Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi (YYÜ) Jeoloji Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi Dr. Onur Köse, geçen hafta kent merkezi yakınında, Van Gölü kıyılarında 3.5 ile 3.6 büyüklüğünde depremlerin meydana geldiği fayın, tarihsel kayıtlarda 1646-1648 yıllarına atfedilen yıkıcı ve büyük depremleri üreten fay olabileceğini söyledi. Köse, "Bu fay uzun süredir kıpırdamıyordu. Fayın tekrar aktivite kazanması, bizleri tedirgin ediyor çünkü bu fayın yıkıcı etkisi büyük olabilir" diye konuştu.
Van'da son 1 aydır farklı büyüklüklerde meydana gelen depremlerle ilgili açıklamalarda bulunan YYÜ Jeoloji Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi Dr. Onur Köse, bu depremlerin tedirgin etmesinin normal olduğunu söyledi. Dr. Köse, Kuzey Anadolu fayı ya da Doğu Anadolu fayının üzerinde her gün birkaç deprem olmasını normal karşıladıklarını ancak bölgede devamlılığı 100 kilometrenin altında olan fay segmentlerinde depremlerin bu kadar sıklaşmasının, kendilerini de tedirgin ettiğini belirtti. Köse, bu bölgede son 1-2 haftadır meydana gelen depremlerin karakterlerinin daha önce meydana gelen depremlerin karakterinden farklı olduğuna dikkat çekti.
"Uzun süredir kıpırdamıyordu"
Geçen hafta YYÜ kampüsünün hemen önünde, Van Gölü içinde meydana gelen depremlerin; Adilcevaz'ın hemen batısındaki Bahçedere beldesinden başlayarak Van şehir merkezi üzerinden ve Kurubaş Boğazı'ndan geçip, Hoşap'a (Güzelsu) kadar uzanan ve 115 kilometre devamlılık gösteren fayın üzerinde yer aldığını belirten Dr. Köse, şöyle konuştu:
"Bu fay aslında uzun süredir tedirginlik verici bir şekilde kıpırdamıyordu. Bu nedenle 3.5 ile 3.6 büyüklüğündeki depremlerin oluştuğu fay, genellikle bilinmediğinden daha önce de kendini pek hissettirmemişti. Deprem merkez üstlerinin konumları ve meydana gelen sarsıntıların doğrultuları itibarıyla biz söz konusu depremlerin Kurubaş fayı üzerinde meydana geldiğini düşünüyoruz. Sağ yönlü doğrultu atımlı bir faydır. Van Gölü içinde ve Van kent merkezi yakınında 115 kilometre civarındaki devamlılığı üzerinde morfolojik belirginliğini en yüksek düzeyde ifade eden bir faydır. Olasılıkla 1646-1648 yıllarıyla ilişkilendirilen yıkıcı büyük depremin kökeninde de bu fay yatmaktadır. Bu depremin merkez üssü tam olarak bilinmemekle birlikte, bilimsel çalışmalarda Gürpınar ile Hoşap arasındaki bölgede meydana geldiği öngörülmektedir."
"Bizleri tedirgin ediyor"
"Erzincan'dan İran'a kadar Türkiye'nin büyük bir kısmında o günkü Osmanlı coğrafyasında önemli derecede hissedilmiş ve büyük yıkım meydana getirmiştir" diyen Köse, şöyle devam etti:
"Adilcevaz'dan Van Merkez ve Kurubaş Boğazı üzerinden de Hoşap'a kadar uzanan Kurubaş fayında böyle bir etkinlik söz konusu olabilir. Dolayısıyla bu fayın tekrar aktivite kazanması ya da etkinlik göstermesi, sismik aktivitelerin bunun üzerinde yoğunlaşması bizleri tedirgin etmektedir çünkü bu fayın yıkıcı etkisi büyük olabilir. Hatırlanacağı üzere, geçtiğimiz hafta Erciş fayı üzerinde 4.2 büyüklüğünde bir deprem meydana gelmişti. Yine bizi tedirgin eden birkaç gün önce gece saatlerinde Erciş fayının 10 kilometre kadar güneyindeki diğer bir fay segmentinde 5.0 büyüklüğünde bir deprem meydana geldi. Bu depremlerin olduğu bütün faylar sağ yöne doğrultu atımlı faylardır. Doğrultu atımlı fayların yıkıcı etkisi bindirme faylardan daha fazladır."
2011'de de enerjisini boşaltamayan faylar var
Bölgede yaşayanların her zaman hazırlıklı olması gerektiğine vurgu yapan Öğretim Üyesi Köse, Van ve çevresinde deprem üretme kabiliyetinde çok sayıda fay bulunduğunu söyledi. Köse, "2011 yılından bugüne kadar Van bölgesindeki faylar halen enerjilerini boşaltamadılar. 10 yılı aşkın süredir sismik aktivitelerin kesintisiz devam etmesi ve başka büyük depremlerin meydana gelmesi olağan karşılanmalıdır çünkü Van, Arap ve Avrasya levhalarının çarpışmasına bağlı olarak gelişen sıkıştırmaların aktif olarak devam ettiği bir bölgede yer almaktadır" dedi.
"Van'da depremlere her an hazırlıklı olunmasında fayda var"
Van veya Van Gölü havzasının, Türkiye’de deprem tehlikesinin yüksek olduğu bölgeyi temsil ettiğini dile getiren Dr. Köse, şunları kaydetti:
"Depremsellik riski ve depremsellik tehlikesi kavramlarına kısaca değinilecek ve risk kelimesi doğru şekliyle ele alınacak olunursa Türkiye’nin hiçbir bölgesi depremsellik veya bir diğer doğal afet türü açısından Marmara Bölgesi kadar riskli olamaz. Risk, herhangi bir tehlikenin nüfus yoğunluğu ve yaşamsal kaynaklar gibi beşeri, endüstriyel ve finansal kaynaklar gibi ekonomik ve çevresel durumları üzerinde meydana getirebileceği kayıpların toplumsal olasılığıdır. Türkiye genelinde sanayi sektöründe çalışan kişi sayısının yarısını bünyesinde barındırarak ülkedeki toplam sanayi gelirinin yüzde 30’u ile ulaşım ve ticaret gelirinin yüzde 25’ini elinde bulunduran Marmara bölgesi, bu özellikleriyle Türkiye’nin deprem açısından en riskli bölgesi. Arap ve Avrasya plakalarının aktif çarpışma zonuna yakınlığının yanı sıra yıkıcı büyük deprem üretebilecek çok fazla fay türünü barındıran Van ve yakın çevresi ise Türkiye’de deprem tehlikesinin en yüksek olduğu bölge olarak tanımlanabilir. Bizler Van'da çok sık depremler yaşayabiliriz. Bölge Arap plakasıyla Avrasya plakası arasında sıkışan ve bu sıkışmalar neticesinde hem bindirme hem doğrultu atımlı hem de normal faylarda etkinlik göstererek yıkımlar meydana getirebilen sismik aktivitelere açık bir bölgedir. Bu hassasiyetle yaklaştığımızda Van'da insanların depremlere her an hazırlıklı olmasında fayda vardır."