27 Temmuz 2014 17:08
"Gezi'dekiler sarhoştu" dediği gerekçesiyle eleştirilen Yonca Evcimik, “Devlet büyüklerimizle hayvan hakları yasasıyla ilgili bir toplantımız vardı. O gün internette, yapılacak olan şeyin maketi yayınlanmıştı ve ben de İstanbul’da nefes alınacak yer kalmadı ne gerek var diye düşündüm. Sadece Taksim Parkı var dedim ve insanlar sadece orada nefes alabiliyorlar. Devlet büyükleri bana çok bilgisizce konuştuğumu söylediler ve “Ne yapılacağını bir görün, oradaki yeşillik yok edilmiyor; aksine yeşil alan orada duruyor” dediler. Üzerine fırça yedim. Fırça yiyince sustum ve 2 gün sonra bu olaylar başladı” dedi.
Evcimik, Gezi Parkı eylemlerinin başladığı 31 Mayıs Cuma günü “Twitter’da yer aldığı gibi binlerce kişinin değil aksine 300, en fazla 400 insanın İstiklal Caddesi’nde bulunduğunu” öne sürdü. Başbakan Erdoğan’ın ‘vizyon’ toplantısına katıldığı için eleştirilen ünlülere de değinen Evcimik, “Bana göre eleştiriler doğru değil, ben de çağrılsaydım ben de giderdim” ifadesini kullandı.
Radikal gazetesinden Armağan Çağlayan’a konuşan Yonca Evcimik’in söyleşisi şöyle:
Ben Twitter’da sizi takip ediyodum, ta ki Amy Winehouse’a kadar... Siz Amy Winehouse için “Su testisi su yolunda kırılır” diyince sizi takibi bıraktım. Tutucu biri olduğunuz için mi böyle bir şey yazdınız?
Hayır, çok tutucu falan değilim ama Amy Winehouse’un bu şekilde ölüşü sizi şaşırttı mı? Beni şaşırtmadı. Dolayısıyla ben o anda bir arkadaşımla evin bahçesinde oturuyorduk, ne kadar üzüldüğümü anlatamam. Üzüldüm ama şaşırmadım. “Su testisi su yolunda kırıldı”yı bu beklenen bir şeydi anlamında gönül rahatlığıyla yazdım. Aşağı yukarı bir saat sonra arkadaşım Twitter’ı açtığında “Bir şeyler oluyor Yonca, herkes sana saldırıyor” dedi. Sonra anladım ki bunun üzerine tepkiler geliyor ama insanların tepki göstermesine şaşırdım. Çünkü bu doğru bir şeydi, bunu dile getirmem neden hata olsun dedim. Sonra altından başka bir şey çıktı. Bir süre önce vefat eden Defne Joy için Hıncal Uluç aynı lafı sarf etmiş, orada zaten kıyamet kopmuş, ben bunu bilmiyordum. Bu olayın uzantısı olarak bana saldırılmış. Halbuki söylediklerim de hislerim de doğruydu. Ne mahsuru vardı böyle bir şey söylememin.
“Su testisi su yolunda kırılır” bir şeyi ifade ediyor ama altında çok ağır bir eleştiri de var. Yani “İyi oldu da öldü” diyorsunuz. Bunu kullanırsan bir gün ölürsün demek oluyor.
Bunu kullanan insanların hepsi ölüyor diye bir şey yok ki. Benim etrafımda da böyle yaşayan bir sürü insan var, dolayısıyla gidişattan anlayabiliyorsunuz. Bu kadar yoğun, bu kadar şuursuzca kullanması gidişatı gösteriyordu. Bu onun hayat tercihi tabi ki, ben onu yargılamam ama gidişat o şekildeydi ve oldu. Bugün de aynı fikirdeyim. Beni takip etmemeye devam edin.
Gezi Parkı’yla ilgili “Gezi’nin ilk günü oraya gidenlerin çoğu sarhoştu” dediniz mi?
