Gündem

Savcılıkta 'terör' suçlamasının delili olarak YSK onaylı belediye meclis üyeleri de sorulan İmamoğlu: Altı yıl önce kul hakkı yiyen kişi ve şürekâsı, milletin iradesini gasbetmeye devam etmektedir!

"Yüce Türk yargısının gizli tanık yöntemini tercih ederek üç kez tarihi oy rekorlarıyla İstanbul'da seçim kazanmış, 16 milyon İstanbullunun belediye başkanını bunlarla muhatap etmesini derin üzüntü ile karşılıyor ve kınıyorum... İftiralarla Türkiye'ye büyük bedel ödetildi; süreci yönetenlerin ve yönetenin hukuk önünde hesap vereceği günler yakındır!"

23 Mart 2025 00:13

Güncelleme: 23 Mart 2025 05:12

T24 ANKARA

İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu, “terör örgütüne yardım” suçlaması kapsamında, terör savcılarına verdiği ifadede, “6 Mayıs 2019’da gözünü kırpmadan kul hakkı yiyerek milletin iradesini gasp etmiştir. 2025 yılına geldiğimizde aradan 6 yıl geçmesine rağmen yediği demokrasi tokadının şiddetini anlayamamış, hala bel altı oyunlarla, mert olmayan anlayışı ile milletin iradesini gasp etmeye ve kul hakkı yemeye devam etmektedir” dedi. Gizli tanık ifadelerini, “ahlak dışı” olarak yorumlayan İmamoğlu, HDP’den CHP’ye geçen, bir bölümü terörle iltisaklı olduğu belirtilen belediye meclis üyelerinin sorulması üzerine, İlçe Seçim Kurulu ve YSK’nın onay verdiği isimlerin, nasıl olup da seçimden iki yıl önce terörle iltisaklı bulunduğunu sordu, ya bu kurumların ya da savcılığın görevini yapmamış olduğunu belirtti. İmamoğlu, terörle iltisaklı bulunan belediye personellerinin sorulması üzerine de aynı personelin belediyeye kayyım atandığı, Süleyman Soylu’nun İçişleri Bakanı, İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya’nın İstanbul Valisi olduğu dönemde de çalıştığını, bu suçtan soruşturulduğunu ve hakkında dava açılmadığını söyledi. İmamoğlu, kurucusu olduğu vakfın, terör örgütü üyeliği suçundan yargılanan bir akademisyene ücret ödediğinin sorulması üzerine, bu kişinin beraat ettiğini anımsattı. İmamoğlu, gizli tanıklarla konuşulması yerine bu bilgilerin araştırılmasını tavsiye etti.

İmamoğlu, savcılıktaki sorgusunda, “Terör örgütleri içerisinde aktif olarak faaliyet gösteren akrabanız veya yakınınız var mı?” sorusuna şu yanıtı verdi: “Benim ailemin ve şahsımın ve ailemin etrafından terör ile ilgili kimse barınamaz, bir parçası olamaz. Bunun bana sorulmasını bile zul kabul ederim.”

İmamoğlu’nun savcılıktaki 'yolsuzluk' ifadesi: Namusuma, haysiyetime leke getirecek uygulamaları yapanlarla mücadelemi hukuki zeminde sonuna kadar arayacağıma yemin ettim!

Ekrem İmamoğlu adliyede

Duran Kalkan soruldu

İmamoğlu’na PKK üst düzey yöneticileri Duran Kalkan ve Bese Hozat’ın “kent uzlaşısı”na yönelik açıklamaları anımsatıldı. Yıldırım Kaya’nın, “Cumhuriyet Halk Partisi ile DEM, HDK ittifak yaparak İstanbul’da açık ara seçimleri kazandı” sözleri soruldu. İmamoğlu’na, Abdullah Öcalan’ın talimatı ile kurulan Halkların Birleşik Devrim Hareketi de anımsatılarak, legal görünümlü bir çatı yapı olarak HDK’nın bu doğrultuda kurulduğu söylendi. HDK içerisinde ilçe belediyeleri ve İBB’de görevli belediye meclis üyelerinin de bulunduğu belirtilerek, “Kent uzlaşısı ne anlama gelmektedir, ne zaman, ne amaçla kuruldu?” sorusu yöneltildi.

