Gündem

'Dinî ve resmî nikâhlar camide yapılsın!'

Yeni Akit yazarı Abdullah Yıldız, nikâhların camilerde yapılmasıyla 'camilerin yeniden hayatın merkezi' olacağını savundu

18 Kasım 2014 11:52

Yeni Akit yazarı Abdullah Yıldız, dini ve resmi nikâhların camide yapılması gerektiğini söyleyerek, “Nikâh işlemlerinin camide yapılması ile ve hatta fiziki yapısı müsait olan camilerin altında veya yanında düğün merasimlerinin icra edilmesi ile, ‘camilerin yeniden hayatın merkezi haline gelmesi’ yolunda önemli bir adım atılmış olmaz mı?” dedi.

Abdullah Yıldız’ın Yeni Akit’te “Dinî ve Resmî Nikâhlar Camide Yapılsın!” başlığıyla yayımlanan (18 Kasım 2014) yazısı şöyle:

 

Dinî ve resmî nikâhlar camide yapılsın!

 

Geçtiğimiz günlerde AK Parti Kadın Kolları İzmir İl Başkanı Özen Kızılırmak’ın, resmi nikâhların camide kıyılması gerektiği ve bu uygulamaya geçilmesi için Diyanet İşleri Başkanlığı’na başvuracaklarını açıklaması ile gündeme gelen, ülkemizdeki “resmî” ve “dinî” nikâh ikilemisorunu, sıcak gündemin yoğun tartışmaları arasında kaybolup gitti...

Diyanet İşleri Başkanımız Sayın Mehmet Görmez ise, konuyla ilgili olarak çeşitli yazılı ve görsel medyanın kendisiyle yaptığı röportajlarda, “dini” ve “resmi” nikâh ikileminden kaynaklanan sosyal sorunlara dikkat çekerek, dini nikâhın hukuki bir geçerliliği olmaması sebebiyle özellikle kadınların yaşadığı mağduriyetleri gündeme getirdi ve bu ikilemin ortadan kaldırılması gerektiğini söyledi. Görmez, bu sorunu ortadan kaldırmaya yönelik hukuki düzenlemeleri yapacak adresin Diyanet İşleri Başkanlığı olmadığını da ekledi. Yasalarda yapılacak değişiklikler elbette TBMM’nin yetki alanında...

Hakikat şu ki; dinin, geleneğin ve hukukun güvence altına aldığı kadim ve kutsal bir müessese olan “aile”nin kuruluşunu ilan eden nikâh işlemi yani “evlilik akdi”, Cumhuriyet döneminde sekülerleşme adına sadece belediye başkanlarının görev ve yetki alanına bırakılmış ve böylece dinî nikâh“yasa dışı” konuma düşürülmüş olsa da, dindar olsun-olmasın, evlenen çiftlerin neredeyse tamamı, resmi nikâh işlemlerinden sonra ayrıca bir hocaya başvurup “dini nikâh”larını da kıydırmayı dini duyarlılığın vazgeçilmez bir gereği olarak görmüşlerdir. Ancak, nikâh akdinin “resmî” olanının zorunlu ve “dinî” olanının ise ihtiyara bırakılmış olması yaman bir ikileme vücut vermiş; hiçbir hukuki yaptırımı olmayan dini nikâh uygulaması her türlü istismara açık hale getirilmiştir. İkinci evlilikleri ve özellikle de “kayıt dışı” denilebilecek evlilikleri gerçekleştirmek için başvurulan dini nikâh uygulamasının, bütün imanî-vicdanî ve toplumsal yaptırım gücüne rağmen ve Diyanet Teşkilâtı, din görevlilerini resmi nikâhı olmayanların dinî nikâhlarını kıymamaları konusunda sıkı uyarılarda bulunmasına rağmen, zaman zaman kötü niyetli insanların istismarına kapı aralayan ve özellikle de kadınların ve çocukların trajik mağduriyetleri ile sonuçlanan bir “meşruiyet aracına” dönüştürüldüğü bir gerçektir.

İşte bu tür istismarlara ve mağduriyetlere fırsat verilmemesi ve evlenecek çiftlerin resmi nikâh - dini nikâh ikileminden kurtarılması için nikâh işlemlerinin tek çatı altında toplanması artık bir zorunluluk haline gelmiştir. Böylece, zaten dinî duyarlıkları gereği dinî nikâhlarını kıydırmak için mahalle veya köy imamlarına başvuranlar, resmi işlemlerinin de İl veya İlçe Müftülükleri bünyesinde ya da Diyanet İşleri Başkanlığı’nca belirlenecek camilerde kayıt altına alınması ile; bir de belediye nikah bürolarına başvurma külfetinden de kurtulmuş olacaklardır.

Ancak, bu durumda iki türlü tepkinin ortaya çıkması muhtemeldir:

Bu tepkilerden birincisi, “İslamofobik” duygulardan kaynaklanan ve genellikle “laiklik elden gidiyor” biçiminde dışa vurulan bildik statükocu ve gerici bir tepki olabilir ki, bu refleks artık “tarih dışı” kalmıştır. Kaldı ki, çoğu Avrupa ülkeleri başta olmak üzere Hıristiyan dünyanın tamamında nikâhlar kiliselerde kıyılmakta ve bundan dolayı da “laiklik elden gitmemektedir” (!).

İkinci tepki ise, statükocu muhafazakâr kesimden gelebilir ki; bu da “camide nikâh mı olurmuş, bu uygulama da nereden çıktı?” türünden bir söylemle gündeme gelebilir. Bu ikinci muhtemel tepkinin önünü alacak açıklama da Diyanet İşleri Başkanı Sayın Mehmet Görmez’den geldi: “Peygamberimiz (s.), Hz. Ali (k.v) ve Hz. Fatıma’nın (r.anhâ) nikâhlarını bizzat Mescid-i Nebi’de kıymıştır.”

Efendimizin (s) bu uygulamasına yeniden dönülmesi yani nikâh işlemlerinin camide yapılması ile ve hatta fiziki yapısı müsait olan camilerin altında veya yanında düğün merasimlerinin icra edilmesi ile, “camilerin yeniden hayatın merkezi haline gelmesi” yolunda önemli bir adım atılmış olmaz mı? Dahası, İl ve İlçe Müftülükleri bünyesinde oluşturulmaya başlanan “Aile İrşat ve Rehberlik Büroları”nın, imamlara gerekli rehberlik eğitimi verilerek mahalle ve köy camilerine kadar yaygınlaştırılması ile, kutsal aile kurumumuzun da içinde bulunduğu badireden kurtarılmasına ciddi bir katkı sağlanmış olmaz mı? Düşünün; nikâh akdi ile yeni bir yuva kuran çiftlerin, aralarında çıkabilecek sorunları da, nikâhlarını kıyan ve gerekli dinî ve ilmî donanıma sahip bulunan imam efendiye başvurarak çözmeleri çok yerinde, isabetli ve netice alıcı bir hareket tarzı olmaz mı?

İmdi, bütün siyasi partileri ve sivil kuruluşları, her türlü ideolojik ve siyasi hesabı, korku ve kuşkuyu bir yana bırakarak, bu dinî-resmî nikâh ikilemine son vermek için harekete geçmeye davet ediyoruz.