Gündem

Emine Erdoğan: Toplumda  kadına yönelik şiddetin hızla arttığına dair bir algı var

25 Kasım 2019 14:44

Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın eşi Emine Erdoğan, kadına yönelik şiddetle mücadele için yeni eylem planını açıkladı. "Toplumda  kadına yönelik şiddetin hızla arttığına dair bir algı var" diyen Emine Erdoğan, "Bu algı bizi kolektif olarak büyük bir karamsarlığa sürüklüyor. Elbette rakamlar ortada fakat bu rakamlar eskiden sessizliğe gömülen hadiselerin artık görünür olduğu şeklinde de okunmalıdır. Bugün kadınlar haklarını arayabiliyor" dedi.

Emine Erdoğan, "İnsanlığın zehirleyen bu habis uğur kökünden kurutmak için canla başla  mücadele etmeliyiz. BM’nin hazırladığı rapora göre dünyada her gün 137 kadın eşi ya da bir yakını tarafından öldürülüyor. 2017 yılında dünyada kasten öldürülen kadın sayısı 87 bindi. Bu kadınların 30 bini eşinin ya da bir yakınının saldırısı sonucu yaşamını yitirdi. Ülkemizde maalesef vicdanlarımıza hançer gibi saplanan, bizi insanlığımızdan utandıran elim vakalar yaşandı" diye konuştu. 

Emine Erdoğan, "Polis Akademisi Başkanlığı’nın raporuna göre 2016 yılında 301, 2017 yılında 350, 2018 yılında ise 281 kadının yaşam hakkı elinden alındı. Kadına yönelik şiddet tüm dünyada  yaşanan küresel bir sorundur. Belli bir coğrafyası, dili, dini ya da ırkı yoktur. Gelişmiş olduğu düşünülen ülkelerde dahi şiddet ve cinsel saldırılar gündelik bir pratik haline gelmiştir. Tek bir kadının dahi öldürülmesi insanlığı haince sırtından bıçaklamaktır. Unutmayalım her bir can alındığında güneş öğle vakti batıyor, yıldızlar asılı oldukları yerlerden birer birer düşüyorlar. Dünya her seferinde birer birer karanlığa gömülüyor" ifadesini kullandı. 

"Emine Erdoğan, "Kadına yönelik şiddeti sadece fiziksel değil, ekonomik ve psikolojik yönleriyle de ele almalıyız. Hukuki düzenlemelerden, kültürel normların yorumlanmasına kadar her alanda yapılması gereken çok şey var. Her şeyden önce kadına yönelik şiddetin eşler arası ya da aile arasındaki mahrem alan kavramıyla meşrulaştırılmasının önüne geçmeliyiz. Mahrem alan, şiddetin uygulanmasına zemin olduğu anda insan hakları ihlali başlamış demektir. Böylesi bir durumda mahremiyet ortadan kalkar, söz konusu şiddetse kol kırıldığında yen içinde kalamaz" dedi. 

Emine Erdoğan konuşmasını şöyle sürdürdü: 

"Sıfatları ne olursa olsun insanlar hiçbir şekilde birbirlerinin sahipleri olamazlar. Erkekler kadınları mülk edinemezler, üstünlük iddia edemezler. Kimsenin bir başkasının bedensel ve ruhsal bütünlüğünü zedeleyici eylemler gerçekleştirmeye hakkı yoktur. Kadın cinayetleri haberlerine dönüp baktığımızda faillerin kıskançlık, namus, boşanmayı istememe gibi nedenler sıraladığını görüyoruz. Özellikle ahlakla ilişkilendirilmiş sebepler başı çekiyor. Unutmayalım ki ahlak insani bir fazilettir. Cinsiyetten bağımsızdır. Başkasının ahlakından sorumlu olmak kimsenin görev tanımı değildir.

"Kuranı Kerim erkeklere değil tüm insanlığa indirilmiş bir kitaptır"

Tüm bu yanlışlar biyolojik bir cinsiyet olan erkek olma halini adeta bir erkeklik ideolojisine çeviriyor. Şiddet ve kaba kuvvet erkek olmanın unsurlarından biri olarak görülüyor. Halbuki erkek ya da kadın herkes insan olmak için doğar. Kadınların etrafına çevrilen çembere çeşitli meşrulaştırmalar aransa da bunların içinde en hazin olanı dinin kaynak olarak gösterilmesidir. Kuranı Kerim erkeklere değil tüm insanlığa indirilmiş bir kitaptır. Ahiret gününde her kul bir birey olarak kendi amel defteri ile baş başa kalacaktır. Kimsenin cinsiyeti hafifletici bir sebep olarak görünemeyecektir.

