Yaşam

Eczacıbaşı'nda 27 Mayıs dramı

Vedat Eczacıbaşı’nın –başta bizzat ailesi tarafından- silikleştirilen hikâyesi

14 Kasım 2010 02:00


Yıldıray Oğur - Taraf - T24


“Son Burjuvanın Şerefine” (04-07-2010) başlığıyla bu köşede çıkan Vedat Eczacıbaşı’nın hikayesinin sonunu bu yıl hayatını kaybeden küçük kardeşi Şakir Eczacıbaşı, eylül ayında çıkan anı kitabı Çağrışımlar, Tanıklıklar, Dostluklar’da (Remzi Kitabevi) kaleme almış.

Vedat Eczacıbaşı’nın –başta bizzat ailesi tarafından- silikleştirilen hikâyesi, Bu ülkedeki burjuvazi-asker ittifakının huzurunu kaçırmamak için özellikle deşilmemiş bu dram, kitapta da özenle saklanmış...

Hiç bilmeyenler için... Vedad Eczacıbaşı, ünlü Eczacıbaşı ailesinin Nejat’tan iki yaş küçük ikinci çocuğu. Biraz çelebi, Şakir Eczacıbaşı’nın kitabındaki tabiriyle biraz hovarda. Gezmeyi, yemeği, yedirmeyi seven, çok para harcayan, çok içen ama herkese de kendini sevdirmesini bilen ailenin şeytan tüylü haylaz çocuğu...

Yine Şakir Bey’in hatıratından öğreniyoruz ki ailede büyük evlat Nejat ikinci baba muamelesi görüyor. Bu durum ondan sadece iki yaş küçük olan Vedat’ı hırçınlaştırıyor. Dengeleri sağlamak isteyen anne Saffet Hanım’ın en sevdiği evlat da Vedat oluyor.

Kitap, İzmirli Şifa Eczanesi’nin sahibi kimyager Süleyman Ferit Bey ile Celal Bayar dostluğuyla ilgili yeni ayrıntılar veriyor. Mesela 28 Mayıs 1960 günü Ankara’dan İzmir’e gelen Bayarları havaalanında sadece iki kişi karşılamaya cesaret etmiş: Ferit Bey ve Saffet Hanım. Daha sonra Eczacıbaşı kardeşleri ziyaret eden Bayar, “70 yıllık İttihatçı dostum” dediğim Ferit Eczacıbaşı’nın gönderdiği paralar olmasa Yassıada’da beş parasız kalacağını anlatmış.

Yine anılardan Nejat ve Şakir’in 27 Mayısçı olduğunu öğreniyoruz. Cemal Gürsel’in bizzat bakanlık teklif ettiği bir isim Nejat Eczacıbaşı. Üniversite ve edebiyat çevrelerinde yakın olan Şakir Bey de Vedat’ı ölüme götüren darbeci Vatan gazetesinin sanat ekini çıkarıyor...

Vedat’ı ölüme götüren... 24 Mart 1961’de Bir kutlama için gidilen Beyoğlu’daki Gaskonyalı Toma Meyhanesi’nde, kadehini “Benim için hâlâ başbakan olan Adnan Menderes’in” şerefine kaldıran Vedat, mekânda kavga ettiği CHP’lilerin şikâyeti üzerine tutuklandıktan sonra Şakir Eczacıbaşı’nın anlattığı savcı ile ailenin yaptığı pazarlık Türk yargısı üzerine ibretlik bir hâtıra... “Böyle bir sebepten darbe döneminde bile adam tutuklanmaz” diyerek söze başlayan savcı sonra ama deyip ekliyor: “Ama bu olay gazetelerde haber olursa, devrime karşı böyle şeyler yapılabileceği izlenimi uyanır. Duyulmazsa bir hafta sonra serbest bırakırım. Ama duyulursa yetkimi kullanır mahkemeye çıkarılmasını uzatırım.”

