Gündem

DP Lideri Uysal, T24’ün sorularını yanıtladı: Erdoğan'ı kurtaracak demokratik formül yok, ancak sandığı çalarak yenebilirler

“Birden fazla isim çıkacağını zannetmiyorum, masanın dağılma riskini görmüyorum”

25 Ocak 2023 16:21

Demokrat Parti Genel Başkanı Gültekin Uysal,Sayın Erdoğan'ı kurtaracak demokratik formül yok. Ancak sandığı çalarak yenebilirler. Çok açık ara önde çıkmalıyız ve tartışmaya mahal bırakmayacak bir başarıyı elde etmek mecburiyetindeyiz” dedi. Uysal, yarın yapılacak altılı masada ilk kez aday isminin konuşulacağına işaret ederek, “Sadece anketler üzerinden olsa 85 milyonun elinde telefon var, elektronik demokrasi işletiriz. Siyasi ölçüler sadece sayılardan ibaret değil. Siyasi süreç de işliyor.  Bu masada oluşan birlikteliği, toplumsal birlikteliği dağıtmak gibi bir hakkımız yok” değerlendirmesini yaptı. 

Masada aday konusunda kriz yaşanması ve masanın bu nedenle dağılması riski olduğunu düşünmediğini, bu riski görmediğini belirten Uysal, “Şubat ayında açıklanabilir. El kaldırma oylamayla değil, bir mutabakat işleyerek bu süreç nihayetlenir. İsimler konuşulur ancak sonuçta masadan birden fazla aday çıkacağını zannetmiyorum” düşüncesini dile getirdi. Uysal, daha önce CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nu kazanacak aday olarak gördüğünü söylediğinin anımsatılması üzerine, “Bazı verilerimiz var. Ana muhalefet liderinin aday olma potansiyelinden daha tabii bir şey olamaz. Bunu söylüyoruz” diye konuştu.

T24’ü, Demokrat Parti’ye ait Celal Bayar Köşkü’nde, kurmaylarıyla birlikte ağırlayan Uysal, sorulara şu yanıtları verdi:

-Yarınki toplantıda adaylık üzerinden isim konuşulacak mı?

Adaylık da dahil pek çok kararı almanın eşiğindeyiz. Fiilen seçim startı verildi. Her siyasi parti kendi cephesinden mutlaka bir değerlendirme yapıyordur. Sadece aday meselesine sıkışmış gibi görünse de tartışmalar. Sadece ondan ibaret değil. Türkiye tarihi bir eşikte. O açıdan en azami neticeyi nasıl alırız? O açıdan hem belirlenen usul hem de esastan mutlaka isimler üzerinden de bir değerlendirme yapılacağını düşünüyorum.

 -Aday belirleme yönteminiz halen anlaşılamadı. Nasıl bir yöntem izlenecek?

Açıkçası böyle tarif edilmiş, usuller üzerinde bir konuşmamız olmadı. Ama siyasetin içerisinde çok bilinmeyen bir denklem ve pek çok bilinmeyen var. Önümüzdeki şartların bizi mecbur ettiği o şartları da göz önünde bulundurarak yani böyle işte el kaldırma oylamayla değil bir mutabakat işleyerek bu süreç nihayetlenir. Ortak bir aday çıkmıyorsa, parti genel başkanları da zaten tabii adaydır. Ama her birimizin bu yaşanan tecrübeyle beraber birinci turda bütün toplumsal itirazı o sandığa götürmek ve oradan bir başarıya dönüştürmek gerekiyor.

-Peki yönteminiz nasıl olacak? “Kemal Kılıçdaroğlu’nu kazanacak aday olarak gördüğünüzü” söylemiştiniz. Bunu neye dayanarak söylüyorsunuz, örneğin elinizde bir anket mi var? Ya da başka kriterleri mi göz önünde bulunduruyorsunuz?

