Politika

Ege'nin muhafazakârı başkadır

Yeni Devlet Bakanı Selma Kavaf: Denizli'de yüksek bir dindarlık algısı var, ama seçimde oylar CHP'ye gider.

10 Mayıs 2009 03:00

Kadından sorumlu Devlet Bakanı Selma Aliye Kavaf, Denizli'nin ilk kadın milletvekiliydi, şimdi de ilk kadın bakanı oldu. 

Muhafazakâr bir aileden geldiğini belirten Bakan Kavaf, Ege'nin muhafazakârlığının, Orta Anadolu ya da Doğu'nun muhafazakârlığından çok farklı olduğunu söyledi.

Kavaf, Hürriyet gazetesi Pazar ekinde Ezgi Başaran'a verdiği röportajda, Denizli'deki muhafazakârların CHP'ye oy verdiğini belirterek, 'Halbuki bu profildeki bir insan Orta Anadolu'da bırakın CHP'yi liberal bir partiye bile yanaşmaz. Bizim aile Ege'li muhafazakardır.  Ablamın başının kapalı olması aramızda konu bile olmaz. Ben basket ve masa tenisi oynarım" dedi.
 

Ezgi Başaran'ın, Hürriyet Pazar ekinde (10 Mayıs 2009) Bakan Kavaf'la yayımlanan röportajı şöyle:



Hemşeri çıktık. Sizinkiler ne zaman göçmüş Selanik’ten?

-Aslında Selanik değil, Manastırlıyız biz. 1926’daki mübadeleyle gelmişler Türkiye’ye.

Anne tarafı mı, baba tarafı mı?

-İkisi de. Zaten annem ve babam kardeş torunları.

Akraba evliliği öyle mi?

-Aslında bizde akraba evliliği olmaz. Ama mübadele sonrası göçmenler Türkiye’nin çeşitli yerlerine yerleştirilmişler. Mesela babaannemler Nevşehir’e. Uyum sağlayamayınca dedem Türkiye’yi dolaşmış, Denizli’de karar kılmış. Anneannemler de önce Antalya’ya yerleştirilmiş. Ama o zaman Antalya karadan ulaşımı çok zor, sivrisineği bol bir bataklık! Onlar da soluğu Çeşme Alaçatı’da almışlar. Sonra da akrabaların aileyi bir arada tutma isteği sonucunda annem ve babam evlenmiş. Ailem Denizli’den hiç ayrılmadı.

Ailenizi muhafazakar diye mi tanımlarsınız?

-Tabii, muhafazakar gelenekten geliyoruz. Yalnız Ege’nin muhafazakarlığıyla Orta Anadolu’nun ya da Doğu Anadolu’nun muhafazakarlığı farklıdır.

Nedir bu fark?

-Denizli’de yüksek bir dindarlık algısı vardır, farz ibadetlerini yerine getirirler, çocuklarına din eğitimi aldırırlar. Ama seçim zamanı gidip oylarını CHP’ye verirler. Halbuki bu anlattığım profildeki bir insan Orta Anadolu’da bırakın CHP’yi liberal bir partiye bile yanaşmaz, en sağdakine oy verir. Bizim aile Egeli muhafazakardır. Gayrimüslim komşularımızla aramız çok iyiydi. Onlar bizim bayramlarımızı, biz onların yortularını tebrik ederdik. Bunların getirdiği daha esnek bir yapı vardır Ege muhafazakarında.

Babam hep Yassıada anılarını anlatırdı

Babanız Niyazi Bey 27 Mayıs’tan sonra Yassıada’da yargılandığı sırada siz daha doğmamıştınız. Sonra size o günleri nasıl anlattı?

-Sık sık... Babam ortaokul mezunu, il teşkilatlarından başlayarak girmiş siyasete. DP milletvekili olmuş. Sonrasını biliyorsunuz; 27 Mayıs darbesi. İnsanlar hayatlarında iz bırakan bu tür olayları her vesileyle anlatır. Babam da öyleydi. Bir de 27 Mayıs benzeri olaylar nüksettiği için onun hatıraları hep taze kaldı.

