Yaşam

Diva'nın ardından...

Fazıl Say, Leyla Gencer’in ölüm yıldönümü dolayısıyla Radikal’e yazdı. Sanatçının vasiyetinin ardından ortaya çıkan tartışmaları yorumladı

09 Mayıs 2009 03:00

Fazıl Say, Leyla Gencer’in ölüm yıldönümü dolayısıyla Radikal’e yazdı. Sanatçının küllerinin, vasiyeti gereği Boğaziçi’ne serpilmesi sonrası ortaya çıkan tartışmaları yıldönümünde yorumladı:

Callas'ın rakibiydi yıllarca. Onun kadar popüler olamayışının sebebini belki de mütevazı yaşam tarzında aramalı. Arkasında hiçbir desteğin olmaması da önemli bir etkendi, kendisine gerçek anlamda sahip çıkabilmiş bir memleketten yoksundu. Hayatı boyunca deplasmanda oynadı Leyla Gencer...

Leyla Gencer’in küllerinin, vasiyeti gereği Boğaziçi’ne serpileceği gün Bir kameraman yaklaştı yanıma ve haykırarak sordu:

-Fazıl Bey, ülkede bazı çevreler Leyla Gencer’in küllerinin İstanbul Boğazı’na serpilecek olmasını “gâvur işi” diye niteleyip “Boğaz’ın küllerle kirletilmemesi gerektiğini” ileri sürüyor. Ne diyorsunuz bu konuda?

