Politika

DEVA Partili Şahin: Yargıtay 3. Ceza Dairesi, anayasal düzene bir nevi darbe girişiminde bulunmuştur

20 Ocak 2024 17:22

Demokrasi ve Atılım Partisi (DEVA) Genel Başkan Yardımcısı ve Parti Sözcüsü İdris Şahin, "Hem İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi hem de Yargıtay 3. Ceza Dairesi, Anayasa Mahkemesi’nin bu kararını uygulamayarak anayasal düzene bir nevi darbe girişiminde bulunmuştur” dedi. Şahin, adliyelerde rüşvet iddialarına ilişkin olarak ise "Yargı bu kadar kokmuşsa iş şirazeden bu kadar çıkmışsa ve söylenen sözler üzülerek ifade ediyorum ki mızrağa sığmıyorsa artık bu konuya bir an önce neşter vurulması gerekiyor. İktidar sahiplerinin bu yönlendirmeleri yaptığına, iktidarın içerisindeki siyasetçilerin yargıya müdahale ettiğine ilişkin çok somut veriler var" diye konuştu.

DEVA Genel Başkan Yardımcısı, Parti Sözcüsü ve Ankara Milletvekili İdris Şahin, Çorum’da il ve ilçe teşkilatlarıyla istişare toplantısı yaptı. Anka'nın aktardığına göre Şahin burada şunları söyledi:

"Yargı eliyle anayasal düzene darbe yapılıyor ve bu da iktidar tarafından geçiştiriliyor"

"En önemli sorun nedir diyecek olursanız özellikle bir hukukçu olarak hepimizi derinden yaralayan bir uygulama ile karşı karşıyayız. Anayasa Mahkemesi kararlarının yasama, yürütme ve yargı organları başta olmak üzere tüzel kişilik ile gerçek kişilikli herkesi bağlayacağı Anayasa’nın 153. maddesinin son fıkrasında açık olmasına rağmen Anayasa Mahkemesi’nin vermiş olduğu kararlar şu an itibarıyla yargı eliyle uygulanmıyor. Yargı eliyle bu şekliyle anayasal düzene darbe yapılıyor ve bu da iktidar tarafından geçiştiriliyor. İktidar yerel seçim öncesinde Türkiye’nin bu çok önemli sorununu örtbas etmek adına farklı gündemleri milletimizin gündemine sunuyor ve sunmuş olduğu bu gündemlerle de Türkiye’yi meşgul ediyor. Bugün hangi ekranı açarsanız açın Türkiye’nin bu can alıcı konusu artık geri planda kaldı. Bir darbe sadece silahla olmuyor. Anayasal düzene yapılan darbe girişimleri yıllarca bu iktidar 28 Şubat uygulamalarından kaynaklı olarak milletin meşru helal oylarıyla seçilmiş iktidara o günkü şartlarda ve vesayet kurumlarının yapmış olduğu müdahaleleri dağda, bayırda, ovada herkese anlatarak 22 yıldır iktidarda. Oysa mevcut Anayasa’ya göre iktidara gelenlerin üstüne yemin ettikleri Anayasa’yı uygulamama diye bir durumu söz konusu olamaz.  

"Buna darbe anayasası demekten öte Erdoğan’ın anayasası demek çok daha uygun"

