Milli Eğitim Bakanı Nimet Çubukçu, zamanla dershanelere duyulan ihtiyacın ortadan kalkacağını söyledi. Gerçekten böyle mi ve eğitimin temel sorunları arasında yer alan bu konunun çözümü ne?
Nimet Çubukçu, 'Neden' programında zamanla dershanelerin ortadan kalkacağını belirtti. Gerçekten böyle mi ve sorunun çözümü ne? Taraflar NTV’ye konuştu.
Çubukçu da sistemi tartışmaya açtı ve şöyle dedi:
"Üniversite sınavında sorulan sorular benim dönemimde müfredattan yani okulda öğrendiğimiz derslerden geliyordu. Fakat sınav sistemi, klasik anlamda ‘yazılı’ iken, üniversite sınavında test tekniği geçerliydi. Dolayısıyla bu tekniği kavrama, çoktan seçmeli pratik sorular çözme, zamanla yarışma gibi yeteneklerimizi geliştirmek için dershanelere gidiyorduk. Bu da çok az bir zamanımızı alıyordu. Bugünkü gençler gibi, sosyal hayatı tamemen alt üst eden bir şey değildi bu.
Daha sonraki dönemde bu makas tamamen okulların aleyhine açıldı. Okullarda öğretilen hiçbir şey sınavda sorulmaz hale geldi ve dershaneler olmazsa olmazlar arasına girdi.
Artık lise müfredatında olan konular sınavda çıkıyor. Zaman içerisinde görülecektir ki, çocuklar artık dershanelere ihtiyaç duymayacaklar. Ben kendi çocuğumdan örnek verirsem; o da çok ihtiyaç duymadı. Bu değişiklikler bugünden yarına algılanmayacak. Ama gelecekte bu olacak ve buna yönelik bir model geliştirilecek diye düşünüyorum."
Dershaneler ne diyor?
Bakan'ın bu sözleri 'dershaneler gerçekten kapanabilir mi?' sorusuna akıllara getirdi.
Dershanelere, seviye belirleme sınavları ve öğrenci seçme sınavı için 1 milyon 200 bine yakın öğrenci devam ediyor. Yaklaşık 50 bin öğretmen ile 20 bin personel de buradan geçimini sağlıyor. Her yıl dershane sektöründe 1,5 milyar dolar para dönüyor.
Öğrenci andı tartışması
'İki seçenek de doğru değil' diyen Özel Dershaneler Birliği Başkanı Faruk Köprülü, konuyu, "Biz eğitim sisteminin parçasıyız" şeklinde özetledi. Köprülü, öğrenci sayısı ile kontenjanlar arasındaki dengesizlik sürdüğü sürece dershanelerin kaçınılmaz olduğunu savunurken, dershane sahipleri de, bu kurumların ortadan kaldırılabilmesi için önce merkezi sınavların kaldırılması gerektiği görüşünde.
Yeni öğrenci kayıtlarını eylül ayında kabul eden dershanelerin mali krizden etkilenmediği de bir gerçek. Özel Dershaneler Birliği'nin kayıtlarına göre, kriz nedeniyle kapısına kilit vuran dershane yok. "Krizin etkisini belki yeni öğretim yılı öncesinde hissedebiliriz" görüşü dile getirilirken, özel dershanelerin 26 Mayıs Salı günü, hem tebrik hem de kendilerini anlatmak için Bakan Çubukçu'yu ziyaret edeceği kaydedildi.
Akla gelen sorular
Bakan Çubukçu, müfredatta değişiklik yapılacağını, böylece dershanelere gerek kalmayacağını dile getirirken, dershaneler de, arz talebi karşılamadıkça kendilerine ihtiyaç duyulacağı görüşünde.
Akla gelen sorular; müfredattaki sorun ne, nasıl değişecek, değişmesi mümkün mü? Bunları, Milli Eğitim Bakanlığı'nda kısa bir süre öncesine kadar Talim ve Terbiye Kurulu Başkanı Olan Prof. Dr. İrfan Erdoğan ve Anadolu Eğitim Sendikası Genel Başkanı Cansel Güven yanıtladı. Canlı Gaste’ye konuk olan Erdoğan şöyle konuştu:
"Arz ve taleple ilgili bir düşünce ifade edildi ve gerçekten özellikle son 10 yıllık süreç içerisinde eğitim sistemimizde yüksek öğretim ve Anadolu Liseleri için büyük bir talep var. Öğrenciler son 20 yıldır artan bir oranda okul dışı bilgi kaynaklarına başvurmakta. Problemin kaynağı bu. 20 yıl öncesine kadar belirli merkezlerde dershaneler vardı. Talep bu kadar yoğun değildi ancak bugün her kademe için yoğun bir talep var ve dershaneler bu talebin yarattığı bir sonuç.
Şu ana kadar eğitim sistemimizde düzenlenen iki büyük sınav vardır; birisi ÖSS diğeri de OKS. Bu iki sınav da tam anlamıyla öyle diyemesek de müfredatın biraz dışında; müfredat odaklı olmayan sınavlar bunlar. Bunun nedeni, her iki sınavın amacının da ‘eleme’ olması. Amaç, çok sayıda öğrenci arasından belli sayıda öğrenciyi seçmek.
