Selin Ongun
Şule Perinçek. İşçi Partisi Merkez Karar Yürütme Kurulu üyesi, Atatürk’ün Bütün Eserleri Genel Yayın Yönetmeni ve Doğu Perinçek’in 34 yıllık eşi.
Yumuşacık bir tonda konuşurken gözlerinden ateş çıkıyor. Aynı gözler beş dakika sonra usul usul doluyor. İşte o an gözlerini kısıp, ‘uyuyan’, bir kediye benziyor. İşçi Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek’in terör örgütü kurmak ve yönetmek suçlamalarıyla yargılanacağı Ergenekon Davası’nı konuşurken, aynı anda iki farklı kadın oluyor. Biraz kedi biraz kaplan. Üstelik ‘teatral’ bir havadan uzak. Kendi gibi duruyor.
Nasıl bir ailede büyüdünüz?
Babam askeri tabiplikten yüzbaşıyken ayrılmış. Uzun yıllar Verem Savaş Dispanseri’nin başhekimliğini yaptı. Annem ise dönemine göre ‘okumuş’ bir kadın. İzmir Kız Lisesi mezunu. Her şeyden önce çocuklarının eğitimine çok önem veren bir aileydi. Dört kızdık biz. Ben iki numaraydım. Çocukluğum İstanbul’da geçti. Avusturya Lisesi’ni bitirdikten sonra üniversite için Ankara’ya gittim. Siyasal Bilgiler Fakültesi’ne başladım.
Doğu Perinçek ile orada mı tanıştınız?
Evet. Ben Siyasal’dayken Doğu, Hukuk Fakültesi’nde hocaydı. 1968’in en hararetli günleriydi. Birinci ve ikinci sınıfta entelektüel tartışmalara giremeyecek kadar ‘çömez’dim daha. ‘Hangi sol bana daha yakın’ diye dinliyor, okuyor, gündemi takip ediyordum. Ama henüz kararsızım. Bir gün kantinde İşçi Köylü gazetesini satmak için stant kurmuşlar. Diğer sol grup, kantinde İşçi Köylü satılmasına izin vermiyor. Kantinde buz gibi bir hava. Kavga çıktı çıkacak. Herkes yerine çakılı vaziyette. Kalktım bir İşçi Köylü aldım. Sonra da büroya gidip gelmeye başladım. Tabii kendime işler icat ediyorum orada kalabilmek için. Zarfların üzerine pul yapıştırıyorum, sayıları ayırıyorum vs. Yine böyle bir işle meşgulken bir gün Doğu geldi, “Çalışmalar nasıl gidiyor arkadaşlar?” dedi. Ve ben kalakaldım.
Perinçek için mi gidip geliyordunuz büroya?
Hayır. Bana yakın olan ‘duruşun’ İşçi Köylü ya da Aydınlık çizgisi olduğunu bulana kadar her grubu gözlemledim. Ama o gün büroda Doğu’yu öyle yakından görünce çok etkilendim.
Nasıl yakınlaştınız?
12 Mart’tan sonra örgütten bir arkadaş, “Şu adrese git. Oradaki kişilerle temas kuracaksın” dedi. Verilen adrese gittim. Kapıyı Doğu açtı. O güne kadar Doğu’yu sadece konferans ve toplantılarda görmüştüm. Yakın bir temasımız yoktu. Karşılıklı oturduk. Hatta hiç unutmam, üzerimde siyah dar bir etek vardı. Öyle tedirgindim ki eteği çekiştirip duruyorum otururken. Doğu, “Çekmekle uzamaz. Rahatsızsan biraz daha uzun giyseydin” dedi. Kıpkırmızı oldum. Hemen ciddi ciddi konuşmaya başladım. Bir yıl boyunca onun kaldığı eve gidip geldim. Evdekiler ile dışarıdakilerin temasını sağladım. Doğu, o esnada Sırma Hanım’la (Sırma Ersanlı) evliydi ve boşanmaya doğru gidiyorlardı. Böyle bir süreçte bir yakınlaşma olmasını istemedim. Direndim.
Örgüt evliliği miydi sizinki?
Tam tersi. Hâlâ çoluk çocuğun dalga geçeceği kadar düşkünüz birbirimize. Doğu benim ilk sevgilim. Ona saz çalarken âşık oldum. O konuda çok yetenekli değil, ama büyük bir aşkla sazı çalması bende ilk kıpırdanmalara neden oldu.
Siz şu an âşık mısınız; âşık numarası mı yapıyorsunuz?
İçim titriyor bazen. Aşk nedir? Klişe ve zor bir soru bu. Ama yaşadığım bu.(Gözleri doluyor) Bakın ne anlatacağım; bizim dönemimizde ‘devrimci kız’ deyince akla postallı, pantolonlu kızlar gelirdi. Bunu şiddetle reddettim. Devrimcilik hayatım boyunca pantolon giymedim. Etek giydim, hatta modaya uygun giyindim. Tüm bunları neden anlatıyorum? Kadınlığını kaybeden bir devrimci hoş gelmiyor bana. Erkekleşmeyi şiddetle reddettim. Numara yapmadım. Ve numara yapmadan aşık oldum.