Üzülerek ifade ediyorum ki şu anda hem İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi hem de Yargıtay 3. Ceza Dairesi, Anayasa Mahkemesi’nin bu kararını uygulamayarak anayasal düzene bir nevi darbe girişiminde bulunmuştur. Bu konuyu her zaman gündeme getireceğiz ve asla unutturmayacağız. Bunu özellikle ifade edeyim çünkü bizim hepimizin tabi olduğu bir tek yapı var, o da mevcut Anayasamız. 122 sefer değişikliğe uygulamış 82 Anayasası -122 sefer ve bunun birçoğu Sayın Erdoğan’ın iktidarı döneminde gerçekleşmiş. Yani artık buna darbe anayasası demekten öte sayın Erdoğan’ın anayasası demek çok daha uygun olur. Hele hele 2010-2017 yılında yapılan değişikliklerle devletin temeli noktasında yürütme yasama ve yargı erklerinde çok önemli değişiklikler yapılmıştır bu Anayasa’da. Şimdi bunun üzerine yemin ediyorsak bu kadar değişikliğe rağmen var olan Anayasa’ya uygun hareket etmemek gibi bir durum söz konusu olamaz. Bugün döviz kurlarındaki ve ekonomideki kötü gidişin tek sebebi ülkeye güven duyulmaması arkadaşlar. Ülkenin adaletli yönetilmemesi, ülkenin hukuk devleti ilkeleri çerçevesinde yönetilmemesi.

"Siyasetçilerin yargıya müdahale ettiğine ilişkin çok somut veriler var"

Bu durumları göz önüne alarak özellikle yargıdaki kokuşmuşluğu da bir kez daha ifade etmek istiyoruz. İstanbul Anadolu Yakası Cumhuriyet Başsavcısı’nın Hakimler Savcılar Yüksek Kurulu’na yapmış olduğu ihbar mektubunda içeriğinde çetelerden vatandaşı dolandıran örgütlere kadar pek çoğunun parayla nüfuz kullanmak suretiyle bir kısım yargı kararlarına müdahale ettiği gerçeği ortaya çıkmıştı. Şimdi niçin gerçeği ortaya çıkmış diyorum çünkü bunlar sonucunda Hakimler Savcılar Kurulu yapmış olduğu soruşturmada ismi geçenlere soruşturma açtı ya da görev yerlerini değiştirdi ve ihbarda bulunan Anadolu Başsavcısı’nı da Yargıtay üyeliğiyle ödüllendirdi ama toplumun büyük bir kesimi, 85 milyon buradaki iddiaların derinlemesine incelenmesini istiyor. Yargı bu kadar kokmuşsa, iş şirazeden bu kadar çıkmışsa ve söylenen sözler üzülerek ifade ediyorum ki mızrağa sığmıyorsa artık bu konuya bir an önce bir neşter vurulması gerekiyor. İktidar sahiplerinin bu yönlendirmeleri yaptığına, iktidarın içerisindeki siyasetçilerin yargıya müdahale ettiğine ilişkin çok somut veriler var. Bunlar ortaya çıkarılmalı ve toplum bilgilendirilmeli. Bizim özellikle ifade edeceğimiz hususlar bunlar. 

"Yasaklarda 2002’den daha geriye gittiğimiz hepimizin malumu"

Dolayısıyla Sayın Erdoğan’a buradan sesleniyoruz. Özellikle Çorum’dan sesleniyoruz. Medeniyetin beşiği bir vilayetten sesleniyoruz. Siz iktidara gelirken 3Y ile mücadele edeceğiz diyerek gelmiştiniz; yolsuzluk, yasaklar ve yoksulluk. Şimdi şöyle bir tek tek bakalım. Her alanda yasakları uygular hale geldiniz. Uygulamış olduğunuz yasaklarla iktidar yandaşlarının yaptıklarının yargı kararlarıyla hiçbir şekilde cezalandırılmadığını ama iktidar muhalifi her ismin söylemiş olduğu fikir özgürlüğü sözlerle bile ağır bir şekilde cezalandırıldığı ortamı yaşıyoruz. Dolayısıyla yasaklarda 2002’den daha geriye gittiğimiz hepimizin malumu. Yoksulluk, açlık sınırında 2002’deki verilere ve 2024’teki verilere bir bakın; 16 milyon emeklinin tamamı açlık sınırının altında görünüyor. Birkaç istisna sayın müsteşarım gibi genel müdür kadrosunda, hakim kadrosunda veyahut da albay rütbesinde, subay rütbesinde emekli olanların dışındaki kalan emeklilerimizin büyük bir çoğunluğu 16 milyon emeklinin belki 14 milyonu açlık sınırının altında. Eğer yoklukla mücadele edecekseniz o gün bireysel bazda lokal olan olanakların olduğu bugün itibariyle toplumun büyük bir çoğunluğunun açlık sınırının altında olduğunu görüyoruz. Zenginleşen bir zümre yok mu; alabildiğine zenginleşen bir zümre var ve çok acıdır. Bunlar yine iktidarın gündem değiştirmesiyle ortaya koyduğu hususların başında geliyor.