Değişim sürecine girildi
Sınavlarlar eleme amaçlı olduğu için, dershanelerde okulun dışında başka konularla da meşgul olma söz konusu; öğrencilerin ileri düzeyde beceri kazanmaları, muhakeme yeteneğine sahip olmaları gibi. Biraz önce belirttiğim gibi sınavlar ‘eleme’ ve ‘seçme’ mantığıyla yapılıyordu. Şimdi ise değişme sürecine girildi. Özellikle OKS’nin yerini alan Seviye Belirleme Sınavı’yla birlikte okul daha fazla merkez haline gelmekte. Sadece okullar değil sınıf önem kazanmakta. Altıncı sınıfa devam eden bir öğrenci, bu sınıfta aldığı eğitimin hakkını verme durumunda artık.
Sayın Bakan Çubukçu da buna dair bir düşünce belirtti. Türk milli eğitim sistemi, merkezi sınavlar çerçevesinde bu sınavları daha fazla yaydı. Her sınıfın, her kademenin önemli olmasını, okulun odak olmasını sağlayıcı bir değişiklik sürecine girmiş durumda.
Dershaneler yok olmaz
Ama bu bizi dershanesiz bir sisteme götürmez. Talep karşısında arz yükselse dahi velilerin bu denli inanılmaz bir alışkanlığı olduğu sürece, dershaneler Türk eğitim sisteminin bir gerçeği olarak devam eder. Bu Türkiye için aslında sevinilecek bir durum. Eskiden böyle değildi. Bütçedeki en büyük pay eğitime ayrılırken, toplumun da çocuğun eğitimi konusunda inanılmaz bir harcaması var. Bu harcamaların daha doğru kanalize edilmesi, okul üzerinde yoğunlaşması gerekir. Bu harcamalar çok ksa sürede verilen sınavlara yönelirse sistem bundan kar etmez.
Dershaneleri okula benzetmek
Dünyadaki duruma bakarsak; eğitim sistemini sıkıştıran kademe yüksek öğretimdir. Gelişmiş ülkeler bu konuda sorunu çözmüş durumda. Yüzde 60’lara varan bir okullaşma var ve öğrenci bu noktada çok fazla telaş yapmıyor. Örneğin Franda’da herkes üniversiteye girer ama mezun olamaz. 3 öğrenciden 1’i mezun olabilir. Bu eğitim anlayışlarıyla açıklanabilecek bir durum. Yunanistan’da ve Japonya’da da çok yaygın. Fakat bu ülkelerde dershaneler okula benziyor. Milli Eğitim Bakanlığı’nda 2 yıl önce temeli atılan değişikliklerde de amaç bu; dershaneleri okula benzetmek. Destek niteliğinde bir içerik sunulursa rahatsızlık duyulmaz.
Anadolu Eğitim Sendikası Genel Başkanı Cansel Güven ise şöyle konuştu:
"Öncelikle Hüseyin Çelik döneminde YÖK ile gerginlik yaşandığıı biliyoruz. Sonrasında YÖK’te bir yönetim değişikliği yaşanmasına rağmen arada bir eşgüdüm olmadığını görmek bizleri üzüyor. Velilerin, sivil toplum örgütlerinin ve öğretmenlerin bir etkinliği de henüz oluşmuş değil. Müfredatla sınavların örtüşmemesi kuşkusuz bir sorun tabi ama eski Terbiye Kurulu Başkanı’nın da söylediği gibi, sınavlar bir araç olmaya devam ettiği sürece bu sorun sürecek ve dershaneler var olacak. Dünyanın her yerinde de varlar.
Temel sorunu, hükümet de merkeze koymuş değil. Burada mesleksizlik gibi bir sorunumuz var. Bizim istihdam politikamız yok. 'Hangi meslekten kaç sayıda insana ihtiyacımız var' bunu bilmiyoruz.
YÖK’te kontenjanlarla ilgili bir uzlaşmaya varılmaya çalışıldı. Üniversiteler mezun verdikleri öğrencileri bir işe yerleştirememekte. En çarpıcı örnek öğretmenlerle ilgili; 200 bin öğretmenimiz KPSS ile ölçülmekte adeta. Bazı branşlarda yıllardır kontenjan oluşturulmuyor.
Bakan konuya hâkim değil
Milli Eğitim Bakanı henüz çiçeği burnunda biri. Eğitimci olmamakla birlikte hukukla sorun yaşayan bakanlığın başına hukukçunun gelmesi avantajlı olabilir. Ancak konuya çok hakim olmadığını görüyoruz. Tabi ki dershaneler okulların yerini almamalı. İnsanlar Meslek Liseleri’nde mezun olsalar dahi mesleksiz kalabiliyorlar. Üniversitelrtden mezun olduktan sonra da alanları dışında iş aramak zorunda kalıyorlarsa, burada ciddi istihdam politikasızlığının varlığından söz etmeliyiz.
Muafiyet ve itiraf
Acı bir gerçek de; ÖSS’ye girecek lise son sınıf öğrencileri okuldan muaflar ve bu bile bir ‘itiraftır’ diye düşünüyorum. Müfredatı ne kadar sınavla paralel hale getirseniz de mezun olan öğrencilerin tamamını üniversite sınavı denilen bir gerçekle yüzyüze bırakırsanız, bu öğrenciler arkadaşlarını rakip olarak görecek ve yarışta bir öne gitmek isteyecekler.
Var olan Meslek Lisesi sayısı ve niteliği geliştirilmeli, herkesin akademik açısıdan bir üniversite eğitimi alması gerekmemeli. Bu eğitimi alanların mesleğinde çalışıyor olması gerekir. Bütün öğrencileri torbaya doldurup meslek eğitimi alsa da almasa da sınavla karşı karşıya bıraktığınızda, birçok insan, milli servet yani para, zaman bu değirmende öğütülmeye devam edecektir. Sayın Çubukçu’nun var olan sorunları ve ihtiyaçları bu anlamda tespit etmesi gerekiyor."