16 Ağustos 2018 11:27
17 Ağustos 1999 büyük Marmara depreminin üzerinden 19 yıl geçti. 7.4 büyüklüğündeki Marmara depreminde 17 bin 480 kişi yaşamını yitirdi. Son zamanlarda artan yağış ve yıkılan istinat duvarlarının ardından, İstanbul'un deprem hazır olmaması konusunda uzmanlar, "16. yüzyılda İstanbul’da olan deprem “küçük kıyamet” olarak adlandırılmıştı. Bugün İstanbul’da büyük bir deprem olursa etkilenecek nüfus ve bina sayısına bakıldığında “büyük kıyameti” yaşayacağımız kesin" dedi.
Marmara depreminde resmi rakamlara göre 23 bin 781 kişi yaralandı, 505 kişi sakat kaldı. 285 bin 211 konut ve 42 bin 902 işyeri hasar gördü.
Cumhuriye'ten Hazal Ocak'ın haberine göre, geçen 19 yılda depreme yönelik sayısız çalışma yapıldı ancak uzmanlar İstanbul’un hâlâ depreme hazır olmadığına ve seçim öncesi uygulamaya sokulan imar affıyla da tehlikenin artacağına dikkat çekiyor. Biz de bu yazı dizisinde büyük bir depremle yüz yüze olan İstanbul’un ve bizlerin afetlere ne kadar hazır olduğunu masaya yatırdık.
1 -Büyük deprem yaklaştı mı? İstanbul’daki hasar ne boyutta olacak?
2 -Çarpık yapılaşma ve imar affı ortadayken İstanbul’u ne bekliyor?
3-Depreme hazır olmak için birey ve devlet olarak ne yapılmalı?
4- İstanbul yeşilini yitirdi. Her yeşil alan toplanma alanı olabilir mi?
1. 1999 depreminden sonra İstanbul’un deprem tehlikesi ve deprem kayıpları için çok sayıda bilimsel çalışma yapılmış ve deprem tehlike boyutu tescillenmiştir. Önümüzdeki 25 yılda 7.0 ve daha büyük bir depremin olma olasılığı yüzde 65’e varmıştır. Tehlike her yıl daha da artmaktadır. Ancak garip bir şekilde hâlâ İstanbul’un nüfusunu ve yatırımlarını artıracak projeler üretilmekte, beklenenin tam tersine risk azaltılacağı yerde daha da artırılmaktadır. Bu anlaşılabilir ve sürdürülebilir bir yönetim tarzı değildir.
2. İstanbul deprem kökenli kayıp risklerinin tespiti ve bu riskleri azaltma stratejilerini belirlemek için birçok bilimsel çalışma yapılmış, İstanbul Deprem Ana (Master) Planı oluşturulmuş ancak uygulanmamıştır. İstanbul için olası büyük deprem kayıpları senaryoları en son 2009’da revize edilmiştir. İstanbul için yapılan tahminlere göre toplam 3 bin 500 ile 5 bin bina göçecektir. 20 bin ile 30 bin binanın ağır, 90 bin ile 110 bin binanın orta hasar göreceği tahmin edilmektedir. Diğer bir deyişle 113 bin 500 ile 140 bin bina kullanılmaz duruma gelecektir. Yapısal hasar kaynaklı mali kayıpların 26 milyar lira, toplam mali kayıpların ise 80-100 milyar lira civarında olacağı anlaşılmaktadır (2009 yılı için). Can kaybı tahminleri 15 bin ile 35 bin arasında değişmektedir. En az 1.5 milyon kişi barınma isteyecektir. Bu sonuçlar İstanbul’un 2009 yılındaki durumuna göredir. Sonuçların 2018 yılına göre revize edilmesi gerekir.