Büyük bir travma mı anneniz babanız için o dönem?

-Etkilenmemek mümkün değil. Ama önemli olan tatsız anıları ders çıkarılması gereken hadiseler olarak değerlendirip hayata devam etmek. Annemle babamın yaşadığı da bu. Yassıada’yı aşmayı başardılar.

Nazlı Ilıcak’ın siyasi olarak bilinç kazanmasında babası Muammer Çavuşoğlu’nun Yassıada’da yargılanmasının büyük rolü var. Sizde de aynı şey oldu mu?

-Oldu tabii, nasıl olmasın. Düşünün ki sizin evinizde her fırsatta siyaset konuşuluyor, siz de ona göre şekilleniyorsunuz. Bütün o konuşmalar bilinçaltınızda yer ediyor.

Babanız size siyasete girmeyin diye öğüt vermiş ama. Niye tutamadınız?

-Çocuklarını koruma içgüdüsüydü onunkisi. Ben üniversiteye 1981’de, 12 Eylül’ün ertesinde başladım. Gencecik insanlar öldürülmüştü. Hayatta kalanların bir kısmı da öğrenimlerini tamamlayamamıştı. Babamın endişesi bu kamplaşmanın bir parçası olup okulu bırakmamızdı.

Öyleyse üniversitede hiç siyasi olaylara karışmadınız...

-Ben Ankara Üniversitesi Edebiyat mezunuyum. Zor bir bölümdür. 33 kişilik sınıftan 11 kişi mezun olabilmiştik. Çok ders çalıştığımı hatırlıyorum. Babamın öğüdü de buydu zaten: “Kendi ayaklarınızın üstünde durabilecek kadar iyi yetişmelisiniz.” Başkasına bağımlı bir kişi memleketi nasıl kurtarsın!

İki ablanız doktor, erkek kardeşiniz mühendis. Siz isteyerek mi girdiniz edebiyat fakültesine yoksa puanınız ona mı yetti?

-Olur mu, çok yüksekti benim fen puanım da! Kardeşlerim, o dönemde çok yüksek puan alan bütün gençler gibi doktor ya da mühendis oldular. Ben farklıydım. Baştan beri ne istediğimi biliyordum. Dil ve tarihe ilgim vardı. İşte dört kardeş, dört ayrı kimlik.

Eşiniz Alaattin Bey’le nasıl tanıştınız?

-Ortak arkadaşlarımızın verdiği bir yemek davetinde. 19 yıldır birlikteyiz. Bu işe girmeden önce uzun uzun konuştuk, siyaseti aile olarak ne kadar tolere edebiliriz diye. Bana çok destek oldu eşim. Aksi takdirde bu işin yürümesi mümkün değil zaten.

Sonradan üzülmemek için mesafeliyim

Oğlunuz Bilge Uğur şimdi 17 yaşında, en zor ergen yaşı. Aranız nasıl?

-Ben siyasete başladığımda oğlum ilkokul 5’teydi. Arkadaş gibiydik, basket maçlarına gidiyorduk. Ama kadın teşkilatında çalışmaya başlayınca eskisi gibi onunla ilgilenemedim. O da bu boşluğu yadırgadı. Sonra sonra birçok şeyi kendisi halletmeyi öğrendi. Zaman zaman çok aklım kalıyor yine de. Anneyim sonuçta.

Siyaset dışında, çok iyi yemek yaparım, acayip iyi araba kullanırım, şu sporda süperimdir gibi bir özelliğiniz var mı?

-Gerçekten çok iyi araba kullanırım! Sportifimdir de.

Nimet Çubukçu’nun yanında bir fotoğrafınız var, bayağı uzun duruyorsunuz. Basket de oynadınız mı?

