DEVA Partisi İstanbul İl Başkanı Dr. Erhan Erol Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın hekimlere yönelik “Varsın gidiyorlarsa gitsinler, bizler de üniversiteleri yeni bitiren doktorlarımızı buralarda istihdam eder buralarda yola devam ederiz” sözleriyle ilgili “Bu nasıl bir kafa? Domates mi alıyorsun? Bu bilmemenin dibidir. Anlamamanın dibidir” açıklamasını yaptı.
DEVA Partisi İstanbul İl Başkanı Dr. Erhan Erol, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın doktorlara yönelik tepki çeken açıklamasını Gazete Duvar’dan Ferhat Yaşar’a değerlendirdi.
2004-2014 yılları arasında AKP’den Gaziosmanpaşa Belediye Başkanlığına seçilen Erol, “Bir hekim olarak Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın son olarak gündeme oturan doktorlara yönelik 'giderlerse gitsinler' açıklamasını nasıl değerlendiriyorsunuz?” sorusunu şöyle yanıtladı:
“Ben bir hekim olarak çok üzüldüm. Anlamayabilirsiniz. Bilmeyebilirsiniz. Ama insanlara biraz saygılı olmalısınız. Bir doktorun nasıl yetiştirildiğini bir de anne ve babaya sorun. Ben kendi anne ve babamın beni okutmak için çektiği sıkıntıyı biliyorum. Öğrencilikte sınıf arkadaşım ve ev arkadaşım olan bir doktor vardı. Eşi Almanya'da yaşadığı için son sınıflarda Almanya'ya gitti. Orada okulu tamamladı Türkiye'ye geldi, Gaziosmanpaşa'da bir özel hastanede çalışıyordu. İki çocuğu da Çapa Tıp Fakültesi'ni kazanmıştı. Birkaç yıl ondan haber alamadım. Geçenlerde bana mesajı geldi. '3 yıldır İsviçre'deyim' diyordu. İsviçre vatandaşı olmuş. Çok vatansever bir insandı. 'Benim Türkiye hikayem kapandı' dedi. Daha da dönmedi. Tıbbı hiç bilmeyen, anlamayan, bir kişi kalkıyor, 'Giderse gitsinler. Genç doktorlar alırız ya da yurtdışından doktor getiririz' deniyor. Bu nasıl bir kafa? Domates mi alıyorsun? Bu bilmemenin dibidir. Anlamamanın dibidir. Korona sürecini Türkiye en az hasarla atlattıysa bu insanlar sayesinde atlattı. Ben arkadaşlarımın neler çektiğini biliyorum. Ölen arkadaşlarım var. Bu mudur saygınlık? Emeğe saygı göstermezseniz zaten başka hiçbir şeye saygı göstermezsiniz. Sen ödün patlayarak evinde otururken, görüşmelerini bile Zoom'dan yaparken, bu insanlar o hastanelerde mücadele ettiler. Biz bir bedel ödedik. Aldığı maaş kaç para? Bir tane uzman hekim arkadaşım var. Kulak burun boğaz uzmanı. Babası nakliyeci. Çocuklarını okutamadığını söylüyor. Eşi de doktor. Ne yapacağını sordum. Nakliyeciliğe döneceğini söyledi. Bu insan uzman hekim. Türkiye'de yüzde 1'le tıbba girmiş. Girdiği yerde on doktor içerisinde onda bir uzmanlık yapmış. Bu kadar kolay mı? Bu insanları bu kadar hafife alamazlar. Yazıktır bu ülkeye. Tıp fakültesinden, dışardan getirmeyle olmuyor bu işler. Biz bu seviyeyi 20 yılda yakalayamayız. Dünyada doktoru ambulansta çalıştıran ülke yoktur. Biz ambulanslarda yıllarca doktor çalıştırdık. Bu sağlık personelinin ne kadar hoyratça kullanıldığının göstergesidir. Şimdi de gitsinler diyorsun. Zaten bıraksan hepsi kaçıp gidecek. Bu hükümetin en çok kullandığı laf güvenliktir. Bu memleketin gençlerinin yüzde 80'i fırsat bulsa ülkeden gideceğini söylüyor. Bir ülke için bundan büyük güvenlik problemi mi var? Doktorları kaçır, sonra bakarsın ki bir doktor nasıl yetişiyor.”
