Kültür-Sanat

'Elif Şafak'ın İskender'i derinliği olmayan bir roman'

Taraf gazetesi yazarı Pakize Barışta, Elif Şafak'ın son romano İskender'i değerlendirdi.

14 Ağustos 2011 03:00

T24 - Taraf gazetesi yazarı Pakize Barışta, Elif Şafak'ın son romano İskender'i değerlendirdi. Barışta, roman için fazla derlenmiş, kurgulanmış bir roman olduğunu belirterek, "hesaplı kitaplı bir mühendislik edebiyatı diyebileceğim, derinliği olmayan yatay bir odaklanmayla karşılaşıyoruz" dedi.


Pakize Barışta'nın Taraf gazetesinde "Elif Şafak'ın İskender'i" başlığıyla yayımlanan (14 Ağustos 2011) yazısı şöyle: 



Elif Şafak'ın İskender'i


Edebiyat, denge ve döngü üzerine kurulmuştur. Aynen doğa gibi.

Bu denge ve döngü, doğada olduğu gibi edebiyatta da dinamik, olağanüstü hareketli ve diyalektik karakterde bir yapılanmaya yol açar. Yani enerjik ve doğurgandır edebiyat; statik olana yer vermez hiç.

Bu yüzden de oburluğa karşıdır.

Edebiyat ürünü için düşünülen, planlanan her türden yükleme,sanılanın tam aksine bir durgunluk yaratır sonuçta. Böyle hallerde yazı akar belki; ama mana ve duygu akamaz bir türlü.

Bu durgunluk, çoğu zaman içeriye yüklenen malzeme çeşitliliği ve miktarıyla ilgilidir.

Oburluğu, edebiyatın özü, bünyesi reddeder; oburluğun insani bir duygusu yoktur çünkü. Daha da doğrusu, insani duygular, oburluğun içinde ortam bulup serpilemez, hatta boğulur.

Yazar, bir seçicilik uzmanıdır aslında. Hem kalitatif hem de kantitatif bir elitist seçicidir; dünyanın ve insanlığın belleğinde yer etmiş, köşeleri tutmuş belli başlı bilgi, olgu ve duygu alanlarının içinde varolan kültürel, tarihsel, sosyal, siyasal haberler ve diğer belgeler içinden yazısının ihtiyacı olanları -aslında anlamlı olanları- adeta cımbızlayarak seçer; sonra bu dış malzemeyi, minimum gerekli malzeme olarak kullanır. Böylece, yazı da malzemeye boğulmamış olur!

Elif Şafak’ın yeni romanı İskender, dış malzemeler konusunda fazla iştahlı davranmış ne yazık ki. Diğer nedenler bir yana, sadece bu bile İskender‘in edebi bir değere kavuşmasını engelliyor bence.

Fırat Nehri-Kürt-töre-namus cinayeti-kadının töre intiharı-köy düğünü-eşkiya-köy yoksulluğu yoksul yalnız yaşayan köy ebesi otçu kadın; feministler-anarşistler-nihilistler-çevrecilerpasifistler- punklar; tasavvuf-Uzakdoğu mistisizmi-İslam-Ömer Hayyam-Nemrut-Midas- Hudini; İngiliz ırkçı çeteleri-göçmen savunma çeteleri; Abu Dabi-Filistin/Gazze-FKÖ/Arafat... Bütün bu malzemeler ve burada sözünü etmediğim diğerleri, İskender‘de kullanılmış. Bazılarının anlatımı ise hayli didaktik, bir tür bilgilendirme buhranına dönüşüyor.

İskender projesinin has edebi sulara ulaşamamasının ana nedenlerinden bir başkası da, bu romanın tasarım olarak bir trüğe (ikizler) sırtını dayamasıdır bana göre. İkizler fenomeni, yazıda her zaman prim yapabilir; ama bu prim, has edebiyattan ziyade, popüler metinler, polisiye romanlar, science fiction romanlar, dizi senaryoları, hatta pembe diziler için geçerli olabilir. İkizler fenomeninin bugüne kadar has edebiyatta (ana tema ya da metnin ana aksı olarak) pek itibar görmemesinin, başı çekmemesinin nedeni, bu konunun kolayca sömürülebilir olmasıdır bana göre; ikizler, spekülatif değişik açılımlara kurgusal basit fırsatlar sağlar çünkü. Okuru etkileyebilir tabii ama bu etki, kalıcı olmayan değersiz bir etki olacaktır önünde sonunda. Bu yüzden de, yazarlar kaçınır bundan.

İskender romanının başkahramanı gibi sunulan İskender, aslında bir gölge başkahraman gibi. Çünkü Elif Şafak’ın kalemi, ikizler tuzağına düşmüş ve ortaya -belki yazarın iradesi dışında ikizlerden biri olan İskender’in annesi Pembe (ve ikiz kardeşi Cemile) çıkmış başkahraman olarak. (Kapakta yer alan İskender tasvirindeki Elif Şafak fotoğrafı -romana bu açıdan yaklaşıldığında- ayrı bir tasarım yanlışı ya, o da ayrı.)

İskender‘de edebi odaklanma çok zayıf; çabuk ve kolay dağılıyor bazı şeyler. Bana göre bunun nedeni, yazarın ‘duygu‘yu, kendi içinden ziyade, dışarılarda araması; bulduğunu düşündüğünde de, metnin içine yerleştirmesi; yani bir nevi ‘duygu’yu ithal etmesi... Bunun sonucunda da, kusurlu bir patchwork çıkıyor ortaya tabiatıyla; gereğinden fazla derlenmiş, kurgulanmış, parçaları eklemlenmiş, hesaplı kitaplı bir mühendislik edebiyatı diyebileceğim, derinliği olmayan yatay bir odaklanmayla karşılaşıyoruz.

Görüldüğü gibi yapısal bir sorun var İskender‘de; zaten bu yazı da, romanın bu sorunuyla ilgili; durum, edebi bir değerlendirmeye izin vermiyor zira bu haliyle. (Ayrıca İngiliz kültürü almış, töre kültüründen uzaklaşmış İskender’in -ki İngiliz sevgilisi var kendisinden hamile kalan namus cinayeti işlemesi de ne kadar inandırıcı?)

İskender‘de adeta kazı yaparak ortaya çıkaracağımız hiçbir duygusal değer yok mu derseniz, az da olsa var: Pembe-Elias duygusal ilişkisi. Dengeli bir duygu derinliği, aşkın fırtınalı, altüst edici heyecanının gizlendiği saygılı, özgün bir duygusal ilişki bu.. sahici bir aşk.

Ezcümle, İskender romanı duygudan çok içerik ağırlıklı popüler bir roman.

(İskender, Elif Şafak, Çeviren: Omca A. Korugan- Elif Şafak, Doğan Kitap)