-Boyum 1.74. Türkiye ortalamasının üstündeyim. O yüzden bütün ortaokul lise döneminde en arkada oturmak zorunda kalmıştım. Basket de oynadım ama asıl başarım masa tenisinde. Bronz madalyam var. Bir buçuk yıldır tenis oynuyorum, trekking de çok hoşuma gidiyor. Bakanlar Kurulu açıklandığında Eymür Gölü’nde kardeşlerimle yürüyüş yapıyorduk mesela.

Sizin için çok mesafelidir deniyor, doğru mu?

-Doğrudur. Ben, tanıdıkça adım atmayı tercih ederim. Hayal kırıklığı yaşamamak ve üzülmemek için insanları anladıkça yaklaşma taraftarıyım. Bundan da hiç pişman olmadım.

Katliamda hem annesi, hem babası öldürülen 31, sadece annesi öldürülen 10, sadece babası öldürülen 7 çocuğumuzla birlikte toplam 48 çocuğumuz var. Ekip gönderdim fakat çocukları akrabaları sahiplenmişler. Çocuk Esirgeme bir şey yapamıyor. Sağlık bakanımızdan bir ekip talep ettik. Çocuklara psikolojik destek sağlıyoruz.

Ablamın başı kapalı ama sorun değil

Sizin ve en büyük ablanız Seher Hanım’ın başı açık. Bir tek diğer abla Sema Hanım tesettürlü. Aranızda hiç bu konu konuşuldu mu?

-İnanın biz çok demokrat bir aileyiz. Herkesin bireysel tercihi kendine. Kardeşler olarak da ilişkilerimizi bu tür tercihler kesinlikle etkilemez, konusu bile olmaz. Sema Ablam’la da çok yakınım özellikle. Üniversite zamanı bir yıl birlikte yaşamıştık Ankara’da.

Nasıl öğretmen oldunuz?

-Üniversiteden mezun olunca asistanlık sınavına girmek için 2 yıl beklemem gerekiyordu. Ben de boş durmamak için gittim eğitim fakültesinden pedagoji formasyon belgesi aldım. Denizli’de bir dershanede edebiyat öğretmeni olarak başladım. İlk zamanlar biraz bocaladım tabii. Çünkü öğrenciler kitaplarda anlatıldığı gibi davranmıyor! İnsan ilişkileri ve çocuklarla iletişim konusunda büyük deneyim oldu o dershane. Çok sevdim sonradan öğretmenliği. Evlendikten sonra da devam ettim. Eşimin tayini Elbistan’a çıktı. Orada özel dershane yoktu, devlet lisesine geçmek için Milli Eğitim Bakanlığı’nın sınavına girdim, Türkiye 5’incisi oldum. Elbistan Lisesi’ndeki maceram da böyle başlar...

AKP çevreleri sizi pek tanımıyor, ablanız Dr. Sema Ramazanoğlu AKP’nin kuruluş aşamasında varken, siz neredeydiniz?

-Ben de Ankara’daydım ama ilk etapta ablam kadar işin içinde değildim. Biliyorsunuz o dönemde siyasetin alanı epey daralmıştı. Koalisyonlar vardı, hatırlayın. Hangi partiye mensup olup siyaset yapacaksınız? Sırf siyasete ilgi duyuyorum diye uygun olmayan bir zemine kendimi atamazdım ki.

Niye? Babanız gibi siz de DYP’ye ya da ANAP’a girebilirdiniz...

-Çok yıpranmışlardı ama. Onların bir parçası olmaktansa uzaktan izlemeyi tercih etmiştim. Tabii Başbakanımızın belediye başkanlığı bütün Türkiye’nin olduğu gibi benim de ilgimi çekmişti. Ablam da AKP’nin kurucular kurulunda olduğu için gelişmeleri takip ediyordum. Ablam arkadaşlarıyla gelip bizim evde kalırdı. Onları bir yerlere getirip götürüyordum arabayla. AKP’yle böyle tanıştım.
 
Siyaset risk alma sanatı

Partinin kuruluş toplantısının yapıldığı Bilkent’te de ablanız nedeniyle mi bulunuyordunuz?

