Politika

'Doğu Perinçek JİTEM'in sözleşmeli personeli'

Doğu Perinçek’in liderliğindeki Aydınlık hareketini mercek altına alan kitap Şahin Alpay, Halil Berktay, Oral Çalışlar, Gülay Göktürk, Ethem Sancak ve Büşra Ersanlı'nın anlatımlarından oluşmaktadır

20 Kasım 2013 13:08

Gazeteci Cengiz Çandar, Doğu Perinçek’le ilgili edindiği bir iddiayı 10 yıl sonra Erkam Tufan Aytav’ın Aydınlık’tan Kaçanlar kitabında paylaştı. Çandar, 2004 yılında Abdülkadir Aksu aracılığıyla aldığı randevuda, dönemin Emniyet İstihbarat Daire Başkanı'na "Doğu Perinçek, Türkiye Cumhuriyeti Emniyet İstihbarat Başkanı nezdinde nedir, kimdir? Onu merak ettiğim için soruyorum’ dedim. Kayıtsız ve kendinden gayet emin bir tavırla, ‘JİTEM’in sözleşmeli personeli’ cevabını verdi" dedi. Diğer yandan İşçi Partisi Genel Sekreteri Serhan Bolluk, 20 Kasım 2013 tarihli Bugün gazetesinde çıkan İşçi Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek hakkındaki haberi yalanladı. İşçi Partisi Genel Sekreteri tarafından "Cengiz Çandar'ın ifadeleri tamamen gerçek dışıdır. Cengiz Çandar ile dönemin Emniyet Emniyet İstihbarat Daire Başkanı Sabri Uzun arasında geçtiği iddia edilen konuşma hayal ürünüdür. Emniyet İstihbarat Daire Başkanı Sabri Uzun, bugün ODA TV’ye yaptığı açıklamada Çandar’ın yalanını ortaya koymuş, “Böyle bir söz söylemediğini, bunun çok basit ve ağır bir laf olacağını belirtmiştir" açıklaması yapıldı.

1960’lı ve 70’li yıllara damgasını vuran Doğu Perinçek’in liderliğindeki Aydınlık hareketini mercek altına alan kitapta bugün çok farklı noktalarda olan 7 isim yer almaktadır. O tarihlerin hızlı Maocuları’nın neler yaşadıklarına, neden döndüklerine ışık tutan kitap, Cengiz Çandar, Şahin Alpay, Halil Berktay, Oral Çalışlar, Gülay Göktürk, Ethem Sancak ve Büşra Ersanlı’nın anlatımlarından oluşuyor.

Erdal Doğan'ın Bugün'de yer alan haberine göre, randevuda, Emniyet İstihbarat Daire Başkanı ile arasında geçen konuşmalar şöyle aktarılıyor:

“2 Ağustos günüydü galiba 2004 yılının… Bir sürü şey anlattı bana. ‘Her şeyin farkındayız, her şeyi izliyoruz’ diye bana güvence vermek istedi. Yanından ayrılırken, ‘Size bir şey soracağım’ dedim, ‘Bu Doğu Perinçek sizin için kimdir’, dedim. ‘Şunun için soruyorum, öyle şeyler anlattınız ki bana birkaç saattir, benim hayal gücümün alamayacağı bilgiler verdiniz. Dolayısıyla, sanıyorum ki aramızda belli bir güven duygusu oluşmuş olmalıdır. Bundan cesaret alarak soruyorum, Doğu Perinçek sizin için nedir? Kimdir? Bunu paylaşır mısınız benimle?’ O da, ‘Cengiz Bey siz bu adamın kim olduğunu çok iyi bilirsiniz’ diye karşılık verdi. ‘Ben biliyorum’, dedim. ‘En azından kuvvetli tahminlerim var. Sadece Türkiye Cumhuriyeti Emniyet İstihbarat Başkanı nezdinde nedir, kimdir? Onu merak ettiğim için soruyorum’ dedim. Kayıtsız ve kendinden gayet emin bir tavırla, ‘JİTEM’in sözleşmeli personeli’ cevabını verdi. ‘Anlamadım’ dedim, bir daha söylesin de, doğru duyduğuma emin olayım diye. ‘Tekrar edeyim’ dedi, ‘üç kelime; JİTEM’in sözleşmeli personeli!’"

