İstanbul Üniversitesi Devlet Konservatuvarı bünyesinde eğitmenlerin 7 yıllık çabasıyla Caz Ana Sanat Dalı kuruldu. Aycan Teztel, "Öğrencilerin caz yapabilmeleri açısından gereken caz solfeji, caz armonisi, temel caz bilgileri, ensemblelar gibi tüm dersler mevcut" diyerek verilecek eğitimin detaylarını anlattı.
Eğitmen kadrosunda Caz Ana Sanat Dalı Başkanı Prof. Dr. Gülden Teztel, Doç. Dr. Müge Hendekli, Maarten Weyler, Aycan Teztel, Doç. Evrim Demirel, Eylül Biçer, Ece Göksu, Şenova Ülker, Serhan Erkol ve Ekin Cengizkan bulunuyor
Habertürk'ten Ekin Türkantos'un sorularını yanıtlayan Caz Ana Sanat Dalı öğrencileriyle gerçekleştirdiği röportaj şöyle:
Caz bölümünün açılmasında siz önayak oldunuz ve sonunda hayaller gerçekleşti...
Aycan Teztel: İstanbul gibi büyük bir metropolde İstanbul Üniversitesi gibi köklü bir üniversitede caz bölümünün açılması gerekliydi. 7 senedir üzerinde çalışıyoruz, bunu biz yaptık. Konservatuvarın caz ana sanat dalının ilk adımlarına rahmetli hocamız Prof. Mufit Bayraşa ve eski okulumuzun müdürü Sıddık Yarman hocamız da çok yardımcı oldu. Böyle bir çılgınlık yaptık. Şu anki okulun imkânları yeterli değil ama üniversite bize gereken katkıyı ve özeni sağlıyor. Her geçen gün eksiklerimizi kapatıyoruz.
Eğitim programında öğrencileri nasıl bir sene bekliyor?
Aycan Teztel: Caz yapabilmeleri açısından gereken caz solfeji, caz armonisi, temel caz bilgileri, ensemblelar gibi tüm dersler mevcut. Çok değerli hocalarımız konularında uzman. Şu anda burada olmayan Serhan Erkol, Şenova Ülker, Ece Göksu, Ekin Cengizkan ile eğitimimiz devam ediyor.
"Doğası gereği insanı çok iyi yansıtıyor"
Eskiden konservatuvarlarda caz müzik yapanlar hoş karşılanmazmış, değil mi?
Evrim Demirel: Caz müziğin kendisi bir heyecan, konservatuvarlara girmesi çok uzun bir süreç değil. Caz müziğin doğması 100 yıllık bir mesele. Avrupa’da son 40-50 yıldır var. Evet, Türkiye’de de konservatuvarda caz çalana iyi bakılmazdı. Ama dünyada kabul gördü. Çünkü doğası gereği insanı çok iyi yansıtan bir müzik. Caz nasıl öğretilir bilmiyoruz, kimse bilmiyor. Elimizde birtakım doneler var ama hâlâ öğrencilerle öğreniyoruz. Mesela Mozart çalmak için kriterler var. Büyük bir yorumcu birtakım yenilikler getirebilir ama kısıtlı bir alan. Caz öyle değil, onun için çok heyecanlı.
Eylül Biçer: Öğrencilerle ders yaparken “Bunları ben de çalışayım” diyorum. Caz çok kapsayıcı bir müzik, çok belli bir formu yok. İlk başta ritmik swing dediğimiz bir ritmik hissiyat içeriyordu. Şimdi modern cazda bu da şart değil. Türk müziği enstrümanlarını da içine alabilir, Hint müziği enstrümanları da. Ve aynı zamanda caz olarak kalabilir.
Çocuklar burada hangi caz türünü öğrenecek?
Eylül Biçer: Bütün eğitim süresince caz türlerine değinmeye çalışacağız ama eğitimde mainstream dediğimiz kök caz standartlarının yorumlanması, nasıl yorumlanacağı...
Evrim Demirel: Bebop dilini herkese öğretmemiz gerekiyor. O dili öğretiyoruz ki enstrümanında ya da nerede kendini ifade ediyorsa belli bir dili öğrensin, sonra dili kendi yaratıcı zekâsına göre kullansın. Aslında caz bir dilin yaratıcı kullanımıdır.
Marteen, yurtdışında birçok eğitim verdin, İstanbul’da çok önemli caz müzisyenleri var ama caz bölümümüz yeni oluyor. Heyecanımızı paylaşıyorsun, öğrencileri neler bekliyor?
Marteen Weyler: 30 sene önce başladığım okulla burayı karşılaştırdığımda aynı evrimi görüyorum. Öğrenciler stille ilgili çok bilgili gelmediler ama 1-2 sene içinde bunu yukarı çekeceğimize inanıyorum. Yurtdışında öğrenciler daha otonom, daha özgür, daha insiyatifle risk alarak hareket edebiliyorken burada hâlâ “Yapabilir miyim?” diye bir sorma ihtiyacı içindeler. Burada öğretmene daha iyi davranıyorlar, o yüzden burada öğretmek daha kolay.
Çok küçük bir alanda birçok öğrenci ders görüyor, mekânsal olarak imkânsızı başarıyor gibisiniz...
