Gündem

Dilipak: Allah kimsenin devletini başına bela etmesin

"Rusya’ya bakın, çarlık yıkıldı"

10 Eylül 2019 07:21

Akit yazarı Abdurrahman Dilipak, devlet üzerine yazdığı yazıda, "Devlet ezeli ve ebedi olmaz" tespitini yaptı. "Allah kimseyi devletsiz bırakmasın" diyen Dilipak, "Kimsenin devletini de başına bela etmesin" ifadesini kullandı.

Dilipak'ın "Bir nefes sıhhat" başlığıyla (10 Eylül 2019) yayımlanan yazısı şöyle:

Olmaya devlet cihanda bir nefes sıhhat gibi”. Bir “Cihan padişahı” böyle diyor. Bir diş ağrısı bile dünyanızı karartır. O sağlık sizi dünya zevklerine, harama yöneltirse, vay halinize. Varacağınız yer cehennemdir.

Onun için siz hayırlısını isteyin.. “Devlet” madem öyle değerli onun da hayırlısını isteyin..

Hz. İbrahim’den Hz. İsa’ya, 1000 yıl Peygamberler kırallarla savaştılar. Öyle “kutsal” olan bir devlet yok. Hristiyanlar devleti kutsar! Kutsal olan “Hak”tır.

Allah kimseyi devletsiz bırakmasın. Kimsenin devletini de başına bela etmesin, ona başka bela gerekmez! Belasını bulmuştur. Hayırsız devlet, hayırsız evlattan daha büyük bir tehlikedir. Hayırsız devlet ya halkına zulmeder, ya da sizin çocuklarınızı alır, başkalarına zulmeder. İlahlık ve Rablik taslar. Bir suç örgütüne dönüşür. Yaptığı kanunlar hukuka uygun değilse ve Hakkı korumuyorsa, suç aletidir. Din adına da kurulsa ya da din adına hareket ettiğini de söylese, o devlette adalet yoksa meşruiyetini kaybeder. Bir devletin karakteri ya adalettir ya da zulüm. Zulme sapan devlet, devletin tepesindeki karar vericiler ve onu uygulayan bürokrasi suç örgütüne dönüşür.

Sağlık, sadece beden değil, aynı nefsin de terbiye edilerek sağlıklı hale getirilmesi gerekir. Modern tabirle psikolojik hastalıkların temelinde nefsin heva ve hevesleri, tevekkülsüzlük, ihtiras, kıskançlık,  sabırsızlık gibi ahlaki zaafları yatmaktadır.

Haram para, mal, makam, durduğu yerde durmaz. Şeytan size yediğiniz haltı hoş gösterse de, sizi manen çürütür. Zulm ile abad olunmaz. Bereketsizlik onları yer bitirir. Elbiseleri yeni olsa da beyinleri ve yürekleri çürüktür onların. Yüzleri gülse de içleri ağlar.

Tanrı kırallar, diktatörler..

Mafya Mafyalığını bilir. Siyasetçi Mafya yöntemlerini de kullanır, Mafya gibi de davranabilir. O zaman onlardan daha kötü, daha aşağılıktır. Onları da kullanır.

Hz. Ömer’e benzeyenler ne kadar alî ise, onun yolundan uzaklaşanlar o kadar adi’dir!

Devlet ezeli ve ebedi olmaz. İnsan yapısı hiçbir şey ve insanın kendisinin ezel ve ebed iddiası olamaz. Devlet kutsal da değil. Kutsallık atfedilen devlet put’tur. Yöneticisi ve yasaları adil olan devlet vardır. Bir de yöneticisi ve yasaları zulüm içeren zalim devletler vardır. 

Devletsizlik de büyük bir beladır. Devletiniz yoksa zalim devletlerin oyuncağı olursunuz. Sizin devletiniz de adaletten uzaklaşırsa, ya zalim bir devletin oyuncağı olur ve size zulmeder ya da o zalim devletin kendisi başkalarını boyunduruğu altına alarak kendi halkını memnun ederken başkalarına zulmeder. Sonuçta bu da zalim bir devlettir. Haksızlığın ne için, kime karşı yapıldığı önemli değil.

Siyaset bir hizmet vesilesi olabileceği gibi bir ihanet ve zulüm aletine de dönüşebilir.. İktisad ve siyasetin İS’i, piyasanın elinde ülkeyi boğan bir PİS’liğe dönüşebilir.

Sonunda toplum siyasetin, siyaset toplumun eseridir. Siyaseti ifsad eden toplum, toplumu ifsad eden de siyasettir. Bu biraz da “tavuk yumurtadan mı, yumurta tavuktan mı” sorusu gibi bir dilemmadır. Birbirini üreten, besleyen, yönlendiren bir süreçten söz ediyoruz. “Halka rağmen” bir şey olmamalı, ama halk müfsidse.. Lut kavminin tercihi belli. Oylama yapılsa Hz. Lut mu seçilecekti. O zaman hem Hak ve halkın iradesi Hak temelinde buluşursa orada bir meşruiyetten söz edilebilir. Yoksa rüşvet alan memurla, ona rüşvet veren kişi aynı yanlışın eksi-artı kutupları gibidir.