Öyle demedim ama Gezi’nin ilk günü ben oradaydım. Bizim HAKUT diye GEDDAD’ın (Genç Denizciler Dayanışma Derneği) altında kurduğumuz bir hayvan hakları derneği var. GEDDAD, çok sayıda arama kurtarma ekibine sahip. Biz o gece birilerine yardım edebilmek için kendimizi dışarı attık, çünkü hatırlıyorum resimler görüyorduk insanlar perişan haldeydi. Bir yandan hayvanlar telef oluyor ki, bu benim zayıf noktam, hep söylüyorum. Onur kaptana arabanın boşta olup olmadığını sordum, o da boşta olduğunu söyledi. Ben o sırada Bebek’teydim ve sanki iki ayrı ülkede gibiydi. Taksim civarında inanılmaz şeyler oluyordu. Arkadaşıma dedim ki arka yollardan gidelim çünkü oraya girmenin zor olacağını düşündüm. Yardıma muhtaç olan insanları ve hayvanları kurtaralım dedim. Odakule’nin ordaki barlarda insanlar içki içiyorlardı. Yanlış yere mi geldik dedim. İstiklal Caddesi’ne çıktık. O anda Twitter’da “İstiklal Caddesi’nde 5 milyon kişi var” yazıyolardı ve İstiklal Caddesi’nde bizden başka kimse yoktu. İstiklal Caddesi’nde öbek öbek ateş yakmışlardı, sağlı sollu yolun kenarında aşağı yukarı bir metreye yakın bira şişeleri istif yapılmıştı. İstiklal Caddesi’nin ortasında durup resim çektim ve dedim ki “Arkadaşlar bir sıkıntı var, lütfen Twitter’ı yanlış kullanmayalım”. Saatler önceki şeyleri yeniymiş gibi koyduklarında insanlar sokağa dökülüyor. İlk geceden, cuma gecesi, saat 01.30 civarından bahsediyorum. O anda anladım ki sosyal medyanın yanlış kullanımından dolayı insanlar galeyana gelip sokağa çıkıyor. Yapabildiğim şey “Twitter’ı yanlış kullanmayın” diyebilmek oldu. Sonra ara sokaklara dağılmaya başladık ve Cihangir’in oralara düştük. Bu sırada bir yerden geçmeye çalışırken karşımızdan TOMA’lardan kaçmaya çalışan yığınla insan geliyor, onları alıp hastanelere taşıdık. O gece buna herkes şahit. Bizim toplamda gördüğümüz insan sayısı 300, en fazla 400’dür. Hastanelere taşıdığımız insanların bir kısmı turistti, ne olduğunun bile farkında değillerdi. Bir kısmı alkolden ekstra kötü olmuş durumdaydı. Ben bunu dile getirdim. Hakikaten sinirlerim bozuldu ve ağlama krizi geçirdim gece arabanın içinde. Biz bunlara mı yardım etmeye geldik dedim. Hiçbir şey gösterildiği gibi değil. Çok üzüldüm. Hastanelere on sefer falan yaptık. Sokaklarda hiç kedi köpek de bulamadık. O anda “Mis Sokak’ta iki ölü, beş yaralı var” gibi twitler atılıyor. Biz oraya gidiyoruz hiçbir şey olmadığını görüyoruz. Yani çok büyük bir provakasyon vardı, ben bunu yaşadım. Gece saat iki buçuk üç gibi karşıya geçerken binlerce insanın karşıya yürüdüğünü gördüm ve o anda karşıda hiçbir şey yoktu.
Daha sonra bir daha gittiniz mi Gezi Parkı’na?
Gittim. Biraz sular durulduktan sonra artık orası bir panayır alanı gibiydi. Ben o zaman gittim. Çok enteresan, bana alkollü insanlar olduğunu söylediğim için kızmışlardı, “Bu işin içine alkolü katmayın” demiştim. Ben tinercilerin yağmalama yaptığını da gördüm İstiklal Caddesi’nde. Görüyorum ben bunu, şimdi nasıl susayım? O gece bizden başka çok insan yoktu İstiklal Caddesi’nde. Zaten bütün girişleri kapatmışlardı. Bize açmalarının sebebi de arama kurtarma ekibi olmamızdı. Belki biraz da benim etkim oldu. Kimisi dedi ki “Sana hiç yakıştıramadık”. Neyi yakıştıramadıysa. Kimisi “Yonca abla iyi ki geldiniz” dedi. Çok karışık bir ortam vardı. Mesela Cihangir’den yukarı çıkmaya çalışıyoruz, insanlar karışıyor, dört-beş iri yarı adam gördüm. İnsanlar perişan bir halde kaçıştıkça bu adamlar “Geri dönmek yok, bu tarafa!” diyor, insanlar da koyun sürüsü gibi o tarafa gidiyorlardı. Bunlar o gece benim yaşadıklarım.
