Yaşam

Devlet istesin istediğini ortadan kaldırır

Ayşe Arman: LONDRA’ya Asil Nadir’e gitmeden pek çok insanla konuştum...

27 Eylül 2010 03:00

Devlet, istediğini yok eder

Bugün Türkiye’de bir sanayiciyi al , devlet o gün karar versin onu yok etmeye, bitmiştir, ipi çekilmiştir. Benim başıma gelen de bu..

LONDRA’ya Asil Nadir’e gitmeden pek çok insanla konuştum.

Kimileri, “İnanılmaz enerjik biriyle tanışacaksın” dedi, “Dünyada olup bitenlerle son derece ilgili, çok zeki, ele avuca sığmayan, hızlı, yaşsız, her daim Kıbrıs hakkında karar verici ve şeytani bir cazibesi olan bir adam.”

Bu birinci gruptaki insanlar, Asil Nadir’in 17 yıl önce başına gelenleri “komplo” olarak değerlendiriyordu.

Devlet isterse, herkesi alaşağı ederdi. O da çok güçlenmiş ve dengeleri bozmuştu. Onu da alaşağı etmişlerdi, hadise, onlara göre bundan ibaretti.

Kimileri ise, bu görüşte değildi, evet Kıbrıs’ın en etkili gazetesini hâlâ o çıkarıyordu, bu 17 yıl içinde de tekrar eskisi kadar olmasa da para kazanmıştı ama aslında bu, bir zamanlar kartal olan 69 yaşındaki bir adamın çaresiz çırpınışlarıydı.

Bu ikinci gruptan insanlar, “Peki bu adamın ve şirketi Polly Peck’in başına gelenler neydi?” diye sorusuna, “İnsanlar, sıfırdan başlar, para kazanır, ciddi paralar... Sonra artık ciddi işadamları gibi davranır. İşte Asil Nadir, onu hiç yapamadı, gereksiz riskler aldı. Sorun kişiliği” diye yanıt verdiler.

Cazibeli, enerjik, hızlı ve yaşsız olduğu doğru.
 

Gerisini bilemem, okuyun kararınızı siz verin... 

-  17 yıl Kıbrıs’taydınız. Şüphesiz vatanınızı seviyorsunuz ama orada kendinizi “yarı açık cezaevinde” gibi hissetmiş olabilir misiniz?

Penceresiz bir odaya bile kapatsanız beni, kendimi kuş gibi hür hissederim. Hislerimi ve düşüncelerimi de kapatamazlar ki benim! Kıbrıs, çok iyi geldi. Orada kendimi tedavi ettim, yaralarımı sardım.

-  O yılları bir cümleyle özetlemenizi istesem...

Adaletsizliğe uğramak, bir insanın yaşayabileceği en korkunç şeylerden biri! Bir tür tecavüz! Daha da fenası şu: Tecavüzcülerini biliyorsun ama hiçbir şey yapamıyorsun. Çünkü sistemi ihlal etmişler.

-  Peki 17 yıl, insan ne yapar?  

Sorunları aşabilmek için kafa patlatır, çalışır. Ben de öyle yaptım. Hürriyet, adalet, bu gibi kavramlar bir günde pat diye oluşmuş şeyler değil, milletleri düşün, hürriyetlerine kavuşmak için ne savaşlar vermişler, insanları düşün, adalete kavuşmak için nelerle mücadele etmişler. İngiltere’de maalesef benim hadisemde -bunu ben söylemiyorum buradaki hukukçular söylüyor- sistemin ihlali konusu. 

-  Peki siz, 17 yıl boyunca “İntikam, intikam...” diye bilendiniz mi? 

Hayır. Ben sadece bunca yıl adaletin tecelli etmesi için bekledim. 

-  Sizi İngiltere’de öldürmeye çalıştıkları doğru mu?

Evet geçmişte oldu. Rumlar ve değişik kesimler, ara ara beni bir numaralı “halk düşmanı” ilan ettiler. Kıbrıs’ta Rum dominasyonunun kırılması konusunda, en etkin unsurlardan biriydim, hâlâ öyleyim. Biliyorsunuz politik bir davamız var: Kıbrıs’ın ve Kıbrıslıların vatan sahibi olma mücadelesi. Onların da bizi, vatansız bırakma istekleri var. Fakat bu gerçekleşemedi.

-  Başınıza gelen her şeyin altında siyasi sebeplerin mi yattığını söylemeye çalışıyorsunuz?

Söylemeye çalışmıyorum öyle. 

-  17 yıl önce Polly Peck’in hisse senetleri düşmeden, tam olarak ne oldu? Sizden Denktaş’ın yerine geçmeniz mi istendi?

Evet. “Halk seni seviyor. Rauf Bey anlaşma istemiyor. Onu ekarte edeceğiz. Seni getireceğiz. Bu adayı birleştireceğiz” dediler. Direkt ziyarete geldiler. Bu işi çözmekle mükellef Ledsky diye bir Amerikan büyükelçisi vardı. Beni tüccar zannetti, ciddi bir teklif yaptı. 

-  Sonun başlangıç noktası bu mu?

Bu, sebeplerden biriydi. Çünkü ben, bunu ifşa ettim. Sonra seçimlere müdahale etmeye çalıştılar. Kıbrıs sorunu, dünyadaki en komplike meselelerden biridir. Ama çözülmek üzere ve bizim istediğimiz şekilde.

-  Bütün o süreçte hep mi başkaları suçluydu? Belki de siz, iş hayatında gereksiz riskler aldınız?

