Emin Çölaşan, TBMM Darbe Komisyonu'nda bilgi veren Doğan Holding Onursal Başkanı Aydın Doğan'a cevap verdi. Çölaşan, Hürriyet gazetesinden ayrılması için Aydın Doğan'ın kendisine rüşvet teklif ettiğini ancak kabul etmediğini yazdı.
Aydın Doğan, dün (5 Ekim 2012) Darbe Komisyonu'na verdiği bilgide "Emin Çölaşan benden her seferinde 300-500 bin dolar götürdü" demişti.
Çölaşan'ın "Ayıptır ayıp! Aydın Doğan yalan söyleme!" başlığıyla yayımlanan (6 Ekim 2012) yazısı şöyle:
Sevgili okuyucularım, ülkemizin binbir sorunu varken, bugünkü yazımı ilgisiz bir adama, medya patronu Aydın Doğan’a ayırmak zorunda kaldığım için sizlerden özür diliyorum.Bu şahıs hem Milliyet gazetesinde, hem de Hürriyet’te benim patronumdu. Ben Hürriyet’te 1985-2007 yılları arasında tam 22 yıl yazdım. O ise Hürriyet’i 1994 yılında satın aldı, yani parayı bastırıp sonradan geldi. AKP’den önceki koalisyon hükümetleri döneminde her şey çok iyi gidiyordu… Çünkü koalisyonun bir kanadını karşısına aldığında öteki kanatlara sığınmak mümkündü. Ne zaman ki AKP tek parti olarak 2002 yılında iktidara geldi, işte o zaman kendisinin ve gazetenin suratı değişmeye başladı.
Baskı başlamıştı. Kendisinden ilk uyarıyı 2003 yılının eylül ayında aldım. Beni İstanbul’a çağırdı ve aynen şöyle dedi:
“Bu AKP hükümetini eleştirme. Bunlar Türkiye’yi AB’ye sokacak, Türkiye kalkınacak. Bunlar özelleştirme başlattı, her şey çok güzel olacak.”
* * *
Yazılarımda bir gün olsun çizgimden sapmadım, ilkelerimden ödün vermedim. Ancak üzerimdeki baskı giderek ağırlaşıyordu. Patronun sağ kolu ve seçkin personeli olan Ertuğrul Özkök yazılarımı benden habersiz sansür ediyor, makaslıyordu. Bana açıkça ve Aydın Doğan adına söyledikleri hep aynı masaldan oluşuyordu: “İktidarı fazla eleştiriyorsun. Başbakanı ve Maliye Bakanını yazma. Patronun bunlarla bir sürü işleri var, rahatsız oluyor. Eleştirme!.. ”
En sonunda bir gün, Ankara’da odama geldi ve bana inanılmaz bir öneri getirdi:
“Patronun sana selamları var. Şimdi sana onun isteği ile üç seçenek sunacağım, bunlardan birini kabul edeceksin. İlki, bir daha hükümet aleyhine yazı yazmayacaksın. İkincisi, uzun bir izne çıkacak ve yazı yazmayacaksın. Üçüncüsü, gazeteden istifa edeceksin. Patron diyor ki Emin istifa edip giderse ona çok büyük paralar veririm. Patronu anla, üzerinde çok büyük siyasi baskı var. Senden anlayış bekliyor!”
Bana resmen rüşvet teklif ediyordu, elimin tersiyle geri çevirdim.
* * *
Hürriyet’te Aydın Doğan’ın eline batmış bir diken gibiydim. Adamın bankası, akaryakıt ve sigorta şirketleri, turizm şirketleri vardı. İstanbul’da Hilton otelini satın almış, imar planını AKP’li Büyükşehir Belediyesi’ne değiştirtip arazisine rezidanslar ve alışveriş merkezleri yaptırmak istiyordu.
Devletle ve hükümetle milyarlarca dolarlık işleri vardı. Kazancı, kaderi ve her şeyi artık Tayyip’in iki dudağının arasındaydı. Sonunda siyasi baskılara daha fazla dayanamadı. Önce, Nisan 2007’de, muhalif yayın yapan gazetesi “Gözcü”yü (Bugünkü bağımsız Sözcü) kapatmak zorunda kaldı!
Ağustos 2007’de ise beni kovdular!
İşin ilginç yanı, 31 Ağustos 2007 tarihli kovma tebligatında benden adeta özür diliyor ve şöyle diyorlardı:
“İlişkilerimiz karşılıklı saygı ve iş anlayışı ile sürdürülmüştür. Görev yaptığınız yıllar boyunca gerek gazeteci, gerek çalışan olarak Hürriyet’e yaptığınız katkılardan dolayı size teşekkür ederiz. Kariyerinizin bundan sonraki bölümünü de, Türk toplumunun yakından tanıdığı ve takdir ettiği başarılı bir gazeteci olarak sürdüreceğinize olan inancımız tamdır…”
* * *
O halde ben neden kovulmuştum? Ne bileyim, patron Aydın Doğan bu kararı alırken bekli de haklıydı! Hepimiz insanız, olur ya ben başka işler yapmış olabilirdim!