Ben Twitter’da sizi takip ediyodum, ta ki Amy Winehouse’a kadar... Siz Amy Winehouse için “Su testisi su yolunda kırılır” diyince sizi takibi bıraktım. Tutucu biri olduğunuz için mi böyle bir şey yazdınız?
Hayır, çok tutucu falan değilim ama Amy Winehouse’un bu şekilde ölüşü sizi şaşırttı mı? Beni şaşırtmadı. Dolayısıyla ben o anda bir arkadaşımla evin bahçesinde oturuyorduk, ne kadar üzüldüğümü anlatamam. Üzüldüm ama şaşırmadım. “Su testisi su yolunda kırıldı”yı bu beklenen bir şeydi anlamında gönül rahatlığıyla yazdım. Aşağı yukarı bir saat sonra arkadaşım Twitter’ı açtığında “Bir şeyler oluyor Yonca, herkes sana saldırıyor” dedi. Sonra anladım ki bunun üzerine tepkiler geliyor ama insanların tepki göstermesine şaşırdım. Çünkü bu doğru bir şeydi, bunu dile getirmem neden hata olsun dedim. Sonra altından başka bir şey çıktı. Bir süre önce vefat eden Defne Joy için Hıncal Uluç aynı lafı sarf etmiş, orada zaten kıyamet kopmuş, ben bunu bilmiyordum. Bu olayın uzantısı olarak bana saldırılmış. halbuki söylediklerim de hislerim de doğruydu. Ne mahsuru vardı böyle bir şey söylememin.
“Su testisi su yolunda kırılır” bir şeyi ifade ediyor ama altında çok ağır bir eleştiri de var. Yani “İyi oldu da öldü” diyorsunuz. Bunu kullanırsan bir gün ölürsün demek oluyor.
Bunu kullanan insanların hepsi ölüyor diye bir şey yok ki. Benim etrafımda da böyle yaşayan bir sürü insan var, dolayısıyla gidişattan anlayabiliyorsunuz. Bu kadar yoğun, bu kadar şuursuzca kullanması gidişatı gösteriyordu. Bu onun hayat tercihi tabi ki, ben onu yargılamam ama gidişat o şekildeydi ve oldu. Bugün de aynı fikirdeyim. Beni takip etmemeye devam edin.
Gezi Parkı’yla ilgili “Gezi’nin ilk günü oraya gidenlerin çoğu sarhoştu” dediniz mi?
Öyle demedim ama Gezi’nin ilk günü ben oradaydım. Bizim HAKUT diye GEDDAD’ın (Genç Denizciler Dayanışma Derneği) altında kurduğumuz bir hayvan hakları derneği var. GEDDAD, çok sayıda arama kurtarma ekibine sahip. Biz o gece birilerine yardım edebilmek için kendimizi dışarı attık, çünkü hatırlıyorum resimler görüyorduk insanlar perişan haldeydi. Bir yandan hayvanlar telef oluyor ki, bu benim zayıf noktam, hep söylüyorum. Onur kaptana arabanın boşta olup olmadığını sordum, o da boşta olduğunu söyledi. Ben o sırada Bebek’teydim ve sanki iki ayrı ülkede gibiydi. Taksim civarında inanılmaz şeyler oluyordu. Arkadaşıma dedim ki arka yollardan gidelim çünkü oraya girmenin zor olacağını düşündüm. Yardıma muhtaç olan insanları ve hayvanları kurtaralım dedim. Odakule’nin ordaki barlarda insanlar içki içiyorlardı. Yanlış yere mi geldik dedim. İstiklal Caddesi’ne çıktık. O anda Twitter’da “İstiklal Caddesi’nde 5 milyon kişi var” yazıyolardı ve İstiklal Caddesi’nde bizden başka kimse yoktu. İstiklal Caddesi’nde öbek öbek ateş yakmışlardı, sağlı sollu yolun kenarında aşağı yukarı