T24 - Domuzdan insana bulaştıktan sonra yeniden domuza dönen virüs, insan bağışıklık sistemini altedecek yeni genlerle dünya nüfusu için büyük tehdit oluşturabilir.
Hastalıklar her zaman hayvanlardan insana geçecek değil ya! Domuzlarda evrildikten sonra geçtiğimiz yıl dünya çapında bir salgına yol açan domuz gribi ya da teknik adıyla H1N1/2009 virüsü, domuzlara geri dönüş yapmış bulunuyor.
Çin ve Singapur üniversitelerinden araştırmacılarca Hong Kong mezbahalarındaki domuzlarda keşfedilen yeni virüs, H1N1/2009 virüsüne ait gen parçaları da içeriyor.
Yeni virüs, fazla öldürücü değil. Ancak tıp araştırmacıları, virüsün domuzlarda yeniden organize olup, insan bağışıklık sistemini “kandırarak” altedecek yeni genler ve yapılar kazanması olasılığına işaret ederek ulusal ve uluslararası sağlık yetkililerini dikkatli olmaya davet ediyorlar.
Tıp otoritelerinin büyük korkusu, hızlı yayılma özelliği taşıyan domuz gribiyle, çok yüksek düzeyde öldürücülüğe sahip “kuş gribi” (H5N1) virüsüne ait proteinleri birlikte içeren melez bir domuz gribi türünün oluşması. Araştırmacılar bu şekilde evrimleşmiş bir virüsün dünya nüfusunun üçte birini yok edeceği uyarısı yapıyorlar.
Tüm öteki grip virüsleri gibi kuş kökenli olan domuz gribi çok hızlı yayılma özelliğine sahip, ancak fazla öldürücü olmayan bir virüs. Nitekim, çok kısa sürede 200’den fazla ülkeye yayılarak bir “pandemi” (dünya çapında salgın) haline gelmesine karşın, başta korkulanın aksine bulaştığı onmilyonlarca insandan yalnızca 19.000 kişinin ölümüne neden olmuştu.
Oysa 1918-20 yılları arasında Dünya’yı kasıp kavuran “İspanyol gribi”, o zamanlar 1,5 milyar olan dünya nüfusunun üçte birine bulaşmış ve 50-100 milyon insanın ölümüne neden olmuştu. Birçok virolog, İspanyol Gribi virüsünün de kuşlardan domuzlara geçerek evrimleştikten sonra insanlara geçtiğini düşünüyor. Yani o da aslında bir domuz gribi. Yeni türün (H1N1/2009) çok daha az ölümcül olmasının nedeni, bağışıklık sisteminin ilk sürprizden sonra domuz gribi türlerine ait proteinleri tanımış olması.
Ancak, bu virüsün insanlar arasında böylesine güçlü yayılma özelliği de bu tanışlıktan ileri geliyor. H1N1, “adı üstünde” domuz genleri taşıyor. İnsanlar da domuzlar gibi memeliler sınıfından olduğundan, virüs bu genler sayesinde insan bağışıklık sistemini daha kolay kandırabiliyor.
Buna karşılık kuş gribi olarak da bilinen H5N1 virüsü, (memeli olmayan) kuşlardan gen almış olduğundan insan bağışıklık sistemini kolay kandıramıyor ve dolayısıyla yayılma gücü daha düşük. Ancak, bağışıklık sistemi’nin sahip olduğu “antikor havuzu” genellikle memelilere has hastalık yapıcılara (patojen) karşı kurgulandığından, başka sınıflardan patojenler bağışıklık sistemini daha kolaylıkla altedebiliyor.
İnsan vücuduyla grip arasında bazen farkında bile olmadığımız sürekli bir mücadele var. Virüs, sürekli olarak yeni kamuflaj taktikleri geliştiriken, bağışıklık sistemimiz de kılık değiştiren bu istilacıları tanıyıp “deftere kaydederek” gerekli mücadele araçlarını geliştiriyor.
Bu savaşta virüsün silahı, hemagglutinin (HA) adlı bir yüzey proteini. Bu “binbir surat” protein kolaylıkla mutasyonlar geliştirip biçimini değiştiriyor ve antikorların kendilerini tanımalarını zorlaştırıyor. Antikorların mücadele biçimleriyse, teşhis ettikleri HA’ların üzerine yapışarak onların hücrelere girişini engellemek. Ancak, grip virüsleri öylesine hızlı kılık değiştiriyorlar ki, bir mevsimsel gribe karşı geliştirilen bir aşı, birkaç yıl içinde yeni virüs tipleri karşısında etkisiz kalıyor.
Kellik ele veriyor
İnsanları etkileyen tüm grip türleri, mevsimsel olanlar da dahil olmak üzere, 1918 İspanyol gribi virüsünün evrim geçirmiş türleri. Ancak hızlı değişen mevsimsel grip virüslerine karşın, tıp araştırmacıları, İspanyol Gribi ve H1N1/2009 virüsleri arasında, temel bir benzerlik bulmuşlar. Bu benzerlik, 2009 virüsünün yaşlıları neden fazla etkilemediğini de açıklıyor.
ABD Ulusal Alerji ve Bulaşıcı Hastalıklar Enstitüsü Aşı Araştırmaları Merkezi Yöneticisi Gary Nabel ve ekibi, farelere 1918 salgınına karşı yaptıkları bir aşının, 2009 türünü etkisiz hale getiren antikorlar ürettiğini görmüşler. Tersine, farelere 2009 salgını için geliştirilen aşı yapıldığında da, hayvanların 1918 virüsüne karşı direnç geliştirdikleri görülmüş.
Science Translational Medicine dergisi’nde 24 Mart’ta yayımlanan araştırmaya göre, iki virüs türünün benzerliği, HA’ larının “kafa bölgeleri”nin özelliklerinde.
HA’ların hastalık bulaştırma işlevini yürüten “kafa bölgeleri”, tüm öteki grip türlerinde şeker proteinlerince sarılı. Ancak, İspanyol gribi ve H1N1 virüslerinin kafaları “kel”, yani şekerden yoksun.
1918 İspanyol gribini yayan kel virüse karşı vücudun geliştirdiği antikor, bu virüsle “akraba” olan 2009 türünü kelinden tanıyarak saldırıya geçiyor, ancak bu iki pandemi arasında evrimleşmiş olan saçlı (yani kafalarında şeker bölgeleri taşıyan) virüslere karşı bir şey yapmıyor.
Peki 2009 domuz gribi, neden yaşlılara karşı fazla etkili olamadı? Araştırmacılara göre neden, yaşlıların ya 1918 virüsüne, ya da sonraki 30-40 yıl boyunca dünyayı dolaşan “kel” akrabalarına maruz kalmış olmaları ve vücutlarının bunlara karşı ömür boyu bağışıklık kazanmış olması.