08 Aralık 2013 12:19
Gelecek hafta vizyona girecek “Bu İşte Bir Yalnızlık Var” filminde âşık bir rock’çı rolünü canlandıran oyuncu Engin Altan Düzyatan, “Kadınları hiç anlayamadım çünkü matematiğim sıfır” dedi. Düzyatan, “Ben bir şey söylediğimde sadece söylüyorum, düşünmüyorum. Kadınlar ise daha analitik bir zekaya sahip. Bu yüzden bizi basit buluyorlar” diye konuştu.
Oyuncu Engin Altan Düzyatan, Milliyet’ten Şirin Sever’e konuştu.
Kariyerinden aşk hayatına ve rol aldığı son filme kadar ilginç açıklamalar yapan Engin Altan Düzyatan’ın Şirin Sever’le yaptığı söyleşi şöyle:
İki yıl önce “Anadolu Kartalları” filmin vizyona girerken “Bu rolü zor kabul ettim çünkü sanat filmi yapmak istiyorum” demiştin...
Çok şey değişti hayatımda... Artık sanat filmi diye bir şeye inanmıyorum!
O neden?
En başa dönüp sinemanın sanat olup olmadığını bile tartışabiliriz. Evet, yedinci sanat diye kabul edilir ama bana sorarsan benim sanatım değil, yönetmenin sanatıdır sinema.
Oyunculuk sanatı peki?
Oyunculuk sanatı sahnede icra edilir, yani tiyatroda. Evet, tiyatrodaki oyunu da bir yönetmen yönetiyor ama oradaki, oyuncunun sanatıdır bana göre. O yüzden sanat filmi kavramı havada kalıyor biraz.
Bu kafaya nasıl geçtin, aradığın şeyi mi bulamadın?
Belki o dönem ona kafayı takmıştım ama şimdi öyle bir açlığım yok. Arayışta falan da değilim. Ben bu kavramların Türkiye’de karıştığını düşünüyorum çünkü sanat adı altında sıkıcı filmler çekilmeye başladı.
Hiç iyi sanat filmi yok mu yani?
Nuri Bilge Ceylan’ın “Bir Zamanlar Anadolu’da” filmi mükemmeldi. “Üç Maymun” da okeydi ama diğer filmleri benim tarzım değil. Açıkçası çok da tahammül edebildiğimi söyleyemem.
Oynadığın “Romantik Komedi” serisi, aşk filmleri, jön durumları vs... Bütün bunlar, farklı rollerin sana gelmesini engelliyor olabilir mi?
Olabilir. Baktığımda, bana gelen teklifler box office filmler. Zeki Hoca (Demirkubuz) geldi, rol teklif etti de kabul etmedim gibi bir durum yok!
Zeki Demirkubuz’a “keşke” diyorsun yani...
E yani Zeki Hoca’yla çalışılır, Reha Erdem’le çalışılır. Son filmi hariç, onu da beğeniyorum.
Kartvizitinde “aşk filmlerinin aranılan oyuncusu” yazsa? Böyle anılmak rahatsız eder mi seni?
Aşk filmlerinin aranılan oyuncusu gibi bir rol değil bu; biraz da o yüzden buradayım. Evet, filmin içinde bir aşk var ama sadece bir aşk filmi dersek, ayıp etmiş oluruz bu filme.
O zaman söyle, başka ne var?
Bir rock müzisyeninin dramı da var, değişen müzik dünyası da... Türkiye’de son zamanlarda çok aşk filmi çekildi, bunlar klişe aşk filmleriydi. Konular aynı, başroller bile neredeyse aynı ama isimler değişik. Bu film onlardan değil.
“Bu İşte Bir Yalnızlık Var” nasıl bir film peki, farkı ne?
Yaşamaktan vazgeçmiş bir adamın tekrar hayata tutunuşu... Mutlu olduğunu zanneden bir kadının, kendini ve yaşadığı hayatı fark edişi... Çok hikaye var. Herkes filmin bir yerlerinde kendini bulacak bence.
Hikaye Tuna Kiremitçi’nin çok satan romanından uyarlandı. Kitabı okumuş muydun?