Bazı verilerimiz var. Yani Türkiye'de Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi'ne, toplumsal desteğin nereye kadar indiğini gördük. İşte yüzde 35, 65 dengesi var. Bu rejimin hani bir lastik reklamı vardı, kontrolsüz, güç güç değildir. Geldiğimiz yer burası. Soframızda, bütçemizde, hanemizde, ülkeyle ilgili topyekûn makro düzeyde ürettiği maliyetler, riskler katmerli bir şekilde işte enflasyon, bunu biz söylemiyoruz. Ana muhalefet liderinin aday olma potansiyelinden daha tabii bir şey olamaz. Bunu söylüyoruz.

-Yani mevcut tablo muhalefetin adayının her durumda seçilebileceğini mi ortaya koyuyor?

Bizim meselemiz, toplumsal muhalefetin bu büyüklükteki havuzunu en azami noktada sandığa taşımak. Bunun formüllerini üretmek, bunun stratejisini vermek. Ben ortak bir iradeyle bir süreç yürütüldüğü takdirde netice alınacağına inanıyorum. Her birimiz olmaz dediğimiz çok şeyin olumsuz manada Türkiye'de yaşandığı süreci de gördük. O açıdan hani ben muhalefetin topyekûn enerjisini ortaya koyduğunda… Böyle sınırsız bir iddiada da değilim. Kimi koyarsak koyalım seçilir gibi. Siyasetin reel rasyonel şartları var. Bunları göz önünde bulundurarak hepimiz bir sorumluluğu yerine getiriyoruz. Ben başarıya ulaştıracağımız kanaatindeyim. Onu ifade ediyorum.

T24 yazarı Tolga Şardan (sağdan ikinci) Gültekin Uysal (sağdan üçüncü), T24 Ankara Temsilcisi Gökçer Tahincioğlu (sağdan dördüncü), DP milletvekili Cemal Enginyurt (sağdan beşinci), T24 muhabiri Eray Görgülü (sağdan altıncı) DP heyetiyle bir araya geldi

-Bugüne kadar çok yol aldınız. Ama toplum da halen masada bir kriz olup olmadığını anlamaya çalışıyor. Şu aşamadan sonra masa dağılabilir mi? Aday belirleme Mart’a sarkar mı? Süreç uzarsa ‘kriz yaşandığı’ anlamına mı gelir?

Netice itibariyle seçime götürme, seçimi yenileme kararının alınmasının iki yolu var. Ya Büyük Millet Meclisi beşte üç çoğunlukla alacak ya da Cumhurbaşkanı kendi yetkisini kullanacak. Devlet Bey'in açıklamaları, Tayyip Bey'in açıklamaları, beş altı açıklamayı yan yana koyun. Meclise bu teklifi getirerek oradan bir zorlayacaklar ama muhalefet olarak çok net bir tutumumuz var. Bu noktada biz iktidarın kendine göre planlamasının aracı aparatı falan değiliz. Bu siyasal süreci yönetmenin ve tartışmaya zaman bırakmamak adına bir an evvel adaylık süreci de dahil olmak üzere almamızın doğru bir strateji olacağı kanaatindeyim. Çünkü fiilen artık propaganda dönemi de başladı.

-Masanın dağılma riski var mı?

Yok görmüyorum. Bu masada oluşan birlikteliği, toplumsal birlikteliği dağıtmak gibi bir hakkımız yok. Bunu uygulanabilir formüllere stratejilere kavuşturmak bizim sorumluluğumuz ve bu aklı işletiyoruz.

-Masadan birden fazla aday çıkabilir mi, nasıl bir yöntemle belirleyeceksiniz?