"İslam’ın eşler arasındaki ilişkiyi ve aile hayatını düzenleyici tavsiyelerinin en doğru şekilde anlatılmalı"

Tek bir insanın öldürülmesini, tüm insanlığın öldürülmesi ile bir tutan İslam dininin kadın katliamlarının ve şiddetin kaynağı olarak işaret edilmesine asla tahammül gösteremeyiz. Bu noktada İslam’ın eşler arasındaki ilişkiyi ve aile hayatını düzenleyici tavsiyelerinin en doğru şekilde anlatılmasının çok doğru olduğunu düşünüyorum. İslam kadın ve erkeği birbirine yol arkadaşı kılar. Eşleri bir arada tutan muhabbettir. Tıpkı Peygamberimiz ve eşi Hatice gibi. Aynı şekilde kadınlara yönelik çağ dışı gelenekler medeniyet bakiyemizin lekelenmesi için araç haline getirilmeye çalışılmaktadır.

Dünyanın hiçbir yerinde rastlanmayacak derecede latif olan edep ve adab-ı muaşeret mirasımızı yeniden hayatlarımızın merkezi haline getirmeliyiz. Edep ve adabın hem kadın hem de erkek için gerekli olduğunu asla unutmamalıyız.

"Bugün kadınlar hakkını arayabiliyor"

Toplumda  kadına yönelik şiddetin hızla arttığına dair bir algı var. Bu algı bizi kolektif olarak büyük bir karamsarlığa sürüklüyor. Elbette rakamlar ortada fakat bu rakamlar eskiden sessizliğe gömülen hadiselerin artık görünür olduğu şeklinde de okunmalıdır. Bugün kadınlar haklarını arayabiliyor. Kendilerine yönelik işlenen suçları utanıp gizlemiyorlar. Devletimizin ilgili kurumlarına başvurarak hak arama mücadelelerini sürdürüyorlar. Eskiden ölümle burun buruna gelen kadınlar dahi şiddet gördüğünü belgelemek için kurum kurum dolaşmak durumunda kalıyordu. Oysa 6284 sayılı kanun ile sadece şikâyetle dahi uzaklaştırma kararı aldırarak kendilerini ilk anda koruyabiliyorlar.

"Bir gün gelecek ve hiçbir kadın korku terörü altında bir hayat sürmeyecek"

Bu kesin çözüm olmamakla beraber akut bir tedbirdir. Mal varlığına dahi tedbir konabilirken can söz konusu olduğunda hiçbir şey elbette riske edilemez. Öte yandan birçok sivil toplum kuruluşumuz şiddete maruz kalan kadınlarımızla bu yolu el ele yürüyorlar. Toplumun her katmanında büyük bir hassasiyet var. Umuyorum ki bir gün gelecek ve hiçbir kadın korku terörü altında bir hayat sürmeyecek. O gün gelene kadar mücadelemizi sürdürmeli ve adımları atmalıyız.

"Çocuklarınızı yetiştirirken cinsiyetlerine mahsus imtiyazları olduğu fikrine kapılmalarına müsaade etmeyin"

Lütfen bu noktada medya dilinin ne kadar önemli olduğunu göz arda etmeyelim. İnsanların pasif olarak kaldıkları imajlar maalesef ki farkında olmasalar da davranışlarını etki altına alıyor. Filmlerde, dizilerde töre cinayetleri kadınlara yönelik fiziksel psikolojik ve cinsel şiddet gibi eylemleri gerçekleştiren karakterlerin evcilleştirildiğine şahit oluyoruz. O nedenle TV, sinema sektöründeki kişilerin ellerindeki gücün sorumluluğun üzerine çok iyi düşünmeleri gerekiyor. Buradan anne ve babalara da seslenmek istiyorum.Çocuklarınızı yetiştirirken cinsiyetlerine mahsus imtiyazları olduğu fikrine kapılmalarına müsaade etmeyin. Çocuklarımızın büyümelerinin nihai noktaları insan olmaktır.  

Yıl 2000 olduğunda başka bir yüzyıla adım atmamızın büyük bir sevincini yaşamıştık. Fakat bugün görüyoruz ki yeni yüzyılın inşasında bazı alanlarda doğru tohumları ekmemişiz. Hepimizin en büyük vazifesi medeniyeti geleceğe taşıyacak köprüler kurmaktır. Kadınların güçlü, eğitimli ve güvende olduğu toplumlar kendilerini geleceğe taşıyabileceklerdir.

Bırakın kadınların bir damla kanının dökülmesine bir damla gözyaşının dökülmesine tahammülümüz yoktur"