Senaryoyu okuyup rolü kafamda kurduktan sonra okudum kitabı. Kitaptaki dünyayla, bizim kurduğumuz dünya birbirini etkilesin istemedim. Zaten bire bir bir uyarlama değil, kitaptan esinlenildi sadece. Tuna da buna çok sıcak baktı, çok tatlı bir adam zaten.
Filmde rock’çı Mehmet rolündesin ve ilk kez bir müzisyeni oynuyorsun. Sevdin mi müzisyenliği?
Oyuncular kendi hallerinden çok memnunlardır genelde ama müzisyenleri kıskanırlar. O yüzden bir noktadan sonra müzisyenliğe soyunmuş pek çok oyuncu görürsün. Niye? Çünkü herkesin seninle aynı anda şarkı söylemesi, senin söylediklerine eşlik etmesi inanılmaz bir hazdır. Dizi, sinema ya da tiyatro öyle değildir; sen oynarsın, insanlar seni izlerler, aynı haz yok.
Müzisyenlik çok güzel ama ben o kadar etkilenmiyorum. Müzikle aram yeteri kadar iyi, bu kadarı da bana yetiyor. Rolüm için gitar dersi aldım 2.5 ay, parmaklarım su topladı. Kolay kolay da bırakmam. Daha ne olsun!
Filmde ünlü popçu Atiye’nin gitaristini oynuyorsun. Fakat popçuları tanımayan hatta onları küçümseyen bir rock’çısın! Atiye’nin kızmayıp oynaması çok hoş ama popçular kızmayacak mı?
Ben ve benim jenerasyonum rock müzikle büyüdük; biz gençken pop müzik diye bir müzik yoktu! Filmdeki adam da rock kültürüyle büyümüş bir müzisyen olduğu için pop kültürünü reddediyor. Bu popçuları aşağılamak değil. Yeni nesil de pop müzikle büyüdü. Sonuçta sen hangi müziği dinlerken kendini iyi hissediyorsan senin için iyi müzik odur. Atiye de bunu anladığı için rolü kabul etti.
Kadınlara dair anlamadığın ne var şu hayatta?
Hiçbir şey anlamadım ki!
Uzun ilişkilerin adamısın, nasıl anlamazsın?
34 yaşındayım ve gerçekten şu yaşıma kadar hiçbir şey anlamadım! Bak, erkekler için hikaye çok basittir: Şu sehpadaki patates oradan alınıp yenilecektir. Bu kadar! Bir kadın içinse durum gayet komplikedir:
O patates sıcak mı, elle mi yesem, elim yanar mı, yanarsa bir şey olur mu? Bunları düşünürken laf da yetiştiriyordur bir taraftan karşısındakine...
Haksızlık etme bu kadar!
Kötü bir şey demiyorum! Ben bir şey söylediğimde sadece söylüyorum, düşünmüyorum. Kadınlar ise daha analitik zekaya sahip. O yüzden anlayamıyorum onları çünkü benim matematiğim sıfırdır!
Filmin açılış sahnesinde, sert bir komutanın yanında bitip kızıyla konuşmak için izin istiyorsun ve tokadı yiyorsun! Sen de bu kadar gözü kara bir adam mısın?
Bu adamla biz aslında uzak adamlarız. O yüzden beni etkiledi zaten. Mehmet looser bir tip ama öyle olduğu halde çok ilginç cesaretleri var. Ben kendine güvenen bir adam olmama rağmen onun cesareti yok bende! Bırak kızın babasının yanına gidip kızıyla konuşmak için izin istemeyi; hoşlandığımı kıza bile söyleyemem.
Peki zor kısma gelelim... Beğendiği kız için tokat yemeyi bile göze alan o gözü kara adamlar, nasıl oluyor da üç-beş sene sonra uçarak o kadının yanından uzaklaşıyor? Evlilik mi aşkı bitiriyor, ne oluyor da ilişkiler korkunç bir hal alıyor?
Bunların cevabını bilsem, kitap yazar zengin olurdum! Aşk dediğin şeyin bir matematiği yok, o yüzden de herkese göre değişiyor. Geçen gün bir yerde duydum, hoşuma gitti; aşk aslında sevginin en kısa süren hali. Baktığın zaman, gerçekten de aşk çok uzun soluklu bir şey değil. Hele de araya yıllar, yeni yaşlar girince hissettiklerin, duyguların değişiyor.