bir metreye yakın bira şişeleri istif yapılmıştı. İstiklal Caddesi’nin ortasında durup resim çektim ve dedim ki “Arkadaşlar bir sıkıntı var, lütfen Twitter’ı yanlış kullanmayalım”. Saatler önceki şeyleri yeniymiş gibi koyduklarında insanlar sokağa dökülüyor. İlk geceden, cuma gecesi, saat 01.30 civarından bahsediyorum. O anda anladım ki sosyal medyanın yanlış kullanımından dolayı insanlar galeyana gelip sokağa çıkıyor. Yapabildiğim şey “Twitter’ı yanlış kullanmayın” diyebilmek oldu. Sonra ara sokaklara dağılmaya başladık ve Cihangir’in oralara düştük. Bu sırada bir yerden geçmeye çalışırken karşımızdan TOMA’lardan kaçmaya çalışan yığınla insan geliyor, onları alıp hastanelere taşıdık. O gece buna herkes şahit. Bizim toplamda gördüğümüz insan sayısı 300, en fazla 400’dür. Hastanelere taşıdığımız insanların bir kısmı turistti, ne olduğunun bile farkında değillerdi. Bir kısmı alkolden ekstra kötü olmuş durumdaydı. Ben bunu dile getirdim. Hakikaten sinirlerim bozuldu ve ağlama krizi geçirdim gece arabanın içinde. Biz bunlara mı yardım etmeye geldik dedim. Hiçbir şey gösterildiği gibi değil. Çok üzüldüm. Hastanelere on sefer falan yaptık. Sokaklarda hiç kedi köpek de bulamadık. O anda “Mis Sokak’ta iki ölü, beş yaralı var” gibi twitler atılıyor. Biz oraya gidiyoruz hiçbir şey olmadığını görüyoruz. Yani çok büyük bir provakasyon vardı, ben bunu yaşadım. Gece saat iki buçuk üç gibi karşıya geçerken binlerce insanın karşıya yürüdüğünü gördüm ve o anda karşıda hiçbir şey yoktu.
Daha sonra bir daha gittiniz mi Gezi Parkı’na?
Gittim. Biraz sular durulduktan sonra artık orası bir panayır alanı gibiydi. Ben o zaman gittim. Çok enteresan, bana alkollü insanlar olduğunu söylediğim için kızmışlardı, “Bu işin içine alkolü katmayın” demiştim. Ben tinercilerin yağmalama yaptığını da gördüm İstiklal Caddesi’nde. Görüyorum ben bunu, şimdi nasıl susayım? O gece bizden başka çok insan yoktu İstiklal Caddesi’nde. Zaten bütün girişleri kapatmışlardı. Bize açmalarının sebebi de arama kurtarma ekibi olmamızdı. Belki biraz da benim etkim oldu. Kimisi dedi ki “Sana hiç yakıştıramadık”. Neyi yakıştıramadıysa. Kimisi “Yonca abla iyi ki geldiniz” dedi. Çok karışık bir ortam vardı. Mesela Cihangir’den yukarı çıkmaya çalışıyoruz, insanlar karışıyor, dört-beş iri yarı adam gördüm. İnsanlar perişan bir halde kaçıştıkça bu adamlar “Geri dönmek yok, bu tarafa!” diyor, insanlar da koyun sürüsü gibi o tarafa gidiyorlardı. Bunlar o gece benim yaşadıklarım.
Ben o gece orda değildim gece kısmını bilemem ama gündüz oradaydım.
Ben gece ordaydım ama bir kısmı da sosyal medyanın yanlış yönlendirilmesiyle tansiyonun yükseldiği o anlarda Mis Sokak’a da bir saat mağazasına da gittim, o anda okuyup bir şeyler yapmaya çalışıyordum ama hiçbiri doğru çıkmadı maalesef.
Siz şimdi HAYTAP’ın kurucusu musunuz ?
