Emekli Tuğgeneral, Dr. Naim Babüroğlu, Süleyman Şah Türbesi'nin 'acilen' eski yerine taşınması gerektiğini savunarak "El Bab harekâtı bitti koşullar oluştu ve olgunlaştıysa, Türkiye olarak vatan toprağımıza tekrar sahip çıkacağız. Buranın emniyetini sağlamak içinde kuzeyden, sınırdan mesela 20 kilometre genişliğinde bir de emniyet koridoruyla aşağıya doğru indiğimizde Münbiç’in bir bölümü de içinde kalıyor zaten. Yani oraya Süleyman Şah Türbesi’ni konuşlandırırsak zaten PYD/YPG bölgesine girmek zorundayız" dedi.
Milliyet yazarı Tunca Bengin'in, Babüroğlu'nun açıklamalarına da yer verdiği (4 Mart 2017) yazısı şöyle:
Münbiç Suriye politikasında Türkiye’nin olmazsa olmazı. Çünkü PYD/YPG hâlâ El Bab’ın güneyinden dolaşarak Münbiç ile Hatay sınırındaki Afrin’i bağlayan bir koridor oluşturabilir. Dolayısıyla, Türkiye’nin bekası için kaçınılmaz olan Fırat Kalkanı Harekâtı’nın boşa çıkmaması için Münbiç’in de kontrol altına alınması şart. Nitekim Türkiye’de ısrarla El Bab’dan sonra hedefin Münbiç olduğunu vurguluyor. Ancak bazı sıkıntılar söz konusu. Şöyle ki; ABD “PYD/YPG Münbiç’ten çıkacak, Fırat’ın doğusuna çekilecek” diyordu ama bugün itibarıyla tam tersi bir görüntü var. Sözünü unutan ABD, PYD/YPG sevdasından vazgeçmediği gibi, yaptığı zırhlı araç ve ağır silah desteğiyle daha da güçlenmelerini sağladı. Rusya da PYD/YPG konusunda Türkiye’yle çok aynı düşünmüyor. O bağlamda Suriye rejimi ile PYD/YPG arasında bir organik ilişki de var. Hatta Münbiç’te ÖSO’yla PYD/YPG’nin karşı karşıya kaldığı yerlerde alanı boşaltıp araya Suriye ordusunu soktuğu yönünde gelişmeler de gündemde. İşte bu noktada da akla gelen soru şu: Eğer Türkiye nihayetinde PYD/YPG konusunda ABD’yi ve Rusya’yı ikna edemezse, yani her şeye rağmen Münbiç’e hamle yapar mı?
Bu soruya “kesinlikle” yanıtını veren de var “zor” diyen de... Daha kolay ve kısa yöntemler olduğunu savunan emekli tuğgeneral, Dr. Naim Babüroğlu’nun önerisi ise Süleyman Şah Türbesi’nin acilen eski yerine taşınması, böylece de zorunlu olarak Münbiç’in bir bölümünün içinden geçecek bir emniyet koridoru oluşturulması.. Peki, Türkiye bunu ABD’ye rağmen yapabilir mi? “Yapar” diyen Babüroğlu nedenini şöyle açıklıyor:
“Süleyman Şah Türbesi’nin bulunduğu nokta Türk toprağı, BM 51. maddesi de buna cevaz veriyor, meşru müdafaa hakkı. Süleyman Şah Türbesi’ni geçici olarak taşımıştık zaten. Şimdi orada durumlar değişti. El Bab harekâtı bitti koşullar oluştu ve olgunlaştıysa, Türkiye olarak vatan toprağımıza tekrar sahip çıkacağız. Buranın emniyetini sağlamak içinde kuzeyden, sınırdan mesela 20 kilometre genişliğinde bir de emniyet koridoruyla aşağıya doğru indiğimizde Münbiç’in bir bölümü de içinde kalıyor zaten. Yani oraya Süleyman Şah Türbesi’ni konuşlandırırsak zaten PYD/YPG bölgesine girmek zorundayız. Ayrıca ne kazanıyoruz? Fırat’ın hem doğusunda hem batısında bir emniyet koridoru açıyoruz. Türkiye bunu kullanmalı. Bunun için ABD’yi, Rusya’yı ikna etmek zorunda değil çünkü Suriye’yle anlaşma var ve o anlaşmaya göre burası Türk toprağı. ABD burada fazla bir şey söyleyemez.”
Ya ABD yapamazsın, yol vermiyorum derse?
“Yol vermiyorum derse, 1974 Barış Harekâtı’nda Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin yaptığını yaparsın. ABD’ye, AB’ye, NATO’ya ve ambargoya rağmen nasıl Kıbrıs Barış Harekâtı icra edildiyse bunu da o meşru müdafaa hakkı kapsamında icra edecek Türkiye. Eğer icra edemezse, Münbiç kalırsa, Süleyman Şah Türbesi de yerine taşınmazsa ve Münbiç’le Hatay’ın sınırındaki Afrin güneyden koridorla birleştirilirse, o zaman El Bab harekâtının önemi de kalmaz. Türkiye buna izin vermemeli. Münbiç ve Afrin Türkiye’nin geleceği açısından ulusal güvenlik adına bir tehdittir. Sadece o da değil. Bana göre, Fırat’ın doğusundaki PYD bölgesi Cezire, Kobani, Telabyad da tehdittir. Dolayısıyla, Türkiye bazı riskleri göze almak zorunda...”
Bu arada konuya ilişkin bir son dakika gelişmesi ise Rusya ve Suriye rejimine bağlı zırhlı araçların insani yardım konvoylarına eşlik ederek Münbiç’e girdiği yolunda. Dolayısıyla da Münbiç düğümü hepten kördüğüme dönüşmek üzere...
Güvenli bölgede ‘dönüş’ çalışmaları
Fırat Kalkanı Harekâtı’yla Türkiye’nin sahaya inerek kuzey Suriye’de fiilen uyguladığı güvenli bölgede 3 milyon civarında insan yaşıyor. Dahası, bölgeye geri dönüşler de var. Yani Türkiye, DAEŞ ve PYD/YPG konusundaki kararlılığını teröristlerden arındırılan bölgelerde yaşamın normale dönmesinde de gösteriyor. Bu konuda neler yapıldığını Türk Kızılayı Genel Başkanı Dr. Kerem Kınık’a sordum. Şunları anlattı:
“Güvenli bölgenin tamamı askeri açıdan kontrol altına alınabilirse, bundan sonra daha kalıcı uzun soluklu iskân, altyapı politikalarına başlanacak. Örneğin, zemin çalışmaları devam eden iki oda bir salon, 50-60 metrekarelik yerler yapılacak. AFAD da Kilis’te ve Hatay Reyhanlı’da da lojistik, insani yardım üsleri inşa ediyor. Hem İdlib kırsalına hem de Azez bölgesinin kuzey hattına insani yardım ve acil ihtiyaçlar konusunda daha etkin müdahale edilecek. Amacımız, kötü şartlarda yaşayan insanların hayatının normale dönmesini ve bir kısım insanın da Türkiye’den ülkelerine dönmesini sağlamak.”
Ne kadar Suriyeli’nin dönmesi bekleniyor?
“Bilemiyorum çünkü zorlamaya dayalı bir şey olmayacak bu. Kendiliğinden olacak ama on binler geçti şimdiye kadar. Orada bir güvenli bölge oluşursa ve o bölgede okul, hastane açıp çalışma imkânı sağladığınızda özellikle meslek erbabı Suriyeliler kendi ülkemize gideriz diyorlar. Hayat normale dönerse ciddi bir dönüş olacağı kanısındayım.”