Ekrem Tufan Aytav'ın kitabından seçilmiş bölümler şöyle:

 

‘Bildiğimiz bütün adresler basılmıştı’

 

Şa­hin Al­pay Fi­lis­tin gün­le­ri sı­ra­sın­da ölüm­den dön­dü­ğü­nü şöy­le an­la­tı­yor: “Ben ve Fi­lis­ti­n’­de bu­luş­tu­ğum ya­kın ar­ka­daş­la­rım gü­ve­ni­lir bul­mu­yor­duk Do­ğu Pe­rin­çe­k’­i. Ka­rar­lı bir Mao­cu olan İb­ra­him Kay­pak­ka­ya ar­ka­da­şı­mı­zın da Tİ­İKP ile iliş­ki­si­ni ko­par­dı­ğı­nı öğ­ren­miş­tik. Ben ve bir­kaç ar­ka­da­şım İb­ra­him ile bu­luş­mak üze­re Tür­ki­ye­’ye dön­dük. Ni­ye­tim, İb­ra­hi­m’­i uzun so­luk­lu in­şa dö­ne­mi için güç­le­ri ko­ru­ma­ya ik­na et­mek­ti. Fa­kat bu­luş­ma ger­çek­le­şe­me­di. Bil­di­ği­miz bü­tün te­mas ad­res­le­ri ba­sıl­mış­tı. Bu­luş­ma ger­çek­leş­miş ol­say­dı, ha­ya­tım İb­ra­him ile bir­lik­te son bu­la­bi­lir­di­…” (sf. 76)

 

‘Yanlıştan dönmek erdemdir’

 

Ki­tap­ta Şa­hin Al­pay bir “dö­ne­k” ol­du­ğu­nu ka­bul edi­yor, “dö­nek­li­ğim­le if­ti­har edi­yo­ru­m” di­yor ve ne de­mek is­te­di­ği­ni de şöy­le açık­lı­yor: “Dö­nek­li­ğin bir ah­la­ki, bir de fel­se­fi an­la­mı var. Ben ah­la­ki ba­kım­dan her za­man sö­zü­ne sa­dık, gü­ve­ni­lir, dü­rüst, şef­faf ol­ma­ya ça­lış­tım. Ama fel­se­fi ba­kım­dan bir dö­ne­ğim ve dö­nek­li­ğim­le if­ti­har edi­yo­rum. Çün­kü yan­lış­lar­dan dön­mek, bir er­dem­dir. Sö­zün­de dur­ma­mak, sö­zün­den dön­mek an­la­mın­da dö­nek­lik ah­la­ken kö­tü bir şey­dir ama yan­lış fi­kir­ler­den dön­mek, ah­la­ken de er­dem­li­dir, çün­kü baş­ka­la­rı­nın ay­nı yan­lış­la­rı tek­rar­la­ma­la­rı­nı ön­le­ye­bi­lir.” (sf.79)

 

‘Köpük yerine krem kullansınlar’

 

Oral Çalışlar “Maalesef o dönem öyle kabalıklar oluyordu” diye anıyor o günleri ve devam ediyor: “Mesela hiç unutmam Doğu Perinçek tutturmuştu ‘ya bu Nuri Çolakoğlu’yla Muzaffer Tuncağ köpük kullanıyorlar tıraş olurken’ dedi, ‘evet mantıken pratik değeri var ama’ dedi ‘yani niye kullanıyorlar, yani krem kullansınlar köpük yerine, tıraş fırçası ile krem kullansınlar…’ Yani bu kadar abuk sabuk noktalara gelecek kadar hayata müdahale ediliyordu... İnsanların kaç tane zeytin yiyeceğini söyleyip, yenilen zeytinleri sayan adamlar vardı mesela. Yukardan sen öyle yapınca aşağı doğru bu iyice katılaşıyordu. (sf. 131-132)

 

‘Yolda görürsen karşı kaldırıma geç’

 