Biz Genç Denizciler Derneği’nin bir kolu olarak HAKUT’u kurduk. Onlar bize çok yardım ediyorlardı. Ben de “Böyle bir şey yapalım mı? Burası için bütçe oluşturup maddi, manevi yardım almaya çalışalım” dedim. Çünkü onlar da benzinlerini bizim için harcıyorlardı, bu da bir yere kadar. Biz bu oluşumu yaptık, birkaç sponsorumuz vardı ama hayvanlar çok kısmetsiz. Biz bu oluşumu yaptık, havaya girdik Soma hikayesi patladı. Daha sonra belimizi doğrulttuk “Yapacağız” dedik, Gazze patladı. Biz şu anda ne yapıyoruz, Türkiye’de yapılan en büyük köpek dövüşlerinden biri var, onu durdurabildik. İhbarı aldık gündüz vakti, gece saat 6 sularında yolla çıktık, 7 gibi pusuya yattık tepelerde. Korku filmi gibi yani. Sonra evin olduğu yere ihbar yaptık, kimse gelmedi. Ondan sonra adımı vererek 155’e ihbarda bulundum, kimse gelmedi. Sadece iki tane araba geldi, dört arkadaş. Bu köpek dövüşünü yapan çok değişik bir kitle var. Akşam Özgür’e “Böyle böyle bir durumdayız, sen lütfen basından olabilecek insanlara söyle bunu belgeleyelim” dedim. Basından 30 kişiye yakın insan geldi. 30 kişi onlar, dört kişi biz, dört de polis arkadaşımız vardı. Gün ağırırken 10 dakika içinde yapılıyormuş bu dövüşler, bahisler önceden hazır zaten. Gözün görebildiği ama ortalığın sessiz olduğu bir vakit. Biz bunu engelledik.
Çocukluktan beri mi hayvanları seviyorsunuz?
Doğduğumdan beri. Tabi bilinçlendikçe ve onların nasıl naçar bir durumda olduklarını anladıkça daha düşkün olmaya başladım. Küçükken bunu algılamıyorsun. Zaman ilerledikçe, onların da sayısı arttıkça geneli görmeye başlıyorsun. Bende şu anda 10 köpek, bir kedi var. İşin içine girdikçe orada nasıl bir çaresizlik olduğunu görmeye başlıyorsun. İnanılmaz bir popülasyon var Türkiye’de. Köpek popülasyonu var zannediliyor, halbuki kedi onun üç misli. Bu işler tek tek yapılamayacağı için dünyada bu nasıl yapılıyor diye araştırdım. Yasalar var. O yüzden ben yasaların peşine düştüm.
Ben de hayvan severim ama sizin gibi değilim. Hani her şeyin fazlası sorundur ya. Hayatımın şirazesi kayıyor diye düşündünüz mü?
Benim önümde örnekler var bu noktada. Bridget Bardot var mesela, kadın alkolik olmuş. Panter Emel diye bir kadın var mesela. Aslında ben Panter Emel’i çok iyi anlıyorum. Bu kadar bağırması dikkat çekmesini sağlamış demek ki. Aslında Türkiye’de birçok dernek var ama onlar da birbiriyle kavga ediyorlar, ben bunu da anlamıyorum. Hayvanları seviyorsan onlar için hep beraber bir şey yaparsın. Ben bir ara her çağırıldığımda gidiyordum, günü birlik etkinlikler. Herkes toplanıyordu ama ertesi gün bir şey olmuyordu. Ne zaman ki HAYTAP bir federasyon oldu, içinde 20 küsür dernek var, o zaman bir aradan bakan birileri de oldu. Ben daha önceki örneklerde olduğu gibi hayatımın şirazesi kayacak kadar bilinçsizce yaklaşmıyorum konuya. Evet çok seviyorum, çok üzülüyorum, çünkü çok çaresizce bir durum ama ben kendim olarak ne yapabilirim, bunun derdindeyim.
Mesela Ömür Gedik sizinle birlikte mi hareket ediyor?
