Eski ABD Büyükelçisi Şükrü Elekdağ, İran, Rusya ve Türkiye'nin "Suriye’de barışçı çözümü" öngören zirvede uzlaştıkları ortak bildiri metniyle ilgili olarak "Moskova ortak bildirisinin imzalanmasıyla Cumhurbaşkanı Erdoğan beş yıllık Suriye politikasında tam bir 'U' dönüşü yapmış ve Esad'ın meşruiyetini tanımıştır" dedi.
"Kanımca, bazı sakıncalı yönleri olmasına rağmen, Türkiye bildiriyi kabul ederek Suriye politikasında hayalcilikten gerçekçiliğe geçmiştir" diyen Elekdağ "Yani doğru bir iş yapmıştır" ifadesini kullandı.
Sözcü'den Uğur Dündar'a konuşan Şükrü Elekdağ'ın açıklamalarından bazı bölümler şöyle:
Daha bir ay önce Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Suriye'ye devlet terörü estiren zalim Esad'ın hükümdarlığına son vermek için girdik” demişti. Bu bakımdan Moskova ortak bildirisinin imzalanmasıyla Cumhurbaşkanı Erdoğan beş yıllık Suriye politikasında tam bir “U” dönüşü yapmış ve Esad'ın meşruiyetini tanımıştır. Bildirinin içerdiği esas noktalar şöyle özetlenebilir: “İran, Rusya ve Türkiye, çok sayıda etnik ve mezhepsel grubu barındıran Suriye'nin egemenliği ile bağımsızlık ve toprak bütünlüğünü esas alırlar. Taraflar Suriye Krizi'nin askeri bir çözümünün olmadığı inancındadırlar. Buradan hareketle ve ateşkesin genişletilmesiyle siyasal barış süreci başlatılacaktır. İmza sahibi ülkeler Suriye Hükümeti ile muhalefet arasında görüşmeler sağlamak suretiyle bir barış anlaşmasının hazırlanmasına yardımcı olmayı hedeflediklerini ve bu anlaşmanın garantörü olmaya hazır olduklarını ilan ederler. Sürecin bundan sonraki aşaması (gelecek ay) Astana'da yapılacak zirve olacaktır.” Buraya kadar bildirinin yedi maddesini özetlemiş oldum. Önemi nedeniyle bildirinin son 8. maddesini aynen okuyorum: “İran, Rusya ve Türkiye, DEAŞ (IŞİD) ve El Nusra ile ortak mücadele ve silahlı grupları onlardan ayırmak konusunda kararlılıklarını doğrular.” Bildiriyi nasıl değerlendirdiğime gelince…… Kanımca, bazı sakıncalı yönleri olmasına rağmen, Türkiye bildiriyi kabul ederek Suriye politikasında hayalcilikten gerçekçiliğe geçmiştir…… Yani doğru bir iş yapmıştır.
Peki, bu bildiriden Esad'ın meşruiyetinin tanındığını nasıl çıkarıyorsunuz?
Önce, 8. maddede Suriye'de düşmanın Esad rejimi değil, IŞİD olduğu vurgulanıyor. Sonra da Esad rejiminin muhalefetle müzakere edeceği belirtilirken, Esad'ın müzakerelerde ve devlet yönetimindeki rolüyle ilgili hiçbir şart veya kısıtlama getirilmiyor. Belli ki önümüzdeki dönemde Beşar Esad devlet başkanı olarak Suriye'yi yönetecek, fazla bir kıymeti harbiyesi kalmayan muhalefetle müzakerelerde ağırlığını koyacak ve zamanla Batı'nın gözünde IŞİD'le mücadelede öne çıkan bir siyasi lider olarak algılanabilecek… Artık, AKP iktidarının beş yıldır izlediği politikayla, Türkiye'nin başına çok büyük dertler açan sığınmacı belasını sardığı.. PYD'nin güney sınırımız boyunca fiili egemenlik kurarak devletleşme yolunda ilerlemesine yol açtığı……PKK'nın uluslararası boyut kazanarak tehdit kapasitesini çarpıcı biçimde artırmasına imkân verdiği…… Ayrıca IŞİD'in ülkemizde yoğun biçimde örgütlenme şartlarını yarattığı, tüm çıplaklığıyla ortaya çıkmıştır!. Nihayet AKP iktidarı çok geç de olsa akıl yolunu bulmuş görünse de şu soruyu sormadan da edemiyorum: Yanlış bir politikada kıyasıya inat ederek ülkesine bu denli ağır zararlar veren ve buna rağmen ayakta kalabilen bir başka iktidar örneği dünyada var mıdır?