Çözüm öncelikle İstanbul’un nüfus artışının durdurulması, yıkılma ve ağır hasar alacak binaların acilen güçlendirilmesi, güçlendirilemeyenlerin yıkılması, orta ve uzun vadede çağdaş yaklaşım ve anlayışla toplu kentsel dönüşümü gerçekleştirmektir. İmar barışı olarak tanıtılan kanun maddeleri bugüne kadar yerleşme ve şehirleşme sürecinde yapılan hataların ve yönetimlerin beceriksizliklerin halı altına süpürülmesidir. Yapı üretim sürecindeki eksiklikler, ülkemizdeki kentleşme ile ilgili yanlış politikalar, afete hazırlık konusu, ilgili mevzuatlardaki yetersizlikler ve hatalar sürerken, çağdışı kalmış bir imar kanununa ekler yaparak ülkemizde sağlıklı, yaşanabilir, güvenli yerleşmeler yaratılamaz. Böyle aflar, barışlar sürer gider.
3. İstanbul’u depreme hazırlayacak, planlı ve güvenli bir şehir olmasını hedefleyen İstanbul Deprem (Ana) Master Planı ve İstanbul Çevre Düzeni Planı önerileri ıskalanmış ve rafta beklemektedir. Şehir bu değerli raporlardaki önerilerle alakası olmayan biçimde ve riskleri arttıracak şekilde büyümektedir. Kentsel dönüşüm uygulamalarının bu raporlarda gösterilen yol, yöntem ve stratejileri dikkate almamıştır.
2012 yılında çıkarılan ve zaten yetersiz bir hukuki metin olan 6306 sayılı “Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Yasa” uygulamaları amacından sapmıştır. Dönüşüm işleri, kentsel tasarım planları olmayan, afet riskleri yüksek alanların göz ardı edildiği, en sorunlu sahil ve dere yataklarının dahi rant için imara açıldığı gayrimenkul geliştirme projelerine dönüşen müteahhitlik işi kimliği kazanmıştır. Plansız ve denetimsiz şekilde büyütülen bu kadim şehir için bugünlerde duyduğumuz cümlelerden biri “İstanbul’a ihanet ettik” cümlesidir.
Ulusal ve yerel bazda çağdaş bir afet yönetim düzenini oluşturmada atalet sürüyorken, riskleri azaltacak sakınım planı ıskalanıyorken parçacı yaklaşımlarla afet risklerini azaltma çabaları ile başta deprem olmak üzere olası afet risklerini azaltabilir miyiz? İnşaat ve yatırım yığılmaları yaparak yarattıkları cazibeyle nüfus patlaması yaşattıkları Marmara bölgesinde ve İstanbul’da depremden korkan kimdir acaba?
4. Şehrin merkezi alanlarındaki veya mahalle içlerindeki birçok yeşil alan depremtoplanma alanları olarak tasarlanacak yerde rant hırsıyla çoğu imara açılarak yapılaşmıştır. İstanbul gibi yoğun yapılaşma ve yoğun nüfus barındıran yerlerde mahallelerden uzak toplanma (tahliye) alanları yapmanın çok faydası olmayacaktır. Çözüm, her mahallede açık alanlar yaratıp bu alanların afet sonrası ihtiyaçları giderecek altyapı ve donanımının maksimum şekilde hazırlanmasıdır. Bu alanlar normal zamanlarda yeşil alan, rekreasyon alanı olarak kullanılabilir. Büyük depremden sonra yüzde 65’i tıkanacak yollardan insanları uzaklara tahliye edemezsiniz.
Mevcut imar ve afet mevzuatı ve kurumsal yapılanma değerlendirildiğinde Türkiye’nin, özellikle uluslararası imar ve afet politikasını anladığı, mevcut mevzuatı geliştirdiği ve risk azaltma hedeflerine ulaşmak için inandırıcı girişimlerde bulunduğu söylenemez. Afet mevzuatının taranarak çelişen konuların giderilmesi, sadeleştirilmesi ve bürokratik işlemlerden arındırılarak, çağdaş, ekonomik ve katılımcı bir yönetim düzeni sağlanmalıdır. 1985 tarihli İmar Yasası ile yol alınamaz.