-Evet, onlarla o coşkuyu paylaşmak için 14 Ağustos’ta Bilkent’teydim, Başbakanımızla tanıştım. Sonra erken seçimde aday olmak için başvurdum. Denizli’de iki ay yoğun olarak seçim çalışmaları yürüttüm.

Ama seçilemediniz...

-Altıncı sıradaydım ve biliyordum seçilemeyeceğimi. Denizli AKP için zor bir zemindi o zaman. Ama amaç zaten hemen seçilmek değildi benim için. Sonuçtan çok siyasete doğru giden yol önemliydi. Çok şey öğrendim, siyasete ısındım.

Sonra Erdoğan size kadın kollarını kurmanızı teklif etti...

-Evet seçimlerden iki ay sonra. O noktada bir karar vermem gerekiyordu çünkü öğretmenliği rafa kaldırıp başka bir hayat düzenine geçmem gerekecekti. Siyasetin bir sürü tanımı var. Uzlaşma sanatı derler, insan kazanma sanatı derler. Hepsine katılıyorum ama bana göre aynı zamanda risk alma işidir. O riski almaya karar verdim ve teklifi kabul ettim.

AKP Kadın Teşkilatı’nın başındayken en gurur duyduğunuz başarınız neydi?

-Kurumsal bir yapı oluşturabilmek. Daha önce partilerde kadın kolları bir vakıf ya da dernek konumundaydı ve asla kadını siyasetin belirleyici aktörü olarak hazırlayan bir kurum gibi davranmamışlardı. Biz bunu değiştirdik, teşkilatı kadınlar için bir siyaset okuluna dönüştürdük. 30 kadın milletvekilimizin 20’si teşkilat kademesinden gelmiş kadınlardır. Çok gurur duyuyorum bu yüzden.

Teşkilatçılığı Başbakan'dan öğrendim

Siyasete giren kadınlar sürekli kuvvetli durmak, duygularını, dişiliklerini saklamak zorundalar, diye bir şey var mı?

-Siyasetin içinde çok keskin bir rekabet var. Henüz çok ilkeli ve kurallı bir zemin değil. Kadınlar buna yeterince hazırlıklı değilse başarılı olmaları çok zor. Ayakta kalsa bile üretken olamıyor. Benim şansım siyasete Başbakanımız gibi doğru rol modelin yanında başlamış olmam, teşkilatçılığı ondan öğrenmemdi. Hem otoriter hem sevecen olmayı, bir yandan disiplini sağlarken bir yandan da insanların sırtını sıvazlayıp taltif etmeyi ondan öğrendim. Belki de o yüzden hiçbir zaman kadınım diye küçük görülmedim. Her zaman şunu söyledim: Hayat kadın ve erkek için aynı hızla akıyor. Evde kızkardeşiniz, annenizle ya da eşinizle birlikte hayatın her noktasını paylaşıyorsunuz. İş siyasete geldiğinde kadın erkek olarak neyi paylaşamayacağız. Hayır, siyaseti de birlikte yapacağız!

Nimet Çubukçu AKP’nin en başarılı bakanlarından biriydi. Onun halefi olmak korkutucu mu?

-Onun başarısı omuzlarımdaki yükü artırdı elbette. Başarısız olmak gibi bir lüksüm yok ama bu durum beni korkutmak bir yana aksine motive ediyor. Önümdeki başarılı bakanı da rol model olarak alıyorum. Kendisiyle sürekli istişare halinde olacağız.

Öncelikli konularınız neler? Aile içi şiddet mi, kadın sığınma evleri mi, aile planlaması mı?
 
-Aile kurumunun korunması ve yaşatılması öncelikli konularımızdan. Çünkü toplumdaki sosyal yapının bozulmaması için ailenin güçlendirilmesi çok önemli. Ailesi olmayan çocuklarımızın da topluma kazandırılması için çalışmalar yapacağız.