Fransa'nın başkenti Paris'te 10 Aralık 1948'de 217 sayılı Birleşmiş Milletler (BM) kararıyla yayımlanan İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi'nin birinci maddesi "Bütün insanlar hür, haysiyet ve haklar bakımından eşit doğarlar. Akıl ve vicdana sahiptirler ve birbirlerine karşı kardeşlik zihniyeti ile hareket etmelidirler" der.
Herkes için geçerli olan temel haklar böyle tarif ediliyor. Beyanname bağlayıcı bir anlaşma olmamakla birlikte İnsan Hakları Yüksek Komiseri Zeyd Raad El Hüseyin, birinci maddenin "sayısız insana daha fazla özgürlük ve adalet getirdiğini" söylüyor. El Hüseyin, insan haklarının sürekli ihlal edilmesini ise BM "üzücü bir gerçek" olarak kabul ediyor.
Peki İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi 70 yıl sonra bugün ne kadar geçerli? Nerede ilerleme kaydedildi? Nerelerde durum daha da kötüleşti?
Kölelikle mücadele
Madde 4: Hiç kimse kölelik veya kulluk altında bulundurulamaz; kölelik ve köle ticareti her türlü şekliyle yasaktır.
Kölelik ne kadar yaygın?
Kasım 2017'de Amerikan CNN televizyonu Libya'da gençlerin pazarda nasıl açık arttırmayla satıldıklarını gösteren bir haber yayınladı. Ekim 2018'de ise 2014 yılında IŞİD tarafından kaçırılıp köleleştirilen Yezidi insan hakları savunucusu Nadia Murad, Kongolu jinekolog Denis Mukwege ile birlikte "cinsel şiddetin silah olarak kullanılmasına son verdirme gayretlerinden ötürü" Nobel barış Ödülüne layık görüldü. Kasım 2018'de de teknoloji devi Apple'a sömürüyle mücadele önlemleri aldığı için "Stop Slavery" (Köleliği Durdur) Ödülü verildi. Apple, ABD dışındaki tesislerin çalışma şartlarına kayıtsız kalmakla suçlanıyordu. Bütün dünyada yasaklanmış olmasına rağmen kölelik konulu haberler manşetlerden eksik olmuyor. Avustralya merkezli Walk Free adlı vakfın küresel kölelik endeksine göre bütün dünyada 40 milyon insan modern kölelik yapıyor. Zorla çalıştırılma, fuhuşa zorlanma ve borçlandırarak köleleştirme bu başlık altında toplanıyor.
En çok köle nerede yaşıyor?
Uluslararası Çalışma Örgütü'nün (ILO) Çalışma Hayatındaki Temel Prensip ve Haklar bölümünü yöneten Beate Andrees modern köleliğin özellikle savaş ve kriz bölgelerinde yaygın olduğunu, Afganistan ve Libya gibi devletin müdahale gücünden yoksun olduğu ülkelerde sömürü, insan ticareti, kölelik ve zorla çalıştırma riskinin son derece yüksek olduğunu söylüyor. ILO ve Walk Free vakfının ortak raporuna göre modern köleliğin en yayın olduğu bölgelerin başında Afrika geliyor. Afrika'yı Asya-Pasifik bölgesi ile Avrupa ve Orta Asya ülkeleri izliyor. Ancak Arap ülkeleri ve Amerika kıtasından tam rakam alınamadığı için eldeki istatistikler gerçeği tam olarak yansıtmıyor. Başta Kuzey Kore, Eritre ve Burundi geliyor. Almanya ve Büyük Britanya da insanların köle gibi kullanıldığı ülkeler arasında yer alıyor. Nisan ayında Avrupa Konseyi, Avrupa Birliği ülkelerinde köleliğin artmakta olduğunu ve insan ticaretinde cinsel sömürünün yerini işgücü sömürüsünün aldığını duyurmuştu. Küresel kölelik endeksine göre önde gelen 20 sanayi ülkesinin ithal ettiği malların 354 milyar dolarlık bölümü köle işçiler tarafından üretiliyor.
Hangi ülkelerde kölelikle mücadele ediliyor?