Erol,”Siz iki dönem Gaziosmanpaşa'da belediye başkanlığı yaptınız. Şimdi DEVA Partisi il başkanısınız. Sokağa indiğinizde insanlar nasıl karşılıyor?” sorusunu ise “Ben doğduğumdan beri oralıyım. Gaziosmanpaşa ile beraber büyüdük. İnsanlarla temasım var. Benim çok iyi ilişkilerim var. Mesela Ali Bey ile dolaşırken, Gazi Mahallesi'nden geçirdik kendisini. Ben Gaziosmanpaşa'da İlçe Sağlık Müdürüyken her yere çok rahat girebiliyordum. Herkes "Erhan bizim çocuğumuz" derdi. Her türlü görüş vardır. Kürt var, Boşnak var, Gürcü var. Çocukluğumuzda bu kültürle büyüdük. Hep etrafımızda farklı diller konuşulurdu. Farklı inançlardan arkadaşlarımız vardı. Şimdi gittiğimde bazı arkadaşların sitemleri oluyor. Orada benim muhalefetim CHP'lilerdi. Ben belediye başkanlığını bırakırken CHP'liler beni ziyaret ettiler. 'Sizinle çalışmaktan şeref duyuyoruz' dediler. Bunu övündüğüm olaylardan biri olarak anlatırım. Hâlâ da beni ziyaret ediyorlar. AK Partililerden daha fazla ziyaret ediyorlar. AK Partililer korkuyor biraz. AK Partililerin ya kızı ya da oğlu devlette bir yerde, bu yüzden çekiniyorlar. Ben tek başıma çok rahat bir şekilde kendi ilçemde çıkıp dolaşıyorum. İlk başlarda ilgi biraz azdı. Şimdi Türkiye'nin şartları nedeniyle daha da çoğaldı. Gaziosmanpaşa'da parti teşkilatı kurulurken, birçok AK Partili genç geldi. Bize zaman zaman partimize katılmak isteyen gençler geliyor. O kişilerin babaları AK Parti'ye çok yakın insanlar. Hatta Tayyip Erdoğan'ın bire bir tanıdığı insanlar. Süleyman Soylu da Gaziosmanpaşalıdır. Soylu'nun yakını olanlar da bize geliyor. Babası Süleyman Soylu'nun en yakın arkadaşı olanlar var. Biz şöyle bir tavır sergiliyoruz. 'Baban ne der?' Babası duyunca kızacağını söylüyorlar. "Babanın gönlünü al, bizim kapımız her zaman açık" diyoruz. İl başkanlığı düzeyinde bile gelenler var. O gençler farkında değil ama babası zarar görür. Maalesef ülkedeki şartlar böyle. 28 Şubat'ta yapılan haksızlıklar benim siyasete girmeme neden oldu. İkinci kırılma noktası, Ayvalık'ta yaşarken Kadıköy'de bir genç kız, maske takmadığı için iki polis tarafından Kadıköy'de yere yatırılarak ters kelepçe takıldı. O gün, bu kız tesettürlü olsaydı ve Bağcılar'da olsaydı, o iki polis bunu yapabilir miydi? Linç ederlerdi. Ali Bey, 'bugün bunun için siyaset yapmak zorundayız' dedi. Demokrasi böyle bir şeydir. Bugün Türkiye'nin gittiği yer hiç iyi bir yer değil. Bir yere geliriz ya da gelmeyiz. Biz doğruları söyleyelim, mücadelemizi yapalım. Zamanımızı, imkanlarımızı doğru kullanalım.” Şeklinde yanıtladı.