Kültür-Sanat

'Edebiyat dünyasında bir intihar'

Edebiyat ve sanat akıl mantık işi değildir. Aşk işidir. Tutku işidir. Elif Şafak, intihar ederek yaşamlarına son veren yazar-şair Sylvia Plath ile oğlunu Zaman'da yazdı...

24 Mart 2009 02:00

Edebiyat ve sanat akıl mantık işi değildir. Aşk işidir. Tutku işidir. Bir bitimsiz vecd hâlidir. Düpedüz deliliktir.

Seveceksiniz yaptığınız işi, hikâyeler kurup romanlar yazmayı. Hayalle hakikati birbirine bulamayı. Ve kelimeleri... ve harfleri... en ufacık noktasına kadar kıymetini bileceksiniz alfabenin. O kadar çok seveceksiniz ki yazmayı, en kırgın, en yalnız, en buruk, en berbat olduğunuz anlarda bile ellerinize söz geçiremeyecek, ha bire yazacaksınız. Durmadan, duramadan. Edebiyat dünyasına uzaktan burun kıvırarak bakan insanlar bir eser ortaya çıkarırken yaşanan deliliği genellikle anlamaz, anlayamazlar. Öyle oturup sakin sakin cümleleri yan yana dizerek yazılmaz bir kitap. Kendini yok ederek yazılır. Kendine rağmen...

Sylvia Plath bilirdi bunu. Şairdi, kadındı, anneydi, hüzünlüydü, kıskançtı, yaratıcıydı, kabiliyetliydi, güçlüydü ve acizdi, cömertti ve bencildi, velhasıl insandı. Amerikan edebiyatının çıkardığı en özgün seslerden biriydi. Ev ve edebiyat arasına sıkıştı ya da öyle hissetti. Aynı anda birden fazla topu havada çeviremedi. Mükemmeliyetçiydi çünkü. Başkalarına yeten seviyeler ona dar geldi, yetmedi. Kendiyle rekabet halindeydi. Ve bir de şair kocasıyla. Karı koca adı konmamış bir mücadele içindeydi: yaratıcılık rekabeti! Bir başka şairle/yazarla evli olmak ona hiç iyi gelmedi.

Nedendir merak ederim, karı-koca edebiyatçı ya da sanatçı ise ilişkilerin fırtınaya tutulduğu dönemlerde en çok kadınlar olur zedelenen? En çok onlar yalpalar, yıpranır, parçalanır ve dağılır? Sahi neden? Sylvia Plath bir sabah mutsuz ve yolun sonuna gelmiş olarak uyandı. İki çocuğunu odaya yerleştirdi, yanlarına bol bol yiyecek ve süt koydu, kapılarını havlular ve bezlerle tıkadı, hava sızmasın diye. Ve sonra gidip mutfaktaki gazı açmak suretiyle canına kıydı. Sonra o çocuklar büyüdüler. İki yetişkin oldular. Sylvia Plath okurları onun ölümünden hep açık açık Ted Hughes'u suçladılar. Böylece bu çocuklar sadece annelerinin intiharıyla değil, babalarının suçlanmasıyla da baş etmek durumunda kaldılar. Anne babalarının şöhreti altında ezildiler. Küçük yaşta çok ağır bir yük yüklendiler.

Ted Hughes da son derece zor günler yaşamış olmalı. Karısını yıpratmak ve onu bunalıma sürüklemekle itham edildi hep. Bilhassa feministler tarafından. Onu tanımayan yüzlerce, binlerce insan bu konuda ileri geri konuştu ve yazılar yazdı. En çok da karısının günlüklerini yok ettiği için eleştirildi. O da kendini savunurken, çocuklarının bu günlüklerde yazan tatsız şeyleri bilmesini istemediğini söyledi. Böyle bir ortamda, her şeye rağmen tek başına çocuklarını büyütmek zorunda kaldı. Ömrünün son demlerinde yazdığı Yaşgünü Mektupları adlı şiir kitabını çocuklarına ithaf etti. Bu kitap büyük bir satış başarısı yakaladı. Sırf İngiltere'de 150.000'den fazla sattı. Ted Hughes, 1999 senesinde kanserden öldü. Kitaba verilen ödül töreninde onu kızı temsil etti.

Ve dün sabah şair Ted Hughes ve şair Sylvia Plath'ın oğulları, annesinin yolundan giderek intihar etti. Kırk yedi yaşındaydı. Annesi intihar ettiğinde ise o henüz bir yaşındaydı. Şimdi, kırk altı yıl sonra o da aynı yolu seçmiş oldu. Bir üniversitede fen bilimleri alanında profesördü. Yani annesiyle babasından tamamen farklı bir alan seçmişti. Ne edebiyata bulaşmak istemişti, ne sanata. Alaska gibi uzak bir yere çekilmek istemesi de acaba bu yüzden miydi? Nicholas Hughes'un Alaska'daki evinde kendini astığı haberi dünya basınına düştüğü andan itibaren edebiyat çevrelerinde şok etkisi yarattı. Ablası Frieda bir açıklama yaparak uzun zamandır depresyonda olduğunu söyledi.

Ve ben Frieda Hughes'u düşünüyorum. Ailenin geride kalan ferdini. Meşhur bir şair anne, meşhur bir şair baba, kitaplar, kavgalar, hüzün ve intiharlar... Bugün bir kitapçıya gidin ya da internette edebiyat sitelerinde dolaşın. Bugün Sylvia Plath şiiri okuyun. Ya da Ted Hughes şiiri okuyun. Ve içinizden sıcak ve dost bir selam gönderin dünya edebiyatının bu hep yanlış anlaşılmış, çokça yıpratılmış ama eserleri ve hi-kâyeleri hâlâ bizlerle kalmış olan ünlü ailesine...