Gündem

Dev Yol'un hikâyesi

Devrimci Yol'un lideri Oğuzhan Müftüoğlu ilk kez hayatını ve Devrimci Yol'u anlattı.

20 Şubat 2011 02:00

T24 - Türkiye'nin en kalabalık sol örgütü olarak tarihe geçen Devrimci Yol'un lideri Oğuzhan Müftüoğlu ilk kez hayatını, Devrimci Yol'u ve 12 Eylül darbesini, Bitmeyen Yolculuk - Oğuzhan Müftüoğlu Kitabı'nda anlattı.



Sabah gazetesinden Yeşim Kasap'ın sunuşuyla Müftüoğlu'nun Kasap'ın sorularına verdiği yanıtlar şöyle:

Oğuzhan Müftüoğlu ismi, gençler, özellikle de 80 sonrası kuşak için pek bir anlam ifade etmiyor olabilir. Ancak 12 Eylül darbesini, öncesini yaşayanlar, bilenler için durum farklı. Oğuzhan Müftüoğlu, Türkiye'nin en büyük kitlesel sol örgütünün, Devrimci Yol'un (Dev Yol) lideriydi. Türkiye'nin en uzun davalarından biri olarak tarihe geçen, 29 yıldır devam eden Ana Dev Yol Davası'nda bir numaralı sanık olarak yargılandı, 11 yıl cezaevinde kaldı, 1991'de tahliye oldu. Aradan geçen 20 yıl zarfında sol hareketten kopmadı; Özgürlük ve Dayanışma Partisi'nin (ÖDP) kuruluşunda yer aldı. Kendisi de Dev Yol saflarında mücadele etmiş olan gazeteci Adnan Bostancıoğlu'nun Müftüoğlu ile yaptığı nehir söyleşi, Bitmeyen Yolculuk - Oğuzhan Müftüoğlu Kitabı adıyla, Ayrıntı Yayınları tarafından yayımlandı. Mütftüoğlu öyle pek göz önünde olan biri değil, üstelik ketum olarak bilinir. İlk defa hayatını, Mahir Çayan ve arkadaşlarıyla THKP-C sürecini, 12 Mart'ı, Dev Yol hareketini, 12 Eylül'ü, darbe sonrası yaşananları anlatınca da, kitap haliyle sol çevrelerce heyecanla karşılandı. İzmir Urla'da yaşayan Müftüoğlu ile kitap, Devrimci Yol, geçmiş ve gelecek hakkında konuştuk...

Ketum biri olarak biliniyorsunuz... Kitap için söyleşi yapmaya nasıl ikna oldunuz?

Doğrusu biraz zor ikna oldum. Böyle bir kitap yapma fikri bana ait değil. Uzunca süredir bu konuda öneriler geliyordu. Çeşitli yayınevlerinden ve gazeteci arkadaşlardan önerenler oldu. Biraz iş yoğunluğu nedeniyle, biraz da zamanı değil diye kabul etmiyordum. Doğrusu biraz da zor bir iş olarak görünüyordu bana. Öznellikten, kişisellikten, duygusallıktan kurtulabilmek bakımından... Ama yakın tarihimizde yaşanan olaylar hakkında özellikle son zamanlarda doğru yanlış o kadar çok şey yazılıp çizildi ki... Sonunda bunun yapılması gereken bir görev olduğunu ve bundan kaçınamayacağımı düşündüm.

Kitabı kimin okumasını umut ediyorsunuz?

Özel olarak bir hedef kitle gözettiğimizi söyleyemem. Ama özellikle gençlerin okumasını isterim. Bizim hikayemizden onların öğreneceği çok şey var diye düşünüyorum

Türkiye sol tarihinin en büyük kitlesel örgütünün lideriydiniz... Bu nasıl bir sorumluluk yüklüyor insanın omzuna?

