Türkiye İstatistik Kurumu'nun (TÜİK) açıkladığı verilerde enflasyon, haziran ayında piyasanın beklentilerinin üzerine çıkarak, yüzde 15.39'a oldu. Dünya gazetesi yazarı İsmet Özkul, enflasyonun kontrolden çıkma noktasına geldiğini ifade ederek, "Sorun artık patates, soğan açıklamalarıyla geçiştirilemeyecek kadar yakıcı ve yaygın bir hal almış durumda" dedi.
Özkul'un, enflasyonun neden yüksek olduğuna ve nasıl düşeceğine ilişkin kaleme aldığı, "Enflasyon neden yüksek, nasıl düşer?" başlığıyla (17 Temmuz 2018) yayımlanan yazısı şöyle:
Haziran verileri, enflasyonun kontrolden çıkma noktasına geldiğini yakıcı bir şekilde ortaya koydu. Sorun artık patates, soğan açıklamalarıyla geçiştirilemeyecek kadar yakıcı ve yaygın bir hal almış durumda.
TÜFE yüzde 15’i geçerken tüm çekirdek enflasyon göstergeleri de yüzde 15 dolayına tırmandı. ÜFE’de yüzde 23.71’e, aramallarında yüzde 28.47’ye fırlayan enflasyon, ürkütücü tırmanışın süreceğini söylüyor.
Çoktan süreğen ve yapışkan bir hal almış bulunan enflasyon basit fiyat hareketleriyle, tekil faktörlerle açıklanamayacak ve çözülemeyecek bir sorun. Mevcut enflasyon ekonominin köklü yapısal hastalıklarının bir ürünü. Ama aynı zamanda o yapısal hastalıkları derinleştiren, büyüten bir karşı etkiye de sahip.
Ekonominin yapısal sorunları ile enflasyon, karşılıklı birbirlerini besleyerek bir kısır sarmal halinde büyümeye devam ediyor.
Yüksek ve kalıcı enflasyon, örneğin yüksek cari açık sorunundan kopuk bir sorun değil. Tersine yüksek cari açıktan da beslenen bir sorun. Yüksek cari açık, üretim ve rekabet gücünü artırmadan aşırı tüketimle hormonlu büyüme sevdasının bir sonucu.
Bu durum birkaç koldan birden ekonomideki kırılganlıkları artırıyor. Yüksek cari açığın doğurduğu bu kırılganlıkların her birisi enflasyonu körükleyen bir etki yaratıyor.
Yüksek cari açık, aşırı borçlanma ve dış kaynağa fazlasıyla bağımlı bir ekonomi demek.
Dünyada para bolluğu yaşanırken bu yanlış ekonomi politikalarının sancısı pek hissedilmiyordu. Şimdi ise tersi yaşanıyor.
467 milyar dolara çıkan dış borçların yüklü ödemeleri ile 58 milyar dolara ulaşan cari açığın finansmanı için daha fazla dış kaynak bulma ihtiyacı var. Para bolluğu dönemi arkada kaldığı için ve aynı zamanda Türkiye’nin kırılganlıkları arttığı için artık eskisi gibi dış kaynak gelmiyor.
Doğrudan yatırım, portföy yatırımı ve mevduat olarak gelen yabancı kaynak girişi hızla düşmeye başladı. Bulunan kaynağın da maliyeti giderek daha da yükseliyor.
Yabancılardan gelen kaynağın miktarı azalmasına rağmen cari açık hızla artmaya devam ediyor. Yabancıların getirdiği kaynağın miktarı cari açığın yarısını bile finanse edemiyor.
Bu açmazın doğrudan sonucu kurların hızla ve sürekli yükselmesi olarak karşımıza çıkıyor.
Üretimi ithalata ve ekonomisi dış kaynağa aşırı bağımlı bir ekonomide kurların yükselmesi tüm dengeleri sarsıyor. Bunun bir sonucu de yükselen enflasyon oluyor.
Kurların ve enflasyonun yükselmesi, faizlerin yükselmesine yol açıyor.
Böylece kur artışı, faiz artışı ve enflasyon artışının birbirini ürettiği bir sarmal ortaya çıkıyor.
Politik kırılganlıklar ile seçim ekonomisi politikaları ile bütçe açığının azması, enflasyon ateşini bir diğer taraftan körüklüyor.
Yıllardır uygulanan yanlış ekonomi politikalarının tıkanma ve fatura ödeme noktasına gelmiş bulunuyoruz. Şimdi bu yolun artık sonuna gelindi, yol tıkandı. Artık tam tersi bir yola girilmek zorunda. Ya isteyerek ve planlayarak, ya da duvara çarparak…
Kısa vadede yüksek faiz politikası sürerken, kamu harcamaları kısılacak. Cari açığı etkili şekilde düşürecek politikalar hızla devreye alınacak.
Bunların kalıcı etki yaratabilmesi için ekonominin kırılganlıklarına yönelik orta ve uzun vadeli tutarlı planlarla da desteklenmesi zorunlu.
Bu da yüksek faiz, düşük büyüme, düşen karlar, şirket iflasları, el değiştirmeler, bankacılıkta artan sıkıntılar, artan işsizlik, eriyen ücretlerle şekillenen zor bir süreç demek.