Müge Hendekli: Caz müziği akademik ortama sokmak başlı başına zor. Bunu yaparken çok iyi bir denge kurmalı. Burası çok büyük bir fakülte. Tiyatro, bale bölümlerimiz burada ve herkes bu binada ders yapıyor. Binamız ufak ama içine girince kapıcıklar açılıyor. Ruh olarak müthiş bir zenginlik ve renk getiriyor. Bu ruh kaybedilmezse interaktif projelere de yol açacaktır.
Gülden Teztel: Klasik müzik eğitimi almış olsam da gençlik yıllarımdan beri iyi bir caz dinleyicisi olmamın müzisyenliğime çok büyük artıları oldu. Gerçekten çok değerli hocalarla yola çıkıldı ve senelerdir çok fazla insanın eme- ğiyle bugünlere gelindi.
O kuşak çabalarıyla kendilerini yetiştirmiş ve bir yerlere gelmiş. Caz biraz da insanın kendi sınırlarını zorlaması demek sanki...
Aycan Teztel: Dünyada ünlü olmuş tüm iyi müzisyenlerin kendi stilleri var. Charlie Parker ile Cortlay; ikisi de saksafoncu, biri alto biri tenor çalıyor ama ikisinin de kullandıkları müzik dili ayrı. Kendi stilleri var, dinlediğiniz zaman “Bu Charlie Parker” diyorsunuz. Her müzisyen belirli bir eğitimi aldıktan sonra kendi tarzına yöneliyor, kendi lezzetini bulmaya çalışıyor. Ravel’in Bolero’sunu farklı şekilde çalamazsınız ama onu caza katarsanız değişik bir şey yakalayabilirsiniz.
Âşıkların atışması gibi caz müzikte doğaçlamalarda sanki davulculara büyük rol düşüyor, tempoyu hızlandırıyor.
Evrim Demirel: Evet, heyecanlandırıyor. Afrika ritimlerine dayandırılabilir. Avrupa’nın teorisi ile Afrikalı ritimleri birleşmiş. Cazı diğer doğaçlama türlerinden ayıran en önemli bir şey var; biz ona corus diyoruz. Bir plan var, o aynı şekilde deviniyor ve onun üzerine doğaçlama yapılıyor. Türk müziğinde de doğaçlama var ama form takip etmiyorsunuz, cazın zorluğu orada. O yüzden eğitime daha fazla ihtiyaç duyuluyor.
Türkiye’deki caz festivallerini yeterli buluyor musunuz?
Eylül Biçer: Şu an İstanbul’da 2 büyük festival var. İKSV’nin düzenlediği İstanbul Caz Festivali ile Akbank Caz Festivali. Bunların olması önemli ve güzel. Her zaman “Daha fazla olsa, daha uzun sürse” diyebiliyoruz. Her zaman olmasa da işin ticari boyutu nedeniyle cazcı olmayan isimler de festivalde sahne alıyorlar.
Pop şarkıcılarının caz kategorisinde sahneye çıkmasına nasıl bakıyorsunuz?
Aycan Teztel: Fatih Erkoç ger- çekten çok iyi bir cazcı, aynı zamanda pop müziği yapıyor. Bizim için mahsuru yok. Türkiye’de böyle bir yeteneğin bulunmasına çok seviniyoruz.
Evrim Demirel: Caz da aslında tam olarak bunu söylüyor. Bir bariyerden bahsetmiyoruz. Tam da bu sınırların kalkmasıyla oluşmuş bir müzik, o yüzden biz bunun gelenekselciliğini yapma hakkına sahip değiliz. Amerikalı siyahi müzisyenler 1940’larda bebop müziği çalıp bugün bunun tutuculuğunu yapmı- yor. O yüzden pop şarkıcılarının caz söylemesinde bir sakınca yok. Biz bir otorite değiliz, caz da otoriteyi kabul eden bir şey değil.
Öğrencilerle kısa kısa
Umut Oymak - Bas gitar
“Çalışmalarımız süper gidiyor. İnanılmaz bir kadro var. Türkiye için önemli insanlarla çalışıyoruz.”
Emre Berk Balta - Gitar
“Hem ilk öğrencileriz hem de hocalardan dolayı çok şanslıyız.”
Rana Dilan Bulut – Vokal
“Sınav zordu ama hocalar çok nazik davrandı. Buranın çok büyük emeklerle açıldığını kazandıktan sonra öğrendim. Buradan sonra TOEFL alırsam Brooklyn’i denemek istiyorum.”
Nur Hamitbeyli – Davul
“Öğretmen olmak isterim ama daha çok kendimi renkli gömlekler giyip çalarken hayal ediyorum.”
Nihat Şensesli – Piyano
“İlk defa açılan bir bölümde piyano çalan biri olmak heyecan verici. İleride aranjör olmak istiyorum.”
Canay Doğan – Davul
“Buranın kadrosunu duyduğumda ağızım açık kaldı.”
Göktürk Oray – Gitar
“Hayalim her müzisyenin isteyeceği gibi önemli biri olmak.”
Barış Develioğlu – Kontrbas
“Hocalarımız bizi çok iyi müzisyenler yapacak.”
Öncü Kökyakan – Gitar
“Bölümün açılacağını tesadüfen öğrenip Ankara’dan geldim.”