"Erdoğan’ın en yakınlarının vergi rekortmenleri sıralamasında başı çekmesi sorgulanmalı"

Bugün Sayın Erdoğan’ın damadı vergi rekortmeni oluyor. Şimdi bu kardeşimizin elbette ki yapmış olduğu hepimizin övünç kaynağı ama biz o övünç kaynağını keşke Sayın Erdoğan’a damat olmadan önce yapmış olduğu işlerle anabilseydik. Bu vergi rekortmenliğini keşke daha önceki tarihler içeresinde beyan etmiş olsaydı da bununla hep birlikte gurur duymuş olsaydık. Bugün geldiğimiz noktada ülkeyi yöneten Sayın Erdoğan’ın en yakınlarının vergi rekortmenleri sıralamasında başı çekmiş olması bile tek başına sorgulanması gereken hususların önünde geliyor çünkü baktığınız zaman bu ticaret kimlerle yapılıyor, nasıl yapılıyor detaylı bir şekilde gördüğünüz zaman çoğunda mutlaka ve mutlaka bir kamu otoritesi ile yapılan bir ticaret olduğunu görüyorsunuz. İçeride ve dışarıda hiç fark etmez. Bu vergi rekortmenliğinin bile övünç olarak gösterilmiş olması ve bunun farklı televizyonlarda farklı bir şekilde takdim edilmiş olması bile ülkenin geldiği durumun ne kadar içler acısı bir olduğunu bizlere gösteriyor.

"Türkiye'de yolsuzluklar kolektif hale geldi"

Bir diğer husus özellikle yolsuzluklarla alakalı. Geçmiş dönemde münferit hadiselerle yola çıkarak belediyeler değişiyordu. 1994’de İSKİ yolsuzluğu Ergün Göknel’in bir gönül ilişkisinden kaynaklı olarak kamuoyuna paylaşıldı ve orada İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ni kaybetmişti. Bugün yolsuzluklar kolektif hale gelmiş durumda. Bireysel yolsuzlukları artık ifade etmiyoruz. Devletin hangi kurumuna giderseniz gidin bir rüşvet çarkının olduğunu hep birlikte biliyoruz. Sayın Erdoğan’ın yönettiği ülkede rüşvet artık kolektif hale gelmiş. Yolsuzluk artık kolektif hale gelmiş. Yasaklar artık vatandaşın çilesi haline gelmiş, bunları görmemiz lazım. Asıl gündemimiz bunlar. O nedenle yaklaşan yerel seçimler öncesinde vatandaşlarımızın çok daha fazla uyanık olması gerektiğini ifade ediyorum.

Bu seçimlerde mutlaka ve mutlaka iktidara bir ihtarda bulunulması gerekiyor. İktidara yerel seçimlerde bir sarı kart göstermek gibi bir yükümlülük içeresinde vatandaşımız. Aksi takdirde yaptığı her şeyi makul gören bir anlayışla karşı karşıyayız. DEVA Partisi bağımsız bir vaziyette, kendi ismi ve logosuyla seçimlere girecek. Yine büyük ilçelerde kendi adaylarımızı çıkarmayı hedefliyoruz. Bu noktada da inşallah Çorum’a tekrar geleceğiz. Bu çalışmayı teşkilatımız ile birlikte gerçekleştireceğiz. Bunu yaparken de DEVA Belediyeciliği Etik Kurallar Bildirgesi diye bildirge hazırladık ve bu bildirgeye uygun hareket edecek arkadaşlarımızın adaylıklarını isteyeceğiz."