Ömür Gedik dernek kurdu. Benim derneğim yok. Bizimkisi Hayvan Arama Kurtarma, bu başka bir şey. Biz bir dernek değiliz, bir birimiz. Ben tüm derneklerin HAYTAP’ın altında buluşmasından yanayım. Sanırım Ömürler de HAYTAP’ın içinde. Kim hayvanlar için bir şey yaparsa başımla beraber. Son iki yıldır ortalık hayvan hakları diye çalkalanıyor çünkü farkındalık yarattık. Başbakan’ın vesilesiyle Kadir Topbaş’la beraber bir proje yaptık. Sanatçıları işin içine katmaya çalıştım. Bu aslında bir farkındalık çalışması, HAYTAP da bunu yapıyor. Bir sürü dernek HAYTAP’a “Paraları afişlere harcıyolar” diyor. Tabi ki harcayacağız. Farkındalık böyle yaratılıyor. Sen hayvanlara mama almaya harca, ne yapılsa kârdır. Benim şu andaki hayalim hayvanseverleri bir çatı altında toplamak. Bunu yapabilirsek daha güçlü olacağız.
Siz de sivrisinek öldürmeyenlerden misiniz? Bu bana inanılmaz geliyor.
Neredeyse. O da bir can. Sivrisineği öldürmeden kaçırmak için bir takım aletler var onları kullanabiliriz. Fısfıs sıkıyorsun ya da elektriğe bir alet takıyorsun o uzaklaşıyor senden.
Mesela evde fare çıksa ne yaparsınız?
Ben hayvanlarla o kadar çok iyi anlaşıyorum ki, çok yanlış insana soruyorsunuz. Fareyi en sağlıklı bir şeklide evden çıkarmaya çalışırım. Benim artık hiçbir şeyden korkum kalmadı. Ekolojik denge çok önemli; mesela kedinin olduğu bir ortamda fareye rastlamak çok zordur. Bir köpek havlıyor diye ekip çağırıp köpeği aldırmak, onun ölüm fermanını vermek demek bence. Size bir hikaye anlatayım. Geçenlerde bir akşam köpeğimi gezdiriyorum, karanlıkta önümü görmüyorum. Çat diye bir şeye bastım ve ağaçtan dal falan düşmüştür diye düşündüm. Dönüş yolunda o yere ışık gelmiş ve bir baktım sümüklüböceği ezmişim. O anda bittim ben, ağladım olduğum yerde. O kadar üzüldüm ki binlerce kez özür diledim sümüklüböcekten.
Ömür Gedik Twitter’da hayvanlar anlamında büyük bir alay konusu biliyorsun. Böyle bir şey olduğunda siz sinirleniyor musunuz?
Ben onun alay konusu olduğunun farkında değilim.
Birkaç gün önce Ömür Gedik kedisiyle fotoğraf çektirmiş, “Gazze’de olanları ona anlatıyorum o anlıyor; insanlar anlamıyor” gibi bir cümle yazmış Twitter’a. Bunun üzerine bütün gün Twitter’da Ömür Gedik geyiği döndü. Siz ne dersiniz bu duruma?
Ben bunu bir şekilde hayvanlara dikkat çekme anlamında görürüm. Ben böyleyim; çünkü ne olursa olsun ben hayvanla ilgili hiçbir şeyle alay edemem, dalga da geçemem. Dolayısıyla o anlamda insanlar dalga geçebilir ama ben yapmam.
Sizin bu kadar hayvanlara düşkün olmanız, hayatınızın ‘hayvan merkezli’ olması bazen hayattaki bazı şeyleri kaçırmanıza ya da yanlış yorumlamanıza sebep oluyor mu?
Belki oluyordur. Benim dışımda oluyorsa oluyordur. Ben farkındalık arttıkça insanların beni daha iyi anladığını görüyorum. İlk önce bir deli gözüyle bakıyorlar.
Gezi’nin ilk günü gördüklerinizden sonra Türkiye’nin sosyolojik ortamında ya da politik ortamında Gezi’yi nereye koydunuz?