İmamoğlu, soruyu şöyle yanıtladı:

“2018’de Millet ittifakı adayı oldum. Liderlerden izin alarak, İstanbul ittifakı adayı olduğumu ifade ettim. Ogün den bugüne her siyasi yarışta özellikle İstanbul seçimlerinde İstanbul ittifakı ve Türkiye ittifakı ifadelerini sayısız kere kullandım. Baska bir siyasi partinin yaptığı tarif ve o tarifi aynı duyguyla paylasan kişilerin durumu kendilerini bağlar. "Kent Uzlaşısı” " ifadesinin DEM Parti söylemi oldugunu biliyorum. Yukarıda ismi geçen terör örgütleri ve bağlantılı örgüt üyelerinin ne isimlerini ne söylemlerini biliyorum ne de takip ettim. Öyle bir merakım da yoktur. 2024’te DEM, Büyükşehir Belediye Başkan adayı olarak Meral Danış Beştaş’ı çıkarmıştır. Yarıştığımız adaylar içerisinde DEM Parti adayı da vardır. Buna rağmen CHP, İstanbul ve birçok ilimizde Türkiye ittifakı söylemini sloganlaştırarak kapsayıcı bir yerel seçim politikası gütmüştür. Bu çerçevede İstanbul ve Türkiye’nin muhtelif illerinde, ilçelerde oluşan Meclis üyesi listelerinde her parti ve görüşten isimler dahil edilmiştir. İstanbul'da birçok ilçede geçmişte başta AK Partili olmak üzere İYİ Parti, MHP, BBP ve DEM gibi birçok partide siyaset yapmış insanlar listelere dahil edilmiştir.

Bu süreç CHP Genel Merkezi üzerinden onaylı listeler ile ilçe seçim kurullarına teslim edilmiştir. İlçe seçim kurulları, terör örgütü üyeliği dahil, seçilme hakkına sahip olmayan kişileri listeden çıkartır. 2022 yılında tespit edildiği söylenen insanların 2024’te listelerde görülmesi halinde müdahale edilmesi gerekirken, AK Parti’nin İstanbul’da ve 26 ilçede kaybettiği seçimden yaklaşık 7 ay sonra başlatılan soruşturma süreci meclis üyelerinin bahsi geçen ve terör örgütü üyesi olduğu ifade edilerek yasal islem baslatılmıştır. Bu işlemi kasıtlı bir itibarsızlaştırma süreci olarak görüyorum. Ya ilçe Seçim Kurulu görevini yapmamıştır ya da YSK görevini yapmamıştır ya da yürütülen soruşturmalar hakkaniyetli değil. İşlem yapılan insanların içinde devlet memuru dahi vardır. Konu ile ilgili bilgim bu kadardır. Kent Uzlaşısı bana değil şu anda Türkiye'nin mevcut siyasi gündeminde hükümetle yoğun diplomasi içerisinde bulunan DEM Parti yöneticilerine sorulmalıdır.”

İmamoğlu, “Kent Uzlaşısı kapsamında, İstanbul ilçe belediye ve Büyükşehir Belediye Meclis üyelikleri ile belediye başkan yardımcılarından 18 kişinin terör kayıtları olduğu, bu kişilerin yerel seçimden bir ay önce HDP’den CHP’ye geçtikleri, bu şahısların karar alıcı mekanizmalarda yer almalarının sağlandığı belirtilerek, bunu kimin sağladığı” sorusuna da şu yanıtı verdi:

“İlçe Seçim Kurulu ve YSK’ya bildirilen listelerde bu isimler bulunmasına rağmen bu tespitin yapılmayıp, bu soruşturma süreçlerinin başlatılmasını yargı üzerinden bir siyasi müdahale olduğunu hatırlatmak isterim. Beni ilgilendiren kısmı, CHP’nin, İstanbul ve Türkiye’nin muhtelif şehirlerinde, Türkiye'nin hukuken yasal olan siyasi partilerinde geçmişte üye olmuş birçok ismi Türkiye ittifakı kavramı ile listelerinde göstermiş olduğu gerçeğidir. 39 ilçede yaklaşık 1500'e yakın meclis üyesinin kim olduğu ya da kimlerle iltisaklı olduğu meselelerini bilmem mümkün değildir.”