Rusya’ya bakın. Çarlık yıkıldı! Çarlık zamanında zulüm yok muydu. Çar ve kilise iç içeydi. Sonra halk ayaklandı. Çarlık yıkıldı, komünizm geldi. Ne oldu. Zulüm yine devam etti. Zalimler ve mazlumlar yer değiştirdi. Onların peşinden gidenler, kapitalizmin, emperyalizmin, faşizmin cehenneminden kaçanlar, komünizmin cehennemine kapağı attılar. Bu lanet olası Şeytan yine yaptı yapacağını. Sonra Rusçusu, Çincisi, Troçkisti, sosyal demokratı, Latin Amerika modeli, Afrika modeli, dindar sosyalizm, demokratik sol, 40 parçaya ayrıldılar, birbirleri ile savaştılar. Faşist devletler, kapitalist devletlerin hali de ortada. O sizin “Demokrasi” konusunda örnek gösterdiğiniz devletler el altında soğuk savaşı, darbeleri örgütlemediler mi? Terör örgütleri ile işbirlikleri yapmadılar mı? Aynı ülkenin çocuklarının kanları ve gözyaşları üzerine kendilerine iktidar ve servet üretmediler mi?

Halk iktidarı, askeri cunta, aristokrasi, bürokrasi, jüristokrası, oligarşi, monarşi, demokrasi, cumhuriyet, ne fark eder ki, zulm bütün bu etiketlerin altında varlığını sürdürebilir. Teokrasi tabelası altında da zulüm yapılabilir, laiklik etiketi altında da. Suudi Arabistan’da yaşanan ne! Ya da DAEŞ, arkasında kim olursa olsun, zulmünü ne ile temellendiriyor. “Hak namına”(!) Hz. Ali’yi Şehid etmediler mı!. “Hak namına” ya da “Halk namına” yapılan şey zulümse ne fark eder.. Sonunda aynı Şeytanın farklı bir oyunu sözkonusu. Siyonistler ya da haçlılar, Myanmar’daki Budistler ne adına zulmediyorlar!

Devlet adil olursa saadet’tir, zalim olursa felaket’tir. Adil devlet nadirattandır. Adaletle başlasa bile, para, makam ve şehvet düşkünü birileri yükselir, adil, alim ve zahidler, dürüst ve cesur insanlar iktidardan uzaklaştırılmışlar, o devlet zulüm devletine dönüşür. Adaletten uzaklaşılınca da akıbetleri felaket olur. Devlet zulmü ya da adaleti yöneticisi, bürokrasi, yargı, güvenlik elemanı, basını, işadamı ve sivil toplumu ile birlikte yapar. Genellikle de birbirlerine benzerler. Tencere yuvarlanır kapağını bulur. Her ikisi de birbirini iyi ya da kötü yönde dönüştürür. Bazan da çatışmaya girerler, bunlardan bir taraf kazanır ve ötekileri tasfiye eder. Bazan da yenişemezler, dış bağlantılar kurarlar, zaman içinde kendileri dönüşür ve bu süreç uzun zaman devam eder. Kötü iken iyi olanlar, iyi iken kötü olanları da olabilir. Bu alemde her şey mümkün.

Onun için devlete karşı olmak ya da devletçi olmak, her zaman doğru bir tercih olmayabilir.. Devletin de yanlışları olabilir, devlete karşı çıkanların da.. Her zaman Bolu beyi olmak ya da Köroğlu olmak haklı olmak anlamına gelmez. Haklı olmak, kimseye haksızlık yapma hakkı da vermez. Aslolan ıslahattır. İnsanları kaçırmak değil kazanmaktır. Cezalandırmak kadar affetmek de önemlidir.

Bakın, eğer devlet her halukârda “nimet” olsaydı, herhalde bazı peygamberler hicret etmezlerdi. “Hicret” kaçıp gitmek değil elbette. Hicret geri dönüş umudunu içinde taşıyan yeni bir başlangıçtır. “Allah’ın arzı geniştir”. Kendi devletinin şerrinden emin olmak için insanlar bazan kaçacak yer aramışlardır. Onun için Kur’an-ı Kerim “Yurtlarından çıkarılanlar” hakkında ayrı bir düzenleme yapmıştır. Biz inşallah adil bir devleti ve bereketli bir nimeti hak eden kullardan oluruz. Bu yolda yürüyen istikamet ve ihlas sahipleri için, selâm ve dua ile.