Filmin erkek kahramanı şikayet ediyor, “Kadınlar, erkekleri sahip oldukları özelliklerden dolayı beğeniyor; sonra da o özellikleri değiştirmeye çalışıyorlar!” diyor. Sadece kadınlar mı yapıyor bunu?
Kadın-erkek ayrımı yapmanın manası yok, 21’inci yüzyılda yaşıyoruz. İki taraf da yapıyor bunu. Bir şeye âşık oluyoruz, ilişki sürerken o âşık olduğumuz şeyi değiştirmeye uğraşıyoruz! Bunu bilerek isteyerek yapmıyoruz elbette ama ilişki denilen hikaye bunu doğuruyor ne yazık ki.
Kadın kahramanımız “Çiçekler erkekler gibi değil, onlar seni dinliyor” diyor. Kadınların en büyük sorunu bu mu peki?
Sadece ilişkilerin değil, genel olarak insanların sorunu bu. Aynısını arkadaşlarımıza da yapıyoruz. Hep kendimizi daha fazla anlatmanın derdindeyiz. Anlattıkça da dertlerimiz çözülecek zannediyoruz. Halbuki hiçbir şey anlattıkça çözülmez; dinledikçe çözülür! Çevrendekilerin yaşadıklarına tanık olarak, görerek, duyarak kendine ders çıkarabilirsin. Sürekli konuştuğumuz için, dinleyecek ve düşünecek vaktimiz kalmıyor. Öyle olunca da yaşadığın duruma uzaktan bakamıyorsun. Bir ilişkiye ne kadar uzaktan bakabilirsen, o kadar sağlıklı düşünebilirsin aslında.
Uzun süren çekimler... Duygusal sahneler... O ambiyansta partnerinizle duygusal şeyler yaşamamak nasıl mümkün oluyor?
Tahmin ettiğiniz gibi büyülü bir atmosfer yok çünkü! Arkada 50 kişi, herkes işine odaklanmış, sıcak beynine vurmuş, “Stop, tekrar” diye çekiyoruz.
Konsantre olmak çok zordur herhalde o ortamda...
O ortamda inandırıcı olmam için bana para veriyorlar!
O konsantrasyonu anlatmak için “Kadınla değil, kalorifer peteğiyle sevişirim” örneğini verdin ama bir ton dalga geçildi.
Bu yüzden magazinden nefret ediyorum! Belli başlı isimleri kastetmiyorum ama ekrana çıkıp dedikodu yapanlardan, şu an Türkiye’de hakim olan magazinci zihniyetinden nefret ediyorum. Söylediğim şey zaten tek başına bir haber! Bunu bir yere çevirmenin, kıvırmanın, başka yere sürüklemenin ne manası var? Okulda dört yıl eğitimini aldığım konsantrasyondan bahsediyorum işte, bu kadar.
Beş yıl önce oynadığın “Aziz Ayşe” filmindeki sevişme sahnelerinden çok rahatsız olmuşsun, utanmışsın, basın gösterimine gitmemişsin bu yüzden. Doğru mu?
Uyduruyorlar! Beş yıl önce çekilmiş bir filmdi, montajı beş yılda ancak bitmiş. Benim de şu andaki programım o film için uygun değildi, bu kadar! Beş yıl önce çekilmiş sonuçta; hiçbir mecburiyetim yok.
Peki beş yıl sonra da o sahnelerin arkasında mısın?
Ben hiçbir zaman istemediğim bir işte oynamadım. “Param yoktu, o yüzden evet dedim, çok utanıyorum” gibi bir söylemim olamaz çünkü her zaman seçim yapabilen biri oldum. Param yokken de seçtim, param varken de. O yüzden de hiçbir dizimin, filmimin arkasında durmamazlık yapmam.
Yanlış bir tercih yaparsam ve mutsuz olursam korkun yok mu?
Yok çünkü ben bu işi 17 yaşında yapmaya karar verdim. Amacım da yurt dışında sokak sanatçısı olmaktı. Tekrar oraya dönmek çok zor olmaz benim için. Bazı insanlar sahnede ölmek ister ya; ben bunu hiç istemiyorum. Bu işi seviyorum ve tadını çıkara çıkara yapıyorum. Şu anda da bu işi her gün yapmıyorum. Projeler arasına en az altı ay-bir sene vakit koyuyorum.