Ben olaylar patlamadan birkaç gün önce Ankara’daydım. Devlet büyüklerimizle hayvan hakları yasasıyla ilgili bir toplantımız vardı. O gün internette, yapılacak olan şeyin maketi yayınlanmıştı ve ben de İstanbul’da nefes alınacak yer kalmadı ne gerek var diye düşündüm. Sadece Taksim Parkı var dedim ve insanlar sadece orada nefes alabiliyorlar. Devlet büyükleri bana çok bilgisizce konuştuğumu söylediler ve “Ne yapılacağını bir görün, oradaki yeşillik yok edilmiyor; aksine yeşil alan orada duruyor” dediler. Ben de gördüğümü ve o yüzden üstünde konuştuğumu söyledim ve yapılmasa ne olur diye tepkimi söyledim. Üzerine fırça yedim. Fırça yiyince sustum ve 2 gün sonra bu olaylar başladı. Ben buna üzülmedim mi, üzüldüm. İsterdim ki bu işler ilk başladığında “Yapılmasın kardeşim” denmesini isterdim ama olmadı maalesef ve herkesin basireti bağlandı. Biraz daha geniş baktığım zaman çok kadercilik gibi gelecek belki; ama böyle olması gerekiyormuş ve önüne geçemedik. Şimdi orası ne durumda? Bildiğim kadarıyla yürütme kararı durduruldu öyle duruyor, duracaktır da. İçimden oranın öyle kalacağını hissediyorum. Neticede, orada yatan çocukların ilk amaçları, oradaki yeşilliğin bozulmamasıydı. Sonradan işin şirazesi çıktı, ben burada yaşadıklarımı ve gördüklerimi söylüyorum. Sonuç olarak orada dengeler bozuldu, geriye adım atılamadı ve iş buralara geldi. Ama görüyoruz ki Gezi Parkı’mız hâlâ duruyor. Önemli olan herkesin buradan gereken dersi çıkarmış olması diye düşünüyorum.
İftara ve aynı zamanda Erdoğan’ın tanıtım toplantısına gidenlerle ilgili çok büyük bir linç kampanyası yapıldı ki bana göre doğru değil. İsteyen istediği yere gider, istediği kişiyi destekler.
Bana göre de doğru değil, ben de çağrılsaydım ben de giderdim. Kaldı ki ben aşağı yukarı 6-7 yıldır her sene Başbakan’ın da katıldığı bir iftar daveti oluyor ve hepsine gidiyorum. Bugüne kadar bir sorun çıkmıyordu da şimdi mi sorun oluyor. Ben özgür irademle her istediğimi yaparım ve kimse de bana karışamaz. Dolayısıyla bence oradaki olay başka bir şey. Bence oradaki olay neden oraya gittikleri değil, bu insanların daha önceden farklı görüşleri olduğunu düşünüyorum. Bence sen hem öyle durup hem böyle yapma, benim gördüğüm bu. “Senin hayattaki duruşun başka yerdeyse şimdi neden bu insanların yanına gittin”e getirdiler olayı. Ben daha önce durumlarının ne olduğunu bilmiyorum, dolayısıyla yorum yapmam yanlış olur. Ama benim algıladığım “Neden oraya gittin?” değildi. Ben sanatçıyım, benim politikayla işim olmaz.
Ben sizin gibi düşünmüyorum. Bence sanatçı da insandır ve politikada da aynı hayvan hakları gibi yanlış ya da doğru gördüğü şeyleri söylemelidir ki farkındalık yaratsın.
Ben buna katılmıyorum. Benim söylediğim farklı bir şey. Politikanın üstündedir diyorum. Ben sana sanatçı politikaya karışmaz, söz söylemez ya da eleştirmez demiyorum, üstündedir diyorum. Ben kaç Başbakan ve Cumhurbaşkanı gördüm. Onun için ben hancıyım onlar yolcu. Ben daha ilerideyim ve benim de topluluklara hitap etme yetim var. Dolayısıyla ben taraf olmadığımı ve politikayla aram olmadığını hep söylerim. Beni de devlete ve AK Parti’ye yakın olmakla ilgili yargıladılar. Pardon! Şu anda yasa kimin elinde ve yasayı kim değiştiriyor? Ben BDP de dahil olmak üzere bütün partileri ve milletvekillerini bir araya getirdim ve hepsinin olurunu alarak yola çıktım. Ben salak değilim; ama neticede onlarla da bu işi yürüteceksin ve bu onlarlayım ya da onlarla değilim anlamına gelmez. Ben bir amaca hizmet ediyorum ve kim olsa ben bunu onunla yapacağım. Ben burada başka ulvi bir şeyin peşindeyim.
Kaç yıl sonra albüm çıkardınız?
En son 2001’de çıkarmıştım. Tabii arada single ve maxi single falan çıkardım. Okul açtım, orada çalıştım ve neredeyse 3 yıldır hayvan haklarıyla ilgileniyorum.