Hayatın kendisi risk değil mi?

-  Aldığınız riskler bu kadar büyük olmasaydı, düşüş de bu kadar büyük olmayacaktı belki... 

Düşüş mü? Ne düşüşü?

-  İngiltere’nin en varlıklı 30 insanından biriydiniz, şimdi değilsiniz...

Ben kendimi insan olarak hep inanılmaz zengin gördüm. Hâlâ öyleyim. Senin zenginlik dediğin paraysa, benim gözümde hiçbir zaman değeri olmadı. 

-  Peki ya güç?

Güç, bir yerden alınmaz, kazanılır. Gücümde bilakis artış oldu. Şimdi daha fazla söz hakkım var. 

-  Hâlâ şu konuda “Belki hatam olmuştur” demenizi bekliyorum...

Kayıtsız şartsız vatan sevgisi hataysa, hatalıyım. Başkalarının boyundurluğu altında yaşamayı istememek hataysa, hatalıyım.

-  Belki de işadamlığında beceremediğiniz bir şey oldu ama bunu itiraf edemiyorsunuz...
İş dünyasında iyiydim.

-  Bana “Gör bak, her şeyi Asil siyasi nedenlere bağlayacak ama doğru değil, aslında iş hayatında son derece basit hatalar yaptı” diyenler oldu...

Bana bak, sen bil bari gerçeği, çünkü bir sürü salakla karşı karşıyayız. “25 milyon pound’u suiistimal etmiş” diyorlar, “Zimmetine geçirmiş yani”. Her şeyin bir motivasyonu olması lazım değil mi? Kadın sana ihanet eder, gider onu yaralarsın, seni kötü yönetiyorlardır ihtilal yaparsın. 




Milyarlarca doları olan ve grafiği sürekli yukarı giren bir adamın da, 25 milyon pound’u zimmetine geçirmesi için bir sebebi olması lazım değil mi? Ben her yıl, sanata 8 ile 15 milyon pound para harcıyordum. Aynı şekilde engelli çocuklar için İngiltere’de tonla şey yaptım, Türkiye’de okullar yaptırdım. Bunlar benim çok keyif aldığım harcamalardı. Basit bir yaşamım var. Zaaflarım yok. Şimdi Polly Peck dışında da milyar dolarlık varlığı var bu adam, hasta mı ki 25 milyon pound’u zimmetine geçirsin? Bu nasıl iş. Sen ver bana cevabını? Ben hasta mıyım? Niye çalayım bu parayı? Direktif, yüksek yerden geldi. Amerika, “Alın bu adamın elinden gücünü!” dedi, beni yediler, bu kadar basit. Masada, KKTC’nin satılması için 10 milyar dolarlık bir rakam vardı. Tabii ki reddettim. İşte hadiseler ondan sonra gelişti...


Madem kanun kaçağıyım neden VIP muamelesi gördüm?

-  Anladığım kadarıyla, çözülemeyen bir likidite sorunu oldu...

Palavra onlar. “Çok çabuk büyüdü” diyorlar, “likidite sorunu” diyorlar. Hiçbir şey bilmiyorlar. Benim Harvard’da ders verebileceğim konular bunlar. Bugün Türkiye’de bir sanayiciyi al, devlet o gün karar versin onu yok etmeye, bitmiştir, ipi çekilmiştir. Budur mesele. Bir jumbo düşün, yüklenmiş, çıkışta, biz öyleydik, şak diye bütün petrol musluklarını kapatıver, bak ne olur. Efendim, tedbir alsaymış, yoktur iş hayatında öyle tedbirler. 20 tane dünya çapında işadamı ismi vereyim benimle bu konularda fikir alışverişi yaparlar, ne dediğimi biliyorum ben.

-  Sizin sıkı bir stratejist olduğunuz söyleniyor. Doğru mu?

Estağfurullah.

-  Galiba herkes en çok şu sorunun cevabını merak ediyor. Neden şimdi? Neden 17 yıl sonra döndünüz İngiltere’ye?

Zamanlama çok önemlidir hayatta. Her şeyin de bir zamanlaması vardır. Kıbrıs konusu artık çözülmek üzere, doğru zamandı, geldim.

İngiliz basınının yazdığı şeyi ben size soruyorum: Bir kanun kaçağına neden VIP muamelesi yapılıyor? 

Evet doğru, kraliyet üyesi gibi ağırlandık. Bilmem, sence neden? Sen ver bana bunun cevabını?

Talep mi etmişim? Hayır. Bir-iki ay daha takip et bu olayı bak neler olacak.

-  Ne hissettiniz peki İngiltere’ye gelince? Zafer mi?

Burası, benim de ülkem yahu, sadece bunların değil ki! Polly Peck siyasi anlamda hücuma uğradığı zaman çalıştırdığı insan sayısı, direkt 40 bin, endirekt 175 bindi. Bir milyon insan geçimini oradan sağlıyordu. İngiltere hazinesine 150-200 milyon pound vergi veren bir şirketten söz ediyoruz. İngiltere içinde 5 bin insana iş veren bir şirket. 24 bin hissedarı olan, halka açık bir şirket. Bu şirket pırıl pırıl çalışırken, kalkıp sistemi ihlal edip, hukuk dışı davranışlarla onu yok etmenin anlamı neydi? Esas soru şu: Bütün bunların altında yatan motivasyon neydi? Bende var bunun cevabı...




(Ayşe Arman/ Hürriyet/ 27 Eylül 2010)