Öcalan ve çamurlu yol
En nazik şekilde söylersek Doğu Perinçek kadar çok mevzi değiştiren bir başka siyasi yok. Perinçek ‘değişirken’ siz nerede duruyordunuz?
Bu Doğu ile ilgili yanlış fotoğraflardan biri.
Perinçek ile Öcalan’ın sarmaş dolaş olduğu kareler, ‘en ulusalcı çizgi’, “Misyonerlik artıyor din elden gidiyor”… Tüm bunlar mevzi değiştirme değil mi?
İnsanlar hata yapar. Siyaset yapıyorsun, yürüdüğün vakit paçana çamur sıçrar. Ama önemli olan o çamuru temizlemektir. Biz çamurlu yollardan yürüdük. Hatalar yaptık. Bunları da açıkça söyledik.
Perinçek için en ‘çamurlu’ yol hangisiydi?
Birçok konuda oldu. Öcalan’la el sıkışma meselesine gelince…
O çamurlu bir yol muydu?
O dönemde Doğu siyasi yasaklıydı. 2000’e Doğru dergisinin yayın yönetmeniydi. PKK henüz ayrılıkçı bir çizgide değildi. Fakat biz PKK’nın ABD’nin kucağına oturmak üzere olduğunu fark ettik. Doğu’nun Öcalan ile yaptığı söyleşi “Türkiye’den kopmayın, ayrılmayın” çerçevesindeydi. Fakat işte tam burada aşırıya kaçılan şeyler oldu. Kürtleri bir arada tutmaya çalışırken bazı söylemlerimizde aşırılıklar oldu. Neydi bunlar? ‘Kürtlerin kendi kaderini tayin etmeleri’ gibi söylemler. Bunlar aşırıydı, hataydı.
Perinçek ile ayrı düştüğünüz meseleler var mı yoksa siyasi ikiz misiniz?
Elbette ayrı düştüğümüz konular var. Ama temel meselelerde, ‘hayır’. Örneğin “Antiemperyalizm konusunda fikrimi değiştirdim. ABD’ye ve Gülen’e sıcak bakabilirim” dese, o adamla ne aynı yatağa girerim ne de aynı partide olurum.
Veli Küçükler ocak ayında gözaltına alındı. Neden bilgisayarlarda, partide o istihbarat belgelerini tuttunuz?
Doğu, 40 yıllık siyasetçi. Elinde öyle belgeler olsa onları saklar mı? “Bulundu” denen belgelerin çoğu yerleştirildi. Partidekilere gelince burası yedi katlı bir yer. Bize her çeşit yerden haber gelir. Gelen dosyalar incelenir. Yayınlanırsa, “Kime zararı, kime faydası olur” denerek değerlendirilir.
Ergenekon’un çok önemli bir temizlik operasyonu olduğunu düşünen ile Ergenekon’a ‘düzmece bir operasyon’ diye bakanın belki de tek ortak paydası şu yorum: “Doğu Perinçek’ten her şeyi bekleriz.” Ne diyorsunuz?
Bu sivil bir Amerikan darbesi. Uyanalım…
Sizi neden içeri almadılar acaba?
Benimle aynı görevi yapanlar henüz içeri alınmadı. Bütün merkez karar kurulu üyelerini alırlarsa beni de alırlar herhalde.
Farz edelim ki bu bir ABD darbesi. İyi ama neden 0.37 oy almış bir partinin başkanı ile uğraşsın Amerika?
Bir masaldan alıntı: Prensesin yatağının altına 10 kat döşek seriyorlar. Döşeklerin altına bir bezelye koyuyorlar. Sabah olduğunda soruyorlar. “Rahat uyudunuz mu prenses?” “Çok rahat uyudum ama bir bezelye tanesi battı sanki sırtıma” diyor. Aynı hesap. Biz, ABD’nin beline batıyoruz.
Şimdi bazı akıllardan şu geçecek: “Şuçluyu hep dış mihraklarda aramayın. Perinçek sütten çıkmış ak kaşık mı?”
Bir örnek: Uğur Mumcu’nun öldürülmesinin hesabı bile bize soruluyor değil mi? Uğur Mumcu bizim birlikte mücadele ettiğimiz insan. Hadi bizi geç. Uğur Mumcu’nun ağabeyi bizim genel başkan yardımcımız. Acaba Ceyhan Mumcu, kardeşini öldürecek bir örgüte girer mi? Her şey tamam, ama bu kadarı fazla. (Susuyor)
Samimiyetle cevaplar mısınız; Doğu Perinçek ile evlendiğinize pişman olduğunuz bir an oldu mu hayatınızda?
Onunla evlendiğime hiç pişman olmadım. Bu net. Ama Doğu ile evlenmeseydim ne olurdu? Ne olurdum? Bunu düşündüm.
Bir cevap bulabildiniz mi?
Yine siyasetin içinde olurdum. Sahip olduğum yetenek ve eğitimle mutlaka bir yere gelirdim. Doğu’yla evlenmeseydim başbakan olabilirdim belki. Ama böyle bir aşkı yaşamadan başbakan olmak beni çok fazla tatmin etmezdi herhalde.