1.Marmara Bölgesinde her an deprem olabilir. Bunun için bulutlara ya da karıncalara bakarak deprem tahmini yapmaya da gerek yok. 7.2 üzeri büyük bir depremde büyük acılar, kayıplar ve kaos beklememiz gerek. 20 milyona dayanmış büyük bir şehirde herkese kısa bir sürede ulaşmak mümkün olamayacaktır... 16. yüzyılda İstanbul’da olan deprem “küçük kıyamet” olarak adlandırılmıştı. Bugün İstanbul’da büyük bir deprem olursa etkilenecek nüfus ve bina sayısına bakıldığında “büyük kıyameti” yaşayacağımız kesin. Hasarın boyutuna yönelik ve giderek daha iyimser rakamlara sahip senaryolar yayımlıyoruz ama depremin bu senaryolardan haberi olduğunu hiç sanmıyorum. Bu nedenle en kötü senaryoya karşı ve daha kapsamlı hazırlanmayı esas almalıyız.
2. İstanbul’da pek çok okul, hastane, köprü ve viyadük vb. kamu binası ya yıkılarak yeniden yapıldı ya da güçlendirildi. İmar affıyla kayıt altına alınan yapılar da dahil olmak üzere fakir ve orta gelirli kesimin oturduğu konutlar büyük ölçüde kentsel dönüşüm, güçlendirme gibi çalışmaların dışında kaldı. Mühendislik hizmeti görmemiş meskenler içindekilerle beraber depremde yıkılmayı bekliyor. Halbuki afet sonrası kalıcı konutlar için sağlanan pek çok kolaylık afet öncesi de verilebilir, ulusal bir seferberlik başlatılabilirdi.
3. Bütün İstanbullular depreme hazır olunca İstanbul ancak depreme hazır olacak diyebiliriz. Uzay üssü gibi afet yönetim merkezleri kurmak yerine toplum tabanlı afet yönetimi seferberliği başlatmalıyız. Deprem öncesinde tüm binalarımız sağlam olacak, eşya ve teçhizatlar sabitlenecek, aileler dahil afet planlarımız ve sigortamız olacak. Depremle beraber herkes pencereden filan atlamadan bulunduğu yere göre çök-kapan-tutun hareketini yapacak. Deprem durduğunda basit ilk yardımı yapabilecek ve yangınları söndürebilecek. Sonra da konu komşu hem kendini hem de yardım ettiğine zarar vermeden çevresine müdahale edecek. Devletin de toplumun bütün bunları yapabilmesi için gerekli her türlü eğitimi ve liderliği yapması şart. Halkı paydaş olarak görmeyen hiçbir devlet büyük afetlerle baş edemez.
4. Olası bir depremde yeşil alanlar sahra hastanesi, yaralı toplama, triaj ve tahliye merkezi olarak kullanılabilir. Ayrıca binası hasarlı olsun olmasın binalara güvenini kaybeden travma geçirmiş insanların binalardan uzakta bir yere durup bekleyeceği yerler olarak işlev görebilirler. Yeşil alanlar kendi başına depremsonrası toplanma alanı olamaz. Soğuk ve sıcak, güneşli ve yağışlı havalarda insanların açık alanlarda korumasız bir şekilde günlerce durması mümkün değildir. En azından bu alanlarda barınma, su, yemek pişirme, tuvalet gibi en temel ihtiyaçları da sağlamak için gerekli altyapı bulunması gerekir. Gerekli altyapısı olmayan yeşil alanlar deprem sonrasında toplanmadan daha çok zorunlu bir bekleme alanı olur. Afetlerde esas toplanma alanı sağlam okullar, spor salonları, vb’dir. Bu tür kamu binalarının gerçek anlamda sağlam yapılması birincil önceliğimiz olmalı.
Afet yönetiminde önemli olan afet olmadan önce afet riskini yönetilebilir seviyeye indirmektir. Son bir senaryoya göre İstanbul’da 34 bin ağır hasarlı bina olması bekleniyor. Örneğin her bir bina için yani yirmişer kişilik 34 bin adet (20x34000) arama kurtarma ekibi kurmak mümkün değil. Bu ekiplerin ulaşacağı az sayıdaki binada olan ölümler ve sakatlanmalar da geri getirilemez. Türkiye’nin gayri safi hasılasının da üçte birinin yok olma tehlikesi, olası depremin ülkemiz için aslında büyük bir güvenlik ve kalkınma problemi olduğunu göstermektedir.
