T24 - Rüzgar, su ve güneş, bütün dünyanın yıllık enerji ihtiyacının 200 katı enerji üretebilecek potansiyele sahip. Yüzde yüz yenilenebilir enerjilere geçmek, petrol ve doğalgaza göre daha az maliyetli.
Stanford Üniversitesi profesörlerinden Mark Jacobson, Berlin’deki bir sempozyumda bir buçuk yıllık araştırmasının şaşırtıcı sonuçlarını açıkladı. Jacobson’a göre rüzgar, su ve güneş, bütün dünyanın yıllık enerji ihtiyacının 200 katı kadar enerji üretebilecek potansiyele sahip. 2030 yılına kadar yüzde yüz yenilenebilir enerjilere geçilmesinin maliyeti ilk bakışta dudak uçurtuyor ama her yıl fosil enerji kaynaklarına harcanan parayla kıyaslandığında 100 trilyon dolarlık maliyetin hiç de fazla olmadığı ortaya çıkıyor.
Jacobson’ın fizibilitesine göre, sıfır sera gazı emisyonuyla dünyanın enerji ihtiyacının karşılanabilmesi için 4 milyon rüzgâr türbini dikilip, boş alanlarda 90 bin termik güneş santrali kurulması, çatılara fotovoltaj panelleri takılması ve metcezir enerjisi ile jeotermik enerjiden yararlanılması gerekiyor.
Yeni enerji çağında bütün ülkelerin küresel enerji şebekesine bağlanması gerekeceğinden, altyapı harcamaları yüksek olacak. Amerikalı bilim adamı, çevre dostu enerjiler yerine kömür, doğalgaz, petrol ya da nükleer enerjiden yararlanıldığı takdirde 20 yılda 200 trilyon dolara ihtiyaç olacağını hesaplamış.
“Yeşil enerji” devrimi
Yenilenebilir enerjilerin çok daha verimli olması da yeşil enerji devriminin bir diğer avantajı. Yüksek verimlilik sayesinde enerji kaybı düşeceğinden, elektrik ihtiyacının yüzde 30 oranında azalacağını belirten Profesör Jacobson, aksi takdirde artan dünya nüfusunun enerji ihtiyacını karşılamak için 13 bin termik enerji santralı daha inşa edilmesinin gerekeceğini hatırlattı. Yüzde yüz yenilenebilir enerji programının en büyük avantajlarından biri de, 750 milyar doları bulan yıllık fosil enerji faturasını sıfıra indirecek olması.
Güneş ve rüzgâr enerjisi talebi şimdiden artmaya başladı. 21. yüzyılın teknolojileri olarak adlandırılan rüzgâr ve güneş enerjisinde dengeler değişiyor. Geçen yıl Çin’de faaliyete geçen rüzgâr türbinlerinin sayısı ABD’dekinden fazlaydı. Ekolojik enerji rekabetinde ayakta kalabilmek için, talebin olduğu yerde üretim yapmak gerekiyor. Almanya’nın, Kuzey Denizi kıyılarındaki Cuxhaven kentindeki 17 bin hanenin elektrik ihtiyacı rüzgârla karşılanıyor.
ABD yeşil enerjiyi keşfetti
Şimdiye kadar Almanya’da 600 rüzgâr türbini diken PNE Wind adlı Alman şirketi yurt dışına da açılıyor. Kısa süre önce ABD’de şirket kuran PNE Wind’in yönetim kurulu başkanı Roland Stanze çok sayıda yel değirmeninden oluşan rüzgâr parkları kurmuş olmanın referansıyla bütün dünyada tanındıklarını söylüyor. Stanze, “20 yıldır çok sayıda rüzgar türbini monte etmiş tecrübeli bir Alman şirketi olmamız bir avantaj. Uluslararası imalatçı ve bankalarla olan ilişkilerimiz de bize rekabet gücü veriyor. ABD’nde zaten, aynı zamanda Avrupa’da da iş yapan şirketlerle karşılaşıyoruz” diyor.
Washington yönetimi yüklü teşviklerle yenilenebilir enerjilerin yayılmasına çalışıyor. Bu programın bir diğer amacı da ABD’nde istihdamı arttırmak. Amerikan piyasasında tutunabilmek için güçlü yerli ortaklar bulmak gerekiyor. Alman – Amerikan ortaklıklarının sayısı son iki yıldır artıyor.
ABD’nin Berlin Büyükelçisi Philip D. Murphy, yenilenebilir enerji teknolojilerine zamanında el atan Alman şirketlerinin rekabet avantajı sağladığına dikkat çekiyor. Büyükelçi, “Almanya bu alanda dünya lideri olmasını kanımca yenilikçi ve yaratıcı olmasına borçlu” diyor.
Ekolojik enerji branşının her iki ülkede de hızla gelişmesi bekleniyor. Son anketler, yeşil enerji branşında faaliyet gösteren Alman ve Amerikan şirketlerinin %90’ının daha fazla yatırımla istihdamı arttırmayı planladığını gösteriyor.