Ben sizin müziği bıraktığınızı düşünmüştüm.
Hayır, sonra bir de baktın aslanlar gibi bir albümle çıktım. Biraz şişmişim, onu anladım. Çünkü ben 2,5 sene önce albüm kıvamındaydım ve bu şarkıların birkaç tanesi benim cebimdeydi. Ne zaman ki Başbakan’dan hayvan haklarıyla ilgili bir destek aldım o zaman her şeyi kenara attım; çünkü can beklemez. Ama belki de doğru zaman bu zamanmış; çünkü başka parçaları topladım. İçimdeki müziğe olan özlem de büyümüş. Ses olarak da büyümüş. Parçaları dinlediğin zaman bana hak vereceğini düşünüyorum.
Siz Türkçe pop trendini Türkiye’de ilk başlatan insanlardansınız. Oradan baktığınızda şimdiki pop müzik piyasası nasıl görünüyor?
Herkes şov yapar oldu; bu bakımdan biraz ileriye gitme gibi bir durum var. Ama oranın altını çiziyorum. Dünyaya baktığımız zaman şov yapmayan star yok ama onların kendileri de dans ediyorlar. Bizde hala sahne şovu var. Buradayız, bu kadar.
O “Star yapmaz” gibi bir algıdan mı kaynaklanıyor acaba?
Aksine star yapar. Hayat o kadar hızlı akıp gidiyor ki “Star yapmaz, insan içine çıkmaz” diye bir şey yok. Hayat akıyor, ben pazara çıkamayacaksam bu dünyadan ne anladım. Bu kuralları kim koymuş? Ama kimseyi yargılamamak lazım, herkesin kendi tercihi. Bana göre hayat çok hızlı bitiyor ve ben hayatı neresinden yakalarsam onun peşindeyim.
Şu anda eskiye göre var olmak daha mı zor?
Eskiden var olmak daha zordu. Ama varolduktan sonra tanınmak bir miktar daha kolaydı, çünkü daha az kanal vardı, dolayısıyla duyuluyordun hemen. Biz de azdık. Ama şimdi, radyocular söylüyor “Önümüze bir liste veriyorlar seçemiyoruz.” Dolayısıyla, tabii ki çok zor. Şuna inanmak istiyorum, iyi bir şey yaparsanız herkes farkını görecektir. Şu anda biz daha çok fısıltı gazetesi yoluyla gidiyoruz. Bodrum’da mesela Oktay Kaynarca’yla karşılaştım, “Sen ne yapmışsın öyle herkes senin albümünden bahsediyor” dedi. Ben de “Biz niye bunun etkisini göremiyoruz” diyorum. Bu, fısıltı gazetesidir gidiyor. Öbür türlü, bir bakıyorsunuz 1 numarada, başka birileri ortalığı götürüyor. Bilmiyorum, tuhaf şimdi onu anlamaya çalışıyorum. Şimdi daha acımasız. Takipçi, tıklama satın almalar, ben bunları hep yeni öğreniyorum. Her şey hak ettiğiyle oluyormuş, şimdi öyle olmuyor.
Siz aslında neredeyse bütün duayenlerle Şan Tiyatrosu’nda çalıştınız.
Tiyatro, oyuncu, dansçı, şarkıcı anlamında herkes vardı. Bütün duayenleri orada tanıdım. Ben konservatuar mezunuyum. Ama hep derim, Şan Tiyatrosu benim ikinci konservatuarım. Orada ön lisansımı yaptım ve Devekuşu’nda master’ımı. Bunlar hep üniversite. Ne dönemlerdi, ne kadar şanslıymışız.
En çok kimle çalışmayı severdiniz?
Herkesle. Ben o zaman dansçıydım. Sonra yavaş yavaş tiyatroya geçtim. Rahmetli Ertem Eğilmez beni oyuncu yapan. Hem filmlerde oynattı, ‘Hababam Sınıfı’ müzikalinde oynattı. Ondan sonra Devekuşu’nda oyuncu ve dansçı olarak devam ettim ama hedefim hep şarkı söylemek, dans etmekti.
© Tüm hakları saklıdır.