İmamoğlu, eski HDP Genel Başkan Yardımcısı, sosyolog Azad Barış ile iki kez görüştüğünün ve ortak bazdan telefonlarının sinyal verdiğinin anımsatılması üzerine de “Azad Barış’ı tanıyorum. Tanıştığım 7 yıl içerisinde sohbet ya da toplantıların hemen hemen tamamında DEM Partili bir kısım milletvekillerinin de olduğu buluşmalar yaptım. Azad bey bu toplantıların tümünde tam eğitimini bilmemekle beraber, sosyolog, siyaset bilimci ve toplumsal siyasi araştırmalar yapan bir kurumu üzerinden degerlendirmeler yapmak ve siyasi açılımlarını paylaşmak DEM partili milletvekilleri ile bir araya gelerek bizim de masamızda bulunan bazı arkadaşlarımızla birlikte siyasi değerlendirmelerini dinlediğimiz, muhtelif toplantılar yaptığımız şahıstır. Çerçevesi ağırlıklı olarak yerel seçim süreçleri ile ilgilidir. Benzer siyasi periyotlarda başka siyasi partiler ve onlara hizmet eden düşünce kuruluşları ve uzmanlar ile çok farklı buluşmaları yapmış bir kişiyim. Teknik ve siyasi analiz görüşmeleri ve ağırlıkla farklı seçmen gruplarının eğilimleri ile ilgili görüşmelerdir. 10’dan fazla kez Azad Barış ve çoğunluğu DEM Parti milletvekili olan gruplar ile toplantı yaptık” yanıtı verdi.

İmamoğlu’na Gizli Tanık İlke’nin, “2024 Yerel Seçimlerinde DEM Parti' nin seçimlerde CHP'yi desteklemesi için sağlanan para trafiği Murat ONGUN tarafından gerçekleştirildi” yönündeki ifadesi de okundu. Para trafiğinin kim tarafından sağlandığı soruldu. İmamoğlu, şu yanıtı verdi:

“Mehmet Ali Çalışkan ile 2018’de, adaylık dönemimde tanıştım. CHP ile çalışan değerli bir araştırmacıdır. Reform Enstitüsü, düşünce kuruluşu olarak geliştirmek arzusunda olduğumuz bir kurumdur. Ancak henüz etkin şekilde faaliyetlerde bulunmaya dönük planlama oluşturulamamıştır. Vakfın kurucuları arasındayım. DEM Parti ile CHP arasında bağlantı ve finans ilişkisini kurmakla ne Murat Ongun’un, ne Mahir Polat’ın, ne Şişli Belediye Başkanı Resul Emrah Şahan’ın ilişkisi yoktur. Cumhuriyet ile yaşıt CHP’nin bir parti ile ilişki kurma konusunda dışarıdan bir kimsenin aracılığına da ihtiyacı yoktur. Gizli tanık uygulamasını da beyanlarını da kabul etmiyorum. Çoğunlukla uydurma, kumpas içerikli ve yalan ifadelerdir.”

İmamoğlu’na, gizli tanık Meşe’nin, insan kaynakları birimi aracılığıyla HDP’ye yakın isimlerin işe alındığı iddiası da soruldu. Aynı gizli tanığın, İBB’nin Dış İlişkileri Başkanlığı’nı yapan emekli büyükelçi Mustafa Osman Turan’ın Türkiye ile ilgili elinde bulundurduğu önemli konuları yurtdışında İmamoğlu’nu parlatmak için koz olarak kullandığı iddiası da anımsatıldı. İPA’nın faaliyetleri, bilim insanlarının yaptığı raporlamaların algı operasyonlarında kullanıldığı iddiaları da okundu. İmamoğlu’na bu konular soruldu.

İmamoğlu, “Gizli tanık ifadelerini şiddetle reddediyorum. Tümü ile yalan iftira, uydurmadır. Bahsi geçen bir kısım yakından tanıdığım insanların namusuna, şerefine ve haysiyetine hakaret içeren seviyesi çok düşük cümlelerle doludur. Yüce Türk yargısının böyle bir gizli tanık yöntemini tercih ederek 3 kez tarihi oy rekorlarıyla İstanbul'da seçim kazanmış, 16 milyon İstanbullunun belediye başkanını bunlarla muhatap etmesini derin üzüntü ile karşılıyor ve kınıyorum” dedi.

