T24 - 2003 yılından beri cilt kanserinden dolayı tedavi gören Özgürlük ve Dayanışma Partisi'nin kurucu üyelerinden ve kadın hakları mücadelesinde ön saflarda yer alan Devrim Devin Kuzu, dün Fethiye Devlet Hastanesi'nde yaşamını yitirdi.Ancak Akarca Mahallesi Camii'nde kılınan cenaze namazının ardından erkekler cenazeyi taşımaya yönelince Kuzu’nun kız kardeşi, yeğeni ve diğer kadın arkadaşları cenazeyi erkeklerin taşımasına izin vermedi. Devrim Devin Kuzu'nun cenazesinin kadınların taşıması yönünde vasiyeti olduğunu belirten kadınlar tabutu sırtlayarak, cenaze arabasına kadar taşıdı.
Kuzu'nun tabutu Çatalarık Mezarlığı’na götürülürken cenazeye katılan gençler, sol ellerini yumruk yapıp havaya kaldırarak, "Güneşe akın var güneşe akın, güneşi zaptedeceğiz, güneşin zaptı yakın. Ölenler, dövüşerek öldüler, güneşe gömüldüler. Vaktimiz yok onların matemini tutmaya. Akın var akın güneşe akın. Güneşi zaptedeceğiz güneşin zaptı yakın" sloganları attı. Cenazede, Kuzu'nun oğlu Deniz Kuzu da Konstantin Simonov’un "Bekle Beni" adlı şiirini okudu.
Cenazeye Kuzu'nun yeğeni Belit Özükan'ın sevgilisi şarkıcı Keremcem de katıldı. Keremcem, Özükan ağlarken sarılarak onu teselli etmeye çalıştı.
Birgün gazetesi yazarlarından Melih Pekdemir de, dün (19 Mart 2010) son yolculuğuna uğurlanan Devrim Devin Kuzu'yu köşesinde kaleme aldığı "Devin Kuzu" (20 Mart 2010) başlıklı yazısıyla uğurladı:
Devin Kuzu
Sana hiç böyle adınla ve soyadınla hitap etmiş miydim? Hayır, sen hep benim küçük kız kardeşim Devin’din...
Bugün gazetemizde seninle ilgili ilanlar çıkmış olacak...
Seni tanıyanlara seni anlatmak zaten gereksiz...
Seni tanımayanlara seni anlatmak ise, adeta imkânsız...
Biliyorsun, Tıp için dahi “imkânsız” olmuştun, gösterdiğin dirence bakan doktorların “tıp literatürüne geçtiğini” söylemişlerdi...
“İmkânsız” idin, çünkü baş eğdirilmesi mümkün olmayanlardan idin... Sen ve senin gibiler için zaten ve sadece devrimcilik mümkün olabilirdi... Bu yüzden şu gezegende öncelikle devrimin ve devrimciliğin imkânlarından biri olabilmiştin.
Bak hâlâ öylesin! “Bella Ciao” demeden önce TEKEL direnişinden sana mektup yazan devrimci gençlere seslenmişsin:
“Kalbim, ruhum ve aklım sizinle. Ama gözüm hiç arkada değil, partimin, yol arkadaşlarımın gece gündüz orada işçilerin yanı başında direndiklerini biliyor olmanın rahatlığı içinde huzurluyum. İyi ki tarihin akışında, Türkiye halklarının devrimci yolunda buluşmuşuz, iyi ki ‘yeryüzü aşkın ve devrimin yüzü olana dek savaşmaya’ yeminli partimizi birlikte kurmuşuz, karda boranda terk etmemiş, mevzilerimize sıkı sıkı sarılmışız. Elbette ki bu yolda hep kararlı ve birlikte sonuna dek yürüyeceğiz. Tekel Direniş Sokağı dayanışma evine en kısa zamanda geleceğim. Şimdilik, bütün arkadaşlarımı yüreğimdeki en devrimci duygularla sımsıkı kucaklıyorum. TEK YOL DEVRİM!”
Bizlere “tek yol devrim” diye veda eden asi kardeşim! Sen, pek çok solcunun “bizlere” yakın durmaya çekindiği günlerde de hep yanı başımızda ve içimizdeydin; 1990 yılında Demokrat dergisiyle başlayan arkadaşlığımızdan beri devrimciliğine ve asiliğine tanıklık ettim; ama bak yine sırayı bozdun, yine önden gittin!
İdem telefonda söyledi, bugün Fethiye’de seni Lütfü’nün yanına yolcu edeceklermiş... Bilirim, kaldırıp kafanı “ben zaten yolcuydum, devrimci yolcuydum” diyeceksindir...
Seni hep gülerken ya da gülümserken görmüştüm. Zaten hep güldün, ama yine de...
Güle güle, güzel kardeşim...