Gündem

Emekli Tuğgeneral Namık Kemal Çalışkan: Tankları ben yürüttüm ama ifademi bile almadılar

"Çadır faaliyetinden haberim bile yoktu; güzergâhı biz, Kudüs Gecesi'nden yaklaşık 10 ya da 15 gün önce belirlemiştik"

21 Şubat 2022 08:50

Ankara'nın Sincan ilçesinde 31 Ocak 1997'de “Kudüs Gecesi” düzenlendi. Geceye İran'ın Ankara Büyükelçisi de katıldı. 3 Şubat 1997'de Ankara Zırhlı Birlikler Okul ve Eğitim Tümeni Gösteri ve Tatbikat Taburu’na bağlı askerler, 20 tank, 15 zırhlı araçla Sincan caddelerinden geçip Akıncı Hava Üssü’ne gitti. Bu durum, “Kudüs Gecesi”ne tepki olarak, “Hükümete balans ayarı” olarak yorumlandı. Bu olay, 28 Şubat Davası’na “Cebir ve şiddet” olarak geçti. Tankları yürüten Tabur Komutanı Namık Kemal Çalışkan’ın dava aşamasında ifadesi bile alınmadı.

Tatbikat tarihinin önceden belli olduğunu ifade eden Çalışkan, "Tanklarla intikal eğitimi bizim askeri gereklilikler plan ve program kapsamında icra ettiğimiz bir faaliyettir. Yani biz bir darbe gibi algılasın diye tanklarımızın yürütmedik. Böyle bir şey yok" dedi.

Sözcü’den Saygı Öztürk’ün haberine göre, dava aşamasında, tankları yürüten dönemin Tabur Komutanı Yarbay Namık Kemal Çalışkan, bağlı olduğu komutanlığa defalarca dilekçe verdi, ifade vermek istediğini söyledi. Çalışkan, emekliye ayrılınca bu kez mahkemeye dilekçe sunmasına rağmen kimse ifadeye çağırmadı. 28 Şubat'ın bazı sanıklarının yeniden yargılanmasına başlanınca komutan gidip ifade vermek isteyen Çalışkanın 22 Ocak 2022'de ifadesi alındı.

İlk kez konuya ilişkin konuşan emekli Tuğgeneral Namık Kemal Çalışkan’ın açıklamaları şöyle:

“İki yılda bir şubat ayına denk gelecek şekilde Zırhlı Birlikler Komutanlığı'ndan, 12 kilometre uzaklıkta bulunan Akıncı Hava Üssü’ne NATO kapsamında verilen görev yerine getirilir. 28 Şubat Davası kapsamında benim üs komutanıma kadar bütün komutanlar davaya dahil edildiler. O dönemde gerçekleri bilen ve tankların yürüten komutan olmama rağmen davaya müdahil olmak istedim. Ancak, o dilekçelerim dosyanın içine bile girmedi, komutanım Erdal Ceylanoğlu'nun avukatının benim dinlenmem yönündeki talepleri de dikkate alınmadı.

"Tatbikat tarihi önceden belliydi"

Harekat eğitim odasında en az 12-15 haftalık programlarımız vardır. Bizim, şubat ayının ilk haftasında intikal yapacağımız belliydi. Ama davanın gidişatı içerisinde hep Kudüs Gecesi derken, Sincan Belediye Başkanlığı tarafından icra edilen o faaliyete tepki olarak askerlerin sivil siyaseti yönlendirme gayretleri gibi gösterildi.

"Tanklarla intikal eğitimi bizim askeri gereklilikler plan ve program kapsamında icra ettiğimiz bir faaliyettir"

Ben tabur komutanı olarak şunu biliyorum ve yaşadım. Tanklarla intikal eğitimi bizim askeri gereklilikler plan ve program kapsamında icra ettiğimiz bir faaliyettir. Yani biz bir darbe gibi algılasın diye tanklarımızın yürütmedik. Böyle bir şey yok. Bu konu ile ilgili olarak mahkemeye kararlar verdikten sonra bu kez Yargıtay aşamasında 2 Nisan 2021 günü Saat 10.50 sularında Yargıtay'a gidip tankların yürütülmesiyle ilgili yine dilekçe verdim ve tanık olmak istedim. Bu durumu sanık avukatlarına da ilettim. Yargılanan komutanların hepsi Türk Silahlı Kuvvetleri’ne (TSK) yıllarca emek vermiş ağabeylerimiz, büyüklerimiz.

"Onların hali içimizi acıtıyor"

Bugün cezaevinde olan yaşları 74 ile 90 arasında değişen  28 Şubat Davası hükümlü komutanlarımızın pek çoğu haksız- hukuksuz şekilde hapishanelerde mağdur ve zulme uğramış durumda. Bu durum, gerçekleri bilenleri huzursuz ediyor. Silah arkadaşları olarak aynı uğurda, aynı odak noktalarına hizmet yürüttüğümüz komutanların bu halleri içimizi acıtıyor. Adaletin mülkün temeli olduğu noktasından hareket edersek, sadece hakikatin ortaya çıkmasına katkıda bulunmak, hele ki yaklaşmakta olan süreçle ilgili komutanlarımızın ileri yaşları itibariyle yaşadıklarını dikkate alırsak Anayasa Mahkemesi'nin bir an önce bu konuyu gündeme alarak mağduriyet ve haksızlıkları sona erdirmeleri konusunda duyarlılık yaratılmalı. Ben ilk defa bir gazeteciye açıklama yapıyorum. Çünkü yaşananlar vicdana sığacak bir şey değil.