Fay hattı üzerine kurulan sismik hareket algılayıcı istasyonlarla öncü deprem dalgasını tespit edebilen “7TP Deprem Erken Uyarı Sistemi ve Uygulaması” geliştirildiği açıklandı. 7TP Bilişim tarafından geliştirilen proje dün Etiler’de düzenlenen toplantı ile tanıtıldı. 7TP Bilişim firmasının kurucusu Alper Göknar, Kuzey Anadolu Fay hattının Marmara’ya kıyısında olan yaklaşık 200 km’lik hattı boyunca en yüksek riskli bölgelerde hassas ve gelişmiş P-Dalgası algılama sensör istasyonları kurduklarını anlattı. Göknar, “Bir depremde, önce sesten 20 kat hızla ilerleyen ve P-dalgası olarak adlandırılan öncül yüzey dalgası yayılıyor. Ardından yer yüzeyinde dalgalanma yaratarak ilerleyen yıkıcı S-dalgası geliyor. İşte fay hatlarına kurduğumuz istasyonlardaki sensörler, öncül P-dalgasını algılayıp, milisaniyeler içinde analiz ediyor ve merkezi sunuculara iletiyor” dedi. Uygulama, Marmara Depreminin 19. yıldönümünde, hayatını kaybedenlerin anasına yarın gece 03.01 itibarıyla indirilebilecek.
İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) ve Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı ( AFAD) tarafından düzenlenen “İstanbul’un Afetlere Hazırlık Çalışmaları Çalıştayı” başladı. Çalıştayda bir konuşma yapan AFAD Deprem Dairesi Başkanı Murat Nurlu, AFAD’ın İstanbul için hazırladığı depremle ilgili acil durum senaryosunu anlattı.
Nurlu, “Yapmış olduğumuz senaryoya göre İstanbul’da Marmara Denizi’nde Kuzey Anadolu fayının ortasında meydana gelebilecek 7.5 büyüklüğündeki bir deprem sonucu İstanbul kent merkezinde yaklaşık 26 ile 30 bin arasında vatandaşımız hayatını kaybediyor. Yaklaşık 50 bin vatandaşımız ağır yaralı olacak... 44 bin 802 binamız yıkılacak. Açıkta kalacak insan sayısı 2 milyon 374 bin. Biz en kötüye göre hazırlıyoruz. Bunlar İstanbul için verdiğim değerler. Marmara Bölgesi’nde olacağı için genelde 28 bin, 30 bine yakın bir can kaybımız söz konusu” diye konuştu.
Yıldız Teknik Üniversitesi Doğa Bilimleri Araştırma Merkezi Başkanı Prof. Dr. Şükrü Ersoy da “Yabancı ve yerli yer bilimcilerinin ortak fikri, gelecekte Marmara Denizi içerisinde 7’den büyük bir deprem olabileceği ve beraberinde yıkıcı bir tsunami dalgası oluşabileceğidir. En kötü senaryoya göre deprem büyüklüğü 7.7’ye bile varabilir. Marmara’daki deprem sorunu bir milli güvenlik sorunu gibi ele alınmalıdır.
Faruk Kırtay
Yalova Mahalle Afet Gönüllüleri Derneği Başkanı Sabri Karaçam, Yalova’nın depreme hazır olmadığını ve olası bir depremde İstanbul kadar zarar göreceğini söyledi. Karaçam, “İstanbul Depremi’ne nüfusundan dolayı İstanbul Depremi deniliyor ama ana fay Yalova’ya daha yakın. Yalova esasında riskin ortasında. Yeni olabilecek bir depremYalova’yı İstanbul kadar etkileyecek” dedi. Yalova’da depremde toplanma alanlarının olmadığını söyleyen Karaçam, “Halkın toplanacağı alanlar kâğıt üzerinde belirlenmiş, ama altyapıları yok. Çoğu kimse de yerini bilmiyor; bir tabelası bile yok” diye konuştu.
© Tüm hakları saklıdır.