Politika

Emekli büyükelçi Ünal Çeviköz: ABD ile takas pazarlığı doğruysa Türkiye saygı duyulan devlet özelliğini kaybetmiştir

"Stratejik ortaklık' gibi kavramlar üzerinden ilişkileri tarif etmekten artık vazgeçmemiz gerekir"

08 Ağustos 2018 00:19

CHP Genel Başkan Yardımcısı ve İstanbul Milletvekili Ünal Çeviköz, ABD’nin papaz Andrew Craig Brunson’ın serbest bırakılmaması nedeniyle Türkiye’ye yönelik yaptırım kararı almasının ardından Ankara-Washington hattında yaşanan gelişmeleri değerlendirdi. Emekli büyükelçi olan Çeviköz konuya ilişkin değerlendirmesinde “ABD'nin Türkiye'ye artık saygı duymadığı görülüyor. Jeostratejik önemmiş, stratejik ortaklıkmış, bu gibi kavramlar üzerinden Türkiye ile ABD arasındaki ilişkileri tarif etmekten artık vazgeçmemiz gerekir” yorumunda bulundu.

Güven eksikliğinin artık ileri bir safhada olduğunu belirten Çeviköz, yerli ve yabancı basında ‘Rahip Brunson'a karşı halen Amerika da tutuklu bulunan Halkbank eski Genel Müdür Yardımcısı Hakan Atilla’nın takası’ yorumlarıyla ilgili, “Burada ne yorum doğrudur ne süreç doğrudur. Her şeyden önce, bu yorumlar ve gerçekten bu şekilde bir pazarlık yapılmış ise bu pazarlıklar hukuk devleti ilkeleriyle bağdaşmayan bir anlayışa işaret etmektedir” değerlendirmesini yaptı.

“Böyle bir pazarlığa girdikten sonra zaten itibarınızı ve hakkınızdaki güven algısını kaybedersiniz”

ABD-Türkiye ilişkilerini değerlendiren Ünal Çeviköz’ün T24’ün sorularına verdiği yanıtlar şöyle:

Türkiye ile ABD arasında inişli çıkışlı devam eden ilişkinin Rahip Brunson kriziyle tırmandığı belirtiliyor. Kamuoyunda, asıl kavganın Reza Zarrab davasında 32 aylık hapis cezası alan eski Halkbank Genel Müdür Yardımcısı ile Rahip Brunson'a karşı Atilla'nın takası diye yorumlar dikkat çekiyor. Bu ne kadar doğru bir yorumdur? 

Burada ne yorum doğrudur ne süreç doğrudur. Her şeyden önce, bu yorumlar ve gerçekten bu şekilde bir pazarlık yapılmış ise bu pazarlıklar hukuk devleti ilkeleriyle bağdaşmayan bir anlayışa işaret etmektedir. Esasen AKP iktidarı da Türkiye'ye maalesef bu anlayışı yerleştirmiştir. Kuvvetler ayırımı ortadan kalkmış, yargı siyasi otoritenin nüfuzu altında onun kontrolüne girmiş ve siyasallaşmış, yargısız infaz uygulamaları almış yürümüştür. Bu görüntü uluslararası kamuoyu nezdinde Türkiye hakkındaki olumlu algıyı da ortadan kaldırmıştır. Gözaltına alınan ya da tutuklanan yabancı uyruklu kişiler eğer yurt dışında süren bazı hukuki süreçler ve yargı kararlarına karşı rehin olarak gözaltına alınıyor ya da tutuklanıyorlar ise hukuk devleti olma özelliğinizi yitirirsiniz.

Türkiye'de, Fransa ve Almanya uyruklu birkaç tutuklu o ülkelerin üst düzey yöneticilerinden gelen baskılar sonucu serbest bırakıldı. Bu durum ABD'de Rahip Brunson için de aynı yöntemin kullanılabileceği izlenimine yol açtı. Tabii böyle bir anlayış ABD'nin de hukuk devleti ilkelerine bağlılığı konusunda ciddi kuşkuların belirmesine yol açıyor.

Brunson için çeşitli pazarlıkların söz konusu olduğu yerli ve yabancı basın organlarında haber olarak yer aldı. Böyle bir pazarlığa girdikten sonra zaten itibarınızı ve hakkınızdaki güven algısını kaybedersiniz. Türkiye maalesef bugün böyle bir durumla karşı karşıyadır.

“Takas pazarlığı doğru ise Türkiye saygı duyulan bir devlet olma özelliğini kaybetmiş demektir”

Türkiye'de Brunson'un dışında başka Amerikalılar içinde bir pazarlık olduğu söyleniyor. Takas pazarlığı doğru kabul edilirse; siz ne düşünüyorsunuz?

Takas pazarlığı doğru ise Türkiye saygı duyulan bir devlet olma özelliğini kaybetmiş demektir. Uluslararası toplumun, çağdaş ve uygar ülkeler topluluğunun üyesi olan bir devletin en önemli özelliği hukuk devleti ilkelerine uyması, hakkındaki güvenilirlik, inanılırlık ve saygınlık algılarının da yüksek olmasıdır. Türkiye hakkında bu kavramların tümü ortadan kalkmıştır.

ABD-Türkiye ilişkilerini nasıl değerlendiriliyorsunuz?

ABD'nin Türkiye'ye artık saygı duymadığı görülüyor. Jeostratejik önemmiş, stratejik ortaklıkmış, bu gibi kavramlar üzerinden Türkiye ile ABD arasındaki ilişkileri tarif etmekten artık vazgeçmemiz gerekir. Güven eksikliği artık ileri bir safhadadır.

2003 yılında baş gösteren 1 Mart tezkeresinin ardından giderek zayıflayan bir müttefiklik ilişkisinden söz ediyoruz. Türkiye, uluslararası ilişkilerinde ve dış politika uygulamalarında tutabileceğinden fazla sözler ve vaatler veren, vaatlerini ve sözlerini tutmayan ve yerine getirmeyen, dolayısıyla inanılır, güvenilir ve öngörülebilir bir dış politika anlayışından uzaklaşan bir yönetim altında olduğu algısını yaratmıştır.

“ABD'nin Türkiye'de mevcut yönetim ile yeniden sağlıklı bir güven ilişkisine kavuşabileceğini beklemiyorum”

ABD'nin böyle bir müttefike karşı saygı duyması da beklenemez. Bir takım çabalarla ikili ilişkilerin içinde bulunduğu kriz aşılabilir ve ilişkiler normalleşmiş gibi görünebilir, ancak bu yanıltıcı bir görüntü olacaktır, zira derinden bakıldığında, dış politikada devletler arasında güven ilişkilerini kurmak uzun zaman alır, bu güveni yıkmak ise yapılan hatalarla çok çabuk gerçekleşir. Yitirilen güveni yeniden kazanmak için ise eskisinden çok daha fazla çaba gösterilmesi gerekir. ABD'nin Türkiye'de mevcut yönetim ile yeniden sağlıklı bir güven ilişkisine kavuşabileceğini beklemiyorum.