Walt Free vakfının yaptığı araştırmaya göre 36 ülkede özel ve kamu sektörlerindeki köleleştirmeyle mücadele ediliyor. 2016 yılından bu yana kölelikle mücadelede önemli artış kaydedildiğini belirten Andrees, bunun önemli bir hamle sayılması gerektiğini ve artık özel şirketlerin de sorumluluklarına daha fazla sahip çıktıklarını söylüyor. Andrees, sanayi ülkelerinde olduğu kadar Ürdün ve Bangladeş'te de köle işçiliğin yenildiğini ve son 10, 20 yılda artan uluslararası baskının durumun iyileşmesine yardımcı olduğunu belirtiyor. BM'nin hedeflediği gibi modern köleliğin 2030 yılına kadar yeryüzünden silinebileceği ise şüpheli. Andrees, siyasi baskı sürdürüldüğü takdirde önemli ilerleme kaydedilebileceğini ancak bunun için irade göstermek gerektiğini söylüyor.
İşkence vakaları
Madde 5: Hiç kimse işkenceye, zalimane, gayriinsani, haysiyet kırıcı cezalara veya muamelelere tabi tutulamaz.
Nerede işkence yapılıyor?
Darp, elektro-şok, tecrit… Bütün dünyada yasaklanmış olmasına rağmen birçok ülkede devlet yetkisiyle işkence devam ediyor. Uluslararası Af Örgütü, 2009 – 2014 yılları arasında 140 ülkede işkence ve müessir file başvurulduğunu belgelemişti. Örgütün Almanya şubesinde devletler hukuku raportörlüğü yapan Maria Scharlau, somut bilgi toplamanın son derece zor olduğunu, ancak birçok ülkede devletin halk üzerindeki baskıyı arttırması nedeniyle işkencenin azalmış olamayacağını söylüyor.
İşkenceyle mücadele anlaşmasını imzalayan devletler artıyor ama bütün dünyada işkenceler sürüyor. Neden?
Devletlerin "insan hakları şampiyonu olarak görülmekten hoşlandıklarını" belirten Scharlau, "Devlet eliyle işkence yapıldığını kanıtlamak zor olduğundan bu gibi anlaşmaları imzalayıp işkenceye devam etmek fazla risk doğurmaz. İşkence iddiaları yine devletin araya girmesiyle aydınlatılır. Almanya'da bile polis şiddetini soruşturacak bağımsız bir mekanizma bulunmuyor” diyor. Scharlau'ya göre devletler hukuku giderek önemsizleşiyor. Devletler hukuku uzmanı "Trump ve benzerleri, işkencenin devletler hukukuna aykırı olduğunu bilmekle birlikte uygulamaya devam ettiklerini" söylüyor. Çoğu zaman işkenceye terör tehlikesi bahane ediliyor. Barack Obama'nın 2009'da yasakladığı Waterboarding (Suda boğma) adlı işkence yöntemi 2017'de Donald Trump tarafından yeniden gündeme getirilmişti.
Durum nerede iyileşti, nerede kötüleşti?
İnsan hakları örgütlerinin üzerinde durdukları başlıca ülkelerden biri de Mısır. Maria Scharlau, Arap baharından sonra devlet keyfiyetinin sona ereceği umudunun yeşermiş olması bakımından Mısır'ın enteresan bir örnek olduğunu belirtiyor ve ekliyor: "Bunun tam aksi oldu ve 2013 yılında Abdülfettah El Sisi iktidara geldikten sonra siyasi tutuklamalar akıl almaz oranda arttı. BM İşkenceyle Mücadele Komisyonu, Mısır'da sistematik işkencenin devam ettiğinden şüpheleniyor.”
Maria Scharlau, Türkiye'de de 2016 yılındaki darbe teşebbüsünün ardından tutuklanan on binlerce kişiye yemek ve suyu esirgemek suretiyle döverek ve tecavüz ederek işkence edildiğini söylüyor. İnsan hakları uzmanı olumlu örnek olarak Özbekistan'a işaret ediyor. Scharlau, cezaevlerinde yoğun işkence yapılan Özbekistan'a insan hakları gözlemcilerinin girmesine uzun zaman izin verilmediğini belirtiyor. Şavkat Mirziyoyev'in devlet başkanlığını seçilmesinden sonra Özbekistan'ın insan hakları bilançosunu düzeltme gayretlerini artırdığını ifade eden Maria Scharlau, işkenceyle alınan ifadelerin mahkemede delil olarak kullanılmasının da devlet başkanı tarafından yasaklandığını hatırlatıyor.