Cumhurbaşkanı Erdoğan sürekli olarak “PYD'ye güneyimizde bir Kürt devleti kurdurmayacağız!..” diyor. Erdoğan'ın bu konudaki hassasiyetini Putin de biliyor. Buna rağmen, Moskova bildirisinin 8. maddesinde mücadele edilecek terör örgütleri arasında PYD'nin ismi yer almıyor. Bu Türkiye açısından çok sakıncalı bir durum yaratmıyor mu?
"Putin, Suriye'deki Kürtlerle barış masasına oturabilir"
Evet, yaratıyor!.. Rusya'nın sinsi bir hesabı olduğu açıkça belli oluyor. Bu hesap, barış sürecinin uygun bir aşamasında müzakerelere Suriyeli Kürtlerin de katılmasını sağlayabilme düşüncesinden başka ne olabilir? Oysa, ABD'nin PYD'yi ve Kürt koridorunu desteklemesi Türkiye'nin güvenini sarsmış ve Rusya'ya meyletmesine yol açmıştı. Rusya'nın bu hesabının iki sebebi vardır. Birincisi, nüfuz mücadelesidir. Rusya, ABD'yi dışlayarak Ortadoğu'daki Kürt bağımsızlık hareketini yönlendirecek yegane güç olmayı hedefliyor. İkincisi de, Rusya, PYD/PKK'yı icabında çıkarlarını Türkiye ve İran'a dayatmak amacıyla kullanacağı bir “aparat” olarak elde tutmak
Peki, bu durumda üçlü koalisyona katılmak Türkiye'ye ne yarar sağlayacak?
Türkiye üç alanda somut yararlar elde ediyor. Birincisi, bildiriyi imzalaması Türkiye'ye barış masasında daha bidayette bir yer sağlamış bulunuyor. İkincisi, bildiri Türkiye'ye Esad yönetimiyle diyalog ve işbirliği için gerekli zemini yaratıyor. Esad, kendisiyle yapılan bir röportajda, PYD kantonlarının kalıcı siyasi yapılanmalar olmasına ve bunların federe devletin parçaları olarak tanımlamasına karşı çıkmıştır. Böyle bir oluşuma tüm Suriye halkının karar vermesi gerektiğini belirtmek suretiyle PYD projesini reddetmiştir. Komşumuz Suriye aşırı perişan durumda ve başta gıda, ilaç ve inşaat alanları olmak üzere ekonomik yardıma müthiş ihtiyaç duyan bir ülke konumunda. Bu durumdaki Suriye ile Türkiye'nin “ortak çıkar listesi” oluşturması güç olmayacaktır. Türkiye tabiatıyla PYD'nin etkisiz hale getirilmesinin bu listenin başında yer almasına çalışacaktır.
Ankara ile Şam arasında temas başladı mı?
Türkiye'nin üçlü koalisyona katılması Şam'ı derhal harekete geçirdi. Esad'ın danışmanı Buseyra Şaban, Türk yetkililerle konuşmaya hazır olduklarını açıkladı. Şimdi Türkiye'nin üçlü koalisyona katılarak sağladığı üçüncü yarara geliyorum. Türkiye'nin oluşturduğu Cerabulus‐Azez hattından güneye Suriye topraklarına doğru uzanan güvenli bölgenin, IŞİD'in mevcudiyetini yok etmenin yanında, PYD'nin, Afrin ve Kobani kantonlarını birleştirme amacını engelleme işlevinin de bulunduğu malumdur. Ancak Suriye, güvenli bölgeye Türkiye'nin topraklarına yaptığı bir saldırı olarak bakıyor ve uçaklarımızı düşürmekle tehdit ediyordu. Bu durumda Türkiye Fırat Kalkanı operasyonuna hava desteği sağlayamıyordu. Ankara ile Şam arasında başlayacak işbirliği atmosferinde güvenli bölgenin Türkiye ve Suriye çıkarlarını bağdaştıracak şekilde idame edilmesi ve Türkiye'nin Fırat Kalkanı operasyonunu sürdürmesi mümkün olabilecektir.