Yüzün eskimesin diye mi?
Yüzün eskimesi demode bir laf, çok inanmıyorum o duruma. Yüz eskiseydi Hülya Avşar’ınki eskirdi! İnsanlar seviyorsa seni görmek istiyor. Benim amacım yüzümü dinlendirmek değil, kendimi dinlendiriyorum.
Sosyal medyayla aran nasıl?
Doğru kullanıldığında güçlü bir mecra, kendini ifade etmenin doğru bir yolu olabilir ama ben kendimi ifade etmek için zaten oyunculuk yapıyorum. Bir de orada çok fazla şey yazıyor olmanın, ne olursa olsun gizeminizi etkilediğini düşünüyorum. Ben oyuncunun gizemli olması gerektiğine inanıyorum.
Nasıl, neyle vakit geçirirsin?
İşim gücüm yoksa spora giderim, genelde de evimde otururum. Çok dışarı çıkmam çünkü rahat olamıyorum. PlayStation oynuyorum, film seyrediyorum, kitap okuyorum. Evde oyuncaklarım var; helikopter uçuruyorum, elektrikli arabalarımla oynuyorum. İki köpeğim var, haftada iki gün onlarla ormanda oluyorum.
Moralin bozuk olduğunda ne yaparsın?
Sahilde balık tutarım. Beykoz’a gidip tüfekle skeet atarım (Makinelerin fırlattığı küçük tablaları vurmaya çalışılan bir spor).
Kadınlar gibi alışverişe gidip rahatlar mısın mesela?
Canım sıkıldı alışverişe gideyim, maniküre-pediküre gideyim gibi hallerim yoktur. Çok canım sıkılırsa saçmalayıp kendime kocaman bir televizyon alırım!
Paranı neye harcarsın? Gayrimenkul mü, otomobil mi?
Hiç bilmem öyle şeyleri, ablam ilgileniyor o işlerle.
Otomobile yatırım yapan erkeklerden değil misin?
İki motorum, üç arabam vardı, birini sattım. Şimdi tekne istiyorum.
Sigorta firmasının reklamında oynayınca sigortalıyorlar mı bir yerlerini?
Türkiye’de işler öyle yürümüyor.
Özge Özpirinçci ile altı yıllık bir ilişki, nişanlandınız ve sonra ayrılık... İnsan evlenme kararı aldıktan sonra neden birdenbire her şey biter?
Her ilişkide farklı sebeplerle olur ama ben ilişkimle ilgili konuşmam. Sürerken bile ilişkimden bahsetmedim, ayrıldıktan sonra konuşmak hiç etik gelmiyor bana. Özge benim için hâlâ çok değerlidir, hiçbir zaman da bu değişmeyecek. Kavgalı gürültülü bir ayrılığımız da olmadı ama arkamızdan söylenenlere çok üzüldüm. İlişkimiz bittikten sonra saygısız bazı köşe yazıları okudum; içim acıdı.
Basın açıklamasıyla ayrılmak neden?
Spekülasyon yapılmasın diye! Üç gün sonra sokakta yalnız yürürken çekecekler, “Sevgiliniz nerede, niye yok?” türü sorularla muhatap olmamak ve bu tür haberleri büyütmemek adına bunu yaptık. Bir de bu ayrılığı malzeme olarak kullanıyormuşuz gibi görünmesin diye bunu yaptık ne yazık ki işe yaramadı.
Uzun ilişki bitince, sudan çıkmış balığa dönüyor mu insan?
Dönüyorsun tabii, dönmemek mümkün mü? Kendini hatırlamaya başlıyorsun aslında. Zevk aldığın noktaları hatırlıyorsun, kendi başına ne yaptığını düşünüyorsun, kendi başına olmak nasıl bir şeymiş tekrar hatırlıyorsun.
Bekar kalınca kadınlar iyice yapışır mı oldu?
Gazeteye anlatılamayacak şeylerle karşılaşıyorum maalesef.
Ne yapıyorsun peki?
Çıkmıyorum dışarı! Ne yapabilirim başka?
© Tüm hakları saklıdır.