Örneğin iltica ve mülteciler
Madde 14: 1-Herkes zulüm karşısında başka memleketlerden mülteci olarak kabulü talep etmek ve memleketler tarafından mülteci muamelesi görmek hakkını haizdir. 2-Bu hak, gerçekten adi bir cürüme veya Birleşmiş Milletler prensip ve amaçlarına aykırı faaliyetlere müstenit kovuşturmalar halinde ileri sürülemez.
Ne kadar insan savaş, çatışma ve takibattan kaçıyor?
Çoğu kendi ülkesinde olmak üzere, dünyadaki mülteci durumuna düşen insanların sayısı 68,5 milyonu buluyor. 1951 yılından sonra savaş ve takibata uğratılmak yüzünden ülkesinden kaçmak zorunda kalanların sayısı hiç 2017 yılındaki kadar yüksek olmamıştı. İltica hakkı arayanların sayısı da 3 milyon 100 bine yükseldi. BM Mülteciler Yüksek Komiseri Flippo Grandi, 2017 yılında "Neresinden bakılırsa, bakılsın bu rakam kabul edilemez. Dünya yol ayrımına geldi” demişti. BM beyannamesine göre ülkesinde takibata maruz kalanlar başka bir ülkeye sığınabilmeliler. Cenevre Mülteciler Konvansiyonu ile mültecinin hakkında takibat yapılan ülkeye iadesi yasaklanmış olsa bile uluslararası düzeyde onaylanmış iltica hakkı tanıma zorunluluğu bulunmuyor.
Dünya mülteci sayısının artmasına nasıl tepki gösteriyor?
BM Mülteciler Yüksek Komiserliği Almanya temsilciliğinin basın raportörü Martin Rentsch, "Birçok ülkedeki siyasi tartışmalarda insanlara korunma imkânı sunma yetkisinin sınırlandırıldığını ve devletlerin mültecileri himaye yükümlülüğünden çekilmeye başladıklarını görüyoruz” diyor. Günümüzde aralarında Almanya'nın da bulunduğu sadece on ülke sığınmacıların yüzde 80'ini barındırıyor. Mültecilerin çoğunluğu kalkınma halindeki ülkelerde yaşıyor. En fazla mülteci kabul eden ülkelerin başında Türkiye geliyor. Türkiye'yi sırasıyla Pakistan, Uganda ve Lübnan izliyor.
Mülteci sorunu Avrupa ülkeleri arasında sürekli tartışma konusu haline geldi. AB ülkeleri haziran ayında iltica hukukunu sertleştirdiler ancak Macaristan, Çekya ve Polonya sorumluluk almak istemediklerinden, mültecilerin adil paylaşımında anlaşamadılar. Mülteciler Yüksek Komiserliği'ne göre çeşitli ülkelerde mülteciler için pratik çözümler geliştirmeye çalışılıyor. Bazı ülkelerde mültecilerin çalışma hayatına katılmalarına ve eğitim görmelerine izin veriliyor. Uganda'da ihtiyaçlarını karşılayabilmeleri için mültecilere arazi tahsis ediliyor. Aralarında Etiyopya, Ruanda ve Honduras'ın da bulunduğu 15 ülkede mültecilerin durumunu kolaylaştırıcı uygulamalar başlatıldı. Pilot projelerde elde edilen tecrübeler mülteci kabul eden ülkelerin yükünü azaltmak amacıyla BM İltica İttifakı'na dahil edildi.
Bağlayıcılığı olmayan mülteci ittifakına sadece ABD karşı çıktı. ABD'nin BM daimi temsilcisi Kelley Currie, "çözüm önerisinin hükümetinin egemen çıkarlarına ters düştüğünü" söyledi. Dünyanın en büyük ülkesi Meksika sınırında bekleyen mültecilere karşı acımasız bir uygulama başlattı. ABD Başkanı Donald Trump, iltica işlemleri tamamlanana kadar ABD topraklarına ayak basamayacaklarını açıkladı. Trump, Kasım ayında Twitter hesabından yaptığı paylaşımda, gerekirse Meksika sınırını kapatabileceklerini duyurdu.
Helena Kaschel
© Deutsche Welle Türkçe