CHP Genel Başkanı Deniz Baykal, Türkiye'de yolsuzluğun önlenmesi için öncelikle milletvekillerinin dokunulmazlığının kaldırılması gerektiğini söyledi.
Baykal, partisinin Yavuz Sultan Selim Meydan'ında düzenlediği mitingde vatandaşlara seslendi.
Konuşmasına Mevlit Kandilini ve kadınların 8 Mart Dünya Kadınlar Günü'nü kutlayarak başlayan Baykal, yılın 365 gününün Dünya Kadınlar Günü olması gerektiğini, ekonomik krizde, savaşta, yükü çekenlerin kadınlar olduğunu ifade etti.
Ekonomik krizde öncelikle kadın çalışanların işten çıkarıldıklarını belirten Baykal, çalışmayan kadınların da yine evdeki yükü çektiklerini kaydetti.
''İşiniz yolunda mı, geliriniz gideriniz birbirini tutuyor mu, borçlar ödeniyor mu? Masrafınız kazancınız birbirini karşılıyor mu? Borçlar birikti diyorsunuz değil mi?'' diye soran Baykal, konuşmasını şöyle sürdürdü:
''Yani Amasya Türkiye'nin en bereketli, en verimli toprakları. Çiftçiliği en iyi bilen insanlar. Meyvecilik, sebzecilik, besicilik, ticaret, esnaflık, sanatkârlık hepsi Amasya'nın işi. Peki ne bu şikâyet? Ne oldu pancara, ne oldu buğdaya, ne oldu soğana? O dünyanın en güzel misket elmasına, Suluova'nın hayvancılığına ne oldu. Bunlar yüzünüzü güldürmeye, çoluğunuzu çocuğunuzu okutmaya yetiyor mu?''
Türkiye'nin ekonomik açıdan zor günler yaşadığını ifade eden CHP Genel Başkanı Baykal, şöyle konuştu:
''Hani 'zenginleştik' diyorlardı. 'Türkiye uçtu' diyorlardı. 'Bütün dünya bizim ekonomimize hayran' diyorlardı. İşte Amasya, buraya dışarıdan gelmedi bu toprakların insanları. Çiftçisi de var, emeklisi de var, işsizi de var. Siz Amasyalılar şimdi feryat ediyorsunuz öyle mi. Bunun bir anlamı olmalı. Ne oldu işler niye böyle çıkmaza girdi.''
Sanayinin durma noktasına geldiğini, işsizliğin artığını belirten Baykal, konuşmasını şöyle sürdürdü:
''Ekonomi tıkandı mı, sanayinin çarkları dönmüyor mu, borçlar tıkandı mı, işsizlik patladı mı? Ne yapıyorsunuz bankaya olan borçları? Bir bankanın kredi kartı ile öbür bankanın kredi kartını vuruşturup durumu idare ediyorsunuz öyle mi? Üç banka dört banka, beş banka durumu idare ediyoruz diyorsunuz ama bir patlıyor tabii değil mi? 2.5 milyon patlamış. 2.5 milyon kişi bu çarkı çevirirken Türkiye'de döndüremez olmuş ve patlamış ve kara listeye alınmış.
Türkiye'de sanayide çalışan 10 makineden 4'ü stop etti, çalışmıyor. O makineyi oraya getirmek için yatırım yapıldı, sermaye bulundu kredi alındı. Fabrika ya yatırım yapıldı, işçi alındı, usta alındı, mühendis alındı. Bir düzen kuruldu. Şimdi 4 makine stop. O makineden ekmek yiyen işçisi, mühendisi, girişimci şimdi sıkıştı kaldı. Türkiye'nin maalesef manzarası bu. Bugün tekstilde, mefruşatta 500'ün üzerinde işçi çalıştıran Türkiye'nin tekstilde 350 tane fabrikası vardı, bunların yarısı kapandı.''
