Kamuoyu araştırma ve danışmanlık şirketi Barem’in yönetim kurulu üyesi Sencer Binyıldız’a göre, Türkiye’de ekonomik refah beklentisi 2015’ten bu yana düşüyor. Bugünkü ekonomik koşullar göz önüne alındığında refah, mutluluk ve umut beklentilerinde de düşüş gözleneceği belirtiliyor. Binyıldız’a göre eylülde, ağustos ayıyla karşılaştırıldığında, ekonomiden, borçlarını ödeyememekten ve işsiz kalmaktan endişe önemli oranlarda arttı.
Vatandaşın krizle başa çıkmak için zorunlu ihtiyaçlarını kısmaya başladığı ifade ediliyor. “Krizdönemlerinde bahis oyunlarına yönelme artıyor. Kahvehaneye gitmek bile maliyetli hale gelidiği için yurttaş eve kapanıyor ve ücretsiz online oyunlara yöneliyor” diyen Sencer Binyıldız ile ekonomik krizin araştırma sektörüne etkileri tüketici ve şirketlerin krizle başa çıkma yöntemlerini anlattı.
Cumhuriyet'ten Şehriban Kıraç'ın sorulaırnı yanıtlayan Sencer Binyıldız'ın açıklamaları şöyle:
Krizle birlikte size gelen araştırmalarda bir farklılaşma oldu mu, şirketler daha çok neyi merak ediyor?
- Şu anda azaltılmış bir talep söz konusu. Araştırma taleplerinde yüzde 20’ye yakın bir düşüş söz konusu. Normal koşullarda şirketler, sürekli verilerin elde edilmesi ve buna göre aksiyon üretilmesi için çalışırlardı. Mesela reklam takip ve tüketici memnuniyeti araştırmaları bunun içinde. Yeni ürün geliştirme ve bunun hedef kitle üzerindeki etkilerinin karışılaştırılması çalışmaları giderek azalıyor. Ekonominin durağanlaştığı dönemlerde bu tür talepler en düşük seviyeye iniyor. Yeni üründen ziyade eski ürün üzerinde birtakım değişikliklere gidiliyor. Yeni müşteri kazanmaktan ziyade var olan müşteriyi elde tutmak daha önemli hale geliyor.
"Refah yok"
Ne zamandan beridir böyle?
- Aslında sorun yeni başlamadı. Global ortağımız WIN/ Gallup ile birlikte dünyanın nabzını tuttuğumuz EOY araştırmasının sonuçları Türkiye’de refah beklentisinin 2015 yılından itibaren düştüğünü gösteriyor. 2017’de gelecek yılın ülkesi için ekonomik olarak daha iyi olacağını yani refah beklentisi Türkiye’de eksi 40 puana kadar inerken dünya ortalaması eksi 2’ler seviyesinde gerçekleşti. Benzer eğilim umut ve mutluluk için de geçerli.
Bugünkü duruma göre daha iyiye gideceğini tahmin etmek mümkün değil. 2018’in kalanında çok pozitif şeyler olursa bunlar yukarıya çıkabilir. Ama bunu sağlayabilecek hem global hem içsel şeylerin olması gerekiyor. Refah mutluluk beklentisi negatif trendle devam edecek. Firmaların ve kişilerin ona göre aksiyon alması gerekiyor. Neyi bekleyeceğiz sorusu olmamalı, iş başa gelmeden önce önlem alınmalıydı. Bu her kurum için geçerli.
146 milyon dolarlık pazar
Araştırma sektörünün gelişim grafiği nasıl?
- Global İçgörüler Topluluğu ESOMAR’ın Global Pazar Araştırma raporuna göre global araştırma pazarının enflasyondan arındırılmış cirosu, geçen yıla göre yüzde 1 artışla 46 milyar dolar oldu. Bu rakam ‘genişletilmiş araştırma’ tanımıyla 76 milyar dolar olarak tahmin ediliyor.
Bu cironun yüzde 80’i Kuzey Amerika ve Avrupa’da üretiliyor. Global araştırma pazarı ülkeler bazında incelendiğinde 5 ülkenin toplam cironun hemen hemen dörtte üçünü (yüzde 74) yarattığı görünüyor. ABD, İngiltere, Almanya, Fransa ve Çin. Geçen yıl ilk 5’te Çin yerine Japonya vardı. Şirketler dağılımına bir göz atmak globalizasyonun araştırma sektöründe de ne kadar yerleşik olduğu anlamak için yeterli. İlk 10 şirket toplam cironun yüzde 45’ine sahip.
İki sıra düştü
Türkiye bu pazarın neresinde duruyor?
