DW Türkçe
Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı'nın (AGİT) yaptığı bir araştırma, Doğu ve Güneydoğu Avrupa'da kadınların maruz kaldığı cinsel, fiziksel ve psikolojik şiddetin boyutları konusunda "korkunç" bir tablo ortaya çıkardı.
Araştırma kapsamında Arnavutluk, Bosna Hersek, Karadağ, Kosova, Kuzey Makedonya, Moldova, Sırbistan ve Ukrayna'da yaşları 18 ile 74 arasında değişen 15 bin 179 kadın ile yüz yüze görüşüldü.
Şiddete maruz kalan kadınların oranı
Ankete katılan kadınların yaklaşık yüzde 70'i, 15 yaşından sonra bir şekilde şiddet gördüklerini söyledi. Katılımcıların yüzde 31'i bu tecrübelerinin son 12 ayda gerçekleştiğini belirtti.
Kadınların yüzde 23'ü, ilişki yaşadığı kişinin fiziksel ya da cinsel şiddetine maruz kaldığını ifade etti. Yüzde 18'i ise bu şiddeti, ilişki dışı birinden gördüğünü söyledi. Kadınların maruz kaldığı ilişki dışı şiddetin sorumlusunun ise yüzde 31 oranında aile bireyleri olduğu belirlendi.
Kadınların maruz kaldığı en yaygın şiddet biçimi ise psikolojik şiddet. Psikolojik şiddet uygulanan kadınların yüzde 60'ı, bu şiddeti partnerinden gördüğünü belirtti.
Üniversite mezunu kadınlar da şiddet mağduru
Araştırmaya göre, üniversite mezunu kadınların fiziksel ya da cinsel şiddete maruz kalma oranı, eğitim düzeyi düşük kadınlara kıyasla daha yüksek. İlişki dışı bireyden görülen şiddet bakımından karşılaştırma yapıldığında, aradaki fark daha da açılıyor.
Ekonomik ya da sosyal statüleri ne olursa olsun tüm kadınların şiddete maruz kalabileceklerini ortaya koyan araştırmaya göre bazı gruplar ise daha büyük risk altında. Bu grubun içinde "fakir, ekonomik açıdan bağımlı veya çocuklu kadınlar" bulunuyor.
Çevre baskısı faktörü
Araştırmada kadınlar üzerindeki çevre baskısı da istatistiklerle gözler önüne serildi. Ankete katılan kadınların yüzde 43'ü, "Arkadaşlarınız 'Erkeğin, eşine ya da sevgilisine patronun kim olduğunu göstermesi önemlidir' fikrine katılır mı?" sorusuna "Evet" yanıtını verdi.
Katılımcıların yüzde 17'siyse, "Arkadaşlarınız, bir kadının, canı istemese de eşiyle seks yapmak zorunda olduğu fikrine katılır mı?" sorusuna ise "Evet" cevabını verdi.
Ayrıca kadınların yüzde 30'u aile içi şiddetin "özel bir konu olduğunu ve aile içinde çözülmesi gerektiğini" dile getirdi.
Yetkililere güven sorunu
Ankete katılan her 10 kişiden 6'sı, kadına yönelik şiddetinde çok ya da oldukça yaygın olduğunu düşünüyor. Ancak araştırma, kadınların birçoğunun, yaşadıkları şiddeti, yetkililere güvenmedikleri ya da ne yapmaları gerektiği konusunda kendilerini yeterince bilgili hissetmedikleri için ilgili makamlara bildirmediklerine işaret ediyor.
Araştırmanın sonuçlarının paylaşıldığı AGİT raporunda, "Kadın ve kızlara yönelik şiddet, süregelen bir insan hakları ihlalidir" ifadesi kullanıldı.
Raporun kamuoyuna açıklandığı toplantıda konuşan AGİT Genel Sekreteri Thomas Greminger, yapılan araştırmayı "kadına karşı şiddeti ortadan kaldırma yolunda atılan önemli bir adım" olarak niteledi. Görüşlerine raporun önsözünde de yer verilen Greminger, ankete katılan kadınların çoğunun, kendilerine sorulan detaylı soruları yanıtlarken geçmişte yaşadıkları travmatik tecrübelerle bir kez daha yüzleşmek zorunda kaldığını belirtti. Greminger, "Birçoğu da bu olaylar hakkında daha önce kimseyle konuşmamıştı. Bize güvendikleri için kendilerine AGİT adına şahsen teşekkür etmek istiyorum" diye ekledi.
AGİT, yapılan anket sırasında yöneltilen sorular hazırlarken, "İstanbul Sözleşmesi" olarak da bilinen "Kadına Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye Dair Avrupa Konseyi Sözleşmesi" ile belirlenen tanımların esas alındığını açıkladı. Mayıs 2011'de İstanbul'da imzaya açılan bu sözleşme, kadına karşı şiddetin önlenmesinde hukuki bağlayıcılığı bulunan ilk uluslararası belge niteliği taşıyor. Türkiye, İstanbul Sözleşmesi'ni ilk imzalayan ülkeler arasında bulunuyor.