Güçler ayrımının olmadığını gören aile, bu kez dördüncü güç medyanın kapısını çalıyor. Rica minnet gazetelerin bu olayı haber yapması engelleniyor. Bu arada Balmumcu Cezaevi’nde yatan Vedat olan bitenle dalgasını geçmektedir.

Hiç beklemedikleri bir yerden bozulur suskunluk. Ailenin zor zamanlarda para yardımında bile bulunduğu, aile dostları Ahmet Emin Yalman’ın gazetesi Vatan sekiz sütuna manşet yapar haberi.


Tutukluluk süresi uzayan Vedat önce bunalıma girer, intihar girişiminde bulunur. Daha sonra da kaldırıldığı Bakırköy Hastanesi’nde bu kez babasının ürettiği limon kolonyasıyla kendisini ateşe verir. Amerikan hastanesinde birkaç ameliyattan sonra kurtarılmayarak ardında biri 1,5 yaşında diğeri o içerdeyken dünyaya gelen iki çocuğu bırakarak 41 yaşında hayata veda eder.

Şakir Eczacıbaşı’nın anılarından hikâyenin bundan sonrasını öğreniyoruz.

Vedat’ın ölüm haberini alan İzmirliler baba Ferit Bey’in eczaneye akın eder. Kararlıdırlar. Uçağı karşılayacak, Vedat’ın tabutunu alıp İzmir sokaklarında dolaştıracaklardır.

Bunu duyan, darbenin İzmir Valisi Burhanettin Uluç, ünlü Harbiye yürüyüşlerinin öncüsü askeri hekim, herhalde kendilerine daha yakın bulduğu için Şakir Bey’i valiliğe çağırıp uyarır: Babanızla görüşün, cenazenin 27 Mayıs’a karşı gösteriye dönüşmesine izin veremem. İstanbul’da toprağa verilsin. İki saat içinde cevabınızı bekliyorum.

Vali’nin sözlerini duyan Ferit Bey’in tepkisi çok sert olur: “Yaa.. Öyle mi buyurdular. Sen git o Burhanettin Paşa’ya söyle, oğlumun cenazesi İzmir’e getirilecek, aile mezarlığına gömülecek. Bunu da hiçbir güç önleyemeyecek. Bugüne kadar siyasete bulaşmadım, oğullarımın da siyasete girmesine izin vermedim. Ama şimdi, Adnan Menderes’e kadeh kaldırdı diye oğlumu kaybettim. İçin yanıyor... İsyan ediyorum... O ihtilalci subaylara söyle, onlara karşı geleceğim. Bana ne yapabilirler? Ancak benim de canımı alırlar. Alsınlar...”

Bu sözleri aktaran Şakir Bey’e Vali’nin tepkisi bu ülkede devletin hiddetinin kimlik sormadığının ispatıdır: Cenazenin İstanbul’dan uçağa bindirilmesini engelleyeceğim. Bu yapılmazsa cenazeyi havalimanından aldırıp ordunun bir kamyonuyla mezarlığa getirir, gömdürürüm. Olay çıkarmaya kalkışanların hepsini de tutuklatırım.

Babasıyla darbenin valisi arasında kalan Şakir Bey kırmayacağı sınıf arkadaşı Osman Kaymak’a başvurur. Osman Kaymak’a da direnen baba Ferit Eczacıbaşı sonunda pes eder, o ânı kitaptan okuyalım:


Babam homurdanarak koltuğa çöktü, elleriyle yüzünü kapayıp ağlamaya başladı.

Ferit Bey çöktüğü o koltuktan bir daha kalkmaz, hayata küser... Vedat’ı kurtarmadıkları için oğulları Şakir ve Ferit’e de sitemkârdır... Cenaze, devletin istediği gibi İstanbul’da Zincirlikuyu Mezarlığı’na gömülür...

Hâlâ da orada... Bu yüzden, Türkiye de hâlâ demokratikleşmeye çalışan bir ülke...