İmamoğlu’na, belediyede işe alınan 21 kişinin terör örgütleri ile iltisaklı olması da soruldu. İmamoğlu, “Bu konuda daha önce hakkımda yürütülen ve ne yazık ki savcılığını dönemin İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun yaptığı ve ne ilginç tesadüf ki bahsi geçen tarihler arasında hem AK Parti dönemi hem de kayyım döneminde mevcut İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya’nın 6 Mayıs 2019’da kayyım olarak görev yaptığı döneme de denk gelmektedir. Dolayısıyla bahsettiğim sayın bakanın AKP ve İstanbul Valisi olarak görev yaptığı bu dönemlerde de bahsi geçen raporda olan iltisaklı kişiler tarafımızca tespit edilmiş ve kamuoyuyla paylaşılmıştır. Sonrasında İçişleri müfettişleri soruşturmalar yapmış ve hakkımızda dava açılmamıştır. Gizli tanık dinlemek yerine soruşturma dosyasını hazırlayan savcılık gerekli bilgileri ilgili yerlerden temin edebilir. MASAK Raporu’nda, Reform Vakfı’nın para transferi ilişkisinde bulunduğu şahıslardan Mesut Yeğen’in örgüt üyeliğinden yargılandığı anımsatılarak, vakfın neden bu kişiyle ilişkili olduğunun sorulması üzerine İmamoğlu, “Harp Okulu mezunu, Kuleli Askeri Lisesi mezunu ve TBMM grup başkan vekili olan arkadaşlarımla böyle bir vakıf kurduk. Mesut Yeğen, profesör ve siyaset bilimcidir. Basından ve televizyon programlarından tanındığını düşünüyorum. Öğrendiğim kadarıyla yargılandığı davada beraat etmiş ve 2021 yılında bu karar kesinleşmiştir. Vakfın yönetiminde yer almadığım için Yeğen’e niçin ödeme yapıldığına yönelik bilgim yoktur” yanıtını verdi.

İmamoğlu’na, vakfın başkanı Mehmet Ali Çalışkan’ın hesap hareketlerindeki yüksek para miktarları da soruldu. İmamoğlu, “Konu Çalışkan’ı ilgilendiren şahsi bir durumdur. Bilgim, görgüm yoktur” dedi.

İmamoğlu, “Kent uzlaşısı tanımına ve bu fikrin gerçekleştirilmesine yönelik katkılarının” sorulması üzerine, “Ben bahse konu kavramı hiç kullanmadım. Dolayısıyla bu konuda herhangi bir katkım da bulunmamaktadır. Ayrıca başka bir siyasi partiye benim fikri ve söylemsel bir katkım olması da düşünülemez. Belediye meclis üyelerini belirleme yetkisi de CHP Genel Merkezi’ne aittir. Katkım bulunmamaktadır. Ancak bildiğim kadarıyla başka partilerden de seçime kısa zaman kala istifa edip CHP’ye katılan, belediye meclis üyesi adaylar olmuştur” diye konuştu.

İmamoğlu, tutuklanan Esenyurt Belediye Başkanı Ahmet Özer’in adaylık süreciyle ilgili bilgilerinin sorulması üzerine de “Esenyurt’ta belirlenen arkadaşımızın çekilmesine müteakip, Esenyurt ilçesinin demografik yapısına uygun olduğu düşünülen ve geçmişte benim danışmanlığımı da yapmış CHP üyesi Ahmet Özer, CHP Genel Merkezi tarafından aday gösterilmiştir. Bu süreçlerin tamamı Büyükşehir Belediye Başkan adayının tavsiyesi, il başkanlığının çalışma ekibine sunulması ve öneriyi olumlu bulması halinde MYK önerisi ile PM’de oylanarak karar verilir” yorumunu yaptı.