Çan­dar, Lüb­na­n’­ı terk et­me­den ön­ce Ebu Ha­lid ona hiç unu­ta­ma­ya­ca­ğı bir na­si­hat­te bu­lu­nur. Bu na­si­hat Çan­da­r’­ın ha­ya­tı bo­yun­ca ku­la­ğı­na kü­pe ola­cak­tır : Ar­tık bir­bi­ri­mi­zi gör­me­ye­bi­li­riz. Sen şim­di gi­di­yor­sun, ola ki af çı­kar ül­ken­de, ül­ke­ne dön­me im­kâ­nın olur, sa­kın de­di bir dö­nem be­ra­ber ol­du­ğun ör­güt­le hiç­bir iliş­ki kur­ma. Do­ğu Pe­rin­çe­k’­ten uzak dur. Hat­ta ‘Gör­dü­ğün za­man kar­şı kal­dı­rı­ma ge­ç’ de­di. ‘Ni­ye­’, de­dim ben de. ‘Po­li­se in­ti­sap et­miş ola­bi­lir­ler de onun içi­n’, ce­va­bı­nı ver­di. ‘Na­sıl ya­ni?’ di­ye sor­dum. ‘Sen yaz­dı­ğın ra­por­lar­da ba­na an­lat­tı­ğı­na gö­re, hep­si ko­nuş­muş bun­la­rın po­lis­te...’ (sf.53)

 

‘Bir zeytini üç kerede yiyeceksin’

 

Gülay Göktürk o yılları ‘fanatizmin doruğu’ şeklinde nitelendiriyor ve bir anısını şöyle anlatıyor: “Yani çok iyi hatırlıyorum, yine bizim bir kız arkadaş anlatmıştı. O da böyle köylüler içinde mi işçiler içinde mi çalışmak için evinden kopmuş bir arkadaşıyla beraber bir gecekondu tutmuş, orada çalışıyor. Bir zeytini bir kerede yemenin bile burjuvalık olduğu, bir zeytini üç kerede yemek gerektiği lider arkadaşlar tarafından söylenmiş ona. O kadar fanatizm yani...”  (sf.159)

 

‘Kadınlar yoksa ben de yokum’

 

Kitapta, içinde kadınların olmadığı hiçbir yapıda yer almak istemediğini belirten Büşra Ersanlı bunu şöyle açıklıyor: “Bugünkü yaklaşımımda devam eden belirgin bir tek şey var: Tek liderli otoriter, kadınlara çok az yer veren örgütlenmeler içinde olmak istemiyorum, hatta mümkün olmuyor; isterse bir sivil toplum örgütü olsun fark etmiyor. Tek liderli tüm sistemleri birbirine benzer bağnazlıklar içinde görüyorum.” (sf.203)

 

'Asistanlık maaşımı partiye veriyordum'

 

Halil Berktay örgütlü yıllarında, sadece örgüte gelir olsun diye değil, “burjuva kültür ve sanatı”ndan vazgeçmenin de bir nişanesi olarak, gözü gibi baktığı plak koleksiyonunu satılması için partiye bağışlar. Devamını Berktay’dan dinleyelim: “Öyle bir proleterleşme kampanyası sürüyordu ki, hepimiz varımızı yoğumuzu veriyorduk. Benim Siyasal Bilgiler Fakültesi asistanı olarak, hiç unutmuyorum, 1.454 lira maaşım vardı; anneme babama götüreceğime 1.000 lirasını partiye veriyordum… Zaten dar bir kadro örgütüsünüz, kapalı bir çevresiniz. Yunus Emre ilâhileri ve Alevî semahlarını ister söyleyin ister söylemeyin, yani sosyalizme folklorik bir mistisizmi de ister katın ister katmayın; bir çeşit tekke, bir çeşit tarikatsınız enikonu. Böyle bir hareketin içinde böyle bir aşırılık yarışı başladığı zaman, tırmanır da tırmanır. İyi devrimci, iyi partili, iyi yoldaş olmanın ölçütleri bunlar olduğunda, bu da bir gösteriş yarışı haline gelir ve kendi tırmanışını yaratır. (sf.95-96)

 

Hacca gittim af diledim

 

Et­hem San­cak ki­tap­ta şu tes­pit­ler­de bu­lu­nu­yor: “Ge­nel­lik­le Tür­ki­ye­’de Mark­sist­ler Mark­siz­m’­i din­siz­lik di­ye al­gı­la­dı­lar. Ma­ocu­lar da öy­ley­di. O dö­nem inanç­lı bi­ri var mı idi ara­mız­da di­ye dü­şü­nü­yo­rum da yok­tu ya­ni. Ben dâ­hil yok­tu ya­ni. Ben de yol­dan sap­mış­tım, son­ra­dan dön­düm. Biz de in­kâr et­miş­tik Ya­ra­da­nı­mı­zı­… Son­ra­dan hac­ca git­tim af di­le­dim.” (sf. 177)