Burada tek başına bana ait bir misyondan söz etmek doğru olmaz. 1974 sonrasında bir grup genç arkadaşla birlikte gerçekten oldukça ağır bir sorumluluk üstlendik. Kendi hayatınız açısından büyük kısıtlar getiren bir sorumluluk duygusuyla sizinle birlikte hareket eden, ifade ettiğiniz, paylaştığınız fikirler uğruna hayatlarını ortaya koyarak mücadele eden insanların acılarıyla, sevinçleriyle, duygularıyla bütünleşirsiniz. Bir yerden sonra sadece kendiniz olmaktan çıkar o kitleyle bütünleşirsiniz. 




"Darbeye direnmediğimiz doğru değil"

12 Eylül darbesi sonrasında Devrimci Yol'un öncü kadrosuna, gerek hareket içinden, gerek dışarıdan ciddi eleştiriler yöneltildi; direniş göstermemekle suçlandı...

Bu konudaki eleştirilerin haklı olan yanları olduğu kadar haksız yanları da var. Kitapta bu konudaki tartışmalara da girdik. Çoğunlukla 12 Eylül'den sonra hiçbir direniş göstermeden mücadeleyi bıraktığı, teslim olduğu şeklinde iddialar ileri sürülür. Bu doğru değil. Biz 12 Eylül sonrasında cuntanın teşhir edilmesine paralel olarak tedricen gelişecek bir direniş hattı belirlemiştik. O zamanki kendi gücümüz, hazırlıklarımız ve politik koşullar hakkındaki değerlendirmelerimize göre böyle bir direniş hattını benimsedik. Bu doğrultuda mücadele etmeye çalıştık. Binlerce Devrimci Yolcu dağlarda ve şehirlerde mücadele etti, onlarcası hayatını yitirdi. Ama aralık ve ocak ayında, yani darbeden üç dört ay sonra hareketin merkezi yapısında yediğimiz ağır darbeler bizi yenilgiye götürdü. Buna rağmen birçok bölgede Devrimci Yol gruplarının direnişleri devam etti.


"Sol, ÖDP'yi yeterince değerlendiremedi"


Özgürlük ve Dayanışma Partisi'nin (ÖDP), BirGün gazetesinin kuruluşunda yer aldınız...

ÖDP, Türkiye'nin 90'larda içine sürüklendiği serbest piyasacılık düzenine karşı emekçilerin ve ezilenlerin bir direniş mevzii olarak kurulmuştu. Bu konuda önemli işler de yaptı. Sol için önemli bir imkandı. Türkiye solunun bu imkanı yeterince değerlendirebildiğini söyleyemem. Bu gün Türkiye koşulları ÖDP'nin kurulduğu dönemden oldukça farklılaştı. Şimdi kendini yenileyerek, gençleşerek mücadelesini sürdürüyor. BirGün gazetesi de Türkiye'deki birkaç sermaye grubunun tekelindeki medya ortamında bağımsız patronsuz bir sol gazete ihtiyacına karşılık vermek için kurulmuştu. Maddi sıkıntılar içinde hayatını sürdüren BirGün'e yeterince sahip çıkılmadığını düşünüyorum.

'BirGün ve Taraf savaşı' diye medyaya yansıyan konu var bir de. Hrant Dink için ırkçı ifadeler kullandığınız iddia edildi...

 Ortaya o şekilde tamamen yalan bir iddia ortaya atıldı. Taraf gazetesi de bunu kullandı. Biliyorsunuz, o iddiaya kaynaklık ettiği söylenen arkadaş daha sonra o tür ifadeler kullanılmadığını açıklamıştı. Hayatım boyunca pek çok haksızlığa ve iftiraya uğradım. Ama bu bana karşı yapılan haksızlıkların en ağırıydı, buna çok üzüldüm. Hrant'la farklı sol geleneklerden geliyorduk, farklı cezaevlerinde yatmıştık. Görüş ayrılıklarımız ne olursa olsun, Agos dışında onun yazı yazdığı tek gazete bizim gazetemizdi, BirGün'dü. Öldürüldüğü zaman da bu alçakça saldırıya karşı bütün ülke çapında en büyük tepkiyi örgütleyenler de bizim arkadaşlarımızdı.