Tarım sektöründe ithalatı esas alan bir politika uygulandığını savunan Baykal, şöyle dedi:
''Çiftçinin boynu bükük. Uzun süreden beri uygulanan politika Türkiye'de toprağı, çiftçiyi, köylüyü bir kenara itti. Onda bir hayır yok, ondan bir yarar gelmez anlayışıyla politika götürdüler. İthalatı esas alan bir anlayışla politika götürdüler. Şili'den elma, Yunanistan'dan pamuk getirdiler. Dünyanın her yerinden mısırı da buğdayı da dahil olmak üzere her türlü tarım ve sanayi ürünü ithal edildi. Kendi ara malı üreten sanayimizi, fabrikalarımızı kapattık. Çin'den ithalat yaptık bunu zenginlik zannettik. Çünkü ortada mal var para var. Halbuki o paranın arkasından ithalat ve borç var. Kendi alın terimizle ürettiklerimize burun büktük ve kenara ittik. Ve bir süre sonra bu çarkı döndüremez olduk. Şimdi bu çarkı döndüremez olduk. Geldiğimiz nokta budur.''
Türkiye'nin borcu
AK Parti iktidarı döneminde Türkiye'nin borcunun daha önceki iktidarlarda görülmeyen bir şekilde arttığını iddia eden CHP Genel Başkanı Deniz Baykal, konuşmasına şöyle devam etti:
''Türkiye bunlar iş başına geldiği zaman 220 milyar dolar borcu olan ülkeydi. Bunun için de Türkiye'nin 85 yılının borcu var. Bunun için de Atatürk, İnönü döneminden, Celal Bayar Menderes döneminden, Süleyman Demirel, Turgut Özal, Erbakan dönemine kadar gelmiş geçmiş bütün hükümetlerin ortak borcu 220 milyar dolar. Bunlar geldi, 85 yıldan sonra geldi, 7 yıl kaldılar. Şimdi 7 yıl sonra ülkenin borcu azaldı mı? Zenginleştiysek ilk yapmamız gereken iş o borcu azaltmak değil mi. Eline para geçtiğinde sen sırtındaki yükü hafifletmek istemez misin, ayağındaki zinciri boşaltmak istemez misin. 220 milyar dolar borç. Madem zenginleştin, öde borcu kurtul rahatla.''
Özelleştirmelerle Türkiye'nin önemli kuruluşlarının satıldığını belirten Baykal, şöyle dedi:
''85 yılda Türkiye 220 milyar dolar borç yaptı bunlar 7 yılda 280 dolar borç yaptı. Üzerine, taze borç. Sonra ne yaptı, elde avuçta ne varsa sattı. Ereğli Demir Çelikten Petkim'e kadar, Tüpraş'a kadar Telekom'a kadar, süt fabrikalarına kadar ne varsa hepsini sattı. Satarken de 'Allah razı olsun, bunlar yaptı şimdi biz satıyoruz ihtiyacımızı karşılıyoruz' demediler. Onu yapanlara en büyük saygısızlığı yaptılar değil mi. Bu kadar para ne oldu Allah aşkına bunun hesabını yapın.''
‘Milletvekilinin dokunulmazlığını kaldıracaksın’
Yolsuzluk konusuna da değinen Baykal, ''Türkiye'de yolsuzluk var mı? Yolsuzluk olduğu sürece bu milletin iki yakası bir araya gelir mi. Tencerenin dibi delinmiş, sen istediğin kadar tencereye su taşı, Dibi delik olunca bu tencere su tutar mı'' dedi.
Bir ara okunan ezan üzerine konuşmasına ara veren Baykal, daha sonra şunları kaydetti:
''Yolsuzlukları önlemek istiyorsanız yapılacak iş, milletvekilinin dokunulmazlığını kaldıracaksın. Milletvekili de savcıya, hâkime hesap verebilir hale gelecek. Kanun milletvekiline de işleyecek. Milletvekili kanun yapıyor. Kanun milletvekiline işlemiyor. Sana da işleyecek. Bunu sağlamak lazım.''
‘Yolsuzlukların hesabı sorulmalı’
CHP Genel Başkanı Deniz Baykal, "Türkiye'de sorulması gereken pek çok yolsuzluk hesabı var. İnşallah bunları hep beraber soracağız. Ama ben isterim ki bunun hesabı şimdi sorulsun. Ama anlaşılıyor ki bunun hesabı bir Cumhuriyet Halk Partisi iktidarında sorulacaktır" dedi.