Tam o anda benliğimi kıskıvrak yakaladı o çok tanıdık his... Hançer!
Sakin olmaya çalışarak şöyle cevapladım soruyu:
-Bu o kadar gereksiz bir tartışma ki!
Leyla Gencer, Türkiye’nin yetiştirmiş olduğu en büyük opera sanatçısıdır, medarı iftiharımızdır. Bu eşsiz evladının son vasiyetini yerine getirmemesi düşünülemez bile.
Birkaç yüz gram külün İstanbul Boğazı’nı kirleteceği düşüncesi, saçmalıktan başka bir şey değildir.
Bu büyük müzisyenin külleri, öz memleketinin denizine ‘nur sesleri’ olarak karışacaktır.
Tıpkı bir başka efsane, Maria Callas’ın küllerinin Ege’ye karıştığı gibi...
Kameraman yanımdan uzaklaştığında, gitti sandığım o his sökün etti yine
Bu kez daha da güçlüydü... Hançer!
Yalnız hissediyorum kendimi, hançerlenmiş hissine kapıldığımda.
Çok üzgün... Çok çaresiz...
O gün cenazeden sonra, yakasında Leyla Gencer’in rozeti takılı bir arkadaşım
Sigara almak için bakkala girmiş.
Rozeti görür görmez bakkalın ilk sözü şu olmuş:
“Nefret ediyorum bu gâvur kadından. İki hafta Boğaz balığı yemeyeceğim.”
Bu ne öfkedir? Nasıl bir ‘ötekileşme’dir böyle?
Bir toplum düşünün, uluslaşamamanın çaresizliği içinde
İnanç ve özgürlük arayışında
Dünyası karmakarışık...
Bir toplum düşünün, birbirine kin güdenlerin
“Sen o taraftansın, ben bu taraftan, o da şu taraftan” gibi zırvalarla ömür tükettiği...
Tüm bu keşmekeşin altında ezilen, aslında sanat...
‘Sevgi’ yerine ‘kin’ duygusu ile baş başa bırakılan, aslında müzik...
Leyla Gencer’i bilen, tanıyan, dinleyen
Onu anlayan, seven
Dünyanın bir numaralı opera kurumu Milano La Scala’da
35 yıl boyunca ‘primadonna assoluta’ sıfatıyla söylemiş olmasıyla övünen
En fazla kaç bin kişiyizdir acaba Türkiye’de?
3 bin mi yoksa 5 bin mi?
Bir de, bu, yakılma ve ardından küllerin Boğaziçi’ne serpilmesi haberlerini
gazetelerden takip eden radikal düşünceli insanlarımızı düşünüyorum...
Onlar kaç kişidir?
Yüz binlerce, değil mi?
Kin, nefret...
Söyler misiniz kime, neye karşı bu tepki?
Operanın ölmüş bir divasına mı?
Onun mesleğine mi?
Bana mı? Bize mi?
Değerli orkestra şefi Gürer Aykal’ın dediği gibi “klasik müzikçiler bu ülkenin üvey evlatları mıyız?”
Doğduğumuz, yaşadığımız, müzik yaptığımız...
Emek verdiğimiz, hayaller kurduğumuz bu yer ülkemiz değilse?
Neresi bizim ülkemiz?
Anadolu için bir zamanlar hayal edilen aydınlanma
Bir türlü gerçekleşemediyse?
Metin Altıok’un dediği gibi... “iliklenmiş gömleğin düğmeleri” olmak mıdır bize kalan?
Ya da İlhan Mimaroğlu’nun söylediği gibi...
Klasik müzikçiler “ön kapıdan alınması”
Ama kimsenin farkına varmayacağı şekilde
“Arka kapıdan defedilmesi” gereken bir zümre midir?
Leyla Gencer’i uğurlarken anladık aslında
Bizler çoktan arka kapıdan defedilmişiz...
Hakaretler ve tehditler savuran devasa bir koronun aleyhteki tezahüratı eşliğinde
Bir evrensel değerimizin yeniden ön kapıdan alınmasına uğraşıyoruz
Ne acı...
Leyla Gencer on yıllar boyu dünyanın en önemli sahnelerinde icra etti sanatını
Büyük bir mücadeledir bu
Notanın ardına geçebilen ender sanatçılardan biriydi o
Rolün içine girer ve yaşatırdı onu kendi bedeninde
Tiz notaları eşsizdi...
Onları tutuş biçimi
Ve zarafetle onlara atlayışındaki kendine özgülüğü...
Bir melodiyi yorumlarken sergilediği bilinç ve ruh birlikteliği
Olağanüstü bir denge...
Callas’ın rakibiydi yıllarca
Ama onun kadar popüler olamayışının sebebini
Belki de mütevazı yaşam tarzında aramalı
Arkasında hiçbir desteğin olmaması da önemli bir etkendi
Kendisine gerçek anlamda sahip çıkabilmiş bir memleketten yoksundu
Hayatı boyunca deplasmanda oynadı Leyla Gencer...
Orkestra şefi dostum İbrahim Yazıcı ile yıllar önce Gencer ve Callas’ı karşılaştırırdık
Aynı aryaları ardı ardına dinlerdik her birinden
İkisi de eşsizdi gözümüzde...
Kendine özgü kişiliklerdi
Birbirinden güzeldi dinlediğimiz yorumlar
“Hangisi daha iyi?” sorusunu sormaya gerek görmüyorduk
Sanattı yapılan ve dinlediğimiz sanat safi ruh doluydu
Ege’ye bakan iki yakadan çıkmış bu anatanrıçaları dinlerken içimizi mutluluk kaplıyordu
Gencer’in Callas’tan hiçbir eksiği yoktu gözümüzde.
Ama o sürekli deplasmanda oynamak yok mu?
Ve ah o hançer...
Başbakan Erdoğan bu kadar bırakmamalıydı dizginleri elinden sanatçılarını savunmalıydı kapmak uğruna, yığınların dilinden konuşacağına
Anlamaya çalışmalıydı Atatürk’ü
Batılılaşmasını, çağdaşlaşmasını, uygarlaşmasını...
Aydınlanmacılığını, sanat ve bilim alanındaki ülküsünü
Meydanı bu kadar boş bulmamalıydı ilkellik...
Bu kadar saldırganlaşmasına izin verilmemeliydi laik bir ülkede
Engin Ardıç diye bir köşe yazarı
“Fazıl Say gitmek istiyormuş bu ülkeden.
Giderse gitsin, Leyla Gencer de bir zamanlar pılısını pırtısını toplayıp gitmişti” diye yazmış
Ölümünün ardından Gencer’i yerden yere vuran köşe yazısında
Leyla Gencer gitmiş de ne olmuş?
Milano La Scala Operası’nın 35 yıl boyunca bir numarası kalmakla kötü bir şey mi yapmış? Ya, dünya çapında kariyer yapmak kötüdür
Tüm dünyada ‘La Diva Turca’ diye anılmak
Muhteşem icralara imza atmak
İnsan olarak kimseye en ufak bir zarar vermemiş olmak
Kötüdür bu saydıklarım...
Sanırım hiçbir devirde, hiçbir coğrafyada
‘Haksızlık’, ‘hakaret’, ‘tahrik’, toplumun içine bu denli nüfuz etmemiş
Saldırganlık hiç bu denli fütursuz bir hal almamıştır
Bu ülke, herkesin birbirine rahatlıkla “faşist” diyebildiği bir yere dönüştü
Çok yazık...
Ne olacaktı Leyla Gencer son yıllarında Türkiye’de yaşamış olsaydı?
Herhalde televizyon kanalları günlük siyasi gelişmeler üzerine
Arada sırada kendisine telefonla bağlanacak
O da ağzını açtığı anda düşmanlarının sayısını katbekat artıracaktı
Hatta içinde yaşadığımız dönemde hayatta olsaydı
“Ergenekon soruşturması beni de kapsar mı?” diye endişelenebilirdi belki de
Çünkü bir opera sanatçısıydı o
Opera aydınlanmacılıktır
Bu ülkenin insanı operayı, çoksesli müziği
Atatürk sayesinde tanıdı
Leyla Gencer’e şakayla karışık “Atatürk’ün manevi kızı” denirdi
Opera aynı zamanda
Kültür ve sanatla en çok sorun yaşayan
Bugünkü AKP iktidarına muhaliflik demektir.
Tam bir çorbaya dönen Ergenekon soruşturmasında
İlgili veya ilgisiz, bilinçli veya bilinçsiz gözaltına alınanlar arasında
“Hükümete muhalif şahıs” olarak mimlenip
Çaktırmadan içeri tıkılan aydınlar da var
Kirletilen, karalanan, onuru kırılan aydınlar
Atatürk Cumhuriyeti’nin savunucuları
Leyla Gencer yaşasaydı o da listede olacaktı
Yazıklar olsun...

Not: Leyla Gencer 10 Mayıs’ta hayatını kaybetmişti...

Fazıl Say: Müzisyen...