- 2017’de Türkiye’de yapılan araştırmalar 146 milyon dolar (535 milyon TL) olarak gerçekleşti. Türkiye araştırma pazarının globaldeki payı binde 3.18. Türkiye 2016’da araştırma pazarı büyüklüğü olarak dünyada 24. sırada iken 2017’de 26. sıraya geriledi. Ekonomik büyüklük gibi 17. ülke olmamız için sektörün 146 yerine 328 milyon dolar ciro yapması gerekiyor. Türkiye’de kişi başına araştırma yatırımı 1.82 dolar, dünya rekoru 98.38 ile İngiltere’de. Türkiye’de Araştırmacılar Derneğine (TÜAD) üye 29 Araştırma, 29 saha firması var.
"İşsiz kalma korkusu arttı"
Toplumda endişe seviyesi şu anda ne seviyede?
- Tüketici eylül ayında fiyat artışlarını görünce Endişelenmeye başladı, işsizlik arttıkça krizden daha çok etkilenecek. Tüketici enflasyonu uzun yıllar sonra yıllık yüzde 24.5 oldu. Üretici Fiyat endeksi yüzde 46’ya çıktı. Perakendede fiyatlar enflasyonun çok üstünde artıyor. Eylülde, ağustosla karşılaştırıldığında, ekonomiden, borçlarını ödeyememekten ve işsiz kalmaktan endişe önemli oranlarda arttı.
Kirayı ödemek bile zorlaştı
Tüketici krizle başa çıkmak için neler yapıyor, ne tür adımlar atabilir?
- Tüketicinin ilk hareketi, uygun bulduğu şekilde aile bütçesinde kısıntıya gitmek oldu. Kirasını ve faturalarını ödemek için başta eğlence, tatil olmak üzere birçok sosyal aktiviteyi rafa kaldırdı. Mutfakta ekstra olarak algılanan gıdaları, çeşit sayısını azalttı. Tadilat, eşya yenileme ve eşya almayı erteledi. Acil ihtiyaçlar dışında indirimleri beklemek ve kampanyaları takip etmek öne çıkıyor. Tüketici daha ucuz olduğu için bildiği ya da güvendiği market markalarına yöneliyor. Kahveye gitmek bile artık maliyetli oluduğu için insanlar evde bilgisayar oyunlarına yöneliyor. Dışarıya çıkamadıkları için evde sosyalleşme yöntemleri geliştiriliyor. Birlikte film izleme, oyun oynama gibi. e-sosyalleşme; Blu TV, Netflix, Hadi, Online free oyunlar öne çıkacak. Bu dönemde bahis oyunlarına yönelme daha çok artacak, en azından bu oyunlarla moral olarak insanlar kendini iyi hissediyor.
Bu dönemde tüketici giderlerini azaltmaya çalışırken de yeteneklerine göre ek gelir için çabalayacak. Part-time işler, online işler (mesela tercüme, satış, edit vb.) işlere yönelme artacak.
Moralinin çok da bozulmaması için bazı harcamaları da artırabilir. 2008 krizinde gördük ki kozmetik/ kuaför harcamaları kriz dönemlerinde artıyor.
"Kriz olacağı belliydi"
Şirketler bu tarz dönemlerde nasıl aksiyon alıyor?
- İş hayatı krizi daha önce fark etti ve etkilendi. ABD’nin Çin ile yaşadığı sorunlar bu krizin başlayacağının habercilerindendi. Aslında kriz olacağı belliydi. Bunun devamında kur artışları yaşandı. Birçok şirket ithalata zorlandı. Hammadde ve yarı mamul eksikliği nedeniyle üretim azaldı. Satış fiyatlarının artması nedeniyle satış beklentileri düştü. Bu dönemde devlet yardımları azaldı. Nakit sıkışıklığı nedeniyle başta ayakkabı ve giyim markalarında konkordatolar arttı. Firmalar bu dönemde nakit akımını destekleyici faaliyetler içine girmeli. Devlet desteklerinden yararlanma yollarına bakmalı. Döviz kazandırıcı işlere odaklanmalılar. Gereksiz ve verimsiz üretimden vazgeçmeliler. İşbirlikleri geliştirmeliler. Ar-Ge faaliyetleri inovasyon değil, olan ve faydası benimsenmiş ürünlerin üretim maliyetlerinin düşürülmesi veya daha geniş kitlelere ulaştırılabilmesi amaçlı olmalı. Philip Kotler, daha önceki kriz dönemlerini inceledikten sonra bu çok önemli 3 dersi çıkarmıştı:
“Asla marka değerini zedeleyecek şekilde harcamaları kısmamak. Fiyatı düşürmemek ve agresif pazarlama yöntemleri kullanmak gerekiyor” Bunlar önemli. Ayrıca var olan müşteriyi elde tutmak şart, çünkü bu dönemde yeni müşteri kazanmak hem maliyetli hem de zor.
Araştırmalarda hangi yöntemler kullanılıyor?
Türkiye’de araştırmaların büyük bölümü yüz yüze görüşmelerle yapılıyor. Gelişmiş ülkelerde ise yüzde 10’u artık bu yöntemle yapılıyor. Biz de sanal zekâ ve öğrenen süreçler üzerine çalışmalar yürütüyoruz. Şu anda sahada 520 anketçimiz çalışıyor.