Zannetmiyorum masadan birden fazla adayın çıkacağını. Bütün partilerin ortak bir teşhisi var. Hangi siyasi parti olursa olsun, elbette tahrik etmek için, bölmek için iktidarın pek çok teşebbüsü var. Elimizi kolumuzu sallayarak siyaset yaptığımız bir dönem değil. Operasyonlar döneminin içerisinden geliyoruz. Pek çok müdahaleyi yaşayarak geldik. Bugün de bir partiyle rekabet etmiyoruz. İşte Muğla’da olanlar. İmamlara bile celp çıkartmışlar mitinge katılmaları için. Geldiğimiz yer burası. Türkiye’de kolay değil o yüzden. Ama ben insanımızın sağduyusu olduğunu ifade ediyorum. İktidarın muhalefetin hiçbir şekilde bir araya gelemeyeceği düşüncesi vardı. Ama öyle olmadı.

Elbette verilerden de mutlaka istifade edilir. Bunlar zaten yapacağımız değerlendirmeler. Realiteden kopuk değerlendirmeler olmaz. Ama bir terazinin iki tane kefesi de yok. Yani sadece ve sadece anketler üzerinden olsa 85 milyonun elinde akıllı telefonlar var. Önüne koyarız, o saniye bir elektronik demokrasi işletiriz. Şu anda bir süreç işletiliyor. Seçim öncesi var, seçim sonrası var. Elbette herkesin usulleri, öncelik sıralamaları var. Bu ölçüler verilerden de beslenecektir ama siyasi ölçüler sadece sayılardan ibaret değil.

-Yarın geçiş sürecinin yol haritasını açıklayacaksınız. Tüm detayları görecek miyiz? Örneğin Cumhurbaşkanı yardımcılıkları ile ilgili Ahmet Davutoğlu’nun “Cumhurbaşkanı tek başına karar alırsa kriz çıkar” sözleri çok tartışıldı. Cumhurbaşkanı yardımcılıkları bir netliğe kavuştu mu? Buna yarın mı karar verilecek?

Böyle bir tartışma zemininde konuşmak istemem, ilerlemek de istemem açıkçası. Çünkü
sanki adayın eli kolu bağlanıyormuş gibi. Cumhurbaşkanının birtakım yetkileri ve sorumlulukları var. Onları hiçbir şekilde bir mekanizmaya falan zaten tabi tutamazsınız. İkincisi de sanki siyasi partiler oturup da bir şey paylaşıyormuş gibi. Bu verilen mücadeleyi çok düşük profilli bir noktaya iter. Yani doğru da değil bu. Hem doğru değil hem propaganda stratejisi açısından da doğru değil. Bir taraftan anayasal, yasal mevzuat çerçevesi var. En etkin yönetim modelini ortaya koyabilmek için süreç yürüyor. Bu açıdan da bizim de farklı bir perspektifimiz var. Açıkçası her siyasi parti kendi analizini yaparak bu süreci formüllemeye çalışıyor. O noktada ortak usul anlamında bir çerçeve inşallah kamuoyuyla paylaşılır.

-Yarın karar verilir mi bununla ilgili?

Muhtemelen, inanıyorum bir karar verilir.

-Peki, örneğin cumhurbaşkanı yardımcısı bakanlar kurulu toplantısına katılabilecek mi? Temsiliyet ve karar mekanizmaları nasıl olacak? Bugüne kadar konuşuldu mu? Yarın mı değerlendirilir?

Bu kamuoyunun ilgisini çekiyor ama ne kimin ne olacağı mesele değil. Mesele, Türkiye’nin ne olacağı.

-Bakanlıklarla ilgili masada somut bir paylaşım yapıldı mı?

Hayır böyle bir şey konuşulmadı. Neticede siyaset bir güç denklemi üzerinden ilerler. Tabii temsiliyetin icap ettirdiği gibi olmalı.  Yoksa süreç sağlıklı ve etkin işlemez. O çerçevede seçimin neticesinde bir tablo çıkacaktır.

-Anketler gösteriyor ki birinci turda seçimin kazanılması için HDP seçmeninin de oyu gerekiyor. HDP de kendi adayını çıkartacağını söylüyor. HDP masaya eklenmese bile HDP ile resmi bir görüşme yapma konusu masaya geldi mi, gelecek mi?