 

'Puttu, yük oldu'

 

Halil Berktay kitapta, Doğu Perinçek’in bugün geldiği noktadan nefret ettiğini söylüyor: “Bir şekilde döndü dolaştı; hep ultra olacak ya, bir zamanlar Atatürkçülük hakkında ‘en köhne ideoloji’ ve Atatürk’ün kendisi hakkında da ‘puttu, yük oldu’ diye yazılar yazmışken (hatta bu yüzden mahkûm da olmuşken), bu sefer ultra Kemalizme rücu etti. 1990’ların ikinci yarısından beri, tekrar tekrar orduyu müdahaleye çağırdı ve çağırıyor. Aydınlık gazetesinin çizgisi ortada. Türkiye’de neo-faşizmin en militan organı. Sözcü bence fasarya. Sözcü birkaç yüz bin satıyor olabilir ama işin teorik ve politik mutfağı aslında İşçi Partisi ve Aydınlık gazetesi. Sürekli metastaz yapmaya yatkın bir kanser imal ediyorlar.” (sf.111)

“Muazzam bir oto sansür başlamıştı. Sevdiğim kadına sevgi sözcükleri yazmak istiyorum, değil mi? Yok, yazamıyorum; kendi kendimi sansürlüyorum. Radyoda klasik müzik dinlemek burjuvalık; halk müziği dinlemek proleterlik... Yemekte iştahlı olsan kabahat olur;
az yesen başka kabahat olur.” Halil Berktay (sf.99)

İşçi Partisi Genel Sekreteri Serhan Bolluk'un yalanlaması ise şöyle:

20 Kasım 2013 tarihli Bugün gazetesinde, Genel Başkanımız Sayın Doğu Perinçek’e karşı, yeni bir yalan daha piyasaya sürülmüştür. Yalan için CIA ve Pentagon ilişkileri ile övünen Cengiz Çandar kullanılmıştır.

Yalan için, Çandar’la o günlerin Emniyet İstihbarat Daire Başkanı Sabri Uzun arasında geçtiği iddia edilen bir konuşma uydurulmuştur.

Sayın Perinçek hakkında, yıllardır yapılan yalan haberler devam etmektedir. Ancak, her kaldırdıkları taş yalancıların ayağına düşmüştür.

Bu son yalan da aynı akıbete uğramıştır. Çandar’ın o dönemde sıkı fıkı olduğunu, aralarında güven duygusu oluştuğunu söylediği Emniyet İstihbarat Daire Başkanı Sabri Uzun, bugün ODA TV’ye yaptığı açıklamada Çandar’ın uydurduğunu ortaya koymuş, “böyle bir söz söylemediğini, bunun çok basit ve ağır bir laf olacağını” belirtmiştir.

Peki bu iftiralar neden manşetlere çekilmektedir?

Çünkü, Sayın Doğu Perinçek milyonları ayağa kaldıran ve Atatürk’te birleştiren, Türkiye düşmanlarının yüreğine korku salan İşçi Partisi’nin lideridir.

Çünkü Perinçek, Haziran’da ayağa kalkan Türkiye halkının önünde yürüyen Partinin lideridir.
Çünkü Doğu Perinçek, Türküyle-Kürdüyle bütün milleti birleştirip Türkiye’nin önüne Atatürk Devrimlerini koyan Partinin liderdir.

Çünkü Perinçek, Türkiye’nin bölünmesinin önündeki biricik engel ve onların Bölünme Anayasa’sını tarihin çöplüğüne atan biricik Partinin, İşçi Partisi’nin lideridir.

Onun için, Sayın Genel Başkanımızın CIA ve MOSSAD görevlileri tarafından karalanmak istenmesi doğaldır.

Milletimiz gerçekleri görmektedir. Hiçbir yalan ve psikolojik savaş İşçi Partisi’nin çığ gibi büyümesini engelleyemeyecektir.

CIA ajanı yalancılar ve iftiracılar ve onları kullananlar halktan gerekli yanıtı alacağı gibi, yargı önünde de hesap vermekten kurtulamayacaklardır.