Sahtekarlık, üçkağıtçılık, gazetecilik gücünü kullanarak avanta sağlamak, rüşvet almak, para ve çıkar karşılığında yazı yazmak, herhangi bir ahlaksızlık, taciz vesaire!.. Peki bunların hangisi vardı? Hiçbiri yoktu. Olan tek şey, 80 yaşına merdiven dayamış olan ve gücünü giderek yitirip teslim bayrağını çeken Aydın Doğan’ın üzerindeki siyasi baskı idi. Karşısında doymak bilmeyen bir canavar vardı… Ve zannetmişti ki, beni kovmakla durumu kurtaracak!
Kurtaramadı. Benden sonra üzerine vergiciler gönderildi, haksız yere rekor vergi cezaları kesildi ve hayatı kaydırıldı… Ve Hürriyet işte böylece yandaş-magazin gazetesine dönüştürüldü. Ama iş bununla da bitmiyordu. Canavarın bu kadarla da doyması mümkün değildi. Daha sonra Bekir Coşkun gazeteden ayrılmak zorunda kaldı. Tufan Türenç’in yazılarına son verildi, Özdemir İnce, Cüneyt Ülsever, Rahmi Turan gibi başka muhalif yazarlar da birer birer şutlandı. Üstelik patron Aydın Doğan, gazetenin künyesinden kendi adını bile çıkarmayı içine sindirdi.
İktidar baskısı bitmek bilmiyordu. Aydın Doğan, ringde dayak yiyen boksör gibi kroke olmuş, feleğini şaşırmıştı. Koskoca Hürriyet gazetesi böylece devşirildi ve AKP iktidarının dikensiz gül bahçesine dönüştü.
* * *
Şimdi gelelim bu yazıyı niçin yazdığıma… Bay patron Aydın Doğan dün Meclis’te Darbeleri Araştırma Komisyonu’nda ifade verdi ve kovduğu, yazıları sansür edilen yazarları için hiç sıkılmadan “Siyasi baskı yoktu” diyebildi. Bu arada benden söz etmiş. Aşağıdaki yalan ifadeleri dün internet sitelerinde yer aldı, bugün de gazetelerde çıkabilir: “Emin Çölaşan’ı kovmam için bana siyasi baskı yapılmadı!!.. ”
Elbette bunu itiraf edecek değil. Ama sonraki sözleri tümüyle yalan: “Onu ben kovdum çünkü her seferinde benden 300 bin, 500 bin götürdü. Ben gidiyorum diye bize haber gönderir, biz de aman gitme deyip para verirdik! Emin yönetilemez hale gelmişti. Gazetenin sahibinin gücü bana yetmez diyordu…”
Evet, 80 yaşına merdiven dayamış olan bu adam resmen yalan söylüyor, hem de Meclis çatısı altında. Bana ve bazı Hürriyet yazarlarına çeşitli zamanlarda para verdiği doğrudur. Burada isim vermek istemiyorum, bazılarına da ayrıca evler, villalar, Beykoz konakları almıştır.
Bana kendiliğinden verdiği paralar 1997-1998, 1999, 2002 ve 2006 yılları arasında ödenmiştir.
* * *
Şimdi hiç utanmadan kalkmış, hem de Meclis çatısı altında yalanlar söylüyor. Şimdi kendisine soruyorum:
Kovulduktan sonra yazdığım, bütün gerçekleri belgeleriyle açıkladığım ve tam 75 baskı yapan “Kovulduk Ey Halkım Unutma Bizi” kitabımı mahkemeye verip benden 50 bin lira tazminat istedin. Mahkeme davanı reddetti, Yargıtay onadı ve karar kesinleşti. Peki bunları o dava sırasında niçin söylemedin? Senden “Para götürdüğümü” niçin mahkemede açıklamadın? Yaşına başına bak, sen ne biçim adammışsın, ne biçim patronmuşsun ki, senden para götüren (!) bir yazarına yıllarca tahammül etmişsin!
Ayıptır ayıp.
Kaldı ki bana ve başkalarına her para verişinde sözleşme imzalatır, ceza hükümleri koydururdu. Ben Hürriyet’ten ayrılırsam onlara tazminat ödeyeceğim, onlar beni ayırırsa bana tazminat ödeyecekler…
Ben belgeli adamım. O sözleşmelerin imzalı kopyaları elimde. Adam beni AKP baskısıyla kovmak zorunda kalıyor, sonra da paçasını kurtarmak için hem de Meclis çatısı altında “Siyasi baskı yoktu. Çölaşan benden para götürüyordu” diye laflar etmekten sıkılmıyor!
* * *
Şunu herkes iyi bilsin. Bu AKP döneminde medya patronu Aydın Doğan’ın yatacak yeri yoktur. AKP iktidarının baskısı altında ezilmiş, muhalif yayın yapan gazetesi Gözcü’yü iktidar baskısıyla kapatmış, en seçkin yazarlarını da aynı nedenle feda etmek zorunda kalmıştır. Bunu yapması da çok doğaldır… Çünkü akla hayale gelecek neredeyse her sektörde büyük işleri vardı. Kuruşluk her kazancında bile kaderi Tayyip’in ve hükümetin iki dudağının arasındaydı. Türkiye’de böyle medya patronları var olduğu sürece, onların sahip olduğu yayın organları korkusuz ve tarafsız yayın yapabilir mi? Elbette yapamaz. Medyanın Aydın Doğan ve benzeri gibi para babası patronların elinde ne hallere düştüğünü hep birlikte görmüyor muyuz!
Sonuç: Ben alnı açık adamım. Aydın Doğan gibiler bana hafif gelir.