Yok bu ana kadar böyle bir görüşmemiz, konuşmamız olmadı. HDP bir üçüncü ittifakı oluşturdu, kamuoyuna beyanları ortada. Dördüncü, beşinci ittifaklar da olabilir. Seçmenlerin de partilerin de bu seçimin önemine bakarak hareket edeceğini düşünüyorum.

-Cumhurbaşkanı, seçim tarihini 14 Mayıs olarak açıkladı. Bu durumda Cumhurbaşkanının yeniden adaylığına itirazınız olacak mı?

Evet. Demokrat Parti olarak çok açık net yani kuvvetli bir vurguyla ifade edeyim. Yani bugün zaten Türkiye'de itirazımızın temel gerekçesi o. Siz anayasayı, kanunları zamana, şartlara Sayın Erdoğan'a, AKP'ye uzaklığına, yakınlığına, lehine, aleyhine işlediğine işlemediğine göre uygulayabilir misiniz? Böyle bir şey var mı? Anayasanın çok amir, açık hükmü var. Yüksek Seçim Kurulu iki tane mazbata düzenliyor. Demokrat Parti olarak kuvvetli itirazımız var. Sayın Erdoğan'ı kurtaracak demokratik formül yok. Ancak sandığı çalarak yenebilirler. Çok açık ara önde çıkmalıyız ve tartışmaya mahal bırakmayacak bir başarıyı elde etmek mecburiyetindeyiz. Meclis, yenileme kararı almadığı müddetçe Sayın Erdoğan'ın aday olabilme imkanı yok. Hukuku çiğnemesi lazım. Hukuku çiğneyeceğini de ifade ediyor. Bu kuralı muhalefet koymadı ki. İktidar bunu kendi açısından manipüle eder diye anayasanın çiğnenmesine göz göre göre en azından Demokrat Parti olarak fikrimiz buna itiraz ederiz. Millete de anlatırız yani.

-30 Ocak’ta da ortak hükümet protokolünü açıklayacaksınız. Tüm vaatlerde ortaklaşma sağlayabildiniz mi? Örneğin DEVA Partisi, anadilde eğitimle ilgili programını açıkladı ve bu da tartışıldı. Ortak adayınız, vaatlerde bir söylem birliği sağlayabilecek mi?

Türkiye'de tartışılan, konuşulan her siyasi meselenin bir ortak programın içerisine girme mecburiyeti yok. Siyasi partilerin farklı tercihleri var. Ancak mutabıklaşılan konular girer oraya. DEVA Partisi’nin böyle bir siyasi tercihi var. Partiler bir yandan da kendi siyasi mücadelesini verecek elbette.

-Ancak toplum sizi büyük bir koalisyon gibi görüyor ve görüş ayrılığı olan konuları “kriz” gibi algılıyor. Bu dediğiniz çerçeveyi yeterince anlatabildiğinize inanıyor musunuz?

Artık öyle bir eşik geçildi ki siyasi partilerin münferit tercihi de diyemeyeceğimiz bir zamanın içine girdik bu saatten sonra. Bu saatten sonra söylenecek sözlerin topyekün bu sürecin işletilmesinde olumlu veya olumsuz katkıları olur. O açıdan tüm siyasi partilerin azami dikkat göstererek yanlış anlaşılmalara, manipülasyonlara da imkan vermeyecek şekilde ve netlikte ifade etmesi lazım kendini. Partilerin kendi programları var. Ama tabii siyasi tarihimizde çok olmayan bir siyasal süreci tecrübe ediyoruz. Yani geçmişte her siyasi parti müstakildi. Kendi sözü kendisini bağlar diyebiliyorduk. Böyle bir süreçti. Ama yüzde 50+1 dengesi siyasi partileri artık iş birliklerine mecbur etti. Geldiğimiz noktada kitlelerin ortak hassasiyetlerini endişeye sevk edecek, zedeleyecek söz, tavır ve propagandalardan da imtina etmek lazım.