Dünya
Deutsche Welle

Ekim Devrimi'nin 100'üncü yılındaki sessizlik

Ekim Devrimi'nin bir zamanlar coşkuyla kutlanan yıldönümünün 100'üncüsünde Rusya'da sessizlik hakim. Tarihçi Karl Schlögel, Putin siyasetinin kendi 1917 çıkarımlarını yaptığı görüşünde.

07 Kasım 2017 22:53

7 Kasım, yani "Büyük Sosyalist Ekim Devrimi'nin" yıldönümü, bir zamanlar Sovyetler Birliği'nde en önemli bayramdı. 1 Mayıs'tan ve hatta Zafer Günü 9 Mayıs'tan da önce geliyordu. Geçitler, korolar, havai fişekler... Devrimin 100'üncü yıldönümündeyse bayram havasına girildiği pek söylenemez. Birçok ülkede "yüzyılın olayı" ile ilgili sergiler ve konferanslar düzenleniyorken, devrimin gerçekleştiği Rusya'da ise daha ziyade konuyla ilgili ilgisizlik ve bilgisizlik hakim. Devrim gerçekleşirken Sankt Petersburg'daki Saray Meydanı'nda bulunan Kışlık Sarayı'na düzenlenen saldırıyı yeniden canlandırma fikri reddedildi.

Her dönemin kendi duruşu var

Neredeyse 100 yıl boyunca Sovyetler Birliği'nin kuruluşunun başlangıcı ve dünya tarihinde bir dönüm noktası olarak kutlanan olayla ilgili bu sessizliğin ne anlama geldiğini merak ediyor insan. Ve 2005'ten bu yana devrim anmasının yerini neden yeni bir bayramın almış olduğunu: 1612 yılında Polonyalıların Moskova'dan zorunlu göç ettirilmesi ve bunun sonucu olarak "kaos döneminin" sona ermesi ve Romanov Hanedanı'nın hükümdarlığının başlangıcı anısına kutlanan 4 Kasım "Ulusal Birlik Günü".

Yıldönümlerine bakış, her dönemin "Kızıl Ekim'e" dair kendine özgü bir duruşu olduğunu gösteriyor. Devrimin onuncu yıldönümünde, yani 1927'de, Sergey Eisenstein, aslında hiç de öyle gerçekleşmediği bilinen Kışlık Saray saldırısını beyaz perdeye aktarmıştı. "Ekim" filminin kahramanlarından biri olan Leo Troçki ise bu tarihte çoktan sürülmüştü bile. 1937'deki kutlamalar ise Stalin imzalı, devrimin öncülerinin de aralarında olduğu isimlerin öldürüldüğü "Büyük Terör" ile aynı zamana denk gelmişti.

1941'de Kızıl Meydan'da düzenlenen, Moskova'nın Almanların saldırısını püskürtmesini sahneye koyan geçit ise bir efsane hâline geldi. Stalin kişi kültünü kınayan 20'nci Parti Kongresi'nin ardından, 1957'de ise artık Stalin'in Ekim Devrimi'ndeki sözde öncü rolünden değil, "gerçek Leninizm'e dönüşten" bahsediliyordu.

Devrimin 50'nci yıldönümü olan 1967 yılında, başta "Üçüncü Dünya" ülkelerinden olmak üzere birçok ülkeden önemli isimler Moskova'da bir araya geldi. Daha sonra ise yıldönümü giderek ''tatil günü olan bir bayram'' karakterine büründü.

1987'de, Glasnost ve Perestroika'nın başlangıcından sonra tartışma, Rus Devrimi ve devrimin sonuçlarının radikal bir şekilde yeniden değerlendirilmeye tabi tutulması hâlini aldı: Nikolay Buharin gibi, o ana dek tabu olan isimler yeniden tezahür edilir hale geldiler, on yıllar boyunca yasaklı olan metinler kitlesel olarak basıldı.

1990'lı yıllarda ise bayrama ilgi söndü ve bu gün yalnızca çöküntüye uğramış Komünist Parti'nin üyeleri tarafından kutlanmaya başlandı. Belli ki insanlar "Ekim fikirlerinden" ziyade Sovyetler Birliği sonrası toplumun gündelik sorunlarıyla ilgilenmekle meşguldü.

Putin'in çarlığın başarısızlığından çıkardığı ders

Peki ya bugün? Dünya çapında da artmakta olan toplumsal eşitsizlik, şiddet ve istikrarsızlık, insanı aslında bu gerilimlerin ardında yatan sebepler ve yapılması gereken reformlar konusunda kafa yormaya yönlendiriyor. Birinci Dünya Savaşı'nın yükü altında çöken Çarlık, dış düşman ve düşmanın yurt içindeki ajanlarına karşı birlik yakarışını kurtaramamıştı.

İşte tam da bugünün Sovyet sonrası Rusya'sında da bu hiçbir perspektif sunmuyor. Ülkenin modernleşmesinin önündeki engellerin içeride olduğunu herkes biliyor. Rusya, 1922'de SSCB biçiminde kurulan çok uluslu imparatorluğun yükünü yeniden üstlendi ve ülkenin daha modern ve daha fazla özgüven sahibi vatandaşlardan oluşan bir millete evrilmesine on yıllar boyunca engel oldu.

Putin siyaseti, Çarlığın başarısızlığından yalnızca tek bir ders çıkardı: Değişim korkusu ve düzenin her ne pahasına olursa olsun korunması. Ancak bu, ülkenin modernleşmesinin vatandaşlar olmadan ya da onlara karşı değil, yalnızca onların ve gerekli kurumların mevcudiyetiyle gerçekleşebileceği bir çağda yetersiz kalıyor.

Karl Schlögel

© Deutsche Welle Türkçe

Alman Doğu Avrupa tarihçisi ve yayıncı Karl Schlögel,1948 doğumlu. Rus modernitesi ve Stalinizm alanlarında uzmanlaşan Schlögel, 2013 yılına kadar Frankfurt an der Oder'deki Viadrina Avrupa Üniversitesi'nde Doğu Avrupa tarihi profesörü olarak görev yaptı.

Haber, değiştirilmeden kaynağından otomatik olarak eklenmiştirDeutsche Welle