"TSK ders alır"

Türk siyasi yaşamın içerisindeki sivil-asker ilişkilerin içindeki istikrarsızlıkları, dengesizlikleri artık tarihte yaşanan olaylardan alınan dersler gereği herkesin aklını başına devşirerek tamamlaması lazım. Bu ülkenin yöneticisi olan sivil-asker herkesin birinci derece asli sorumluluğunun şu olduğuna inanıyorum. Geçmişte yaşanan olaylarda herkes ders almalı. 1996-1998 yılları arasında tabur komutanlığı yaptım. Benden en az 30 yıl önce de iki yılda bir Akıncı Ana Jet Üssü’nün NATO denetlemeleri kapsamında zırhlı zaman zaman 100 tank ve tırtıllı araçlarla intikal ettiğini eski üs komutanı emekli Korgeneral Erdoğan Karakuş paşamdan da öğrendim.

Neden o cadde?

Şu anda Etimesgut-Sincan-Akıncı-Yenikent istikametindeki o bölgenin yapılanmasını bilenler, Zırhlı Birlikler Okul ve Eğitim Tümeni’nin kışla ordugah mekanı eski Hava Hastanesi'nin yanında olduğunu bilir. Oradan Etimesgut-Sincan meskûn mahalline gider. Diğer güzergah ise Etimesgut askeri hava alanı ile şeker fabrikası arasından giden bugün Optimum'a bağlanan Ayaş yolu güzergâhı.

25 yıl önce o yol stabilize yoldu yani şu anki asfalt, altı şeritli değil 2-3 şeritli bir yoldu. İntikallerde meskun mahali mümkün olduğunca kullanmayız. Hem trafik, hem de güvenliği dikkate alırız. Daha az sivil araç ve meskûn mahal olan yer tercih edilir. Ancak Etimesgut Havaalanıyla şeker fabrikasıyla Ayaş yolu istikametine giden Ankara çayı üzerinde tek bir şeritli köprü vardı. Oradan geçmekte sıkıntı olacağı düşünüldüğü için Sincan'ı kullandık. Karayolları 4. Bölge Müdürlüğü'nün kayıtlarından da bu görülebilir. Ben buna ilişkin belge de almıştım.

"Çadır faaliyetinden haberim bile yoktu; güzergâhı biz, Kudüs Gecesi'nden yaklaşık 10 ya da 15 gün önce belirlemiştik"

Komutanlara, 'neden Sincan'dan Kudüs Gecesi'nin yapıldığı çadırın yanından gittiniz? Sizin niyetiniz, o çadırın ortaya koyduğu iradeye, sivil siyasete karşı müdahale etmek için kasti olarak oradan gittiniz' algısı yaratıldı. Çadır faaliyetinden haberim bile yoktu. Güzergâhı biz, Kudüs Gecesi'nden yaklaşık 10 ya da 15 gün önce belirlemiştik. Çünkü, köprü inşaatın olduğu yerden geçemiyoruz. Biz nerden bilelim Kudüs Gecesi diye bir etkinlik olacağını.

Tabur komutanı olduğum dönemde iki kerede Hipodrom da 30 Ağustos Zafer ve 29 Ekim Cumhuriyet bayramlarında zırhlı birlikler geçiş töreni yaptım. 200'ün üzerinde tank Mamak'tan, Etimesgut'tan gelirdi. Jetler geçerdi. İnşallah tekrar o törenler yapılır. Milli coşkuyu, heyecanı azaltan trende girdik. Bunların hepsi sorgulanmalı. O günlerde, ‘Hükümete balans ayarı' yapıldığına ilişkin Çevik Bir paşama atfen ifadeler yer aldı. Ancak kendisi o ifadeyi asla kullanmadığını söyledi. Bunlar üstlerimize atılan iftira olarak kaldı.

"Bunların hepsinin ilerde tarih önünde hesabı sorulacak"

Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin hak ve menfaatlerinin korunup kollanması gelecek nesillere devredilmesi adına TSK'nın gücünün kırılmasına inanan bir takım odaklar bizi bu hallere düşürdü. Bunların hepsinin ilerde tarih önünde hesabı sorulacak. TSK'nın sahip olduğu temel ilke ve değerleri  daha ileri düzeylere yükseltilmesi hepimizin asli sorumluluğu olduğunu değerlendiriyorum. Bu kapsamda FETÖ darbe girişimi sonrasında da başlayan özellikle askeri liselerin, hastanelerin TSK'ya ait olmaktan çıkarılmış olması dünyanın hiçbir yerinde yok. Askeri yargı sisteminin tamamen kaldırılması, askeri fabrikalarla ilgili sahip olduğumuz ikmal bakımla ilgili  üstün yeteneklerimizi başka türlü yapılara döndürmek suretiyle daha az yeterlilik seviyelerine indirilmiş olmaları kabul edilir değil. İnşallah bunlar eski düzenine kavuşturulur.”