Yaşam

Dinsel metinleri zamana göre yorumlama zorunluluğu

Müslüman toplumları yüzyıllar öncesinin din fetvalarıyla, din yorumlarıyla bugünün sorunlarına çözüm getirme ısrarı yüzünden sancılar çekiyor

16 Ocak 2018 23:49

İsmail Özcan*

Roger Garaudy’den temel bir saptama:

“İslam’ın özü ile o özden yola çıkarak o günün koşullarına göre üretilmiş çözümleri birbirine karıştırmamak gerekir. Ben 1400 yıl öncesinin koşulları içinde konulmuş kurallara uymak için dinimi değiştirmedim. O özü beğendiğim için Müslüman oldum. 1400 yıl öncesinin koşullarına getirilmiş olan çözümleri dâhiyane buluyorum. Ama onların bugün de uygulanmasını savunmayı da aptalca buluyorum.”
(Ahmet Taner Kışlalı, Cumhuriyet: 25.09.1997)

Garaudy’nin çok açık olarak ifade ettiği üzere, bugün kaçınılmaz olan tutum, bugünün sorunlarına 14 asır öncesinin çözümlerini aynen uygulamak değil, o çözümlerden ilham alarak bugünün gerektirdiği çözümler üretmektir. Bugünün Müslümanları adına din kurumları ve Müslüman bilginler, zamanımıza ulaşmış nakil mevcudunu gözü kapalı bir şekilde referans kabul etmeden önce, gerçeğini sahtesinden dikkat ve titizlikle ayırdıktan sonra aklı kısıtlamasız devreye sokarak bu çağ için yüz ağartıcı yorumlara ulaşmak zorundadırlar.

Yoksa günümüzün din kurumları ve din bilginleri, bugün dindarların bile hiç şikâyetçi olmadığı yürürlükteki laik yasal çözümlere ilişkin din adına da bir görüş, bir cevap ortaya koymak isterken, boşanmak konusunda olduğu gibi geleneksel fetvaları tekrarlayarak gülünç duruma düşmekten kurtulamaz. Diyanet İşleri Başkanlığının, bir erkeğin karısını mektupla, telefonla, faks ve SMS’le boşayabileceği yolundaki fetvasını günümüzün dindar kadınları bile ne kadar “emriniz olur!”, ne kadar “baş üstüne!” diyerek kabul eder? Günümüzde bir kadının kaderi nasıl kocasının ağzından çıkacak, “boş ol”, ya da “seni boşadım” şeklinde iki kelimeye bırakılabilir? Hiçbir eğitimi, görgüsü, bilgisi olmayan bir kadın bile bugün bu şekilde boşanmaya rıza gösterir mi?

İşte bu sebeple çağdaş problemlere din adına yorum ve açıklama getirme mevkiindeki kişi ve kurumlar geçmiş çözümlere, fetvalara yaslanma kolaycılığından kurtulup iğneyle kuyu kazar gibi çalışarak günümüze gerçekten cevap olacak, mağduriyet yaşatmayacak, hak kaybına yol açmayacak yorumlara ve açıklamalara ulaşmaya mecburdurlar. Daha sonraki çağların Müslümanları da aynı mecburiyeti duyacaklardır. Eğer Kur’an’ı ve hadisleri anlama ve yorumlamada başıboş değil, ama kurallar dâhilinde bir esneklik ve özgürlük kullanılmazsa Müslümanların gelişmeleri, geçmişte olduğu gibi günümüzde de çağı yakalamaları asla mümkün olamaz.

Günümüzde modern problemlere dine dayalı çözümler getirme mevkiindeki kişiler ve kurumlar başta Diyanet İşleri olmak üzere büyük ölçüde konformizm içindeler. Yani akıntıya kürek çekmekteler. Bu, çalışmaya, araştırmaya, kafa yormaya erinen; “sallabaşını, al maaşını” tabiatındaki bazı kimseler için bir rahatlıktır. Ama bu rahatlık yüz ağartmıyor, mahcubiyet getirmekten başka bir sonuca ulaşmıyor.

Gerek ülkemizde gerekse diğer Müslüman ülkelerde çok az sayıdaki çalışkan, üretken, modern sorunları çözecek bir din yorumuna ulaşmak için kafa yoran din bilgini ve akademisyenler büyük zorluklar, dışlanmışlıklar yaşıyorlar. Kolayca sapıklıkla, inkârcılıkla suçlanıyorlar.

Günümüz Müslüman toplumlarının iki önemli sorunu var:

1- Dini anlama ve yorumlamada geçmiş yüzyıllara sıkı sıkıya bağlanıp, içinde yaşanılan zamanı göz ardı etmek.

2- Dindarlığı yalnızca görünüş, giyim kuşam gibi şekle ve ibadet yapmaya indirgemek; ama en çok İslam dünyasında ve Müslümanlar arasında yaygın olan haksızlık, adaletsizlik, sömürü, kul ve genel olarak da insan haklarının fütursuzca çiğnenmesi karşısında sessiz kalmak.

Bu iki sorunu aşmayı başaramadıkça Müslüman toplumların gelişmiş gayrimüslim toplumlarla aradaki mesafeyi kapatmaları mümkün olmayacaktır. Bu alanda en başta kabulü gereken gerçek; her çağın, her coğrafyanın diğer zaman ve coğrafyalarla aynı olmayan, tamamen kendine has şartlarının bulunduğudur. Bugün böyle bir kabulün önündeki en büyük engel, gelenekçiliktir. Asr-ı saadet anlayışı veya başka bir deyimle dinî entegrizmdir.

Günümüz Müslüman toplumları yüz yıllar öncesinin din fetvalarıyla, din yorumlarıyla bugünün sorunlarına çözüm getirme ısrarı yüzünden sancılar çekiyor. Eğer İslam’ı günümüzde geleneksel tefsir ve fıkıh yöntemleriyle anlamakta, yaşadığımız bu zamanın gerekliliklerini göz önüne almamakta ısrar edilirse, Yaşar Nuri Öztürk’ün dediği gibi varılacak yer Taliban’dır, El-Kaide’dir, DAEŞ’tir. Böyle hareketleri veya benzerlerini türetecek bir ortamdır.

“Kur’an’daki bazı ayetlerin ilkesel-öğretisel bütünlükten ve vahyedildikleri olgusal zeminden soyutlanarak ele alınması ve bunlardan tüm zamanlarda uygulanabilecek hukuki sonuçlar çıkarılacağına inanılmasıdır ki tam bu noktada Garaudy’nin şu çarpıcı ifadelerini aktarmakta fayda vardır: Köleliğin hüküm sürdüğü bir toplumsal yapı içinde efendinin hak ve görevlerini açıklayan nasların lafzî mucibince tatbiki için ne yapmamız gerekir? Bunu mümkün kılmak için kölelik kurumunu geri mi getirmeliyiz?” (Mustafa Öztürk, Karar gazetesi: 23.09.2017)


*Eğitimci