Gündem

Dünya Evimiz Uluslararası Dayanışma Derneği: Hiçbir ülke, başka bir ülkenin kendi insanına yaptığı haksızlığın katlanarak devam ettiği bir başka ülke olmamalı

10 Ağustos 2021 15:01

Dünya Evimiz Uluslararası Dayanışma Derneği, son günlerde Afgan göçmenler üzerinden yürütülen tartışmalara ilişkin olarak yayımladıkları bildiride, "Hiçbir ülke, başka bir ülkenin kendi insanına yaptığı haksızlığın katlanarak devam ettiği bir başka ülke olmamalı" değerlendirmesini yaptı.

Açıklamada,  "Bildirinin temel amacı insan haklarının, devletlerin sınır güvenliğinden daha önemli olduğu ve başta yaşam hakkı olmak üzere, ülkelerinden göç etmek durumunda kalan bu insanların temel hak ve özgürlüklerini garanti etmekte gerek devlet düzeyinde gerek toplum düzeyinde ülkelerin ve uluslararası toplumun sorumluluğunu vurgulamaktır." denildi.

Açıklamada şu görüşlere yer verildi:

"Geçtiğimiz Temmuz itibariyle, İran sınırından Afgan geçişlerini konu alan ve bu dalganın 2011’de Suriye iç savaşı sırasındaki gibi kitlesel bir göç akınının  habercisi olduğuyla ilgili tartışmalara tanıklık edilmektedir. Maalesef ki bu tartışmaların çoğunda Afganların, ülke için “Suriye deneyimi” ardından ekonomi, siyaset, güvenlik gibi toplumsal alanlarda yeni bir yük olacağına dair bir eğilim mevcuttur. Bu eğilim, ekonomik olarak durumu giderek kötüleşen ve siyasal olarak bir belirsizlik içinde kalan ülke insanını göçmenlere karşı ayrımcılığa teşvik etmekte ve toplumun güvenlik algısını derinleştirmektedir. Üstelik de bu insanlarla kısa vadeli bile olsa birlikte yaşanılacağı düşünüldüğünde, bu ayrımcılığın hak ihlallerini arttıracağı öngörülmektedir. Nitekim, Afgan halkını, Afganistan’dan binlerce kilometre uzaklıkta olan ülkemizin sınırlarına, son derece zorlu bir serüvene karşılık gelen bir yolculuğun sonunda, üstelik de yürüyerek getirten nedenlerin anlaşılmasının bu algının değişmesi için önemli bir adım olduğu düşünülmektedir.

Sınırdan geçişlerde şu an için her ne kadar kitlesel olarak nitelendirilebilecek bir artış söz konusu olmasa da Taliban’ın pek çok kasaba ve köyden başlayarak Afganistan’da etki alanını arttırması bu artış beklentisini haklı çıkaracağa benzemektedir. Yine de sınırdan halihazırda geçenlerin çoğunun, iş bulmak ve arkalarında bıraktığı ailelerine para göndermek amacıyla gelen yalnız erkekler olduğu bilinmektedir. Bu insanların çoğunun ülkemizde kayıtlı olmadığı ve çalışma hayatları başta olmak üzere insan hakları bağlamında ciddi bir sömürünün konusu olduğu bilinmektedir.

Bir diğer yandan, bu artışın zamanla, Taliban’ın üzerlerindeki baskıyı giderek arttırdığı Afgan kadın ve kız çocuklarını da kapsayacağı düşünülmektedir. Onlarca yıldır ekonomik bir çöküntü içinde de olan Afgan halkının kadın ve kızlarının ise sınırı maddi yoksunluktan dolayı illegal olarak geçmek durumunda kalmaları ve insan ticaretine konu olmaları beklenmektedir. Her durumda bu insanların ülkelerinde başlayan mağduriyetin, sınırdan geçerken ve sınırı geçtikten sonra derinleşmesi kaçınılmazdır. Dolayısıyla tartışılması gereken en önemli hususlardan birini, Afgan halkının sınırdan geçerken ya da sınırı geçtikten sonra yaşamakta olduğu ve yaşayacağı hak ihlallerine karşı başta sınır hattı üzerindeki İran ve Türkiye gibi devletler olmak üzere uluslararası toplumun alacağı tedbir oluşturmaktadır.

Gerek sınırdan geçişlerde gerek geçildikten sonraki süreçlerde bu insanların, insan onuruna uygun bir şekilde yaşamlarını sürmelerini temel alan ve birlikte yaşayacakları toplumun algısını barışçıllaştıran bir perspektifin geliştirilmesi ve perspektife uygun bir pratiğin oluşturulması elzemdir. Bu lüzum, insan haklarını konu alan uluslararası sözleşmelerle bağlılığın da bir sonucu olup gerek devlet düzeyinde gerek toplum düzeyinde söz konusudur. Bu bakımdan başta kamu otoritesi olmak üzere sivil toplum örgütleri, uluslararası organizasyonlar, demokratik kitle örgütleri, siyasal partiler, medya kuruluşları ve akademinin aynı anda sorumlu olduğu çok aktörlü bir iş birliğine ihtiyacın olduğu düşünülmektedir. Dünya Evimiz özellikle Afgan sahasında çalışmalar sürdüren bir dernek olarak, bu iş birliğinin gerektirdiği sorumluluklar bağlamında sahadaki varlığını sürdürmeye, bilgi ve birikimini paylaşmaya ve konuya ilişkin gerekli müdahaleler bakımından iş birliği yapmaya hazırdır.

Hiçbir ülke, başka bir ülkenin kendi insanına yaptığı haksızlığın katlanarak devam ettiği bir başka ülke olmamalıdır. Tıpkı uluslararası toplumun, başroldeki uluslar dışında diğer tüm ulusları görmezden gelmemesi gerektiği gibi…"