siyasi, sosyal bir bütünleşmenin adresidir, adıdır. Bunu gerçekleştirdiğimiz takdirde, o zaman medeniyetlerin buluşma noktası neresi olacaktır? AB" dedi.

‘Türkiye üzerinden siyaset yapıyorsun’

Erdoğan, Haziran ayında Avrupa Parlamentosu ve Almanya'da seçimler yapılacağını belirterek, Avrupa'da bazı liderlerin Türkiye'nin AB üyeliğine ilişkin yaklaşımlarında bunun etkisinin bulunduğunu ve bu yaklaşımın çirkin olduğunu söyledi.

Erdoğan, "Türkiye üzerinden niye siyaset yapıyorsun? Sen çık bütün bildiklerini, doğrularını anlat, politikalarını anlat, ilkelerini anlat oy iste, ama sen ilkelerini anlatmıyorsun, politikalarını anlatmıyorsun, gelip Türkiye üzerinden politika yapmak suretiyle buradan oy toplayacağını zannediyorsun. Bunlar yanlış şeyler. Böyle bir şeyi desteklemek mümkün değil" diye konuştu.

Türkiye'nin AB'ye yük olmaya değil, AB'den yük almaya geldiğini belirten Erdoğan, Türkiye'nin şu anda AB üyesi ülkelerin çok ciddi bir kısmından ilkeler noktasında müktesebat noktasında çok daha ileri olduğunu kaydetti.

Erdoğan, "Onların bir çoğu siyasi olarak alınmıştır, yoksa müktesebatın gereğini yerine getirdikleri için değil. Bir haftada kararı verilip AB'ye alınan ülkeler var. Ve bize cevap veremiyorlar. Neye göre aldınız? İlkeler ortada. Bakın bu ilkelere uymuyor" dedi.

Güney Kıbrıs Rum Kesimi'nin AB'ye alınma sürecine de değinen Başbakan Erdoğan, Kuzey Kıbrıs'taki Türk halkının Annan Planı'na yüzde 60 "evet", Güney Kıbrısın yüzde 75'le "hayır" dediğini anımsattı. Başbakan Erdoğan, "Hayır' diyen AB'ye alındı bir hafta sonra. 'Evet' diyen ise hala bekletiliyor. Bu yaklaşıma, adil bir yaklaşım diyebilir misiniz?" diye sordu.

AB konusunda verilmiş bir çok söz olduğunu ancak bunların hiç birinin yerine getirilmediğini vurgulayan Erdoğan, buna karşın, Türkiye'nin kararlı bir şekilde yoluna devam edeceğini kaydetti.

Türkiye'nin üyelik sürecinin uzun soluklu olduğunu ve bazı zorluklar içerdiğinin bilincinde olduğunu da anlatan Başbakan Erdoğan, şöyle devam etti:

"Üyelik kıstaslarını karşılamak için azami gayret gösteriyoruz. Ancak bu süreç, tek taraflı üstesinden gelinebilecek bir süreç değil. AB ülkelerinin de aynı kararlılığı göstermelerini bekliyoruz. Bu bağlamda sürecin doğal mecrasında önümüzdeki siyasi engellerin kalkması ve yeni yeni engeller konmaması gerekiyor. Bakınız, son günlerdeki bu gelişmeler hakikaten bizi üzdüğü gibi halkımızı da üzüyor. Halkımıza da bunları anlatmaya çalışıyoruz. Tabii bu Türkiye-Almanya ilişkilerini de olumsuz etkiliyor. Çünkü biz NATO'da beraberiz. NATO'da beraber olmanın yanında AB'ye giren ülkelerin hiç birisi AB'ye üye olmadan gümrük birliğine girememiştir. Türkiye şu anda 1996 yılından beri AB'nin üyesi değilken Gümrük Birliği üyesi olmuştur. Peki Türkiye AB'ye giriş sürecine ne zaman başlamıştır, bu da çok önemli. 1959. Sene 1959-2009 50 yıl... 50 yıldır devamlı AB Türkiye'ye çalım atıyor, ama sabır. Bizler özel bir ayrıcalık istemiyoruz. İstediğimiz sadece eşit ve adil muamele. Geçmiş taahhütlere bağlılık ve sürece rehberlik eden ana ilkelerde ayrımcılık yapılmamasıdır. Verilen sözlere sadık kalınmalıdır. Sürecin yeni bir aşamasında önümüze yeni kurallar konulmasını istemeyiz, AB'deki tüm liderlerden, tüm siyasetçilerden de beklemek bizim en doğal hakkımızdır. AB içerisinde Türkiye'nin dostu olan bir grup da var. Sağolsunlar onlar da bunun ayrıca mücadelesini veriyorlar."

Başbakan Erdoğan ve beraberindekiler, konferansın ardından Gdansk'da tarihi mekanları gezdi.

Erdoğan'ın gezisi sırasında bir Polonyalı, Polonyanın parçalanması sürecinde kendilerine sahip çıkan tek devletin Osmanlı Devleti olduğunu anımsatarak, Türklerin Osmanlı'dan bu yana en büyük ve tek destekçileri olduğunu ve bu dostluğun hala devam ettiğini vurguladı.

Başbakan Erdoğan da Polonyalı vatandaşla tokalaşarak Türkiye'nin dostluğunun devam edeceğini belirtti.

Erdoğan ve eşi Emine Erdoğan tarihi kentte fotoğraf çektirdi.

Gezide Devlet Bakanı Zafer Çağlayan ve eşi Songül Çağlayan ile Ulaştırma Binali Yıldırım da bulundu.