Amasya Yavuz Selim Meydanı'nda düzenlenen mitingde halka hitap eden Baykal, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'a yönelik eleştirilerde bulundu.
Başbakan Erdoğan'ın işsizlik ve ekonomideki olumsuzluklarla ilgili "bir çare söyle" dediğini hatırlatan Baykal, şöyle konuştu:
"Başbakan çıktı dedi ki 'bir çare söyle', 7 tane söyledim. Bir cevap gelsin diye bekledik, bize hakaret etmeye başladı. Tabi ağzının payını verdim. Krize çare soruyor söylüyoruz. Bir de "yolsuzluklara çare ne" diye sorsana bana. Yolsuzlukların çaresini niye sormuyorsun bana. 'Deniz Baykal yolsuzluklar konusunda bir söylesin de görüverelim' desene. Hiç oralarda dolaşmıyor. Ama bu Türkiye'nin meselesi."
Almanya'da görülen Deniz Feneri davasıyla ilgili de değerlendirmelerde bulunan Baykal, "Çok yolsuzluk gördük de bunun gibisi olmadı, bu başka. Eskiden yolsuzluk kişisel, şahsi bir işti. Ahlakı bozuk, sütü bozuk birisi yolsuzluk yapardı. Şimdi artık yolsuzluk, teşkilatlı, örgütlü, dernekleşmiş, şirketleşmiş bir iş. Mevzuatla yapılıyor" diye konuştu.
Söz konuda davada Almanya'da yapılan yargılama sonucu mahkûm olanlar bulunduğunu anlatan Baykal, dava dosyasının Türkiye'ye geç gelmesini eleştirerek, konuşmasını şöyle sürdürdü:
"Almanya'dan dosya gelecekmiş. Dosya gelmese ne olacak. 6 ay dosya beklediler. Dedim ki 'o dosyayı kaplumbağanın sırtına koysalar kaplumbağa o dosyayı buraya taşırdı.' Baktım ki getirecekleri yok. Bir arkadaşımı görevlendirdim, dosyayı aldı getirdi. Ben de meydanlara çıktım, dosyayı önüne koydum. Bunları ortaya koyduk. Başbakan diyor ki: 'Eline almış bir kırmızı dosya gösteriyor. Kırtasiyeciler de dosya çok' diyor. Sen dosyanın kabına, kırmızısına bakma, içine bak içine. Dosya çok da hakkında zimmet iddiasıyla savcılığın fezleke tanzim ettiği bir başbakan dünyanın hiçbir yerinde yok, Türkiye'de var Türkiye'de."
Yolsuzlukla mücadele
Yolsuzluklar karşısında hükümetin gereken duyarlılığı göstermediğini de savunan Baykal, "İşin başında yolsuzluk konusunda kararlı, dürüst, mücadeleyi içine sindirmiş bir yönetim olmadığı takdirde, bu sıkıntıyı çekmeye devam ederiz. Türkiye'de sorulması gereken pek çok yolsuzluk hesabı var. İnşallah bunları hep beraber soracağız. Ama ben isterim ki bunun hesabı şimdi sorulsun. Ama anlaşılıyor ki bunun hesabı bir Cumhuriyet Halk Partisi iktidarında sorulacaktır" şeklinde konuştu.
Başbakan Erdoğan'a bir televizyon programında tartışma çağrısını tekrarlayan Baykal, "Bak ben sana çağrı yapıyorum. Arkamdan konuşma. Ben de senin arkandan konuşmak istemiyorum. Eğer söyleyecek sözün varsa gel televizyona birlikte çıkalım. Sen istediğin söyle. Dünyanın her yerinde bu iş böyle oluyor" ifadesini kullandı.
Dokunulmazlıklar konusunda da değinen Baykal, Başbakan Erdoğan ile kendi dokunulmazlığının kaldırılması önerisinde bulundu.
Baykal, "TBMM 550 milletvekili var. Bunların hepsini bir kenara bırakalım ama sadece Recep Tayyip Erdoğan ile Deniz Baykal'ın dokunulmazlığını kaldıralım. Sadece ikimizin dokunulmazlığını kaldıralım. Benim hakkımda ne biliyorsan git mahkemeye. Senin hakkında ben ne biliyorsam gideyim mahkemeye söyleyeyim" dedi.