“Türkiye’ye büyük bir bedel ödetildi”

İmamoğlu, son sözlerinin sorulması üzerine şöyle dedi:

“19 Mart 2025 sabah saat 06:00 itibari ile İBB Başkanlık Konutu kapısına yüzlerce çok sevdiğim polisimizi yığarak, güneş doğmadan yasaya uygun olmayan bir şekilde gözaltına alınma metodunu kınıyorum. İfade etmeliyim ki işlemi yürüten polislerin nezaket dışında hiçbir kötü davranışı olmamıştır. Ancak bu talimatı veren kişi ve şürekası Türkiye’ye çok büyük bir bedel ödetmiştir.  4 gündür nezarette bulunan bir kişi olarak yürütülen soruşturmaların içinin boş, ahlak sınırlarını aşan uydurma sorularla dolu en güçlü dayanağını gizli tanık  ifadelerine bağlamış olması ve gözaltına 3-5 gün kala hatalı tespitler içeren MASAK raporlarıyla doldurulmuş, tarihe kara bir leke olarak geçecek süreç yaşatılmıştır. Bu süreç Türkiye’nin itibarını zedelemiştir. Hukuk ve adalet duygularını vatandaş nezdinde yerle bir etmiştir. Türkiye'nin ekonomisini alt üst etmiştir. Gençlerin umudunu perişan etmiştir. Elbette bu süreci yöneten insanlar ve yöneticisinin, hem yüce yaradan huzurunda hem de bu dünyada hukuk önünde hesap vereceği günler yakındır. Aynı kişi ve şürekası yine bir başka Ramazan ayında 6 Mayıs 2019’da gözünü kırpmadan kul hakkı yiyerek milletin iradesini gasp etmiştir. 2025 yılına geldiğimizde aradan 6 yıl geçmesine rağmen yediği demokrasi tokadının şiddetini anlayamamış, hala bel altı oyunlarla, mert olmayan anlayışı ile milletin iradesini gasp etmeye ve kul hakkı yemeye devam etmektedir.

Milletimiz bunu görmektedir. Milletimizin vicdani ve adaleti bu haksızlığa karşı gereken cevabı mutlaka sandıkta verecektir. Gözaltına alınmadan oluşturulan, uydurma 6 dava ve 30 yıla yakın hapis cezası istemi ile İstanbul Üniversitesi tarafından iptal edilen 31 yıllık diploma ve sadece gözaltından bir gün önce açılan kreşleri kapatmaya yönelik şahsıma tebliğ edilen soruşturma bu kişilerin kötü emellerinin ispatıdır. Ben ülkemiz için büyük tehdit haline gelen sürecin milletimiz tarafından anlaşılması için elimden geleni yapacağım. Dünden bugüne milyon kat milletimizin gücünü arkamda daha fazla hissediyorum. Cesaretimin tarifini dahi yapamam. Koltuğunu korumak için her şeyi yapmayı kendine hak gören ve milletimize ait olan her seyin; diplomanın, mülkiyetin, şirketlerin, yeşil alanların, okulların, boğaz kıyımlarının kendisine ait olduğunu düşünen bu zihniyetten ülkemizin bir an önce kurtulması şarttır.  Aksi taktirde insanlarımızın geleceği tehdit altındadır. Emniyet Müdürlüğünde ve savcılık makamında vermiş olduğum ifadelerde de görüyorum ki bana ve arkadaşlarıma akla hayale gelmeyecek suçlama ve iftiralarla bir yol tercihi yapılmaktadır. Ben Anadolu'nun bağrından çıkmış ve devletinin birlik ve bütünlüğüne bağlı, Trabzon'un 40 haneli bir köyünde doğmuş bir çocuğun İstanbul'a Büyükşehir Belediye Başkanı olmasını sağlayan Cumhuriyete olan bağlılığını her koşulda ifade eden, Atatürk'ün emaneti "Egemenlik Kayıtsız Şartsız Milletindir" prensibini kamu hizmetinde asla unutmayan demokrasi aşığı bir kişi olarak bu yargı tacizi sürecini önüme koyan herkesi en üst seviyede kınıyor, hakkımı ömrüm boyunca hukuki yollardan arayacağımı beyan ediyorum. "Hak yemem, hakkimi da yedirmem" prensibimi milletimiz çok iyi bilir. Milletimiz de hak yiyeni sevmez, hakkını yedirmeyeni sever. Bu prensiple milletimizin bugün itibari ile sorumluluk alarak hak mücadelesini en üst seviyede vereceğine olan inancımla ifade ediyorum ki; milletimiz büyüktür. Bu iftiralar milletimizin bağrındaki duvarlara çarpıp geri dönecektir. Üzerime atılı suçlamayı kabul etmiyorum.”