‘Tunceli’ye yardım edeceksen, insanların köylerine gitmelerine imkân ver’
Tunceli'deki yardımlar konusunda da eleştirilerde bulunan Deniz Baykal, yardımların seçim yatırımı olduğunu iddia ederek, şunları söyledi:
"Tunceli'de valiye talimat vermişler. Buzdolabı, üçlü kanepe, çekyat, çamaşır makinesi, bulaşık makinesi gönderiyorlar. Tunceli'de terörle mücadele edeceğiz diye insanların köyleri boşaltıldı. İnsanlar, köylerine gidemiyor. Eğer Tunceli'ye yardımcı olmak istiyorsan, önce onların köylerine gitmelerine imkân ver, evlerini barklarını yapsınlar, topraklarına sahip çıksınlar. Ailelerini orada geçindirmeye başlasınlar. Buzdolabı, çekyat dağıtarak yoksullukla mücadele edilmez. Yoksulluk Türkiye'nin her yerinde var. Kime buzdolabı, çekyat yetiştireceksin. Seçime giderken 'İzmir'i, Çankaya'yı alacağım falan' diyordu. Şimdi artık onları unuttu, onları alma iddiası suya düştü. Şimdi anlaşılıyor, Tunceli'yi almayı gözüne kestirmiş. Niye bir Kemal Kılıçdaroğlu çıktı Tunceli'den İstanbul'da fırtına gibi esiyor. Bir Kamer Genç var çok huzursuz ediyor Başbakanı. Onları cezalandırmak için anlaşılan."
APS benzetmesi
"Başbakan valiye 'devam et arkanda ben varım' dedi, vali dağıtmaya devam etti" diyen Baykal, şunları kaydetti:
"Yüksek Seçim Kurulu (YSK), savcıya suç duyurusu yaptı. İçişleri Bakanlığını göreve davet etti. Ama başbakan bugün çıkmış diyor ki 'ben valimi Baykal'a yedirmem.' Benim vali yemek gibi bir alışkanlığım yok. Eğer bir şey yemek gerekse Amasya'nın mis gibi misket elması dururken, valiyi ne yapıyım. Vali benim vali, bakan benim bakanım. Genel müdür, benim gelen müdürüm, Bir defa bu anlayış temeldeki sakatlığı ortaya koyuyor. 'Ben valiyi yedirmem'... Valin suç işlemişse, kanunsuzluk yapmışsa, ne olacak? Bak işte YSK, savcıları göreve çağırıyor. 'Ben Baykal'a yedirmem.' Sen bırak Baykal'ı, valinin hukuk içine girmesini sağla. Vali senden güç alarak, hukuktan kaçabileceğini zannediyor. Amasya'dan söylüyorum. Başbakan'a güvenerek hukuksuzluk yapan bütün valilere, devlet görevlilerine söylüyorum. Sakın ha güvenmeyin. AK Parti ile gelen APS (Acele Posta Servisi) ile gider."
‘Bu gidiş iyi değil’
Yaşananların iyi şeyler olmadığını belirten CHP Genel Başkanı Baykal "Bütün bunları hep beraberle yaşıyoruz. Bu gidiş iyi gidiş değildir. Bu gidişe bir dur demek lazımdır. Bunlara dur diyecek ortada milletten başka bir şey kalmamıştır. Milletten başka bunlara dur diyecek kimse yoktur. Milletimiz bunu söyleyecek. CHP, milletimiz adına dimdik bu mücadelenin öncülüğünü götürüyor. Türkiye'yi sahiplenmeye çalışıyoruz" diye konuştu.
Hiçbir iktidarın ebedi olmadığını belirten Baykal, "Vereceğiniz oyla hem Türkiye'ye sahip çıkacaksınız, Türkiye'nin sahipsiz olmadığını, ona buna yem edilmesine fırsat vermeyeceğinizi ortaya koyacaksınız. Hem de dürüst, ahlaklı yeni belediye başkanlarını seçeceksiniz" dedi.
Konuşmasında, Amasyalılara güvendiği de ifade eden Baykal, partisinin belediye başkan adaylarını tanıtarak destek istedi.
(AA)